TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

K. S. VE V.S. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/5552)

 

Karar Tarihi: 11/7/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 24/11/2023-32379

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI

Başvurucular

:

Başvurucular Vekili

:

Av. Senem DOĞANOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; barışçıl nitelikteki toplantının dağıtılması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının, müdahale sırasında kolluğun güç kullanması ve bu olaya yönelik şikâyetin etkili soruşturulmaması nedeniyle de insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/2/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Olaylara İlişkin Arka Plan Bilgisi

8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde bir askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

9. Olağanüstü hâl döneminde birçok tedbir alınmıştır. Alınan tedbirlerden biri de terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kişilerin Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile kamu görevinden çıkarılmasıdır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 56-60). Olağanüstü hâl süresince çıkarılan otuz dört olağanüstü hâl KHK'sıyla olağanüstü hâlin sona erdiği dönemde toplam 125.806 kişi kamu görevinden çıkarılmıştır (Adnan Vural ve diğerleri [GK], B. No: 2017/36237,10/3/2022, § 11).

10. Öğretmen olarak görev yapmakta olan S.Ö. 3/10/2016 tarihli ve 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (675 sayılı KHK) ile kamu görevinden çıkarılmıştır. Akademisyen olan N.G. de hakkındaki 3/10/2016 tarihli görevden uzaklaştırma tedbirinin ardından 2/1/2017 tarihli ve 679 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında KHK (679 sayılı KHK) ile kamu görevinden çıkarılmıştır.

11. Kamu görevinden çıkarılan N.G. 9/11/2016 tarihinde Ankara'da Yüksel Caddesi'nde oturma eylemine başlamış, S.Ö. de 23/11/2016 tarihinden itibaren bu oturma eylemine katılmıştır. Bu kişiler 11/3/2017 tarihinde, görevlerine iade edilmeleri için açlık grevi başlattıklarını açıklamıştır. N.G. ve S.Ö.nün başlattığı oturma eylemi ve sonrasındaki açlık greviyle ilgili olarak kamuda yoğun tartışmalar yaşanmış, konu uzun süre güncelliğini korumuştur (Esra Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020, §§ 12, 13).

12. Görevinden çıkarılması nedeniyle açlık grevine başlayan eski akademisyen N.G.nin 2016 yılı Kasım ayında Ankara'nın Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde başlattığı ve Konur Sokak'ın Yüksel Caddesi'yle kesiştiği bölgede uzunca bir süre devam ettiği protesto gösterileri yaşanmıştır. Gösterilere katılanlar, kamu görevlerinden çıkarılmalarını ya da başkalarının çıkarılmasını ve OHAL dönemi uygulamalarını protesto etmek veya görevlerinden çıkarılmaları nedeniyle açlık grevine başlayan eski öğretmen S.Ö. ve eski akademisyen N.G.ye destek vermek amacıyla çeşitli tarihlerde söz konusu toplantılara iştirak etmiştir. 2016 yılının sonundan başlayarak 2018 yılının ortalarına kadar gelen bir süreçte, çeşitli tarihlerde söz konusu toplantılara katılmaları nedeniyle 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca emre aykırı davranışta bulunmaktan göstericiler hakkında idari para cezalarına hükmedilmiştir. Bu kapsamda başvurucu Veli Saçılık hakkında elli altı idari para cezasına hükmedilmiştir (Adnan Vural ve diğerleri, §§ 14-17). Başvurucu, hakkında uygulanan idari para cezalarına itiraz etmiş; itirazın ilgili Ankara sulh ceza hâkimliğince reddedilmesi üzerine başvurucu bu süreci ayrıca bireysel başvuru konusu yapmıştır. Anayasa Mahkemesi bu başvuruda, başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (başvurunun ayrıntıları için bkz. Adnan Vural ve diğerleri).

B. Başvurucuya İlişkin Süreç

13. 1947 yılı doğumlu olan birinci başvurucu, 1977 doğumlu olan ikinci başvurucunun annesidir. Başvurucular Ankara'da yaşamaktadır. İkinci başvurucu Veli Saçılık, Ankara Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğünde sosyolog olarak görev yapmaktayken 31/10/2016 tarihli ve 677 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında KHK (677 sayılı KHK) ile başvurucunun kamu görevine son verilmiştir.

14. Başvurucu Veli Saçılık kamu görevinden çıkarılması nedeniyle ve yeniden görevine dönebilmesi amacıyla başvurduğu hukuki yolların çözümsüz kaldığını ileri sürerek ihraç kararını ve hukuki süreci protesto etmek üzere 13/6/2017 tarihinde Ankara'nın Yüksel Caddesi'nde gerçekleştirilen basın açıklamasına katılmıştır. Basın açıklaması, yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan N.G. ile S.Ö.nün devam etmekte olan açlık grevlerini destekleyen protesto gösterilerinden biri mahiyetindedir. Birinci başvurucu da oğluna destek olmak üzere bu toplantıya izleyici olarak katıldığını dile getirmiştir.

15. Başvurucuların anlatımına göre basın açıklaması yapıldıktan sonra kolluk görevlileri şiddet kullanmış, göz yaşartıcı gaz kullanıp bedensel kuvvet uygulayarak katılımcıları darbetmiş ve barışçıl topluluğu dağıtmıştır.

16. Kolluk görevlileri tarafından düzenlenen ve beş sayfadan oluşan 13/6/2017 tarihli tutanakta (Olay Yeri Tutanağı) özetle şu bilgilere yer verilmiştir:

-DHKP/C terör örgütünün memur yapılanması olan Devrimci Memur Hareketi 13/6/2017 tarihinde, kamu görevlerinden çıkarılan N.G., S.Ö. ve A.K.nın 11/3/2017 tarihinden beri devam eden süresiz açlık grevini desteklemek amacıyla Yüksel Caddesi'ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde oturma eylemi ve basın açıklaması organize etmiştir.

- Olay günü saat 13.15-13.30 sıralarında aralarında başvurucu Veli Saçılık'ın da olduğu beş kişi anıtın önüne gelmiştir. Başvurucunun elinde "[N.] ve [S.] İşe Geri Alınsın" yazılı pankart bulunmakta olup başvurucu "Bizler tam 216 gündür burada insan hakları anıtının önünde direnişteyiz. [N.] ve [S.nin] açlık grevinin 97. günü biz diyoruz ki KHK ile bir gecede bizi işimizden atamazsınız. Biz size karşı direniriz ve direnmeye devam ederiz. İnsan hakları anıtının önünde oluşturduğunuz utanç duvarını kaldırın. Biz defalarca seslendik size burada eylemimiz günlerdir sürüyor, burada eylem yapmamız tamamen yasaldır, tamamen meşrudur. Bu meşruluk karşısında polis bize şiddet uyguluyor. Biz bu şiddete karşı burada direniyoruz. Akşam 18.00'da basın açıklamasında görüşmek üzere." şeklinde açıklama yapmış, ardından yayaların geçişini engelleyecek biçimde beklemeye başlamıştır.

- Kolluk görevlilerinin grubu dağılmaları konusunda megafonla üç kez uyarmasından sonra topluluk bir başka sokağa yönelmiş, bu arada başvurucu Veli Saçılık "[N.], [S.] onurumuzdur. İşimizi geri istiyoruz. Yaşasın açlık grevi direnişimiz. Zafer direnen emekçinin olacak' şeklinde slogan atmış ve '[N.] ve [S.yi] yaşatacağız. Onlara bunu yapanlar tarihe hesap verecekler, hesap vermeye devam edecekler. Yılmadık, yılmayacağız. Akşam 18.00'da buluşmak üzere dönüyoruz." diyerek gruba çağrı yapmıştır. Devamında başvurucu "[N.G.] ve [S.Ö.nün] sağlık durumları çok kritik bir aşamaya girmiştir. Biz arkadaşlarımızın sağlığı için, onların işe dönmesi için, tabi ki bizim de işe dönmemiz için, burada sesimizi yükseltmeye, bu zalimliğe zulme karşı baş kaldırmaya, isyan etmeye devam edeceğiz. Bütün halkımızı da bekliyoruz bu sokağa. Artık gaz atmayın diyoruz. Burada haklı, meşru Anayasa hakkımızı kullanıyoruz. Buna saldıranlara daima cevabımız direniş olacaktır. Yaşasın [N.], yaşasın [S.]" şeklinde açıklama yapmış, "Hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanıldı." diyerek slogan atmayı sürdürmüştür.

- Saat 17.30'da başvurucu Veli Saçılık ve beraberindeki on beş kişi Konur Sokak'ta bulunan Türkiye Mimarlar Mühendisler Odası Başkanlığı önünde toplanmıştır. Otuz kişiye ulaşan grup saat 17.58'de İnsan Hakları Anıtı'nın önüne gelmiş, yukarıdaki paragraflarda yer verilen açıklamalara benzer mahiyette basın açıklaması yapmış ve slogan atmıştır.

- Basın açıklamasının ardından kolluk görevlileri dağılmaları hususunda grubu birden fazla kez uyarmış, makul süre vermek suretiyle grubun dağılmasını beklemiştir. Ancak ikazlara rağmen topluluk dağılmayınca polis, kalkanları ile barikat kurmuş; göstericilerin -bu arada başvurucu Veli Saçılık'ın da bu göstericilerin arasında olduğu belirtilmiştir- barikatı tekme ve yumruklarla aşmaya çalışması üzerine kademeli olarak zor kullanmıştır. Akabinde göstericiler taş, pet şişe gibi sert cisimleri kolluk görevlilerine atarak direnmiş, yeniden megafonla ikaz edilen grup dağılmamakta ısrar edince kalkan, biber gazı ve point (silah) kullanılarak gruba müdahalede bulunulmuştur.

- Başvurucu Veli Saçılık ile beraberindeki sekiz kişi bir kitabevinin yanındaki binaya girmek isterken başvurucu, annesinin biber gazından etkilendiğini ve kendilerine sürekli işkence yapıldığını dile getirmiş; kolluk görevlilerine hitaben "Nasıl bir zulümdür, nasıl bir şeydir ya defolun gidin alın beni ya her seferinde işkence yapıyorsunuz.", "Bağırma bana lan, her seferinde işkence yapıyorsunuz, serseri misiniz be." şeklinde söylemde bulunmuştur. Bir süre daha sloganlarla devam eden eylem saat 18.40'ta sona ermiştir.

17. Başvurucuların da aralarında olduğu yedi kişi hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet, görevi yaptırmamak için direnme suçlarını işledikleri isnadıyla 5/9/2017 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) hitaben fezleke düzenlenmiştir. Başsavcılık tarafından şüpheliler hakkında ceza soruşturması başlatılmıştır.

18. Başvurucu Veli Saçılık 6/10/2017 tarihinde Başsavcılıkça alınan savunmasında üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, demokratik anayasal hakkını kullanmak için belirtilen yere gittiğini, basın açıklaması sırasında polislerin birden gruba müdahale ettiğini, kendisini, annesini ve diğer kişileri darbettiklerini, biber gazı sıktıklarını ifade etmiştir. Ayrıca başvurucu; polislerin annesine kötü muamelede bulunduğunu, onu yerde sürüklediklerini ve hakaret ettiklerini gördüğünü, polislerin "Dağılın!" ikazını duymadığını, yaptığı eylemin demokratik ve barışçıl bir eylem olduğunu, müdahalenin haksız olduğunu, gözaltına alınmadığını, polisin kendilerini darbederek suç işlediğini iddia etmiştir.

19. Başvurucu Keziban Saçılık 18/10/2017 tarihli savunmasında ilk kez bu şekilde bir basın açıklamasına katıldığını, oğlunun kendisini hiçbir şeye karışmaması konusunda uyardığını, bu nedenle kenarda basın açıklamasını izlerken polislerin gruptan dağılmasını istediğini, polisler ile açıklama yapan kişiler arasında arbede yaşandığını beyan etmiştir. Arbedede oğlunun yere düştüğünü görünce hemen koşup üstüne kapanmak istediğini, bu şekilde oğluna gelecek darbeleri engellemeye çalıştığı esnada polislerin yakın mesafeden yüzüne biber gazı sıktığını, bunun üzerine yere düştüğünü, etraftaki kişilerin yardımıyla başka yere gittiğini, bu sırada kendini kaybettiğini dile getirmiştir. Olay sırasında kesinlikle polislere karşı herhangi bir eylemde bulunmadığını ifade eden başvurucu suçlamaları kabul etmemiştir.

20. Başvurucuların kolluk görevlileri hakkındaki iddiaları zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu bakımından değerlendirilerek görevliler hakkında soruşturma açılmış ve söz konusu soruşturma, başvurucular hakkında açılan soruşturmadan 7/11/2017 tarihinde ayrılmıştır.

21. Başsavcılık, şüpheli görevli polis memurları hakkında zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu yönünden yürüttüğü soruşturma sonunda 14/12/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"...

Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir şeklinde belirlenmiştir.

Yapılan soruşturma sonucunda; müştekilerin olay günü katılmış oldukları toplantı ve gösteri yürüyüşü esnasında görevli emniyet mensupları tarafından usulüne uygun şekilde yapılan dağılmaları yönündeki ihtarlara rağmen dağılmamakta ısrar etmeleri üzerine görevliler tarafından gruba müdahale edilerek dağılmalarının sağlandığı, söz konusu müdahale sırasında zor kullanıldığı için müştekilerin yaralanmasının doğal olduğu, çözülmesi gereken sorunun yapılan müdahale sırasında zor kullanma yetkisinin aşılıp aşılmadığının tespiti olduğu, incelenen evrak kapsamından ve DVD Çözüm Tutanağından ise şüpheli polis memurlarının grubu dağıtmak için yaptıkları müdahale sırasında yasalar tarafından verilen zor kullanma yetkilerini aştıklarına ve bu şekilde üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair haklarında kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği anlaşılmakla;

Şüpheliler hakkında yüklenen suçtan kamu adına KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA..."

22. Başvurucuların Başsavcılık kararına yaptığı itiraz, Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 15/1/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Ret kararı başvuruculara 22/1/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

23. Başvurucular 20/2/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

24. Diğer taraftan başvurucular aleyhine yapılan ceza soruşturması sonunda başvurucuların kanuna aykırı toplantılara ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçunu işledikleri isnadıyla 7/11/2017 tarihinde ceza davası açılmıştır. Başsavcılık, başvurucularla ilgili olarak görevi yaptırmamak için direnme suçundan işlem yapmamıştır. Başvurucular hakkında düzenlenen iddianamenin ilgili kısmı şöyledir:

"...

Saat:17:58 sıralarında Yüksel Caddesi Konur Sokak kesişiminden İnsan Hakları Heykeli önüne gelen yaklaşık 30 kişilik grubun İnsan Hakları Anıtı önünde

...

'işimizi geri istiyoruz / direne direne kazanacağız / yaşasın açlık grevi direnişimiz / polis defol bu sokaklar bizim /nuriye semih onurumuzdur / kahrolsun faşizm / yaşasın mücadelemiz' şeklinde slogan attıkları, bunun üzerine görevliler tarafından tüm grubun duyabileceği şekilde yaptıkları eylemin kanunsuz olduğu ve Konur Sokak istikametine doğru dağılmaları gerektiği yönünde bir kaç kez ikazda bulunulduğu ve grubun dağılması için bir süre beklendiği, ancak şahısların ikazlara rağmen dağılmayarak eylemlerine devam etmeleri üzerine Çevik Kuvvet görevlilerince grubun Konur Sokak Mülkiyeliler Binası önüne uzaklaştırıldığı ve Çevik Kuvvet görevlilerinin kalkanları ile barikat oluşturarak gruptaki kişilerin tekrar anıt önüne gelmelerini engellemeye çalıştıkları, buna rağmen yaklaşık 30 kişilik grubun polis kalkanları ile oluşturulan barikata yüklenerek barikatı aşmaya çalıştıkları, daha sonra grup içerisinde bulunan ve kimliği tespit edilemeyen bazı şahısların görevlilerin üzerine taş ve pet su şişeleri atarak saldırıda bulundukları, bunun üzerine tekrar görevliler tarafından grubun Konur Sokak istikametine doğru dağılması yönünde ikazlar yapıldığı, ancak tüm bu ikaz ve müdahaleye rağmen grubun dağılmamakta ısrar etmesi üzerine görevlilerin kademeli olarak güç kullanmak suretiyle gruba müdahalede bulunulduğu, ... saat:18:20 sıralarında TMMOB önüne uzaklaştırılan grubun sayısının çevreden katılımlar ile 40 kişiye ulaştığı ve gruptaki kişilerin 'Polis defol bu sokaklar bizim' şeklinde slogan attıkları, görevlilerin tekrar eylemci gruba ikazda bulunarak dağılmalarının istendiği, ancak grubun 'Zafer direnen emekçinin olacak / polis defol bu sokaklar bizim' şeklinde slogan atarakeylemine devam etmesi üzerine görevlilerin kalkanları ve biber gazı marifetiyle gruptakileri Meşrutiyet Caddesi istikametine doğru uzaklaştırarak grubun dağılmasını sağladıkları anlaşılmıştır.

...

Yapılan soruşturma sonucunda;

1- Tüm şüphelilerin katılmış oldukları suça konu kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında görevliler tarafından kendilerine yapılan dağılma yönündeki ikaza ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederek üzerlerine atılı 2911 Sayılı Yasanın 32/1 maddesine muhalefet suçunu işledikleri anlaşıldığından; tüm şüphelilerin eylemlerine uyan 2911 Sayılı Yasanın 32/1 ve TCK'nun 53/1 maddesi uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalarına,

..."

25. Ankara 12. Asliye Ceza Mahkemesince (Asliye Ceza Mahkemesi) yapılan yargılama 13/12/2019 tarihinde başvuruculara atılı suçun kanuni unsurlarının oluşmadığı kanaatine istinaden başvurucuların beraatiyle sonuçlanmıştır. Anılan karar 22/1/2020 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Mahkememizde yapılan yargılama sonucunda tüm dosya kapsamından anlaşılacağı üzere; her ne kadar sanıklar hakkında kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendisinden dağılmama suçundan cezalandırılmaları istemiyle mahkememizde kamu davası açılmış ise de; sanıkların eyleminin başlı başına suç oluşturmayacağı, kamu erklerinin de belirli oranda hoşgörü göstermesinin ve toplumun da buna katlanmasının gerektiği hususları gözönüne alındığında sanıklara atılı suçun unsurlarının oluşmadığı anlaşıldığından ayrı ayrı beraatlerine karar vermek gerekmiştir."

26. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların şikâyeti ile ilgili soruşturmanın evrakını Başsavcılıktan istemiş; Başsavcılık, başvurucular aleyhine yürütülen soruşturma evrakı ile birlikte kamu görevlileri hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararını ve itiraz sürecine ilişkin belgeleri göndermiştir. Başvurucunun başvuru formuna fotokopisini eklediği DVD İzleme ve Tespit Tutanağı (İzleme Tutanağı) Başsavcılıktan gönderilen belgeler arasında veya UYAP'ta bulunamamıştır.

27. Başvuruya eklenen, on altı sayfadan oluşan ve kolluk görevlileri tarafından hazırlandığı anlaşılan İzleme Tutanağı'nda özetle;

- 13/6/2017 tarihinde 17.30 ile 18.40 saatleri arasında başvurucuların da aralarında olduğu bir grubun pankartlarla slogan atarak ve açıklama yaparak eylem yaptığı, kolluk görevlilerinin megafonla grubu uyarmasına rağmen eylemcilerin dağılmaması üzerine eylemcileri iteklemek suretiyle müdahaleye başladığı, eylemcilerin direnmesinin akabinde biber gazı kullandığı, sonrasında gaz kapsülü atan point tabanca ile müdahaleye devam ettiği bilgisine yer verilmiştir.

- Gösteriye katılan başvurucuların da dâhil olduğu yedi kişi tespit edilmiş, her birinin eylemleri ayrıca belirtilmiştir. Buna göre başvurucu Keziban Saçılık'ın uyarıya rağmen gösteri alanından ayrılmadığı, müdahalede bulunan polis memurunun yeleğinden tutarak çekiştirdiği, eylemcilere biber gazı sıkmaya çalışan polis memurunun elinden tutarak müdahale etmesini engellemeye ve polis memuruna vurmaya çalıştığı sırada gazın kendisine geldiği, gazdan etkilenerek gruptan uzaklaştığı tespit edilmiştir. Başvurucu Veli Saçılık'ın ise grupla hareket ederek sloganlara katıldığı, uyarıya rağmen uzaklaşmadığı, hareketsiz kalarak polis müdahalesini beklediği açıklanmıştır.

28. İzleme Tutanağı'na fotoğraflar eklenmiş ise de tutanağın fotokopi olması nedeniyle içeriği anlaşılamamıştır. Buna karşın başvurucu, ayrıca on yedi fotoğraftan oluşan görüntüleri sunmuştur. Bu fotoğraflardan başvurucuların gösteri yapan grup içinde bulunduğu, başvurucuları iteklemek suretiyle kolluk görevlilerinin müdahale ettiği ayrıca kolluk görevlilerinin gruba karşı yakın mesafeden göz yaşartıcı sprey kullandığı ve ellerinde gaz fişeği atan silahlar olduğu, başvurucu Keziban Saçılık'ın iki kişinin yardımıyla yerden kalkmaya çalıştığı ve birkaç kişi tarafından kendisine yardım edildiği, diğer başvurucu olan oğlunun bu esnada yanında bulunduğu anlaşılmıştır.

29. Başvurucuların fotoğrafların alındığı video görüntülerini CD şeklinde ibraz ettiği Anayasa Mahkemesince görüntüler izlenmiştir. Görüntülerde; gösteriye katılanların ellerinde pankartlarla kamu görevinden ihraç edilmelerini protesto ettikleri, süresiz açlık grevinde bulunanları destekleri görülmektedir. Az sayıda katılımcının bulunduğu gösteride slogan atıldığı, İzleme Tutanağı'nda da yer verilen açıklamalar yapılırken kolluk görevlilerinin toplantının dağıtılması hususunda uyarı yapmasının akabinde bedensel kuvvetle, copla, gaz spreyi ve bazı silahlarla (Niteliği belirlenemese de bazı belgelerde point niteliğinde olduğu belirtilmiştir.) topluluğa müdahale ettiği gözlenmiştir. Müdahale sırasında başvurucuların da dâhil olduğu katılımcıların -kolluk görevlilerinin bedenleriyle veya kalkanlarıyla itmek suretiyle- süpürme hareketine maruz kaldığı, bu sırada topluluktaki kişilerin yüzüne yakın mesafeden biber gazı sıkıldığı ve ayaklarının bulunduğu yakın bölgeye niteliği belirlenemeyen silahla ateş edildiği anlaşılmıştır. Başvurucu Keziban Saçılık'ın bir kolluk görevlisinin diğer göstericilere biber gazı sıkmak isterken kolunu tutması nedeniyle polis memurunun başvurucuya dönerek çok yakın mesafeden başvurucunun yüzüne gaz sıktığı görüntülere yansımıştır. Göstericilerin kolluk görevlilerine karşı şişe veya taş attığına ilişkin veriye rastlanmamıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

30. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018, §§ 22-38; Ali Ulvi Altunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018, §§ 23-27, 29-45.

31. Göz yaşartıcı gaz kullanımına ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Ali Güneş/Türkiye (B. No: 9829/07, 10/4/2012) kararında, kolluk görevlileri tarafından barışçıl bir toplantıda göz yaşartıcı gaz kullanılması kapsamında Avrupa İnsan Hakları Sözleşme'nin (Sözleşme) 3. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Kararda AİHM, polis memurlarının hangi gerekçe ile başvurucuya göz yaşartıcı gaz sıktığına ilişkin olarak hükûmet tarafından herhangi açıklama yapılmadığını ve gerekçe gösterilmediğini belirtmiş; gazların neden olduğu etkiler ve sağlık açısından potansiyel tehlikelerini gözönünde bulundurarak somut olayın şartlarında başvuranın yüzüne haksız yere gaz sıkılmasının kişilerin yoğun fiziksel ve ruhsal acı duymasına neden olduğu, bu doğrultuda başvuranı aşağılayabilecek ve onun itibarını düşürebilecek korku, acı ve aşağılanma duyguları uyandırdığını değerlendirerek Sözleşme'nin 3. maddesi çerçevesinde insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Ali Güneş/Türkiye, §§ 42, 43).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Anayasa Mahkemesinin 11/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

33. Başvurucular barışçıl bir toplantıya müdahale edilirken kalkan ve elle iteklenerek göstericilerin yere düşürüldüğünü, ayrıca yakın mesafeden yüzlerine biber gazı sıkıldığını ve yoğun bir şekilde göz yaşartıcı kimyasal ateşlendiğini iddia etmiştir. Başvurucu Keziban Saçılık yüzüne doğrudan biber gazı sıkılması nedeniyle fenalaştığını, çevredekilerin yardımıyla olay yerinden uzaklaştığını, oğlunun yere düşürülmesi nedeniyle oğlunu korumak isterken müdahaleye maruz kaldığını dile getirmiştir. Bununla birlikte başvurucular kolluk görevlileri hakkındaki şikâyetlerinin etkili soruşturulmadığını, Başsavcılığın görüntüleri izlemeden ve hiçbir kolluk görevlisinin savunmasını almadan kovuşturmaya yer olmadığına kararı verdiğini, bu nedenle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

34. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

35. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele (insan haysiyetiyle bağdaşmayan) yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel ilkeler

37. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 80, 81).

38. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bu bağlamda bir muamele; işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile tanımlanabilmektedir (bu kavramların kapsamlarının belirlenmesi için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 76-80; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 84-91).

39. Kişileri küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen muameleler insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanabilir. Uygulanan bu muamele eziyetten farklı olarak kişide bedensel ya da ruhsal bir acı oluşturmasa da küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki yaratmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).

40. Bir muamelenin anılan kavramlardan hangisinin kapsamında olduğunun belirlenebilmesi için her somut olayın kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesi gerekir. Aleni olarak yapılması veya kamuoyunun bilgi sahibi olması, muamelenin aşağılayıcı niteliğinin belirlenmesinde rol oynasa da muamelenin aleni olmadığı durumlarda kişinin kendini değersiz hissetmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınmakla birlikte böyle bir amacın belirlenememesi muamelenin kötü muamele olmadığı anlamına gelmeyecektir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).

41. Belirtilmelidir ki sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilebilmektedir. Bu kapsamda toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak şartıyla başvurulabilir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 82).

42. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün bir usul boyutu vardır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini, gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110). Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).

43. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamları, resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamalıdır. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114). Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

44. Başvurucuların katıldığı toplantı kolluk görevlilerinin müdahalesiyle dağıtılmıştır. Başvurucular; kolluk görevlilerinin toplantıya müdahale ederken gerekli olmadığı hâlde bedenî ve maddi güç kullandıklarını, yüzlerini hedef alarak yakın mesafeden biber gazı kullandıklarını, bunun sonucunda kendilerinin yoğun şekilde göz yaşartıcı gaza maruz kaldıklarını ileri sürmüştür.

45. Başvuru dosyasında ve İzleme Tutanağı'nda yer alan kamera görüntülerine göre başvurucu Keziban Saçılık sıkılan biber gazından fiziksel olarak etkilenmiştir. İzleme Tutanağı'nda başvurucunun bir kolluk görevlisini engellemeye çalışırken kolluk görevlisinin başka kişilere sıktığı biber gazının başvurucuya isabet ettiği belirtilmiştir. Öte yandan görüntülerde kolluk görevlilerinin biber gazı spreyini toplantıya katılanların yüzlerini hedef alarak yakın mesafeden rastgele kullandığı görülmüştür. Bu durumda başvuruculara biber gazıyla müdahale edildiği hususu kabul edilmelidir.

46. Gazların neden olduğu etkiler ve içerdiği potansiyel sağlık tehlikeleri dikkate alındığında biber gazı kullanımının yoğun fiziksel acının yanı sıra bireyleri psikolojik olarak etkileyebileceği gözardı edilmemelidir. Bu bağlamda biber gazı kullanımı kişilerin itibarını düşürebilecek aşağılanma, ruhsal acı ve/ya korku duygularını barındırma niteliği olduğu da vurgulanmalıdır.

47. Ayrıca başvurucu Veli Saçılık'ın toplantı alanını terk etmemesi nedeniyle bedensel kuvvet kullanılarak iteklendiği görüntülere yansımıştır. Dolayısıyla başvurucunun biber gazı dışında fiziksel müdahaleye de maruz kaldığı görülmüştür.

48. Öte yandan görüntülerde kolluk görevlilerinin toplantıyı dağıtırken göstericilerin ayaklarına doğru, niteliği belirlenemeyen silah kullandığı gözlemlenmiştir. Bu silahın sadece göstericileri belirlemek amacıyla işaret bırakan bir silah mı yoksa gaz kullanımını sağlayan nitelikte mi olduğu belirli değildir. Başvurucuların da silah kullanımı nedeniyle yaralandıklarına ilişkin özellikle bir şikâyetleri olmadığı nazara alınarak bu hususta ayrıca değerlendirme yapılmayacaktır. Bu durumda başvurucuların göz yaşartıcı gaza, başvurucu Veli Saçılık'ın ayrıca bedensel güce maruz kalması olgusuyla sınırlı olarak kötü muamele iddiaları incelenecektir.

49. Kötü muamele şikâyetleri incelenirken göstericileri dağıtma sırasında kolluk görevlileri tarafından başvuruculara uygulanan gücün kaçınılmaz hâle geldiğinin ortaya konulması gerekir. Aksi durumda, gerekmediği hâlde güç kullanılması söz konusu olacak ve kötü muamele yasağı ihlal edilmiş sayılacaktır.

50. Somut olayda başvurucuların bizzat şiddete başvurduklarına dair tutanak veya görüntü bulunmamaktadır. Ayrıca başvurucular hakkında bu nedenle alınmış bir cezai yaptırım veya görevi yaptırmamak için direnme suçundan soruşturma yapıldığı bilgisi de mevcut değildir. Toplantıya katılan diğer kişilerin eylemlerinin de şiddete evrildiğine ilişkin bulgunun başvuruya yansımamıştır. Her ne kadar başvurucular hakkında düzenlenen iddianamede "bazı şahısların görevlilerin üzerine taş ve pet su şişeleri atarak saldırıda bulundukları" ileri sürülmüşse de ceza yargılaması sonucunda hakkında dava açılan tüm göstericilerin beraat ettiği dikkate alındığında söz konusu iddianın ceza mahkemelerince doğrulanmadığı gözlemlenmiştir. Bu durumda başvurucuların kendi eylemleriyle güç kullanımını kaçınılmaz hâle getirdiklerinin, güç kullanımının bu nedenle gerekli olduğunun kamu makamlarınca ortaya konulduğu söylenemez.

51. Kaldı ki İzleme Tutanağı'nda yer verildiği üzere başvurucuların dağılmamaları nedeniyle bedensel güç uygulanması makul kabul edilse dahi başvurucu Keziban Saçılık'ın bir kolluk görevlisine fiziksel olarak müdahale etmeye çalışmasından dolayı çok yakın mesafeden yüzüne biber gazı sıkılması ve genel olarak göstericilerin hedef alınarak yüzlerine biber gazı sıkılması suretiyle toplantıya müdahale edilmesinin gerekliliği izah edilemeyecektir.

52. Bu tespitten sonra kolluk görevlilerinin eyleminin hangi boyuta ulaştığı incelenmelidir. Somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele şeklinde nitelendirilmesi uygun görülmüştür.

53. Diğer taraftan Başsavcılıkça yapılan değerlendirmede "ihtarlara rağmen dağılmamakta ısrar etmeleri üzerine görevliler tarafından gruba müdahale edilerek dağılmalarının sağlandığı, söz konusu müdahale sırasında zor kullanıldığı için müştekilerin yaralanmasının doğal olduğu" belirtilmiş ise de başvurucular yönünden müdahale somutlaştırılmamış, müdahalenin şekli ve süresi açıklanmamış, ayrıca yaralanmalarının niteliği bakımından bir değerlendirme yapılmamıştır. Bu durumda kullanılan gücün kaçınılmaz ve orantılı olduğunun ortaya konulmuş olduğu sonucuna ulaşılamaz.

54. Başvurucuların toplantıda kolluk görevlilerince darbedildiği iddiasıyla ilgili ceza soruşturmasında soruşturma makamı, başvurucuların ifadelerini aldıktan sonra ilgili kolluk görevlileri hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Karar gerekçesinde İzleme Tutanağı'na atıf yaparak kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkisinin sınırını aşmadığı kanaatine varıldığını açıklamıştır. Soruşturma sonucunda başvurucuların da dâhil olduğu şikâyetçilerin yaralandığı Başsavcılıkça genel olarak kabul edilmiş ise de başvurucular hakkında sağlık raporu alınıp alınmadığı belli değildir. Dolayısıyla başvurucuların fiziksel yaralanmaları olası ise de yaralanmaların niteliği bilinmemektedir. Bu itibarla yaralanmanın niteliği tartışılmadan ve başvuruculara yapılan müdahale somutlaştırılmadan kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkisini aşmadıkları yönündeki değerlendirmenin mevcut delillerin nesnel analizine dayandığını kabul etmek zordur. Kaldı ki görüntülere yansıdığı kadarıyla yoğun biber gazına maruz kalan başvuruculara yapılan kolluk müdahalesinin başvurucuların gazdan etkilenmeleri bağlamında değerlendirmeye değer görülmediği anlaşılmıştır.

55. Ayrıca görüntülere yansımasına rağmen başvuruculara müdahalede bulunan kolluk görevlilerinin kimlik tespitleri yapılmamış, olayla ilgili beyanları alınmamıştır. Şüphelilerin soruşturmaya dâhil edilerek olay hakkındaki savunma ve delillerinin belirlenmesi maddi gerçeğin ortaya çıkarılması bakımından elzemdir. Sonuç olarak başvuru konusu soruşturmada özenle ve eksiksiz delil toplanmadığı gibi toplanan delillerin de objektif olarak tartışılmadan bir sonuca ulaşıldığı kanısı oluşmuştur.

56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

İrfan FİDAN başvurucu Veli SAÇILIK yönünden bu görüşe katılmamıştır.

Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

57. Başvurucular, barışçıl nitelikte açıklama yapılırken kolluk görevlilerinin toplanan kişilere gerekmediği hâlde müdahale ettiğini, esasen basın açıklaması olarak dahi değerlendirilmeyecek bir gösteriyi engelleyerek ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

58. Anayasa'nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

59. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

60. Başvurucuların katıldığı toplantının kamu görevlileri tarafından engellenmesi toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil etmektedir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

61. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen şartlara uygun düşmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

62. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma şartlarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

63. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 2. ve 16. maddelerinde yer alan düzenlemelerin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki kararlar için bkz. Özge Özgürengin § 100; Ali Ulvi Altunelli §§ 91, 92).

 (2) Meşru Amaç

64. Başvurucuya toplantı sırasında müdahale edilmesinin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki kararlar için bkz. Özge Özgürengin, §§ 101, 102; Ali Ulvi Altunelli, §§ 93, 94).

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

65. Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, Anayasa'nın 25. ve 26. maddelerinde düzenlenen ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. Bu kapsamda kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli, dolayısıyla ifade özgürlüğünün siyasi ve kamu yararını ilgilendiren konularda sınırlandırılmasının daha dar kapsamda olması toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının uygulamasında da gözetilmelidir. Bu sebeple demokratik bir toplumda güvence altına alınan temel haklardan biri olan bu hak dar yorumlanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Ali Ulvi Altunelli, § 95). Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı kişilere verilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 117; Ali Ulvi Altunelli, § 96).

66. Hükûmetin politikaları ile ilgili olarak bireylerin tepkilerini barışçıl yöntemlerle ortaya koymaları çoğulcu demokrasilerin karakteristik özelliğidir. Bu kapsamda siyasi konulardaki fikir ayrılıklarında azınlık veya muhalif düşüncelerin ifade edilebilmesine fırsat verilmesi demokratik bir devletin yükümlülüğüdür. Devletin barışçıl amaçlarla yapılan toplantı düzenleme ve toplantıya katılma özgürlüğünü korumakla kalmaması, ayrıca bu hakkın kullanımını engelleyen makul olmayan dolaylı sınırlamalar koymaması da gerekmektedir (Mehmet Mutlu, B. No: 2014/18240, 18/4/2018, § 87; Özge Özgürengin, § 103; Ali Ulvi Altunelli, § 100).

67. Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 54; Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36). Anayasa Mahkemesi, kanunlarda öngörülen usullere tam olarak uyulmamasının toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl niteliğini tek başına ortadan kaldırmadığını değerlendirmiş ve bu durumun varlığını toplanma hakkına müdahale için yeterli görmemiştir (Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119).

68. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında kamu otoritelerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının sınırlandırılmasında belirli bir takdir alanına sahip olduğu açıktır. Ancak bu takdir alanının Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olarak kullanılmaması gerekir. Bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına ilişkin iddiaları incelerken Anayasa Mahkemesinin görevi ilgili kamu otoritelerinin takdir payını makul, dikkatli ve iyi niyet çerçevesinde kullanıp kullanmadıklarını değerlendirmektir (Mehmet Mutlu, § 88; Özge Özgürengin, § 104; Ali Ulvi Altunelli, §101).

69. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin denetleyeceği ilk husus, toplantı ve gösteri yürüyüşünün sonlandırılması için zorlayıcı toplumsal bir gereksinim olup olmadığı ve kamu makamlarının bu yöndeki değerlendirmelerinin gerçeklik değeri taşıyıp taşımadığıdır (krş. için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 88). Gerçeklik değeri sadece Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan durumların gerçekleşip gerçekleşmediğini değil bu yönde bir tehlikenin olup olmadığını da kapsamaktadır (Mehmet Mutlu, § 89).

70. Barışçıl şekilde toplanan kişilere yapılan müdahalelerin demokratik toplumda kamu düzeninin korunması açısından gerekli olduğunun, müdahalenin kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle yapıldığının veya katılımcıların bu anayasal haklarını kullanırlarken hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmadıklarının yetkili mercilerce polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin karar gerekçelerinde gösterilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 53).

71. Buradan çıkan sonuca göre toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamların bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilecekleri kabul edilmelidir. Alınan tedbirler, durumun özelliklerine ve gerekliliklerine göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle devletin bu konuda yapacağı düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına sahip olduğunun kabulü gerekir (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81). Buna karşın bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasalarda belirtilen usullere tam olarak uyulmadan düzenlenmesi tek başına toplantı veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz. Aynı şekilde halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belirli derecede bir karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol açabileceği gözönünde bulundurulmalıdır. Bu durumların varlığı toplanma hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 69).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

72. Başvurucu, beraberindeki birkaç kişiyle -saat 13.30'da beş kişi, saat 17.30'da on beş kişi olarak tutanaklara yansımıştır- araç trafiğine kapalı bir sokakta KHK ile kamu görevinden çıkarılan ve bu nedenle açlık grevi yapan eylemcilere destek vermek, aynı zamanda kendilerinin/yakınlarının görevlerinden ihraç edilmelerini protesto etmek amacıyla bir araya gelmiştir. Bu toplantı -yukarıda (bkz. § 12) ayrıntıları belirtildiği üzere- yaklaşık iki yıla yayılan ve zaman zaman tekrarlanan bir protesto gösterisi niteliğindedir.

73. Somut olayda az sayıda katılımcının pankartlarla slogan attığı, ardından toplanma sebepleriyle ilgili açıklama yapmaya başladıktan sonra başka kişilerin de toplanması ve protestoya katılmasıyla katılımcı sayısının kısmen arttığı kamera görüntülerine yansımıştır. Açıklama sırasında kolluk görevlileri toplantının kanuna aykırı olduğunu megafonla belirterek göstericilerden dağılmalarını istemiş, göstericilerin toplantıya devam etme iradesi göstermesi üzerine kolluk görevlileri müdahaleye başlamıştır.

74. Kalabalık öncelikle süpürme hareketi olarak tanımlanan şekilde, kolluk görevlilerince bedensel kuvvet ve kalkan kullanılmak suretiyle iteklenerek başka bir sokağa doğru yönlendirilmeye, ardından da biber gazı ve niteliği bilinmeyen silah kullanılarak dağıtılmaya çalışılmıştır. Görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla kolluk görevlileri, göstericilerin yüzlerine yakın mesafeden biber gazı spreyi sıkarak dirençlerini kırmak istemiş; ardından müdahaleyi artırarak göstericilerin ayaklarına doğru niteliği belirsiz silah kullanarak kalabalığı dağıtmıştır.

75. Gözaltına alınmayan başvurucuların veya diğer göstericilerin açıklama esnasında veya sonrasında kolluk müdahalesini gerektiren şiddet eylemleri olduğuna ilişkin veri mevcut değildir. Kolluk tarafından düzenlenen Olay Yeri Tutanağı'nda veya İzleme Tutanağı'nda toplantının şiddete evrildiği, bu nedenle barışçıl olmaktan çıktığına ilişkin bir tespit yapılmamıştır. Göstericilerin kolluk görevlilerine pet şişe ve taş atarak direndikleri hususuna Olay Yeri Tutanağı'nda yer verilmiş ise de bu husus görüntülerle desteklenmemiş, başvurucular hakkında direnme suçundan işlem yapılmamıştır. Aynı şekilde yargı makamlarının da bu yönde bir kabulü mevcut değildir. Aksine başvurucular hakkındaki ceza yargılaması sonucunda Mahkeme, başvurucuların katıldığı gösteri yürüyüşünün barışçıl olduğunu kabul ederek başvurucuların eylemlerinin suç olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığını değerlendirmiştir. Anılan karar göstericilerin davranışlarının kamu düzeni açısından herhangi bir tehlike arz etmediğini ve sert müdahaleyi gerektirmediğini göstermektedir.

76. Tutanaklarda ve Başsavcılık kararında, kolluğun müdahale gerekçesi olarak toplantının kanuna uygun olmadığı ve yaya geçişini engellediği belirtilmiştir. Her ne kadar kamuya açık bir alanda yapılan barışçıl bir gösterinin yaya trafiğini makul bir süre engellemesinin günlük hayat düzenini bir dereceye kadar aksatabileceği öngörülmekteyse de şiddete evrilmeyen böylesine barışçıl toplantılara kamu makamlarınca hoşgörüyle yaklaşılması gereği toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının özünü oluşturmaktadır.

77. Yukarıda yapılan tespitler sonucu az sayıda kişinin fikirlerini dile getirmek amacıyla katıldığı barışçıl protesto gösterisinde başvuruculara karşı kullanılan gücün kamu düzenini sağlamak amacıyla gerçekleştiğinin kamu makamlarınca izah edilemediği, ayrıca kullanılan ve gerekliliği ortaya konulamayan gücün bireyler üzerinde gösteriye katılma hususunda caydırıcı etki yarattığı da dikkate alınarak müdahalenin Anayasa'nın 34. maddesiyle korunan hak yönünden demokratik toplumda gerekli olmadığı değerlendirilmiştir.

78. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.

C. Giderim Yönünden

79. Başvurucular ihlalin tespit edilmesini istemiş ve her biri için 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

80. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

81. Ayrıca başvuruculara manevi zararları karşılığında ayrı ayrı net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN'ın başvurucu Veli SAÇILIK yönünden karşıoyu ile Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE'nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvuruculara net 20.000 TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE,

E. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/7/2023 tarihinde karar verildi.

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlali iddiası ile Anayasa’nın 34. maddesi kapsamında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali iddiası bulunmaktadır.

İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlali İddiası

2. Başvurucular barışçıl bir toplantıya müdahale edilirken kalkan ve elle iteklenerek göstericilerin yere düşürüldüğünü, ayrıca yakın mesafeden yüzlerine biber gazı sıkıldığını ve yoğun bir şekilde göz yaşartıcı kimyasal ateşlendiğini iddia etmiştir. Bununla birlikte başvurucular kolluk görevlileri hakkındaki şikâyetlerinin etkili soruşturulmadığını, Başsavcılığın görüntüleri izlemeden ve hiçbir kolluk görevlisinin savunmasını almadan kovuşturmaya yer olmadığına kararı verdiğini, bu nedenle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

3. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 80, 81).

4. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bu bağlamda bir muamele; işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile tanımlanabilmektedir (bu kavramların kapsamlarının belirlenmesi için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 76-80; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 84-91).

5. Bir muamelenin anılan kavramlardan hangisinin kapsamında olduğunun belirlenebilmesi için her somut olayın kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesi gerekir. Aleni olarak yapılması veya kamuoyunun bilgi sahibi olması, muamelenin aşağılayıcı niteliğinin belirlenmesinde rol oynasa da muamelenin aleni olmadığı durumlarda kişinin kendini değersiz hissetmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınmakla birlikte böyle bir amacın belirlenememesi muamelenin kötü muamele olmadığı anlamına gelmeyecektir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).

6. Somut olayda başvurucu Veli Saçılık, kamu görevinden ihraç edilmesi ve yeniden görevine dönebilmesi amacıyla başvurduğu hukuki yolların çözümsüz kaldığını ileri sürerek ihraç kararını ve hukuki süreci protesto etmek üzere 13/6/2017 tarihinde Ankara'nın Yüksel Caddesi'nde gerçekleştirilen basın açıklamasına katılmıştır.

7. Başvurucuların anlatımına göre basın açıklaması yapıldıktan sonra kolluk görevlileri şiddet kullanmış, göz yaşartıcı gaz kullanıp bedensel kuvvet uygulayarak katılımcıları darbetmiş ve barışçıl topluluğu dağıtmıştır.

8. Kolluk görevlileri tarafından düzenlenen 13/6/2017 tarihli tutanakta (Olay Yeri Tutanağı) özetle şu bilgilere yer verilmiştir:

- Saat 17.30'da başvurucu Veli Saçılık ve beraberindeki on beş kişi Konur Sokak'ta bulunan Türkiye Mimarlar Mühendisler Odası Başkanlığı önünde toplanmıştır. Otuz kişiye ulaşan grup saat 17.58'de İnsan Hakları Heykeli'nin önüne gelmiş, burada yukarıdaki paragraflarda yer verilen açıklamalara benzer mahiyette basın açıklaması yapmış ve slogan atmıştır.

- Basın açıklamasının ardından kolluk görevlileri dağılmaları hususunda grubu birden fazla kez uyarmış, makul süre vermek suretiyle grubun dağılmasını beklemiştir. Ancak ikazlara rağmen topluluk dağılmayınca polis, kalkanları ile barikat kurmuş; göstericilerin -bu arada başvurucu Veli Saçılık da bu göstericilerin arasında olduğu belirtilmiştir- barikatı tekme ve yumruklarla aşmaya çalışması üzerine kademeli olarak zor kullanmıştır. Akabinde göstericiler taş, pet şişe gibi sert cisimleri kolluk görevlilerine atarak direnmiş, yeniden megafonla ikaz edilen grup dağılmamakta ısrar edince kalkan, biber gazı ve point (silah) kullanılarak gruba müdahalede bulunulmuştur.

9. Başvuruya eklenen ve kolluk görevlileri tarafından hazırlandığı anlaşılan İzleme Tutanağı'nda özetle;

- 13/6/2017 tarihinde 17.30 ile 18.40 saatleri arasında başvurucuların da aralarında olduğu bir grubun pankartlarla slogan atarak ve açıklama yaparak eylem yaptığı, kolluk görevlilerinin megafonla grubu uyarmasına rağmen eylemcilerin dağılmaması üzerine eylemcileri iteklemek suretiyle müdahaleye başladığı, eylemcilerin direnmesinin akabinde biber gazı kullandığı, sonrasında gaz kapsülü atan point tabanca ile müdahaleye devam ettiği bilgisine yer verilmiştir.

-Başvurucu Veli Saçılık'ın ise grupla hareket ederek sloganlara katıldığı, uyarıya rağmen uzaklaşmadığı, hareketsiz kalarak polis müdahalesini beklediği açıklanmıştır.

10. Somut olayda başvurucu Veli Saçılık ve diğer kişiler, olay tarihinde gündüz yaptıkları toplantı ve gösteri yürüyüşünden sonra akşam 17.00’da aynı şekilde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemişlerdir. Başvurucular ellerinde pankartlarla basın açıklaması yapmışlar ve bu aşamaya kadar kolluk görevlilerinin müdahalesi olmamıştır. Basın açıklaması yapılmasından ve sloganlar atılmasından sonra kolluk görevlileri tarafından dağılmaları konusunda uyarılarda bulunulmuştur. Uyarılara rağmen topluluk dağılmadığı için kolluk görevlileri tarafından kalkanlar ile barikat kurulmuştur. Başvurucu Veli Saçılık’ın da aralarında bulunduğu göstericiler barikatı tekme ve tokatlarla aşmaya çalışmış, bunun üzerine tekrar ikazlarda bulunup dağılmaları istenmiş, fakat pet şişe, taş gibi cisimler atılması nedeniyle gruba müdahalede bulunulmuştur.

11. Öncelikle başvurucu Veli Saçılık’ın herhangi bir adli raporu olmadığı gibi, yaralanma veya darp cebir izini gösteren bir belge veya iddia da bulunmamaktadır.

12. Olayda, izinsiz yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşünde sloganların atılması ve basın açıklaması yapılmasından sonra ikazlara rağmen toplantıya katılanların dağılmaması, bilakis kolluk görevlilerine direnilerek taş ve pet şişe atılması üzerine yapılan müdahale söz konusudur.

13. Cumhuriyet Savcılığı tarafından da olaya ilişkin ifadeler alınmış, görüntü kayıtları incelenmiş ve zor kullanma sınırının aşılmadığı soncuna varılmıştır. Savcılık tarafından yapılan soruşturmanın yetersiz olduğu söylenemeyeceği gibi olayın oluş şekli itibarıyla kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkisini aştıkları da söylenemez.

14. Açıklanan nedenlerle, başvurucu Veli Saçılık yönünden insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edilmediği kanaatine vardığımdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlali İddiası

15. Başvurucular, barışçıl nitelikte açıklama yapılırken kolluk görevlilerinin gerekmediği hâlde toplanan kişilere müdahale ettiğini, esasen basın açıklaması olarak dahi değerlendirilmeyecek bir gösteriyi engelleyerek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

16. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının amacı ve mahiyeti dikkate alındığında bu hakkın, toplantı veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânı seçme serbestisini de kapsadığı anlaşılmaktadır. Zira toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin amacı bir fikri açıklamak, ortak çıkarları savunmak, belli fikir ve kanaatler çerçevesinde kamuoyu oluşturmak ve siyasal karar organlarını etkilemek olup gösteri ve toplantı yürüyüşünün düzenlendiği mekân, açıklanan düşüncenin muhataplarına ulaşabilmesi ve tesir oluşturabilmesi bakımından önem taşımaktadır. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânın seçiminin kural olarak düzenleyicilerin takdirinde olması gerekmektedir. Bu itibarla bireylerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyecekleri yeri belirleme serbestîsini sınırlayan düzenlemeler bu hakka müdahale niteliği taşır (AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 25).

17. Bu genel tespitten sonra elbette bu hakkın mutlak olduğu ve sınırlanamayacağı sonucu ortaya çıkmaz. Demokratik toplum bakımından taşıdığı öneme rağmen bu hak sınırsız olmayıp Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen güvencelere uygun olmak koşuluyla birtakım kısıtlamalara tabi tutulabilir. Anayasa’nın 13. maddesinde "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." denilmiştir. Buna göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının sınırlandırılmasında gözönünde bulundurulacak güvencelerden biri “Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı” kalınması koşuludur (AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 27).

18. Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir. Buna göre demokratik toplumda vazgeçilmez bir hak teşkil eden toplantı ve gösteri yürüyüşleri, Anayasa’da belirtilen meşru amaçlardan birine dayanılarak ancak istisnai hâllerde sınırlandırılabilir. Ayrıca anılan maddenin üçüncü fıkrasında, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usullerin kanunda gösterileceği belirtilmek suretiyle kanun koyucuya düzenleme yetkisi tanınmıştır (AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 28).

19. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, devlete birtakım pozitif yükümlülükler yüklemektedir. Bu yükümlülükler devletin, toplantı veya gösteriye katılanların bu haktan tam anlamıyla yararlanabilmesi için ve katılımcıların kısmen ya da tamamen şiddete yönelmesi veya toplantı veyahut gösterinin bütünüyle kamu düzenini bozucu bir yöne evirilmesi durumuna karşı ihtiyaç duyulan koruyucu tedbirleri almasını gerektirmektedir. Mahallin en büyük amirine de toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılabileceği yer ve güzergâhları belirleme yetkisi tanınmasının demokratik toplumda gerekli olmadığı sonucuna ulaşılamaz (AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 34).

20. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, toplantı ve gösteri yer ve güzergahının belirlenmesine ilişkin 2911 sayılı Kanun’un 6. maddesindeki “…mahallin en büyük mülki amiri tarafından belirlenir.” şeklindeki ibarenin Anayasa’nın 13., 26. ve 34. maddelerine aykırı olmadığına karar vermiş ve iptal istemlerini reddetmiştir (AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 39).

21. Somut olayda, başvurucular, beraberindekilerle -saat 13.30'da ve 17.30'da araç trafiğine kapalı bir sokakta KHK ile kamu görevinden ihraç edilen ve bu nedenle açlık grevi yapan eylemcilere destek vermek, aynı zamanda kendilerinin/yakınlarının görevlerinden ihraç edilmelerini protesto etmek amacıyla bir araya gelmiştir. Bu toplantı yaklaşık iki yıllık bir zamana yayılan ve zaman zaman tekrarlanan bir protesto gösterisi niteliğindedir.

22. Göstericilerin saat 13.30 ve 17.30’da yapmış oldukları toplantı ve gösterilerde sloganların atıldığı, pankartların taşındığı ve basın açıklaması yapıldığı açıktır. Kolluk görevlilerinin grubun tüm faaliyetlerine izin verdiği ve bu eylemlerin gerçekleştirilmesinden sonra da dağılmaları için ikazlarda bulunduğu da tartışma dışıdır.

23. Başvurucuların amacının protesto etmek olduğu dikkate alındığında, mahallin en büyük mülki amirinden izin alınmaksızın yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale edilmediği, grubun eylemlerini tamamlamasından sonra dağılmaları konusunda birden fazla uyarıya rağmen dağılmadıkları, kolluk görevlilerinin kalkanlardan yaptıkları barikata taş ve pet şişeler attıkları, bunun üzerine gruba müdahalede bulunulduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenleme amaçlarının hasıl olduğu, toplantı ve gösteri yapılmasına, basın açıklaması ve sloganlar atılmasına engel olunmadığı belirlenmiştir.

24. Toplantı ve gösterinin amacının gerçekleştirilmesine ve uyarılara rağmen dağılmayan gruba yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu, meşru bir amacının olduğu ve geçekleşen koşullarına göre demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmadığının söylenemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.

25. Açıklanan nedenlerle somut olay yönünden, başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediği kanaatine vardığımdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye

İrfan FİDAN

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucular, barışçıl nitelikteki toplantının dağıtılması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarının; müdahale sırasında kolluğun güç kullanması ve bu olaya yönelik şikâyetin etkili soruşturulmaması nedeniyle de insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz çoğunluğu, toplantıya müdahalenin demokratik bir toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığını belirterek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının; başvuruculara müdahale eden kamu görevlileri hakkında yürütülen soruşturmanın etkili ve yeterli olmadığı gerekçesiyle de insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Çoğunluğun bu yöndeki görüşüne katılmıyorum.

2. DHKP/C terör örgütünün memur yapılanması olan Devrimci Memur Hareketi’nin 13/6/2017 tarihinde, 679 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden ihraç edilen N.G., S.Ö. ve A.K.nın 11/3/2017 tarihinden beri devam eden süresiz açlık grevini desteklemek amacıyla Yüksel Caddesi'ndeki İnsan Hakları Heykeli önünde oturma eylemi ve basın açıklaması organize ettiği, 13/6/2017 tarihinde 13.15-13.30 saat aralığında başvurucu Veli Saçılık ile diğer başvurucunun da olduğu beş kişinin heykelin önüne geldiği, Veli Saçılık’ın elinde “[N.] ve [S.] İşe Geri Alınsın” yazılı pankartın olduğu halde “Bizler tam 216 gündür burada insan hakları anıtının önünde direnişteyiz. [N.] ve [S.nin] açlık grevinin 97. günü biz diyoruz ki KHK ile bir gecede bizi işimizden atamazsınız. Biz size karşı direniriz ve direnmeye devam ederiz. İnsan hakları anıtının önünde oluşturduğunuz utanç duvarını kaldırın. Biz defalarca seslendik size burada eylemimiz günlerdir sürüyor, burada eylem yapmamız tamamen yasaldır, tamamen meşrudur. Bu meşruluk karşısında polis bize şiddet uyguluyor. Biz bu şiddete karşı burada direniyoruz. Akşam 18.00'da basın açıklamasında görüşmek üzere." şeklinde açıklama yaptığı, bununla yetinmeyip, ardından yayaların geçişini engelleyecek biçimde beklemeye başladığı, kolluk görevlilerinin grubu dağılmaları konusunda megafonla üç kez uyarmasından sonra topluluğun bir başka sokağa yöneldiği, başvurucu Veli Saçılık’ın “[N.], [S.] onurumuzdur. İşimizi geri istiyoruz. Yaşasın açlık grevi direnişimiz. Zafer direnen emekçinin olacak” diyerek slogan attığı ve “[N.] ve [S.yi] yaşatacağız, onlara bunu yapanlar tarihe hesap verecekler, hesap vermeye devam edecekler. Yılmadık, yılmayacağız. Akşam 18.00'da buluşmak üzere dönüyoruz.” şeklinde açıklama yaparak gruba çağrı yaptığı, devamında başvurucunun “[N.G.] ve [S.Ö.nün] sağlık durumları çok kritik bir aşamaya girmiştir. Biz arkadaşlarımızın sağlığı için, onların işe dönmesi için, tabi ki bizim de işe dönmemiz için, burada sesimizi yükseltmeye, bu zalimliğe zulme karşı baş kaldırmaya, isyan etmeye devam edeceğiz. Bütün halkımızı da bekliyoruz bu sokağa. Artık gaz atmayın diyoruz. Burada haklı, meşru Anayasa hakkımızı kullanıyoruz. Buna saldıranlara daima cevabımız direniş olacaktır. Yaşasın [N.], yaşasın [S.]” şeklinde açıklama yaptığı, “Hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanıldı.” şeklinde slogan atmayı sürdürdüğü; saat 17.30’da başvurucu Veli Saçılık ve beraberindeki on beş kişinin Konur Sokak’ta bulunan Türkiye Mimarlar Mühendisler Odası Başkanlığı önünde toplandığı, otuz kişiye ulaşan grubun saat 17.58'de İnsan Hakları Heykeli'nin önüne geldiği ve benzer mahiyette basın açıklaması yaptığı ve slogan atığı, basın açıklamasının ardından kolluk görevlilerince tekrar dağılmaları hususunda gruba birden fazla uyarı yapıldığı ve süre verilerek grubun dağılmasını beklendiği, ancak ikazlara rağmen topluluğun dağılmaması üzerine polisin, kalkanları ile barikat kurduğu, göstericilerin barikatı tekme ve yumruklarla aşmaya çalışması üzerine kademeli olarak zor kullanıldığı, akabinde göstericilerin taş, pet şişe gibi cisimlerle kolluk görevlilerine atarak direndiği, yeniden megafonla ikaz edilen grubun dağılmamakta ısrar etmesi nedeniyle kalkan, biber gazı ve point kullanılarak gruba müdahalede bulunulduğu anlaşılmaktadır.

3. Anayasa Mahkemesi, toplantı hakkının bildirim usulüne bağlanabileceğini daha önceki kararlarında belirtmiştir. Söz konusu bildirimin amacı toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu sürece genel olarak hakkın özüne dokunmaz. Bildirim usulünün uygulanmasının amacı, toplantı hakkının etkin şekilde kullanılması imkânını sağlamaktır (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 39; Ali Rıza Özer ve diğerleri, [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 122). Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamlar bu tehditleri bertaraf etmek amacıyla tedbirler alabilirler. Bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de ceza verilebilir (Dilan Ögüz Canan, § 40; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, [GK], B. No:2014/920, 25/5/2017, § 81).

4. Somut olayda başvurucuların da içinde bulunduğu kişiler hakkında kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçunu işledikleri nedeniyle kamu davası açılmış, yargılama sonucunda suçun kanuni unsurlarının oluşmadığı kanaatine varılarak beraat kararı verilmiştir. Başvurucuların da içinde olduğu başlangıçta beş kişiyle başlayıp sonrasında 30 kişiye ulaşan gruba kolluk görevlileri, eylemin kanunsuz olduğunu bildirerek dağılmaları yönünde sözlü bildirimde bulunmuş, fakat gösteriye katılanların sözlü ve fiziki saldırıda bulunarak karşılık vermeleri üzerine gösteri, kamu düzenini bozan bir evreye dönüşmüş ve barışçıl olmaktan çıkmıştır. Başvurucular da kolluk görevlilerinin ihtarlarına rağmen dağılmayan grubun içinde yer almaktadır. Toplantıya katılanların dağılmamaları üzerine gerçekleştirilen müdahalenin, bozulan kamu düzeninin tekrar teminini sağlamaya yönelik olduğu görülmektedir. Kolluk görevlileri, kanunun verdiği yetki çerçevesinde görev ve yetki kullanımında bulunmuşlardır.

5. Başvurucular tarafından toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına hukuka aykırı şekilde ve orantısız güç kullanarak müdahalede bulunan kolluk görevlileri hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuş; Başsavcılık, kolluk görevlilerinin yetkileri dâhilinde güç kullanarak toplantıyı dağıttıkları gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Başvurucuların itirazını inceleyen sulh ceza hâkimliği de Başsavcılık kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir. Dolayısıyla, Başsavcılık ve sulh ceza hâkimliği kararları dikkate alındığında başvurucuların şikâyeti yönünden etkili ve yeterli bir soruşturmanın yapılmadığı söylenemeyecektir.

6. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 17.maddesinin üçüncü fıkrasında korunan kötü muamele yasağının ve 34.maddesinde korunan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye

 Muhterem İNCE