TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KEMAL KOÇ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/39437)

 

Karar Tarihi: 20/12/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA

Başvurucu

:

Kemal KOÇ

Vekili

:

Av. Öztürk TÜRKDOĞAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, Şırnak'ın Cizre ilçesinde güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasında yaralanan kişiye gerekli tıbbi tedavinin sağlanmaması, gereksiz ve orantısız güç kullanımı nedeniyle ölüm olayı meydana gelmesi ve olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

A. Başvuruya Dayanak Oluşturan Olayların Arka Planı

2. Olayların arka planı ile ilgili açıklamalara Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], (B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28) kararında yer verilmiştir.

3. Suriye'nin Türkiye sınırında bulunan Ayn el Arap (Kobani) kentinde -PKK'nın Suriye kolu olduğu kabul edilen- PYD ile DAEŞ arasındaki çatışmalar, 2014 yılının Eylül ayı sonunda ve Ekim ayı başında yoğunlaşmıştır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 21).

4. Suriye'deki çatışmalar dolayısıyla tepkilerini dile getirdiğini ileri süren gruplar 6/10/2014 tarihinden itibaren Türkiye'nin birçok yerinde günlerce devam eden ve kamuoyunda “6-7 Ekim olayları” olarak adlandırılan şiddet eylemlerini gerçekleştirmiştir. Bu eylemler sırasında ülkenin pek çok yerinde kamu binalarına, banka şubelerine, işyerlerine, araçlara, güvenlik güçlerine ve sivillere taş, sopa, molotof kokteyli ve silahlarla saldırıda bulunulmuştur. Bu sırada kamu makamlarınca güvenliğin sağlanması için birçok şehirde eğitime ara verilmiş ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 26).

5. Türkiye, 2015 yılı Temmuz ayından itibaren giderek yoğunlaşan terör saldırılarına maruz kalmıştır. Tırmanan terör saldırılarını PKK/KCK terör örgütünün öz yönetim ilanları izlemiştir. Öz yönetim ilan edilen bölgelerde Öz Savunma Birlikleri (ÖSB) adı altında silahlı gruplar oluşturan PKK terör örgütü, bu gruplar ve YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) eliyle yollara barikat kurma, hendek kazma ve tünel açma gibi eylemlerde bulunmuştur (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 25-27).

6. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuoyunda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 16-28, 67, 346-348).

7. Terörle mücadele operasyonlarının gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazıları geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Bu kapsamda terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla anılan il ve ilçelerin bir kısmında sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş fakat güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından söz konusu yasaklar kaldırılmıştır (Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 12).

8. Şırnak Valiliği, Cizre ilçesinde ilk olarak terörle mücadele operasyonlarının düzenlendiği bazı yerlerde uygulanan sokağa çıkma yasakları kapsamında 4/9/2015 tarihinden itibaren terör örgütü mensuplarının etkisiz hâle getirilmesi, mayın ve patlayıcılarla tuzaklanmış barikat ve hendeklerin bertaraf edilmesi, vatandaşların can, mal güvenliğinin ve kamu düzeninin sağlanması amacıyla sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini açıklamıştır. Cizre'de bu tarihten itibaren çeşitli defalar kaldırılıp yeniden uygulamaya konulan ve uygulama saatleri değiştirilen sokağa çıkma yasağı 10/4/2017 tarihinde tamamen kaldırılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 28).

9. Şırnak Valiliğinin olaylarla ilgili olarak Anayasa Mahkemesine 28/1/2016 tarihinde verdiği bilgiler özetle şöyledir:

i. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgelerde terör örgütü üyelerinin saldırıları devam etmektedir. Terör örgütü, silahlı ve bombalı eylemlerle temel kamu hizmetlerinin sunulmasını engellemektedir. Sokağa çıkma yasaklarıyla, yerleşim yerleri içinde terör örgütü mensupları ile girilen silahlı çatışmalar sırasında bölgede yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal emniyetinin sağlanması amaçlanmaktadır.

ii. Şırnak Valiliği güvenlik operasyonlarının icra edileceği Silopi ve Cizre ilçelerinde yaşayan halkın temel ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli planlama ve düzenlemeleri yapmıştır. Bu kapsamda Cizre Devlet Hastanesi hizmet vermeye devam etmekte, dört eczane dönüşümlü olarak eczacılık hizmetlerini sürdürmektedir. Ambulanslar 14/12/2015 ile 27/1/2016 tarihleri arasında 1.295 vakaya müdahale etmiştir. 112 ve 155 yardım hatları faaliyettedir. 155 hattına başvuran tüm vatandaşlara gıda ve temel ihtiyaç malzemesi dağıtımı yapılmıştır. Bazı market ve bakkallarla birlikte ekmek fırınları açık tutulmaktadır.

iii. 5/9/2015-4/1/2016 tarihleri arasında Cizre’de 112 Acil yardım hattına yapılan çağrıların %84’ü cevaplanmıştır. Sağlık personelinin yaşamlarının korunması amacıyla müdahale edilemeyen vakalara, vaka bölgesinde güvenlik sağlandıktan hemen sonra müdahale edilmektedir. Bu süreçte sağlık personeli ve ambulanslar terör örgütü tarafından birçok defa saldırıya uğramış, buna rağmen hizmetler devam etmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 35).

B. Başvuruya Konu Olaylar ve Bireysel Başvuru Süreci

10. Cizre ilçesi Sur Mahallesi Akdeniz Sokak 18 numaralı binada 11/2/2016 tarihinde başvurucunun kızına ait olan da dâhil olmak üzere 12 ceset bulunmuştur. Kolluk görevlileri cesetlerin bulunduğu bölgeyi S-223 olarak tanımlamıştır.

11. Cizre Emniyet Müdürlüğünün 11/2/2016 tarihli Arama ve Elkoyma Tutanağında arama kararı kapsamında ağır hasarlı binaya girildiğinde 12 ceset tespit edildiği, cesetlerin yanında 2 adet roket mermisi, 2 adet güçlendirilmiş roket mermisi, 4 adet el bombası, 2 adet el bombası pimi, 1 adet piknik tüpü şeklinde el yapımı patlayıcı, 7 adet RPG mermisi, çok sayıda uzun namlulu silah, silah ile bunlara ait mühimmat bulunduğu belirtilmiştir.

12. Cizre Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri Grup Amirliği görevlilerince düzenlenen 11/2/2016 tarihli Olay Yeri İnceleme Raporu'nda fotoğraf çekimi ve kamera kaydı ile olay yerinde delillerin tespit edildiği, cesetlerin otopsi yapılmak üzere gönderildiği, olay yerinde bulunan patlayıcıların imha uzmanına teslim edildiği, diğer materyallerin muhafaza altına alındığı belirtilmiştir.

13. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığının 12/2/2016 tarihli Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı'nda kimliği belirsiz ceset üzerinde yapılan otopsi işlemi neticesinde adli tıp uzmanı bilirkişi hekimlerin kişinin ölümünün penetran cisim yaralanmasına bağlı kosta, ekstremite ve pelvis kemik kırıkları ile birlikte iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği kanaatini bildirdiği belirtilmiştir. Soruşturma kapsamında dinlenen gizli tanıklar B.ve İ., öleni Ronahi kod adlı D.K. olarak tanıdıklarını, ölenin öğrenci ve Dem-Genç üyesi olduğunu, Cizre'ye dışarıdan geldiğini, nöbet tuttuğunu, operasyonlar esnasında güvenlik güçleri ile silahlı olarak girdiği çatışmada öldüğünü beyan etmiştir. Yine, soruşturma kapsamında yapılan internet araştırmalarında Anf isimli ajansın internet sitesinde D.K.nın PKK terör örgütünün silahlı yapılanmalarından olan YPS'nin (Yekineyen Parastina Sivil-Sivil Savunma Birlikleri) öz yönetim direnişinde yaşamını yitirdiğinin ifade edildiği tespit edilmiştir.

14. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından yürütülen soruşturma neticesinde 4/2/2017 tarihinde maktul şüpheli D.K. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Karar gerekçesinde özet olarak, olay tarihinde terör örgütü mensuplarıyla güvenlik güçleri arasında silahlı çatışma yaşandığı, gerçekleşen silahlı çatışmalardan sonra evlerde yapılan aramalarda D.K.nın cesedi ile terör örgütü üyelerinin cesetlerinin ve mühimmat bulunduğu, maktul şüphelinin güvenlik güçlerine silahlı ve bombalı saldırı gerçekleştirdiği ve çatışma esnasında öldüğü ifade edilmiştir.

15. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara özetle ölüm olayı yönünden etkili bir soruşturma yürütülmediğini belirterek itiraz etmiştir.

16. Başvurucunun itirazını inceleyen Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğince özet olarak Başsavcılığın olayda meşru müdafaa şartlarının oluştuğu ve hukuka uygunluk sebebi bulunduğu değerlendirmesinde yanlışlık bulunmadığı gerekçesiyle 12/10/2017 tarihinde itirazın reddine karar verilmiştir.

17. Başvurucu nihai kararı 17/11/2017 tarihinde öğrendikten sonra 15/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

C. Tedbir Talepli Önceki Bireysel Başvuruya İlişkin Süreç

18. Başvurucunun kızı D.K.nın kimlik numarası belirtilerek Avukat Öztürk Türkdoğan tarafından 10/2/2016 tarihinde tedbir istemiyle 2016/2629 numaralı bireysel başvuru yapılmıştır. Başvuruda, sokağa çıkma yasağının hukuki olmaması, adlarına başvuru yapılan kişilerin güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu ağır yaralanması, hâlihazırda bahsi geçen bodrum katında yaralı olarak bulunmaları, cankurtaranların adlarına başvuru yapılan kişilerin bulunduğu yere gitmesine izin verilmemesi ve sözü edilen kişilerin insan onurunu zedeleyen bir muameleye maruz bırakılmaları nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, kötü muamele yasağının ve yaşam hakkının ihlal edildiği ileri sürülerek sokağa çıkma yasağının uygulanmaması, gerekli tıbbi yardım sağlanarak adlarına başvuru yapılan kişilerin yaşam haklarının ve fiziksel bütünlüklerinin korunması yönünde geçici tedbir kararı verilmesi ve anılan ihlallerin tespit edilmesi talep edilmiştir.

19. İkinci Bölüm 12/2/2016 tarihinde, tedbir kararı verilmesine yer olmadığına, kamu makamlarının kim olduklarına bakılmaksızın başvurucu olduğu belirtilen kişilerin bulunduğu yerin tespiti ve sağlık hizmetlerine erişimleri için gerekli tedbirleri almaya devam etmesine, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığından başvurucu olduğu belirtilen kişilerin hayatını kaybedenler arasında olup olmadığının bildirilmesinin istenmesine ve Şırnak Valiliğinin (Valilik) sonraki gelişmelerden Anayasa Mahkemesini gecikmeksizin bilgilendirmesine karar vermiştir.

20. İkinci Bölüm tarafından 21/4/2021 tarihinde, Avukat Öztürk Türkdoğan tarafından yapılan başvuruda, geçerli mazeret olmaksızın eksikliğin süresinde tamamlanmaması nedeniyle başvurunun reddine karar verilmiştir.

D. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) Başvuru Süreci

21. D.K. ve diğer 19 kişi adına 12/2/2016 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuru yapılmıştır. Adlarına başvuru yapılan kişilerin ölümleri üzerine başvurucu Kemal Koç başvuruyu hayatını kaybeden yakını adına devam ettirmek istediğini bildirerek AİHM'e yeni bir başvuru formu sunmuştur. AİHM, 6/12/2016 tarihinde başvurucunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 2., 3. ve 13. maddesi kapsamındaki şikâyetlerine ilişkin incelemenin ertelenmesine ve açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle Sözleşme’nin 5., 15. ve 17. maddeleri kapsamındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. 12/3/2019 tarihinde ise iç hukuk yollarının tüketilmemesi nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (kısmi kabul edilebilirlik kararı için bkz. Koç ve diğerleri/Türkiye, B. No: 8536/16, 6/12/2016; kabul edilemezlik kararı için bkz. Aydın ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 63130/15 63133/15 63138/15 ..., 12/3/2019).

II. DEĞERLENDİRME

A. İncelemenin Kapsamı ve İddiaların Nitelendirilmesi

22. Başvurucu, kızının terör örgütü üyesi olmadığını, Halkların Demokrasi Partisi (HDP) Muğla ili Milas ilçesi eşbaşkanı sıfatıyla siyasetçi olarak Cizre'ye gittiğini ve 14/12/2015 tarihinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı sebebiyle Cizre'den ayrılamadığını, kızına kasıtlı olarak yardım edilmediğini ve kızının kasıtlı olarak öldürüldüğünü, olay yeri incelemesinin usulüne uygun yapılmadığını, alınan svaplarda atış artığı ve antimon elementi bulunup bulunmadığının tespit edilmediğini, kriminal raporun ve olay yerine ait video görüntülerinin dosya içinde bulunmadığını ya da alınmadığını, telsiz ve kamera kayıtlarının istenmediğini, şüpheli ve tanık ifadelerinin alınmadığını, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ve karara itiraz neticesinde verilen Sulh Ceza Hâkimliği kararının gerekçeden yoksun olduğunu belirterek yakınının güvenlik operasyonu sırasında güç kullanımı ile yaralı halde bekletilerek ambulans gönderilmemesi ve sonrasında ölümü ile etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın ve bu karara yapılan itirazın reddinin gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

23. Bakanlık görüşünde ihlal iddialarının incelenmesi sırasında ilgili mevzuat hükümleri ve içtihatlar ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.

24. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, yakınının ölümüyle sonuçlanan olaylar nedeniyle yaşam hakkının hem maddi hem de usul boyutuyla ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ölüm olayı nedeniyle yürütülen ceza soruşturması sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile bu karara yapılan itirazın reddi kararının yeterli gerekçe içermediği iddiaları, yaşam hakkı bağlamında etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğüne ilişkindir. Bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının yaşam hakkı kapsamında ele alınması gerektiği, adil yargılanma hakkı bakımından ayrı bir inceleme yapılmasına gerek bulunmadığı değerlendirilmiştir. Bunun gibi yaşam hakkıyla ilişkilendirilen sokağa çıkma yasağı nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia bakımından ayrı bir inceleme yapılmasına gerek bulunmadığı değerlendirilmiştir.

26. Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerini dikkate alarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelemektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin, kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin yaşamına son vermeme ödevini (öldürmeme yükümlülüğü) içerirken pozitif yükümlülük hem her türlü tehlikeye karşı bireylerin yaşam hakkını korumayı (yaşamı koruma yükümlülüğü) hem de doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bir soruşturma yapmayı (etkili soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. Yaşam hakkının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile yaşamı koruma yükümlülüğünü kapsamakta iken yaşam hakkının usul boyutu, pozitif yükümlülüğün bir başka unsuru olan etkili soruşturma yükümlülüğünden ibarettir (benzer değerlendirme için bkz. Aziz Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, § 58).

27. Başvurucunun yakını D.K.nın yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınması talebiyle yapılan başvurudan sonra ölmüş olması ve başvuruda bu kapsamda dile getirilen şikâyetlerin özünde ölenin korunması için gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarının bulunduğu dikkate alınarak ölenin ağır yaralı olduğu hâlde sağlık hizmetlerine erişiminin sağlanmadığı iddiası yaşam hakkı kapsamında incelenecektir.

B. Gerekli Tıbbi Tedavinin Sağlanmaması Nedeniyle Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

28. Devletin, topraklarının bir kısmını fiilen işgal girişiminde bulunarak ağır silahlarla ölümcül saldırılar düzenleyen PKK terör örgütü mensuplarının eylemlerine karşı bölgede yaşayan sivil halkın yaşamını koruma konusunda pozitif bir yükümlülüğü bulunduğu kuşkusuzdur. Aynı yükümlülüğün terör eylemlerinin sonlandırılması ve kamu hizmetlerinin devam ettirilmesi için çaba harcayan kamu görevlilerinin yaşam haklarının korunması bakımından geçerli olduğunda da şüphe yoktur (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 301). Öte yandan başvurucu yaralı hâlde bulunan D.K.ya yeri ve durumu konusunda yetkililerin haberdar edilmesine karşılık tıbbi yardım sağlanmadığını ve böylece yaşamı koruma yükümlülüğüne aykırı davranıldığını iddia etmektedir. Bakanlık görüşü, bunlara ek belgelerde yer alan bilgiler ve soruşturmalarda toplanan deliller ile varılan sonuçlara göre ise güvenlik güçlerinin silahlı terörist faaliyetlerde bulunan D.K.nın eylemlerine karşılık sivil halka ve kamu görevlilerine karşı olan pozitif yükümlülüklerini yerine getirmek amacıyla hareket ettikleri kabul edilmektedir.

29. Silahlı terörist faaliyetlerde bulunarak sivil halkın ve kamu görevlilerinin yaşam haklarına, vücut bütünlüklerine ve mal varlıklarına tecavüz eden kişiler, devlet üzerinde bu eylemlere karşılık diğer kişilerin can ve mal güvenliklerinin korunması için pozitif bir yükümlülük oluşturmaktadır. Devletin bu pozitif yükümlülüğün yerine getirilmesi için hukuka uygun güç kullanımı dâhil sert önlemler alması tabiidir hatta yaşamlarını korumak için gerekli önlemlerin alınmaması durumunda diğer kişilerin anayasal haklarının ihlali sonucu doğabilecektir. Devletin hem terörist faaliyetlere karşı diğer kişilerin yaşamını korumak ve silahlı terör faaliyetlerini sonlandırmak için ölümcül güç kullanma hem de üzerinde güç kullanılan kişilerin yaşamlarını koruma gibi birbiriyle çelişen iki pozitif yükümlülüğü bulunduğunun kabul edilmesi hiç kuşkusuz kamu makamları üzerinde orantısız bir yük oluşturacaktır. Buna ek olarak D.K.nın iddia edildiği gibi PKK terör örgütü adına silahlı faaliyet yürüten kişilerden olması durumunda bu kişilerin bombalarla tuzaklanmış hendek ile barikatlarla kapatılan ve yoğun silahlı çatışmaların devam ettiği bir alanda sağlık yardımı almaları ya da tahliyeleri ile görevlendirilecek kişilerin yaşam haklarının -hem de bizzat bu kişilerin eylemlerine karşı- korunması gibi muazzam güçlükte bir pozitif yükümlülük daha ortaya çıkacaktır. Bu hâlde somut başvuruda dile getirilen sağlık yardımı sağlanmaması nedeniyle yaşamı koruma yükümlüğünün ihlal edildiği iddialarının değerlendirilebilmesi için öncelikle D.K.nın PKK terör örgütü adına silahlı terör eylemlerinde bulunan kişilerden olup olmadığı ve iddia edildiği gibi yaralı vaziyette iken sağlık yardımı talebinde bulunup bulunmadığı konuları aydınlatılmalıdır. Zira bu kişiler silahlı terör eylemlerini gerçekleştirmiş olsalar dahi bir binanın bodrum katında yaralı ve savunmasız bir vaziyetteyken sağlık yardımı talep ettikleri iddialarının doğru olması hâlinde bu kişilere gerekli tıbbi tedavi sağlanarak yaşamlarının korunması için somut olayın koşulları ve kamu makamlarının imkân ve kabiliyetleri çerçevesinde gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 302).

30. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma neticesinde, başvurucunun yakınına ait cesedin PKK terör örgütü adına silahlı terör eylemlerinde bulunan kişilerin cesetleri ve mühimmat ile birlikte bulunduğu, ölenin güvenlik güçlerine silahlı ve bombalı saldırı gerçekleştirdiği ve çatışma esnasında etkisiz hale getirildiği sonucuna ulaşılmıştır.

31. Somut olayda soruşturma kapsamında toplanan delillere göre, başvurucunun yakını D.K., çatışmalar sırasında Cizre Sur Mahallesi'nde mahsur kalan sivil olduğu iddiasının aksine PKK terör örgütünün öz yönetim ilanını takip eden süreçte gerçekleşen terör eylemlerine bizzat katılan ve güvenlik güçlerine karşı silahlı mücadele yürüten kişilerdendir. D.K.nın hendek olayları sürecindeki eylemlerinin bu şekilde açıklanmasının ardından sağlık yardımı sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edilip edilmediğinin belirlenebilmesi için yapılması gereken D.K.nın iddia edildiği gibi yaralı ve savunmasız durumda iken sağlık yardımı talebinde bulunup bulunmadığı konusunun aydınlatılmasıdır.

32. D.K.nın yaralı hâlde Cizre ilçesi Sur Mahallesi Beyazıt Sokakta bir binanın bodrumunda olduğu iddiasıyla 12/2/2016 tarihinde AİHM'e başvuru yapılmıştır. D.K.nın cesedi 11/2/2016 tarihinde Akdeniz Sokak 18 numaralı binada bulunmuştur (bkz. § 10).

33. Başvuru dosyasında D.K.nın önceki bireysel başvuruda belirtilen yerde bulunduğuna dair soyut beyanlardan başka bir delil yoktur. Bölgedeki terör örgütü mensuplarının etkisiz hâle getirilerek bölgenin emniyetinin sağlanması için söz konusu adreslere sevk edilen güvenlik güçlerine mütemadiyen ateş açılmaktadır. Yaralıların bulunduğu iddia edilen sokaklar terör örgütü mensupları tarafından el yapımı patlayıcı düzenekleri ve mayınlar ile tuzaklanmış, sokak üzerinde barikatlar kurulmuş ve hendekler oluşturulmuştur.

34. Somut başvuruda, D.K.nın tedbir talepli önceki bireysel başvuru tarihi 10/2/2016 tarihinden ölü bulunduğu 11/2/2016 tarihine kadar herhangi bir şekilde yaralandığına ya da iddia edilen adreste bulunduğuna dair hiçbir bulgu mevcut değildir. D.K.nın hendek olayları boyunca PKK terör örgütü adına güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyette bulunduğu ve ölü bulunduğu 11/2/2016 tarihine kadar Cizre'de yoğunlaşan çatışmalara katılmak için kendi isteği ile burada kaldığından kuşku yoktur. D.K., ailesinin ikametgâhına dönme, güvenlik güçlerine teslim olma ya da iddia edildiği gibi yaralı olması durumunda hastaneye gitme seçenekleri yerine silahlı çatışmaya devam etmeyi tercih etmiştir. Başvuru dosyasında D.K.nın yaralı vaziyette bulunduğuna dair soyut iddia dışında hiçbir bulgu mevcut değildir. Bu durumda D.K.nın yaralı vaziyette sağlık yardımına ihtiyaç duyduğuna, bu hususta bir talepte bulunduğuna ve herhangi bir zamanda iddia edilen adreste olduğuna dair somut bir delil bulunmamaktadır.

35. Diğer taraftan, ölüm neticesinin kosta, ekstremite ve pelvis kemik kırıkları ile birlikte iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği dikkate alınarak başvurucunun yakınının yaralandıktan hemen ya da kısa bir süre sonra ölmüş olabileceği hususu da gözden kaçırılmamalıdır.

36. Açıklanan gerekçelerle somut başvuruda gerekli tıbbi tedavinin sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır.

C. Gereksiz ve Orantısız Güç Kullanımı Nedeniyle Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

37. Öncelikle inceleme kapsamının bireysel başvurunun niteliği gereği başvuruya konu olaylarla sınırlı olduğu belirtilmedir. Yapılan tespit ve değerlendirmeler başvuru konusu olayı çevreleyen koşullara ilişkin ve bunlarla sınırlıdır, “öz yönetim” ilanlarını takip eden süreçte ülkemizin bir bölümünde yaşanan terör olaylarına karşı düzenlenen güvenlik operasyonlarının ve alınan diğer tedbirlerin genel bir değerlendirilmesi olarak anlaşılamaz. Başvuru formunda dile getirilen tüm iddialarla ilgili bir değerlendirmede bulunmak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Buna karşılık yoğun terör hadiselerinin ve buna bağlı can kayıplarının yaşandığı, bunları sona erdirmek üzere güvenlik operasyonlarının düzenlendiği, son derece tehlikeli ve öngörülemez bir ortamda meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin somut başvuru değerlendirilirken olayların arka planında yaşananların gözardı edilmesi de düşünülemez (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 332).

38. Somut başvuruda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkı bağlamında öldürmeme yükümlülüğü ile etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddialarının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

1. Maddi Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

39. Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında hangi durumlarda yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı belirtilmiştir. Bu durumlarda dahi başka şekilde müdahale olanağı kalmaması nedeniyle son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması zorunlu olmalıdır. Yaşam hakkının dokunulmaz niteliği de dikkate alınarak ölümle sonuçlanabilecek bir güç kullanımı söz konusu olduğunda bunun gerekliliği ve ölçülülüğü çok sıkı bir şekilde denetlenmelidir (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, §§ 116, 117).

40. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen güç kullanan görevlilerin eylemlerinin değil söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir (İpek Deniz ve diğerleri, § 118). Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiğinin ve nasıl bir seyir izlediğinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 57).

41. Devlet görevlileri tarafından kullanılan gücün Anayasa’nın 17. maddesinin aradığı kanunen cevaz verilen zorunlu bir durumda gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda bir sonuca ulaşılırken ölüm olayının gerçekleşme şartlarının dikkatlice incelenmesi, yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemlerinin ve kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir (Cemil Danışman, §§ 62, 63).

42. Devletin bir bireyin ölümünden sorumlu tutulabilmesi için öncelikle o kişinin devlet görevlileri tarafından öldürüldüğünün makul şüpheye yer kalmayacak şekilde kanıtlanmış olması gerekir. Eğer devletin ölüm olayından sorumlu olduğu kanıtlanırsa bu durumda öldürme olayının Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında izin verilen istisnai durumlardan birinin kapsamına girdiğini ispat yükümlülüğü devlete geçer (İpek Deniz ve diğerleri, § 121).

43. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğü bakımından ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelip gelmediğidir. Başvurucu, yakınının güvenlik güçlerince öldürüldüğünü iddia etmiştir. Ölüm olayıyla ilgili yürütülen soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda D.K.nın silahlı terör eyleminde bulunduğu sırada güvenlik güçlerince öldürüldüğü kabul edilmiştir. Somut başvuruda, başvurucunun yakını D.K.nın güvenlik güçlerince düzenlenen operasyon sırasında öldürüldüğü yönündeki kabul ve tespitlerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

44. Bu belirlemenin ardından, bir başka deyişle öldürme fiilinin devlet görevlileri tarafından gerçekleştirildiği belirlendikten sonra yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun olup olmadığı Anayasa'nın 13. ve 17. maddelerinde belirtilen ilkeler çerçevesinde ele alınmalıdır. Öldürme fiilinin bu ilkeler çerçevesinde Anayasa'ya uygun olduğunu ispat yükümlülüğü devlete aittir. Bu konuda bir sonuca ulaşılırken ölüm olayının gerçekleşme şartlarının dikkatlice incelenmesi, yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemlerinin ve kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin Anayasa'nın 13. ve 17. maddeleri kapsamında değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen güç kullanan görevlilerin eylemlerinin değil söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekir. Bunun yanı sıra bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiği ve nasıl bir seyir izlediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 334).

45. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır. Negatif bir yükümlülük olan öldürmeme yükümlülüğü bireylerin yaşamlarına hukuka aykırı olarak son verilmemesini öngörür ve kolluk görevlilerinin ölümcül güç ve silah kullanabilecekleri durumların Anayasa ve Sözleşme standartlarına uygun yasal ve idari düzenlemeler ile belirlenmesini gerektirir. Nitekim Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin “ancak kanunla” sınırlanabileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında ise “silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda” öldürme fiilinin hukuka uygun sayılabileceği düzenlenmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 335).

46. Kolluk kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen kanun hükümlerinin varlığı kanunilik kriterini sağlamaya yeterli değildir. Bu kriterin yerine getirilmiş sayılması için kanun hükümlerinin yaşam hakkına ancak mutlak bir zorunluluk altında ve ölçülü olarak müdahale edilmesi gerektiğini düzenlemesi; gücün kötüye kullanılmasına, keyfîliğe ve belirli bir ölçüde de olsa kazalara karşı koruma sağlayabilecek düzeyde yeterli ve açık kurallar içermesi gerekir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 336).

47. Kolluk kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuata Gazal Kolanç ve diğerleri (§§ 208, 214, 216-218, 221) kararında yer verilmiştir. Bu mevzuat her kolluk biriminin kendine özgü hizmet gerekleri nedeniyle farklı biçimlerde formüle edilmiş olsa da gücün ancak zorunlu hâllerde ve tehlikeyle orantılı olarak kullanılması, silahlı güç kullanımına son çare olarak ve önceden uyarı yapılarak başvurulması gibi keyfîliği önlemeye yönelik kurallara mevzuatın tamamında yer verilmiştir. Bu açıdan bakıldığında gerek Türk Silahlı Kuvvetleri gerekse emniyet ve jandarma teşkilatlarının güç ve silah kullanımının şartlarını düzenleyen kurallar tek başına kanunilik kriterini karşılayacak düzeyde açık ve yeterlidir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 337).

48. Netice olarak anılan düzenlemelerin hangi görevlilerin hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanacaklarını belirleyen, gücün kötüye kullanımını, keyfîliği önlemeye ve yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiği, böylece kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir.

49. Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği düzenlenmiştir. Yaşam hakkına hangi durumlarda müdahale edilebileceği ise Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilmiştir. Bu hükümlere göre yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun sayılması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir.

50. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda güvenlik güçlerinin güç kullanımının bu istisnai durumlardan meşru müdafaa kapsamında olduğu kabul edilmiştir. Kararda meşru müdafaa yanısıra güvenlik güçlerinin örgüt mensuplarının silahlı ve bombalı eylemlerde bulundukları mahallelerde yetkili bir merciden almış oldukları hukuka uygun bir emri yerine getirdikleri gerekçesine dayanılmıştır. Başvuruya konu olayda güvenlik güçlerince ölenin yanında çok sayıda roket mermisi, güçlendirilmiş roket mermisi, el bombası, piknik tüpü şeklinde el yapımı patlayıcı, RPG mermisi, uzun namlulu silah, silah ve bunlara ait mühimmat ele geçirilmiş olması dikkate alınarak meşru müdafaa şartlarının gerçekleştiğine dair kabulden ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmadığı değerlendirilmiştir.

51. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı güvenlik güçlerince ölümcül güç kullanılarak mukabele edilmesinin, silahlı ayaklanmayı bastırmak ve güvenlik güçleri ile diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı bir müdahale olduğu sonucuna varılmıştır. Başvuruya konu olayda, Gazal Kolanç ve diğerleri kararında açıklanan ayaklanma ortamında yaşanan silahlı çatışmada, silahlı ayaklanmanın bastırılması ve güvenlik güçlerinin kendileri ile diğer kişilerin yaşamlarını korumak için -meşru müdafaa- amacıyla zorunlu ve orantılı güç kullanımı sonucu başvurucunun yakını D.K.nın hayatını kaybettiği, bu nedenle yaşam hakkının maddi boyutu yönünden bir ihlal bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

52. Açıklanan gerekçelerle başvuruda yaşam hakkı kapsamındaki öldürmeme yükümlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

2. Usul Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

53. Kamu görevlilerinin güç kullanımı neticesi ölüm meydana geldiği durumlarda kamu makamları üzerinde bu ölüm olayıyla ilgili etkili bir ceza soruşturması yapma yükümlülüğü oluşmaktadır. Belirli unsurları ihtiva etmeyen soruşturmalar etkili olma şartını sağlamayacağından yaşam hakkının usul yükümlülüğü bakımından ihlali sonucunu doğurabilir. Bir soruşturmanın etkili sayılabilmesi için öncelikle güç kullanımı sonucu ölüm olayının öğrenilmesi ile kamu makamlarının kendiliğinden harekete geçerek ceza soruşturmasını resen başlatmaları gerekir. Soruşturmaya doğal olmayan ölümün öğrenilmesinden itibaren makul bir sürede başlanması, soruşturma işlemlerinin makul bir hızla yerine getirilmesi ve soruşturmanın makul bir sürede sonuçlandırılması hususlarının da soruşturmanın etkililiği üzerinde önemli bir rolü vardır. Bir soruşturmanın etkili sayılabilmesi için soruşturmayı yürüten kişilerin soruşturma konusu olayda sorumluluğu bulunması muhtemel kişilerden bağımsız olmaları gerekir. Etkili bir soruşturmada, ölen kişilerin yakın akrabalarının soruşturmadan haberdar edilmeleri ve soruşturma işlemlerine dâhil olma imkânına sahip olmaları gerekir. Bunun yanı sıra soruşturmanın gerekli olduğu ölçüde kamunun denetimine açık olmasının sağlanması da gerekmektedir. Son olarak soruşturmanın etkili kabul edilebilmesi için aynı zamanda yeterli olması gerekir. Yeterlilik, soruşturmanın ölüm olayının nasıl gerçekleştiğine dair olguları ortaya çıkaracak nitelikte olmasını ifade eder. Soruşturmanın yeterli olması, ölümle sonuçlanan güç kullanımının haklı olup olmadığının belirlenmesi açısından da önem arz etmektedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 369).

54. Somut olayda, kamu makamlarının terörle mücadele operasyonlarında yaşanan çatışmalarda ölen kişiler bulunduğunu tespit etmelerinin ardından kendiliklerinden harekete geçerek ceza soruşturması başlattıkları anlaşılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda resmî bir soruşturmanın resen başlatılması bakımından etkili soruşturma yükümlülüğüne uygun hareket edildiği sonucuna varılmıştır.

55. Ceza soruşturmalarına ölüm olaylarının öğrenilmesiyle derhâl başlanmıştır. D.K.nın ölümü nedeniyle yürütülen soruşturma 12/10/2017 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın reddi ile sona ermiştir. Somut olayın koşullarında soruşturmanın başlamasından sonuçlanmasına kadar geçen 1 yıl 8 ay süre etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü bakımından makul olarak değerlendirilmiştir.

56. Başvurucu, olay yeri incelemesine Cumhuriyet savcısının katılmaması nedeniyle etkili soruşturma yükümlülüğünün bağımsızlık ve tarafsızlık kriteri bakımından ihlal edildiğini iddia etmektedir.

57. Öncelikle Cumhuriyet savcısının somut olayın koşullarında olay yerine bizzat giderek delilleri tespit etme imkânı bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir. Anayasa Mahkemesi, soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmesi kriterinin hiçbir şekilde Cumhuriyet savcılarının ağır silahlarla çatışmaların devam ettiği bir bölgeye bizzat giderek delilleri tespit etmeleri gerektiği şeklinde yorumlanamayacağı kanaatindedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 373).

58. Somut başvuruya konu soruşturmada delil toplama işleminin Olay Yeri İnceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Olay yeri inceleme ve delil toplama işlemlerinin çatışmalara fiilen katılan birimlerden ayrı bir yapı içindeki bu uzman birimlerce yerine getirilmesi somut olayın koşullarında soruşturmanın bağımsızlığının sağlanması bakımından önemli bir tedbir olarak değerlendirilmiştir. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladıkları tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet savcısının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturmalar için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi işlemleri, Cumhuriyet savcısının katılımıyla yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tüm tedbirlerin alındığı kanaatine varılmıştır.

59. Soruşturmanın etkili olabilmesi için sahip olması gereken bir diğer unsur başvurucu yakınlarının soruşturma işlemlerine katılımlarının sağlanması ve soruşturmanın gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmasıdır. Somut başvuruda, başvurucu avukat ile temsil edilmiştir. Başvurucunun soruşturma dosyasını inceleme ve yapılmasını istediği soruşturma işlemlerini soruşturma merciine bildirme imkânı bulunmaktadır. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz hakkını da kullanmıştır. Yapılan açıklamalar ışığında başvurucunun, yakınının ölü bulunmasının ardından başlayan ceza soruşturmasına gerektirdiği ölçüde katılma hakkına hiçbir sınırlama getirilmediği ve avukatı aracılığıyla belirtilen hakkını etkili bir şekilde kullandığı, somut olayın gerçekleştiği koşullar gözönüne alındığında soruşturmanın yeterli derecede kamu denetimine de açık olduğu kanaatine varılmıştır.

60. Başvurucunun yakınının ölümü olayıyla ilgili usul yükümlülüğüne ilişkin diğer hak ihlali iddiası genel olarak soruşturmaların yeterli olmadığı temeline dayanmaktadır. Somut olayda Olay Yeri İnceleme birimi tarafından olay yerinde bulunan cesetler bulundukları hâlleriyle numaralandırılıp fotoğraf ve video kaydı alınarak ölü muayene ve otopsi işlemi için hastaneye gönderilmiştir. Usul kurallarına uygun yapılan ölü muayene ve otopsi işlemlerinde cesetler üzerindeki tüm bulgular kaydedilmiş, kimlik ve delil tespiti için cesetlerden örnekler alınmıştır. Olay yerinde bulunan silah ve silah mühimmatı öncelikle bulundukları yerde numaralandırılmış, bu şekilde fotoğrafları çekilip kayıt altına alındıktan sonra delil torbalarına konulmuştur. Somut olayın koşullarında delil toplama işlemlerinin azami dikkat ve özen gösterilerek yerine getirildiği kanaatine varılmıştır.

61. Başvurucu, ölüm olaylarıyla ilgili soruşturmanın yeterli olmadığı bağlamında kolluk görevlilerinin ifadelerinin alınmadığını iddia etmiştir.

62. Soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirlemektir. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Bilakis, ifade alma dahil herhangi bir soruşturma işleminin yerine getirilmemesi ancak bu belirtilen amaç doğrultusunda faydalı olacaksa etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).

63. Somut olayda, çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır (Aynı yönde bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).

64. Mevcut durumda soruşturmada ölüm olayını çevreleyen koşulların tespiti ve varsa ölüm olayının sorumlularının belirlenmesi için gerekli makul adımların atıldığı, gerçekleştirilen soruşturma işlemleri ile bu işlemler sonucunda elde edilen deliller dikkate alındığında Cumhuriyet Başsavcılığının olayı aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirdiğinden kuşku duyulmasını gerektirecek herhangi bir nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir. Ayrıca soruşturmada olayın sebebinin objektif değerlendirmesinin yapılmadığını ve elde edilen delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olarak sonuca ulaşılmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir durum da söz konusu değildir.

65. Açıklanan gerekçelerle başvuruda yaşam hakkının usul yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekli tıbbi tedavinin sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gereksiz ve orantısız güç kullanımı nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Gereksiz ve orantısız güç kullanımı nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

2. Gereksiz ve orantısız güç kullanımı nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına 20/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.