TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

M. M. İ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/18088)

 

Karar Tarihi: 20/7/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 12/12/2023-32397

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Fatma Burcu NACAR YÜCE

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Aziz URFİOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; mazbut vakfın intifa ve galle fazlasına, intifa hakkına müstahak vakıf evladı olunduğunun tespiti talebiyle açılan davada tespit tarihinin murisin ölüm tarihi yerine mahkemenin karar tarihinden itibaren başlatılması nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu 14/2/2012 tarihinde ölen A.R.İ.nin tek erkek evladıdır. Başvurucu 1722 yılında düzenlenen vakfiye ile kurulan ve Mehmet Paşa oğlu Mustafa Paşa Vakfının (Vakıf) vakfedeninin alt soyudur. Söz konusu Vakıf zürri bir vakıftır. Vakfın vakfiyesine göre vakıf kurucusunun kız ve erkek öz evladına, üç batına kadar erkeğe iki, kıza bir şeklinde tahsis edildiği, üç batından sonra mevcut gallenin batın tertibi üzere ve nesil kesilinceye kadar sadece erkek evlada, erkek evladın nesli kesilirse yine aynı batın tertibi üzere kız evlada verilmesi, kız evlatta neslin kesilmesi durumunda mevcut gallenin İskender Paşa Camisi'ne aktarılması ve merhumun diğer vakıflarına ilhak edilmesi şart koşulmuştur.

3. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Vakıf 1/9/1944 tarihinde mazbut vakıflar arasına alınmıştır.

4. Başvurucunun daha önce de vakıf mütevelliliği yapan murisi A.R.İ.nin Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin Yargıtay incelemesinden geçen 5/2/1973 tarihli ilamıyla galle fazlasından yararlanmaya müstahak batn-ı evvel evladı olduğu tespit edilmiştir.

5. Başvurucu, Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) 17/4/2013 tarihinde müstahak vakıf evladı olduğunun tespiti için Vakıflar Genel Müdürlüğüne karşı dava açmıştır. Dava dilekçesinde, vakfiyeye göre babası A.M.İ.nin vefat tarihinde vakfın ön batında erkek evladı olduğu için 14/2/2012 tarihinden itibaren galle fazlasına ve intifaya müstahak evlat olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

6. Mahkeme 3/6/2014 tarihinde, 1047 hicri tarihli vakfiyeye göre galle fazlasının batın şartı gözetilerek erkek evlada bırakıldığını, başvurucunun evlatlık haklarının başlangıç tarihini babasının ölüm tarihi olan 14/2/2012 olarak tespitini talep etmekte haklı olduğunu gerekçe göstererek davanın kabulüne karar vermiştir.

7. Taraflarca temyiz edilen hüküm, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 7/5/2015 tarihli ilamıyla bozulmuştur. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Dosyadaki bilgi ve belgeler ile özellikle davacının aynı taleple açtığı Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.03.2005 tarih ve 2005/31-87 E.K. sayılı dosyası ve bu dosyada yer alan Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.02.1973 tarih ve 1973/27-95 E.K. sayılı Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmiş ilamıyla daha önce de vakıf mütevelliliği yapan davacının babası [A.R.İ.]'nun galleye müstehak vakıf evladı olduğuna karar verildiği anlaşıldığından, mahkemenin davacının vakıf evladı olduğu yolundaki tespiti doğrudur.

Ancak davaya konu Mustafa Paşa Vakfına ait 1047 H. tarihli vakfiyede gallenin 3. batına kadar kız erkek ayrımı yapılmadan ve batın şartı getirilmeden evlada, 3. batından sonra batın şartı ile öncelikle erkek evlada bırakıldığı gözetildiğinde, her ne kadar babası ölmüşse de babasının vefat etmesinin davacının ön batında olduğu anlamına gelmeyeceğinden, davacıdan önceki batında babası dışında sağ vakıf evladı bulunup bulunmadığının araştırılması zorunludur. Dosya kapsamında bu yönde bir araştırma yapılmadığı görülmüştür. Zira dosya içinde davacının babası sağken aynı taleple açmış olduğu Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 03.03.2005 tarih ve 2005/31E.-87K. sayılı dosyasında mahkemece kabul yönünde verilen 17.04.2003 tarihli ilk kararın Dairemizin 22.12.2003 tarih ve 2003/7279E.-10197K. sayılı ilamıyla aynı yönde bozulduğu anlaşılmıştır.

Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda mahkemece yapılacak iş davacının gidilebildiği kadar üst soylarına ilişkin açıklamalı nüfus kayıtları getirtilip davacıdan önceki batında sağ vakıf evladı olup olmadığının yöntemince araştırılıp oluşacak duruma göre gerektiğinde konunun uzmanı bilirkişiden yeniden rapor alındıktan sonra bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın kabulü doğru görülmemiştir."

8. Bozma kararına uyan Mahkeme, işin esasını incelemiş ve 21/12/2017 tarihinde davayı kabul etmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Mahkememizce Bilirkişi A.E.den 27/3/2017 tarihinde aldırılan raporda; Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 5/2/1973 tarih ve 19673/27 esas, 1973/27 esas, 1973/95 karar sayılı kararıyla dava konusu Vakfın gallesine müstahak Vakıf evladı olduğu tespit olunan ve Davacının babası ile aynı batında yer alan A.İ.nun; Diyarbakır ili, Merkez ilçesi, Nüfus Müdürlüğünce 27.01.2004 tarihinde verilmiş olan ve Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/31 esas sayılı dosyası içinde bulunan nüfus kayıt örneğinde, ölüm hanesinin kapalı olduğu görüldüğünden, adı geçenin yaşamadığının belgelendirilmesi ve ön batında başka vakıf evladı olmadığının ispatı halinde; davacı Mehmet Murat İskenderoğlu'nun; Mustafa Paşa Vakfı kurucusunun gallesine müstehak evladı olarak kabul edilebileceğini; davacı Mehmet Murat İskenderoğlu'nun kendinden önceki batında, vakıf evladı olmadığını ispat etmesi halinde; Mehmet Mustafa Paşa Vakfının gelirinden (gallesinden), dava tarihinden itibaren geçerli olmak kaydıyla yararlanma hakkının bulunduğu yönünde rapor vermiştir.

27/3/2017 tarihli Bilirkişi raporunda belirtilen A.İ.na ait nüfus kayıtları Sur Nüfus Müdürlüğünden temin edilmiş, Z.Z. ve Z. oğlu 1905 doğumlu A.K.İ.nin 15/9/1985 tarihinde vefat ettiği böylelikle davacının üst batınında yaşayan başka mirasçının bulunmadığı anlaşılmıştır.

Toplanan kanıtlara, dosyadan oluşan kanaate, dosyaya sunulan deliller, veraset belgesi ve bilirkişi raporu, nüfus kayıtları ile davacının babası olan A.R.İ.nun 14/2/2012 tarihinde öldüğü ve davacının tek erkek evladı olarak kaldığı bu nedenle vakfın ön batınında tek erkek evladın davacı olduğunu, mahkemeye sunulan 1047 H. Tarihli vakfiye örneğine göre galle fazlası batın şartı gözetilmek kaydıyla erkek evlada, munkariz olması halinde aynı şekilde kız evlada ait olacağının belirtildiğini, vakfın 1944 yılından beri mazbut vakıflar arasında Vakıflar Genel Müdürlüğünce idarece temsil edildiğini, davacının evladlık haklarının başlangıç tarihinin vefat eden babası Reşit İskenderoğlu'nun ölüm tarihi olan 14.02.2012 olarak tespitini talep etmekte haklı olduğu ve vakıflar yasasının 7/(Ek fıkra) maddesinde düzenlenen sürenin sınırları içerisinde kaldığı ve davacının davasını ispat ettiği yönündeki rapor mahkememizce de yerinde görülmüş ve davanın kabulüne dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur."

9. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi (Daire) 15/10/2018 tarihli kararında mahkeme hükmünü düzelterek onamıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Yukarıda (2) ve (3) nolu bentte açıklanan sebeplerle, hükmün 1 numaralı hüküm fıkrasında 'olduğunun' kelimesinden sonra gelen 've ölen babasının ölüm tarihi olan 14.2.2012 tarihinden geçerli olmak üzere' ibaresinin hükümden çıkarılmasına, yine hükmün 3 ve 5 numaralı fıkralarının metinden çıkarılarak yerlerine '3-Davanın niteliği gereği davacının yaptığı yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına', '5-Davanın niteliği gereği davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına' ibareleri yazılmak suretiyle mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nin geçici 3. maddesi yollaması ile HMK'nin 304. maddesi (1086 sayılı HUMK'un 438/7. fıkrası) gereğince düzeltilmesine ve DÜZELTİLMİŞ BU ŞEKLİ İLE ONANMASINA..."

10. Karar gerekçesinde 27/9/2008 tarihli ve 27010 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Vakıflar Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 53. maddesi gereği galleye hak kazandığını mahkeme ilamıyla ispatlayan vakıf evladına galle fazlası ödeneceğinden ilgili kişinin ilk önce galle fazlasına müstahak vakıf evladı olduğunun tespitine dair mahkemeden karar alması gerektiği ifade edilmiştir. Gerekçede, Yönetmelik'in 55. maddesi gereğince ise vakıf evladı veya ilgililerinin galle fazlasını almaya hak kazandıkları tarihin ilk derece mahkemesinin karar tarihi olduğu belirtilmiştir. 20/2/2008 tarihli ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 76. maddesi (5/6/1935 tarihli ve 2762 sayılı mülga Vakıflar Kanunu'nun 40. maddesi) gereğince galle fazlasına müstahak vakıf evladı olduğunun tespitine ilişkin davalarda Vakıflar Genel Müdürlüğünün kanuni hasım olduğu davanın kabulü hâlinde yargılama giderlerinden sorumlu tutulmaması ve aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerektiği belirtilmiştir.

11. Karar düzeltme talebi Dairenin 21/3/2019 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Başvurucu, nihai kararı 6/5/2019 tarihinde öğrendikten sonra 28/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

12. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

II. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

13. 5737 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunun uygulanmasında;

...

Vakıflar: Mazbut, mülhak, cemaat ve esnaf vakıfları ile yeni vakıfları,

Vakfiye: Mazbut, mülhak ve cemaat vakıflarının malvarlığını, vakıf şartlarını ve vakfedenin isteklerini içeren belgeleri,

...

Vakıf senedi: Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıfların, malvarlığını ve vakıf şartlarını içeren belgeyi,

Mazbut vakıf: Bu Kanun uyarınca Genel Müdürlükçe yönetilecek ve temsil edilecek vakıflar ile mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin yürürlük tarihinden önce kurulmuş ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu gereğince Vakıflar Genel Müdürlüğünce yönetilen vakıfları,

Mülhak vakıf: Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin yürürlük tarihinden önce kurulmuş ve yönetimi vakfedenlerin soyundan gelenlere şart edilmiş vakıfları,

...

Galle fazlası: Mazbut ve mülhak vakıflarda, vakfın hayrat ve akarlarının onarımı ile vakfiyelerindeki hayrat hizmetlerin ifasından sonra kalan miktarı,

...

ifade eder."

14. 5737 sayılı Kanun'un 7. maddesine 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanun'un 208. maddesiyle eklenen beşinci fıkra şöyledir:

"Mazbut vakıflarda intifa hakları, galle fazlası almaya hak kazanıldığını gösteren mahkeme kararının kesinleştiği tarihten itibaren, vakfın son beş yıl içindeki malvarlığı, gelirleri ve giderleri ile sınırlı olmak ve galle fazlasının mevcudiyeti şartıyla Genel Müdürlükçe belirlenir. "

15. 5737 sayılı Kanun'un 76. maddesi şöyledir:

"Mülhak vakıflarda vakıf yönetimine, mülkiyet ve intifa hakkı iddiasına ait davalarda vakıf yönetimi ile Genel Müdürlük birlikte hasım gösterilir. "

16. Yönetmelik’in 53. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Vakıf evlatları veya ilgilileri dilekçe ile vakfiye şartı gereği vakıf evladı veya ilgilisi olduğunu ve galle fazlası almaya hak kazandığını gösteren mahkeme kararıyla;

a) Vakıf evladı veya ilgilisi olduğu mülhak vakıf yöneticisine,

b) (Değişik: RG-14/8/2010-27672) Vakfiyesinde galle fazlası ödenmesine ilişkin şart bulunan mazbut vakıflarda, ilgili bölge müdürlüğüne veya Genel Müdürlüğün internet sitesindeki online başvurular kısmında yer alan galle fazlası talep formunun doldurulması şekli ile; Genel Müdürlükçe temsilen yönetilen mülhak vakıflarda ise ilgili bölge müdürlüğüne,

başvuru yaparlar.

 (2) (Mülga:RG-19/1/2013-28533)

 (3) Vakfiyede batın tertibi veya bunun gibi herhangi bir şart mevcut ise, bu şartın mahkeme kararı ile ispatı gerekir.

 (4) (Ek:RG-28/2/2018-30346) Vakıf yöneticisi; galleye müstahak vakıf evladında meydana gelen değişiklikleri Ek-25’teki formu doldurarak ilgili bölge müdürlüğüne vermek zorundadırlar.''

17. Yönetmelik’in 55. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"(1) Vakıf evladı veya ilgililerinin galle fazlasını almaya hak kazandıkları tarih ilk derece mahkemesi karar tarihi olup, galle fazlasına ilişkin ödeme mahkeme kararının kesinleşmesinden sonra yapılır.

...''

B. Uluslararası Hukuk

18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

III. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Anayasa Mahkemesinin 20/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

20. Başvurucu, Mazbut Mustafa Paşa Vakfının intifa ve gallesine müstahak evlat olduğunun tespiti için murisin ölüm tarihi yerine kararın kesinleşme tarihinin esas alınması nedeniyle adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

21. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi uygun bulunmuştur.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

24. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54). Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

25. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan somut bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).

26. Meşru beklenti objektif temelden uzak olmayıp bir kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayalıdır (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanım, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Bu çerçevede mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 49-54).

27. Başvuruya konu davadaki uyuşmazlığın başvurucunun mazbut vakıf olan Mustafa Paşa Vakfının intifa ve galle fazlasına müstahak vakıf evladı olduğunun tespitinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.

28. Başvurucunun tespit talebine esas olan galle fazlası ve intifa hakkı 5737 sayılı Kanun'un "Tanımlar" kenar başlıklı 3. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre galle fazlası, mazbut ve mülhak vakıflarda vakfın hayrat ve akarlarının onarımı ile vakfiyelerindeki hayrat hizmetlerinin ifasından sonra kalan miktarı; intifa hakkı ise söz konusu vakıflarda vakfiyelerindeki şartlara göre ilgililere bırakılmış galle fazlaları ve hakları ifade etmektedir.

29. Dolayısıyla başvurucunun tespite konu olan söz konusu galle fazlası ve intifa hakkının ekonomik değeri olduğu, bu itibarla Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında korunması gereken bir menfaatinin bulunduğu değerlendirilmiştir.

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

30. Anayasa'nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi şartlarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).

31. Başvurucunun mülkiyet hakkına esas teşkil eden hakları kazandığı tarih, söz konusu mal varlığının kapsamı üzerinde doğrudan etkilidir. Bu nedenle başvurucunun vakıf nedeniyle doğabilecek haklarının miras bırakanın ölüm tarihi yerine mahkemenin karar tarihi esas alınarak belirlenmesinin mal varlığının kapsamını daraltıcı bir etki oluşturacağı açıktır. Başvurucunun intifa ve galle fazlasına müstahak vakıf evladı olduğunun tespitinde murisin ölüm tarihi yerine ilk derece mahkemesinin karar tarihinin esas alınması mülkiyet hakkına müdahale niteliğindedir. Meşru beklentinin karşılanmaması biçiminde tezahür eden müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

32. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

33. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi gözönünde bulundurulmalıdır. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62). Bu bağlamda öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenmelidir.

34. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gerektiği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkelerin düzenlendiği Anayasa'nın 13. maddesinde de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).

35. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

36. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik şartının sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince erişilebilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

37. Başvuruya konu olayda davaya esas alınan vakıf senedi vakıf kurma iradesinin ortaya konulduğu hukuksal işlem niteliğindedir. Dolayısıyla mülkün kaynağını, resmî senetle tespit edilen irade beyanı oluşturmaktadır. Batın esasına dayanan zürri vakıflarda vakıf ya da yerine geçen kimsenin ölümü hâlinde ardından gelen kişinin de, ölüm tarihi itibarıyla hak sahibi olacağı açıktır. Bu yönüyle vakfedenin iradesinin son batındaki kişinin de öldüğü tarih itibarıyla devreye girdiği anlaşılmıştır. Bu itibarla vakfedenin ölüm tarihinden itibaren vakfa ait mal varlığı haklarının batına geçmesini öngören vakıf senedindeki bu iradeyi değiştiren mevzuat hükümleri ve yargısal uygulamalar mülkiyet hakkına müdahale oluşturmaktadır.

38. Başvurucunun tespit talebine konu olan mal varlığı hakkının doğduğu tarihin ilk derece mahkemesinin karar tarihinden geçerli olmasının Yönetmelik'in 55. maddesinden kaynaklandığı görülmüştür. Mülkiyet hakkının kapsamını sınırlandıran söz konusu düzenlemenin kanuna dayanılarak yapılması gerekmektedir.

39. Ancak somut olayda mülkiyet hakkına müdahalede bulunan ve hak sahipliğini belirleyen söz konusu tarihin kanuna dayanılarak tespit edilmesi gerektiği hâlde Yönetmelik hükmüne dayanılarak belirlenmesi ve bu suretle mülkiyet hakkına müdahalede bulunulması müdahaleyi kanunilik unsurundan yoksun bırakmaktadır.

40. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Varılan sonuca göre müdahalenin meşru bir amacının bulunup bulunmadığının veya ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

42. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

43. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik kriterleri bakımından incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

IV. GİDERİM

44. Başvurucu; ihlalin tespitine, yeniden yargılamaya, 140.000 TL maddi ve 60.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

45. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği mahkemece yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

46. Mülkiyet hakkı yönünden ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Yargıtay 8. Hukuk Dairesine (E.2018/8707, K.2018/17286) iletilmek üzere Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2016/473, K.2017/298) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL tutarındaki yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.