TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

MOHAMMA SALEM PASHTO VE NAZI SALEM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/26339)

 

Karar Tarihi: 17/5/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 8/11/2023-32363

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Fatma Burcu NACAR YÜCE

Başvurucular

:

1. Mohamma Salem PASHTO

 

 

2. Nazı SALEM

Vekili

:

Av. Lemi KELEŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, mütekabiliyet koşulu gerçekleşmediği gerekçesiyle yabancı uyruklunun adli yardım talebinin reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 1/8/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiş; Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular Bakanlık görüşüne cevap vermiştir.

7. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Bireysel Başvuru Tarihinden Önceki Süreç

9. Başvurucular 1969 doğumlu olup Afganistan İslam Cumhuriyeti vatandaşıdır.

10. Başvurucular ve murisleri 26/8/2014 tarihinde Türkiye'ye kaçak yollardan giriş yapmış, 29/8/2014 tarihinde uluslararası koruma talebinde bulunarak Samsun'da yaşamaya başlamıştır. Başvurucuların sunduğu belgelerden ve Samsun İl Göç İdaresi Müdürlüğünden gelen yazıdan başvuruculara 30/12/2016 tarihinden 30/6/2017'ye kadar geçerli ikamet tezkeresi verildiği ve başvurucuların hâlen Samsun'un İlkadım ilçesinde yaşadığı anlaşılmıştır.

11. 21/5/2017 tarihinde A.C.P. isimli şahıs, M. 2. G. Geliştirme Yatırım İnşaat ve Ticaret Anonim Şirketinin sahip olduğu ve işlettiği A. Güvenlik Hizmetleri Anonim Şirketinin güvenlik hizmetlerini yürüttüğü P. Alışveriş Merkezine (AVM) gelerek güvenlik görevlilerinin bulunduğu kapıda yer alan X-Ray cihazından üzerindeki bıçakla geçmiştir. Bu kişi sinema salonunun bulunduğu üçüncü kata çıkarak başvurucuların oğlu olan 1/1/1999 doğumlu A.P.yi hayati bölgelerinden bıçaklamak suretiyle ölümüne sebebiyet vermiştir.

B. Başvuruya Konu Hukuk Yargılamasında Adli Yardım Talebine İlişkin Süreç

12. Başvurucular 22/2/2019 tarihinde Samsun 1. Tüketici Mahkemesinde (Mahkeme) M. 2. G. Geliştirme Yatırım İnşaat ve Ticaret Anonim Şirketi ve A. Güvenlik Hizmetleri Anonim Şirketi aleyhine tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucular, oğullarının bıçaklı saldırı nedeniyle vefat ettiğini belirterek meydana gelen olayda davalıların tam kusurlu olduğunu ileri sürmüş; ailenin geçimini müteveffa sağladığından A.P.nin ölümü nedeniyle maddi yönden kötü duruma düştüklerini ifade ederek her biri için 150.000 TL olmak üzere manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucular ayrıca dava harcı ve yargılama giderlerini karşılama imkânlarının olmadığını belirterek adli yardım talep etmiştir.

13. Başvurucular, harç ve gider avansını ödeme güçlerinin bulunmadığını ispat etmek için dava dilekçesi ekinde muhtarlıktan aldıkları fakirlik belgesini, Samsun İl Göç İdaresi Müdürlüğünce tanzim edilen belgeyi ve gelirlerinin olmadığına dair Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünden aldıkları belgeyi sunmuştur. Mahkeme 28/2/2019 tarihli tensip ara kararında, yapılacak araştırılmalar sonrasında başvurucuların adli yardım taleplerinin değerlendirilmesine karar vermiştir.

14. Mahkeme 9/4/2019 tarihli ara kararında başvurucuların vatandaşı olduğu Afganistan ile Türkiye arasında imzalanan bir adli yardım anlaşması bulunmadığını belirterek adli yardım talebini reddetmiştir. Adli yardım talebinin reddine ilişkin gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:

"...dava dilekçesi, sunulan belgeler ve tüm dosya kapsamı uyarınca mahkememizce yapılan değerlendirmede; davacılar vekilinin; adli yardım talebinin, 6100 sayılı HMK 334/3 maddesi gereği 'Yabancıların adli yardımdan yararlanabilmeleri ayrıca karşılıklılık şartına bağlıdır' hükmü mevcut olup; Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü internet sitesinde yapılan araştırmada davacıların vatandaşı oldukları Afganistan ile ülkemiz arasında Adli Yardım anlaşması bulunmadığı anlaşılmakla, davacılar vekilinin adli yardım talebinin REDDİNE karar vermek gerekmiş..."

15. Başvurucular 14/5/2019 tarihinde bu karara itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde; 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda belirtilen uluslararası koruma başvuru kimlikleri ve statüleri sebebiyle 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 334. maddesinin (3) numaralı fıkrası kapsamında yabancı olarak zikredilemeyeceklerini, vatandaşı oldukları Afganistan'ın hukuki himayesinden faydalanamadıklarını, Türkiye'ye kaçarak geldikleri ve sığındıkları için statü bakımından yabancı olarak kabul edilemeyeceklerini, ekonomik durumlarının kötü olduğunu belirtmiştir. İtiraz dilekçesinde ayrıca Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kararlarına da yer verilmiştir.

16. İtirazı inceleyen Samsun 2. Tüketici Mahkemesi 17/5/2019 tarihli kararıyla itirazı reddetmiştir. Gerekçede, başvurucuların Afganistan ile Türkiye arasında bir adli yardım anlaşması bulunduğunu ispat edemediğinden bahisle Samsun 1. Tüketici Mahkemesinin kararının usul ve yasaya uygun olduğu açıklanmıştır.

17. Mahkeme 10/6/2019 tarihli ön inceleme tensip kararında başvurucuların vatandaşı oldukları Afganistan ile Türkiye arasında ikili anlaşma bulunmadığını belirterek 27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un 48. maddesi uyarınca adli yardım talebini reddetmiş ve başvuruculara dosya kapsamında tespit edilen 5.000 TL yargılama giderini yatırmalarını, aksi takdirde dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddedileceğini ihtar etmiştir.

18. Başvurucular gerekli yargılama harç ve masraflarını (5.000 TL) 26/6/2019 tarihinde dosya kapsamında yatırmıştır.

19. Adli yardım talebinin reddine dair karar 8/7/2019 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş, başvurucular 1/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

C. Bireysel Başvurudan Sonraki Süreç

20. Tazminata ilişkin yargılama devam etmekte olup başvurucuların duruşması 26/9/2023 tarihine bırakılmıştır.

21. Sanık A.C.P. hakkında kasten ölüme sebebiyet verme suçundan açılan davada 1/2/2019 tarihinde 12 yıl 6 ay hapis cezasına hükmedilmiştir. Taraflarca istinaf başvurusunda bulunulmuş, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin 12/7/2019 tarihli kararıyla istinaf talepleri esastan reddedilmiştir. Temyiz edilen karar Yargıtay 1. Ceza Dairesince 24/11/2022 tarihinde onanmıştır.

22. Samsun İl Göç İdaresi Müdürlüğünden gelen 12/5/2023 tarihli cevap yazısında başvurucuların şartlı mülteci oldukları ve uluslararası koruma statüsü sahibi olarak Samsun'da ikamet ettikleri belirtilmiştir.

23. Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü, Afganistan'da dava açan bir Türk vatandaşının Afganistan hukukuna göre adli yardım müessesesinden yararlanıp yararlanmayacağına dair talebini 25/4/2021 tarihli nota ile Afganistan Dışişleri Bakanlığına istifsar etmiş ancak bu yazıya cevap verilmemiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

24. 6100 sayılı Kanun'un 334. maddesi şöyledir:

"(1) Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler.

 (2) Kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler.

 (3) Yabancıların adli yardımdan yararlanabilmeleri ayrıca karşılıklılık şartına bağlıdır."

25. 6100 sayılı Kanun'un 336. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"Adli yardım, asıl talep veya işin karara bağlanacağı mahkemeden; icra ve iflas takiplerinde ise takibin yapılacağı yerdeki icra mahkemesinden istenir.

Talepte bulunan kişi, iddiasının özeti ile birlikte, iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorundadır."

26. 6100 sayılı Kanun'un 337. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"Mahkeme, adli yardım talebi hakkında duruşma yapmaksızın karar verebilir. Ancak, talep hâlinde inceleme duruşmalı olarak yapılır. Adli yardım taleplerinin reddine ilişkin mahkeme kararlarında sunulan bilgi ve belgelerin kabul edilmeme sebebi açıkça belirtilir.

Adli yardım talebinin reddine ilişkin kararlara karşı, tebliğinden itibaren bir hafta içinde kararı veren mahkemeye dilekçe vermek suretiyle itiraz edilebilir. Kararına itiraz edilen mahkeme, itirazı incelemesi için dosyayı o yerde adli yardım talebi yapılan hukuk mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde adli yardım talebi yapılan hukuk mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde ise aynı işlere bakmakla görevli en yakın mahkemeye gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir. Adli yardım talebi reddedilirse, ödeme gücünde sonradan gerçekleşen ciddi bir azalmaya dayanılarak tekrar talepte bulunulabilir."

27. 6100 sayılı Kanun'un 339. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Adli yardım kararından dolayı ertelenen tüm yargılama giderleri ile Devletçe ödenen avanslar dava veya takip sonunda haksız çıkan kişiden tahsil olunur. Adli yardımdan yararlanan kişinin haksız çıkması hâlinde, uygun görülürse yargılama giderlerinin en çok bir yıl içinde aylık eşit taksitler hâlinde ödenmesine karar verilebilir."

28. 5718 sayılı Kanun'un 48. maddesi şöyledir:

"(1) Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır.

 (2) Mahkeme, dava açanı, davaya katılanı veya icra takibi yapanı karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutar."

29. 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun “Tanımlar” kenar başlıklı 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:

"d) Başvuru sahibi: Uluslararası koruma talebinde bulunan ve henüz başvurusu hakkında son karar verilmemiş olan kişiyi,"

30. 6458 sayılı Kanun'un “Hak ve yükümlülüklere ilişkin genel ilkeler” kenar başlıklı 88. maddesi şöyledir:

 “(1) Uluslararası koruma statüsü sahibi kişiler, karşılıklılık şartından muaftır.

 (2) Başvuru sahibine, başvurusu reddedilen veya uluslararası koruma statüsü sahibi kişilere sağlanan hak ve imkânlar, Türk vatandaşlarına sağlanan hak ve imkânlardan fazla olacak şekilde yorumlanamaz."

31. 6458 sayılı Kanun'un 51. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Vatansız Kişi Kimlik Belgesine sahip kişiler;

...

c) Yabancılarla ilgili işlemlerde aranan karşılıklılık şartından muaf tutulurlar,

..."

B. Uluslararası Hukuk

1. Türkiye'nin Taraf Olduğu Sözleşmeler

32. Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından 24/8/1951 tarihinde imzalanan ve 30/3/1962 tarihinde onaylanan 28/7/1951 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme'nin (Cenevre Sözleşmesi) mülteci kavramını tanımlayan 1. maddesinin (A) bendinin ikinci fıkrası şöyledir:

"1 Ocak 1951'den önce meydana gelen olaylar sonucunda ve ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahsa uygulanacaktır."

33. Türkiye Cumhuriyeti devleti, mülteci tanımına ilişkin yukarıda yer verilen tanıma coğrafi sınır koyan bir çekince bildirmiştir. Çekince şöyledir:

"İşbu Sözleşmenin tahmil ettiği vecibeler bakımından Cumhuriyet Hükümeti, 1'nci maddenin (B) fıkrasındaki «1 Ocak 1951 den evvel cereyan eden hâdiseler» ibaresini, «1 Ocak 1951'den önce Avrupa'da cereyan eden hâdiseler» şeklinde anlamaktadır."

34. Cenevre Sözleşmesi'nde değişiklik yapan 31/1/1967 tarihli Protokol'ün 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İşbu Protokol bakımından, bu maddenin 3. fıkrasının uygulanması hali dışında, 'mülteci' terimi, Sözleşme'nin 1. maddesinin A 2 kısmında mevcut '1 Ocak 1951'den önce meydana gelen olaylar sonucunda ve ...' ve 'söz konusu olaylar sonucunda' ifadeleri metinden çıkarılmış addedilerek, Sözleşme'nin 1. maddesinde yer alan tanıma giren her şâhıs anlamına gelecektir."

35. Cenevre Sözleşmesi'nin 16. maddesi şöyledir:

"1. Her mülteci, bütün Taraf Devletler'in toprakları üzerindeki hukuk mahkemelerine serbestçe ve kolayca başvurabilecektir.

2. Her mülteci, sürekli ikametgâhının bulunduğu Taraf Devlette, adli yardım ve teminat akçesinden muafiyet dahil, mahkemelere müracaat bakımından vatandaş gibi muamele görecektir.

3. Her mülteci, sürekli ikametgâhının bulunduğu ülkenin dışındaki Taraf Devletlerde, o ülkelerin vatandaşlarına 2. fıkrada bahsedilen konular hakkında yapılan muamelenin aynından istifade edecektir."

36. Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından 28/9/1954 tarihinde imzalanan aynı tarihli BM Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin Sözleşme'nin (New York Sözleşmesi) 1. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bu Sözleşme'nin amaçları çerçevesinde 'vatansız kişi' terimi, kendi yasalarının işleyişi içinde hiçbir Devlet tarafından vatandaş olarak sayılmayan bir kişi anlamına gelir."

37. New York Sözleşmesi'nin "Karşılıklılık koşulundan muafiyet" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Bu Sözleşme'de yer alan daha elverişli hükümler saklı kalmak üzere, bir Sözleşmeci Devlet, genel olarak yabancılara gösterdiği muamelenin aynısını Vatansız kişilere gösterir.

2. Bütün Vatansız kişiler, üç yıllık ikamet süresinden sonra Sözleşmeci Devletlerin ülkesinde yasal karşılıklılık koşulundan muaf olurlar.

3. Her Sözleşmeci Devlet, bu Sözleşme söz konusu Devlet için yürürlüğe girdiği tarihte vatansız kişilerin sahip oldukları hakları ve menfaatleri, karşılıklılık koşulu olmaksızın, kendilerine tanımaya devam ederler.

..."

38. New York Sözleşmesi'nin "Mahkemelerde taraf olarak bulunma hakkı" kenar başlıklı 16. maddesi şöyledir:

"1. Vatansız bir kişi bütün Sözleşmeci Devletlerin ülkelerinde hukuk mahkemelerine serbestçe başvuruda bulunabilir.

2. Vatansız bir kişi, daimî ikametinin bulunduğu Sözleşmeci Devlette, adli yardım ve cautio judicatum solvi den (teminat akçesinden) muafiyet dahil olmak üzere mahkemelere başvuruya ilişkin konularda bir vatandaşınkiyle aynı muameleden yararlanır.

3. Vatansız bir kişi, 2. paragrafta sözü edilen konular hakkında, daimî ikametinin bulunduğu ülkeden başka ülkelerde daimî ikametinin bulunduğu ülke vatandaşlarına gösterilen muamelenin aynısından yararlanır."

39. Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından 23/10/1972 tarihinde imzalanan ve 11/7/1973 tarihinde onaylanan 1/3/1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Sözleşme'nin (Lahey Sözleşmesi) "Teminat akçesi" kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:

"Akit Devletlerden birisinde ikamet eden ve diğer bir Devlet mahkemeleri huzurunda davacı veya müdahil olarak bulunan Akit bir Devletin vatandaşlarından yabancı olmaları veya o memlekette ikametgâh veya meskenleri bulunmaması sebebiyle, ne isim altında olursa olsun, herhangi bir teminat veya depozito istenemez.

Aynı kaide mahkeme masraflarını karşılamak için davacı veya müdahilden istenen tediyata da tatbik olunacaktır.

Akit Devletlerin, vatandaşlarının ikamet şartı olmaksızın teminat akçesinden veya mahkeme masraflar karşılığı tediyattan muaf tutulmalarını derpiş ettikleri sözleşmeler tatbik olunmaya devam edilecektir."

40. Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından 13/12/1955 tarihinde imzalanan aynı tarihli Avrupa İkamet Sözleşmesi'nin 9. maddesi şöyledir:

"1. Davacı veya müdahil olarak Akit Taraflardan birinin mahkemeleri önüne çıkan diğer bir Akit Taraf uyruğundan, Akitlerden birinin ülkesinde ikametgâhı veya mutat meskeni bulunduğu takdirde gerek yabancı sıfatından dolayı gerek o memlekette ikametgâh veya meskeninin bulunmaması sebebiyle, ne şekil altında olursa olsun, hiçbir teminat veya depozito akçesi talep edilmez.

2. Aynı kural, mahkeme masraflarını teminat altına almak için davacı veya müdahilden yapması istenecek ödeme için de uygulanır.

3. Yukarıdaki bentlerden birine göre veya davanın görüldüğü ülkenin hukuku uyarınca teminat, depozito veya ödemelerden bağışık tutulmuş davacı veya müdahile hükmedilen mahkeme masrafları ve sair giderlere ilişkin mahkûmiyet kararları diplomatik kanaldan yapılacak istem üzerine, diğer Akit Taraflardan birinin ülkesindeki yetkili makamca, herhangi bir harç ödenmesi gerekmeksizin yerine getirilebilir."

2. Avrupa Konseyi Belgeleri

41. Avrupa Birliği'nin (AB) 27/1/2003 tarihli ve 2003/8/EC sayılı Konsey Direktifi'nin ilgili kısmı şöyledir:

"…

 (5) Bu Direktif, adalete etkili erişim sağlamak için yardımın gerekli olduğu durumlarda yeterli kaynağa sahip olmayan kişiler için sınır ötesi uyuşmazlıklarda adli yardımın uygulanmasını teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Genel olarak tanınan adalete erişim hakkı, Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı'nın 47. maddesi tarafından da yeniden teyit edilmektedir.

 (9) Bu Direktif, hukuki ve ticari konulara ilişkin sınır ötesi uyuşmazlıklarda uygulanır.

 (10) Hukuki veya ticari bir uyuşmazlık içinde olan herkes, kişisel mali durumları yargılama masraflarını karşılamalarını imkânsız kılsa bile bu Direktif kapsamında mahkemelerde haklarını ileri sürebilmelidir. Adli yardım, alıcının bu Direktifte belirtilen koşullar altında adalete etkin bir şekilde erişmesine izin verdiğinde uygun olarak kabul edilir.

 (13) Bir Üye Devletin toprağında kalıcı veya mutat olarak ikamet eden tüm Birlik vatandaşları, bu Direktifte öngörülen koşulları karşılamaları hâlinde, sınır ötesi uyuşmazlıklarda adli yardım almaya hak kazanmalıdır. Aynı durum, bir Üye Devlette mutat ve yasal olarak ikamet eden üçüncü ülke vatandaşları için de geçerlidir."

3. Karşılaştırmalı Hukuk

42. Federal Almanya Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun gerçek kişiler için adli yardım konusunu düzenleyen 114. maddesi şöyledir:

"Kişisel ve ekonomik durumları nedeniyle dava masraflarını ödeyemeyen veya kısmen veya sadece taksitler halinde ödeyebilecek durumda olan taraflara, bu yönde başvuruda bulunmaları halinde açmayı düşündükleri davanın veya kendilerine karşı açılan bir davaya karşı savunmalarının yeterli başarı şansına sahip olması ve anlamsız görünmemesi şartıyla mahkeme masrafları için yardım sağlanacaktır. Mevcut başlığın olmadığı her yerde, Avrupa Birliği içindeki sınır ötesi ihtilaflarda mahkeme masraflarına yardım için 1076'dan 1078'e kadar olan bölümler uygulanacaktır."

43. Fransa Adli Yardım Kanunu'nun ilgili maddeleri şöyledir:

"Madde 3: Fransız uyruklu bireyler ve Avrupa Topluluğu Üye Devletlerinin vatandaşları adli yardıma hak kazanırlar. / Genellikle ve düzenli olarak Fransa'da ikamet eden yabancı uyruklu kişiler de adli yardım alma hakkına sahiptir. / Bununla birlikte, önceki paragrafta belirtilen koşulları taşımayan kişilere, durumları uyuşmazlığın konusu veya öngörülebilir yargılama giderleri açısından özellikle dikkate değer göründüğünde, istisnai olarak adli yardım sağlanabilir. ... / Ulusal İltica Mahkemesi nezdinde kural olarak Fransa'da ikamet eden yabancılara adli yardım verilir.

Madde 3-1: Madde 2 ve Madde 3'ün ikinci ve üçüncü paragraflarına girmeyen ve sınır ötesi davalarda adalete erişimin iyileştirilmesine ilişkin 27 Ocak 2003 tarih ve 2003/8/EC sayılı Konsey Direktifinin uygulanması gereken davalar bağlamında hukuki veya ticari konulardaki sınır ötesi ihtilaflarda verilen ve aynı konuda Başlık II'de öngörülen adli yardım, milliyetleri ne olursa olsun genel olarak Danimarka hariç bir AB üyesi ülkede ikamet eden veya burada ikametgâhları bulunan kişilere verilir. / Sınır ötesi bir uyuşmazlık, yardım talep eden tarafın, anlaşmazlığın esasına ilişkin yargı yetkisine sahip mahkemenin bulunduğu veya kararın icra edileceği yer dışında bir Üye Devlette mutat meskeninin veya ikametgâhının bulunduğu bir uyuşmazlıktır. Bu durum yardım başvurusunun yapıldığı anda değerlendirilir."

44. Belçika Adli Yardım Kanunu'nun ilgili kısmı şöyledir:

"Adli yardımdan şu kişiler yararlanabilir: a) uluslararası anlaşmalar uyarınca yabancılar; b) Avrupa Konseyi üyesi bir devletin herhangi bir vatandaşı; c) mutat ikametgahı Belçika'da olan (veya Avrupa Birliği Üye Devletlerinin birinde yasal olarak ikamet eden) herhangi bir yabancı; d) Ülkeye giriş, ikamet, yerleşme ve sınır dışı edilmeye ilişkin kanunda öngörülen işlemlere muhatap olan her yabancı."

45. İtalya Adli Yardım Kanunu'nun ilgili maddeleri şöyledir:

"Madde 76 (Kabul Koşulları): 1. Kişisel gelir vergisi amaçları için vergiye tabi geliri son beyannameye göre 11.746,68 Avroyu aşmayan herkes adli yardım başvurusu kabul edilebilir.

Madde 90: (Yabancı ve vatansız kişilerin denkleştirilmesi) 1. İtalyan vatandaşı için öngörülen muamele, ülkede ikamet eden yabancı ve vatansız kişi için de sağlanır."

46. İspanya Adli Yardım Kanunu'nun ilgili kısmı şöyledir:

"Madde 2 (Kişisel Uygulama Kapsamı): Bu yasada ve İspanya'nın taraf olduğu uluslararası anlaşma ve sözleşmelerde öngörülen şartlar ve kapsamda, aşağıdakiler ücretsiz adli yardım alma hakkına sahiptir:

a) İspanya vatandaşları, Avrupa Birliği'nin diğer Üye Devletlerinin vatandaşları ve İspanya'da bulunan yabancılar, dava açmak için yeterli kaynaklara sahip olmadıklarını kanıtladıklarında.

...

e) İhtilaflı idari işlemlerde, dava açmak için yeterli kaynakları olmadığını kanıtlayan yabancılar, İspanya topraklarından iade veya sınır dışı edilme ve tüm iltica prosedürlerine ilişkin olarak adli yardım ve ücretsiz savunma ile İspanya'ya girişlerinin reddedilmesine yol açabilecek işlemlerde temsil edilme haklarına sahip olacaktır.

f) Medeni ve ticari konularda sınır ötesi davalarda, bu Yasanın VIII. Bölümünde [AB Direktifi ile ilgili] belirtilen gerçek kişiler, orada belirlenen şartlarla.

Madde 46 (Uygulama Kapsamı): 1. Sınır ötesi ihtilaflarda, Avrupa Birliği vatandaşları veya Üye Devletlerden birinde yasal olarak ikamet eden üçüncü ülke vatandaşları münhasıran gerçek kişiler, bu Bölümde düzenlenen ücretsiz hukuki yardıma hak kazanırlar. Bu Bölümün amaçları doğrultusunda, bir Avrupa Birliği Üye Devleti, Danimarka dışındaki tüm Üye Devletler anlamına gelir.

... "

4. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

47. Adli yardım kurumunun ülkeler arasındaki mütekabiliyet şartına bağlanması meselesini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Granos Organicos Nacionales A.Ş./Almanya (B. No: 19508/07, 22/3/2012) kararında değerlendirmiştir. Perulu bir şirket olan başvurucu ile Alman şirketleri arasındaki uyuşmazlıkta görevli Alman mahkemeleri, başvurucunun adli yardım talebini mütekabiliyet ilkesi gereği reddetmiştir. Alman yargı makamları gerekçelerinde; Alman Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 116. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ancak AB yahut Avrupa Ekonomik Alanı üyesi devletlerin birinde kurulmuş ya da merkezi buralarda bulunan tüzel kişilerin adli yardım kurumundan faydalanabileceğinin düzenlendiğini, bu normun kapsamının yorum yoluyla genişletilmesinin yargının işi olmadığını, Almanya'nın dünyadaki tüm tüzel kişilerin adli yardımdan faydalanmasını sağlama gibi bir yükümlülük altında olmadığını belirtmiştir (anılan kararda bkz. §§ 9,10). Bu gerekçelere ek olarak Alman temyiz mahkemesi ise mütekabiliyet ilkesinin diğer ülkelerin de Alman tüzel kişilerini adli yardımdan faydalandırmalarını teşvik ettiği, aksi hâlde yani mütekabiliyet ilkesinin gözetilmediği durumda Alman tüzel kişilerinin başka ülkelerdeki adli yardım taleplerinin karşılanması için bir motivasyonun kalmayacağı, bu nedenle meselenin anayasal düzlemde eşitlik ilkesi ile değerlendirilemeyeceği yorumunu yapmıştır (anılan kararda bkz. § 11).

48. AİHM, öncelikle adli yardım bakımından hukuk ve ceza davaları arasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (c) bendi arasında bir fark bulunduğunu, hukuk yargılamalarının (1) numaralı fıkra kapsamında kalıp özel olarak bir adli yardım güvencesi içermezken ceza yargılamalarının (3) numaralı fıkranın (c) bendi uyarınca adli yardım yönünden özel bir güvence içerdiğini belirtmiştir. Bu nedenle AİHM, Sözleşme'nin hukuk davalarındaki tüm ihtilaflar için adli yardım sağlama yükümlülüğü getirmediği yönündeki yerleşik içtihadını hatırlatmıştır (Del Sol/Fransa, B. No: 46800/99, 26/2/2002, § 20; Agromodel OOD ve Mironov/Bulgaristan, B. No: 68334/01, 24/9/2009, § 22).

49. Somut davaya ilişkin olarak ise AİHM, Alman yargı makamlarının yabancı bir tüzel kişi olan başvurucunun adli yardım talebinin karşılanabilmesi için mütekabiliyet ilkesinin yerine gelmediği yönündeki argümanlarını dışlamamış, aksine Peru hukukunda yabancı tüzel kişilerin adli yardımdan faydalanmasını sağlayan bir kural ya da içtihat bulunduğuna ikna olmadığını belirterek adli yardım için ülkeler arasında mütekabiliyet şartının öngörülmesini -dolaylı olarak da olsa- Sözleşme'ye aykırı bulmamıştır (aynı kararda bkz. § 49).

50. AİHM, Anakomba Yula/Belçika (B. No: 45413/07, 10/3/2009) davasında ise Belçika vatandaşı olmayan başvurucunun Belçika vatandaşı bir kişiye karşı açtığı babalığın tanınması davasında adli yardım talebinin reddedilmesi meselesini incelemiştir. Belçika yargı makamlarınca Kongo Demokratik Cumhuriyeti vatandaşı olan başvurucunun adli yardım talebinin reddine dayanak olarak Belçika Hukuk Usulü Muhakemesi Kanunu'nun 668. maddesinde sayılan şartlar gösterilmiştir. Yabancıların adli yardım kurumundan faydalanabilmesini düzenleyen bu şartlar (a) uluslararası sözleşmelerin bir gereği olması, (b) Avrupa Konseyi üyesi bir devletin vatandaşı olunması, (c) ülkede yasal ikametgâh sahibi olunması, (d) yabancının ülkeye girişi, ikameti, yerleşimi ve sınır dışı edilmesine ilişkin işlemlere karşı açılmış bir dava bulunması şeklinde sıralanabilir. Belçika mahkemeleri başvurucunun bu şartlardan herhangi birini sağlamadığını belirtmiştir. Başvurucunun ayrımcılık yapıldığı iddiası hususunda ise söz konusu farklı muamelenin ülkede ikamet etme gibi nesnel ve makul bir nedene dayandığı, bunun haklı nedeninin kamu kaynaklarının ülkeyle asgari bir bağı bulunan kişilere harcanmak istenmesi olduğu, Avrupa Konseyi üyesi olan veya Belçika ile aralarında antlaşma bulunan devlet vatandaşlarına zaten adli yardım sağlanabildiği, sadece sınırlı bazı kişiler yönünden adli yardımın sağlanmadığı gözönünde tutulduğunda farklı muamelenin orantısız da olmadığı değerlendirmesi yapılmıştır.

51. Mahkemeye erişim hakkına mali nitelikte bir kısıtlama getirilmesinin de mümkün olduğunu hatırlatan AİHM, hukuk mahkemelerine bazı masrafların ödenmesinin başlı başına Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasını ihlal etmeyeceğini belirtmiştir. Bununla birlikte AİHM; başvuranın ödeme gücü, söz konusu kısıtlamanın getirildiği yargılamanın aşaması, davanın kendine özgü koşulları ışığında değerlendirilecek masrafların miktarı, ilgili kişinin nihayetinde mahkemeye erişim hakkından yararlanıp yararlanmadığı ile davanın Sözleşme'ye göre bir mahkeme tarafından görülüp görülmediğinin de bu konuda yapılacak değerlendirmede dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır.

52. Somut davada ise AİHM, başvurucunun dile getirdiği şikâyetleri mahkemeye erişim hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağı kapsamında incelemiştir. AİHM, Belçika mahkemelerinin davada uyguladığı Hukuk Usulü Muhakemesi Kanunu'nun 668. maddesinin belirtilen meşru amaca ulaşmaya hizmet ettiğinde kuşku bulunmadığını kabul etmekle birlikte başvuranın davasının ciddi aile hukuku meselelerine ilişkin olduğunu ve bunun sadece başvuranı değil diğer birçok kişiyi de etkileyeceği gerçeğine dikkati çekmiş, bu nedenle başvurana karşı uygulanan farklı muamelenin mazur görülebilmesi için özellikle bazı zorlayıcı nedenlerin var olması gerektiğini belirtmiştir. Söz konusu babalığın tanınması davası için Belçika hukukunda öngörülen doğumdan sonraki bir yıllık zamanaşımı süresi ile başvuranın oturum izninin doğumdan bir buçuk ay sonra sona erdiği olgusunu da gözönüne alan AİHM, mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

53. Anayasa Mahkemesinin 17/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

54. Başvurucular, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.

55. Anayasa Mahkemesi ödeme güçlüğü nedeniyle adli yardım talebinde bulunan yabancı bir kişinin bireysel başvurusu ile ilgili olarak söz konusu başvurucunun tabiiyetinde olduğu ülke ile Türkiye arasındaki mütekabiliyet şartından bağımsız bir değerlendirme yapmış, başvurucunun adli yardım talebini kabul etmiştir (Nadali Aghelı Kohne Shahrı, B. No: 2014/12633, 9/9/2015, §§ 16-20).

56. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

57. Başvurucular; dört yıl önce Türkiye'ye geldiklerini, Samsun İl Göç İdaresi Müdürlüğüne usulünce kaydolarak uluslararası koruma başvuru belgesi aldıklarını, oğullarının bıçaklı saldırı sonucu vefat etmesi nedeniyle ölüm ve cismani zarar sebebiyle açtıkları tazminat davasında dava harcı ve yargılama giderlerini karşılama imkânları olmadığı için adli yardım talebinde bulunduklarını, gerekli belgeleri Mahkemeye sunmalarına rağmen Mahkemece kabul edilebilir bir değerlendirme yapılmadan taleplerinin reddedildiğini belirterek eşitlik ilkesi, adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı, gerekçeli karar hakkı ile maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

58. Bakanlık görüşünde, somut başvurunun özeti yapıldıktan sonra mevcut başvuruda başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile Anayasa Mahkemesi içtihadının yanı sıra somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

59. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru formundaki iddialarını tekrar etmekle birlikte yardım toplayarak mahkeme harcını yatırdıklarını, iç hukuk yollarını tükettiklerini ve yargılama devam ettiğinden yeni mahkeme masraflarını yatıracak ekonomik güçlerinin olmadığını belirterek mağdur sıfatlarının sürdüğünü iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

60. Anayasa'nın 16. maddesi şöyledir:

''Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir."

61. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

62. Başvurucuların adli yardım talebinin reddedilmesi nedeniyle ekonomik güçleri olmamasına rağmen dava harcı ve yargılama giderlerini ödemeye zorlanması çerçevesinde dile getirdikleri ihlal iddiaları adil yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

63. Başvurucular, adli yardım talebinin Mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine 6100 sayılı Kanun’da öngörüldüğü şekilde itiraz yoluna başvurmuş; itirazlarının reddedilmesi üzerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmıştır. Başvurucular talep edilen yargılama giderlerini bireysel başvurudan önce ödemiş olup inceleme tarihi itibarıyla yargılamanın ilk derece mahkemesinde devam ettiği anlaşılmıştır. Başvurucuların, ara kararı niteliğinde olan adli yardım talebinin reddine ilişkin karara karşı yaptıkları başvurunun 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’da öngörülen kabul edilebilirlik şartlarını taşıyıp taşımadığı değerlendirilmelidir.

64. Anayasa Mahkemesi söz konusu değerlendirmeyi, somut başvuruya benzer nitelikteki Tacettin Ceylan ([GK], B. No: 2017/39062, 10/11/2021) kararında yapmıştır. Anılan kararda, esası devam eden yargılamada adli yardım talebinin reddine ilişkin bireysel başvurunun salt adli yardım talebinin reddi yönünden mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenebileceğini belirterek başvuruyu kabul edilebilir bulmuştur. Somut başvuruda bu karardan ayrılmayı gerektiren bir neden yoktur.

65. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi neticesinde açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı

66. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

67. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

68. Başvurucuların adli yardım talebinin reddedilmesi sonucu masrafları ödemek zorunda bırakılmaları nedeniyle mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulduğu açıktır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

69. Anayasa’nın 16. maddesinin lafzından ve gerekçesinden Anayasa koyucunun yabancıların temel hak ve özgürlüklerinin sınırlanmasının bu maddedeki ölçütlere göre yapılmasını amaçladığı anlaşılmaktadır. Söz konusu madde, bu kapsamda sınırlama için milletlerarası hukuka uygun olması ve kanunla öngörülmesi şeklinde iki ölçüt aramaktadır. Başvurucuların adli yardımdan faydalanamaması, 6100 sayılı Kanun'un 334. maddesinin (3) numaralı fıkrasından kaynaklanmaktadır. Anılan fıkra aynı maddenin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen mahkeme masraflarını karşılayacak ekonomik gücü bulunmama şartına ek olarak bir de yabancılar için mütekabiliyet şartını aramaktadır. Bu durumda öncelikle yabancıların adli yardımdan yararlanabilmesi için mütekabiliyet şartı aranmasının milletlerarası hukuka uygun ve kanuni olup olmadığı denetlenmelidir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. AYM, E.2020/30, K.2023/12, 25/1/2023, §§ 187,188).

 (1) Genel İlkeler

70. Anayasa'nın 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalelerin kanunla yapılması gerektiği düzenlenmektedir. Başvuru konusu olayda adli yardım talebinin 6100 sayılı Kanun'un 334. ve devamı maddelerinde öngörülen şartların gerçekleşmediği gerekçesiyle Mahkemece reddedildiği anlaşılmıştır. Mahkemenin 6100 sayılı Kanun'un 334. madde hükmünü esas alarak verdiği ret kararına göre yapılan müdahalenin şeklî anlamda kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmakta ise de kanun tarafından öngörülme ölçütünün karşılanabilmesi için kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Bu durum kanun kalitesiyle ilgili bir sorundur. Başka bir ifadeyle kanunun lafız ve anlam itibarıyla belirsiz uygulamalara yol açmaması ve öngörülebilir sonuçlar doğurması kanunilik koşulunun sağlanması açısından önem arz etmektedir.

71. Bu yönüyle müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince açık, ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunun bu nitelikleri taşıması temel haklara yapılan müdahalelerdeki keyfîliği ortadan kaldırır. Bununla birlikte kanunilik şartının sağlanabilmesi için yapılan düzenlemenin temel hak ve özgürlüklere hukukun üstünlüğü ilkesini zedeleyecek ölçüde müdahalelere ve bu anlamda yapısal sorunlara neden olmaması gerekir. Diğer bir ifadeyle kanun hükmünün anayasal güvencelere uygun bir yoruma elverişli olmaması, anayasal güvencelerle çatışması da kanunun kalitesi sorununu ortaya çıkarır. Kanundaki belirsizliğin neden olabileceği keyfî uygulamalar, özellikle öngörülen yükümlülükler, yasaklama ve sınırlamalar itibarıyla kanunun kapsam ve sınırının belirsiz olması Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesi ışığında değerlendirildiğinde temel hak ve hürriyetlerin ihlaline sebebiyet verir.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

72. Başvuru konusu davada Mahkemece adli yardım talebinin reddedilmesi üzerine başvurucuların gerekli harç ve masrafları yatırdığı ve yargılamanın devam ettiği anlaşılmıştır.

73. Ekonomik ve sosyal durumları itibarıyla yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olan kişilerin sözü edilen masrafları davanın başında ödemekle yükümlü tutulmaları ya da yargılama sürecinde masraf yatırarak dosyaya getirtilebilecek deliller için ödeme yapmak zorunda bırakılmaları kişilerin mahkemeye erişimlerini imkânsız hâle getirebilir veya önemli ölçüde zorlaştırabilir. Devletin adil yargılanma hakkının güvencelerini içeren yargısal sistem oluşturma yönündeki pozitif yükümlülüğünün bir gereği olarak ihdas edilen adli yardım kurumunun tarafların talep ve delillerini ileri sürme, iddialarını ispat etme imkânlarını kolaylaştırarak bu suretle yargısal sürece etkili bir şekilde katılımlarını sağlamak suretiyle, mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi daha dengeli hâle getirdiği anlaşılmıştır.

74. Anayasa’nın 16. maddesi uyarınca yabancılar için Türk vatandaşlarından farklı olarak getirilen sınırlamaların milletlerarası hukuka uygun olması yanında ayrıca kanunla yapılması gerekir. Kanunda ise karşılıklılık şartı aranmıştır. Anılan şarta bağlı olarak yabancılar için getirilen bu sınırlamanın hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı uygulamalara yol açıp açmayacağının öncelikle değerlendirilmesi gerekir.

75. Zira müdahaleye dayanak oluşturan 6100 sayılı Kanun'un 334. maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki mütekabiliyet şartı kişilerin özel durumlarını (statü, ödeme gücü vs.) dikkate almadan kategorik bir yaklaşımla yabancıların adli yardımdan yararlanmalarına sınırlama getirmektedir. Söz konusu yaklaşımın sosyal ve ekonomik durumları itibarıyla ödeme gücü bulunmadığı açıkça anlaşılan yabancı kişilerin sırf karşılıklılık şartı yerine getirilmediği gerekçesiyle dava açma hakkından yoksun bırakılmaları sonucunu doğuracaktır. Bu ise mahkemeye erişim hakkı bağlamında ciddi sorunlara yol açabilecektir.

76. Adli yardımdan yabancıların faydalanması konusunda öngörülen mütekabiliyet şartı ile ilgili olarak uluslararası hukukta demokratik devletler arasında genel bir kabulün bulunmadığı, esasen yasal olarak ikamet ettiği durumlarda karşılaştırmalı hukuk örneklerine göre yabancılar yönünden mütekabiliyet şartının aranmadığı, nitekim AİHM'in de konu hakkındaki içtihadının benzer yönde olduğu anlaşılmıştır (bkz. §§ 48-53).

77. Başvuru konusu olayda Mahkeme başvurucuların kişisel ve ekonomik durumlarını dikkate almadan sırf mütekabiliyet şartı gerçekleşmediği için adli yardım talebinin reddine karar vermiştir. 6100 sayılı Kanun'un anılan maddesi yabancıların adli yardım talebinden faydalanmasında yalnızca mütekabiliyet ilkesine göre değerlendirme yapılarak karar vermesini emretmektedir.

78. Mütekabiliyet şartının kategorik olarak uygulanması zorunluluğu getirilmek suretiyle hâkime, dava açmak isteyen yabancıların her somut olay özelinde ekonomik ve sosyal durumlarını dikkate alarak gerçekten ödeme gücünden yoksun olup olmadığını değerlendirmesi konusunda herhangi bir takdir yetkisi tanınmamıştır. Bu durum herhangi bir geliri bulunmayan başvurucuların ülke şartlarına göre oldukça yüksek olan mahkeme harç ve masraflarını ödemek zorunda bırakılmalarına, ayrıca devam eden yargılamada gider avansını aşan miktarlardaki masrafları ödeme zorluğuyla karşı karşıya kalmalarına yol açarak tazminat taleplerini yargı mercileri önünde dava konusu yapma ya da devam eden davayı sürdürme imkânlarının ortadan kaldırılması veya bunun ciddi ölçüde zorlaştırılması sonucunu doğurmuştur.

79. Bu itibarla somut davada müdahaleye esas teşkil eden kanunun lafzında geçen mütekabiliyet şartının mutlak kural olarak uygulanması dava açan yabancıların durumlarının değerlendirilmesine fırsat vermeden adli yardımdan yararlandırılmalarını engellemesi kanunun bizatihi kendisinden kaynaklanan ve anayasal güvencelerle çatışan bir uygulamaya neden olmaktadır.

80. Öte yandan milletlerarası hukuka uygunluk denetimi kapsamında ilk olarak yabancıların adli yardımdan faydalanması konusunda yükümlülük getiren herhangi bir antlaşmaya taraf olunup olunmadığının tespit edilmesi gerektiği hâlde Mahkemece bu yönüyle herhangi bir araştırma yapılmamıştır. Kaldı ki somut olay bağlamında ayrıca Göç İdaresinin yazı cevabında başvurucunun uluslararası koruma statüsünde olduğunu belirttiğine ayrıca işaret etmek gerekir. Nitekim ilgili mevzuatta da uluslararası statü kapsamında olanların açtığı davalarda karşılıklılık şartının aranmayacağına yönelik düzenleme yer almaktadır. İlk derece mahkemesinin ise bu konuda herhangi bir değerlendirme yapmadığı görülmüştür.

81. Dolayısıyla başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin milletlerarası hukuka uygunluk ve kanunilik ölçütleri yönünden yapılan değerlendirme sonucunda ihlale yol açtığı kanaatine varılmıştır.

82. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

83. Başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı ile adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

D. Giderim Yönünden

84. Başvurucular, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile tazminat talebinde bulunmuştur.

85. Anayasa Mahkemesi Hulusi Yılmaz ([GK], B. No: 2017/17428, 1/12/2022) kararında ihlalin kanundan kaynaklandığı hâllerde giderimin ne şekilde yapılacağı ile ilgili olarak ilkeleri tespit etmiştir. Kanundan kaynaklanan ihlal durumunda giderim yöntemi olarak iki seçenek öne çıkmaktadır: Bunlardan ilki Anayasa Mahkemesinin Sabri Uhrağ (B. No: 2017/34596, 29/12/2020) kararında uygulanan eski hâle getirme kuralı çerçevesinde kanuni düzenleme yapılması hususundaki keyfiyetin Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) bildirilmesidir. Öte yandan ihlalin giderimini sağlayabilecek bir diğer yöntem ise yeniden yapılacak yargılamada Anayasa'ya aykırılığın ortadan kaldırılması için -Anayasa Mahkemesinin Hulusi Yılmaz kararında benimsenen- anayasal araçların kullanılmasıdır. Bu çerçevede ihlale neden kanuni düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle ilgili mahkemesince itiraz yoluna başvurulması mümkün olduğu gibi uygulanacak kanun hükmünün temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşma hükümlerine aykırı olması durumunda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınarak uyuşmazlığın çözülebileceğine yönelik Anayasa'nın 90. maddesinin son fıkrası hükmü de uygulama alanı bulabilir.

86. Sonuç olarak anılan Anayasa hükümlerine göre mevcut başvuru bakımından mahkemeye erişim hakkının ihlalinin ve sonuçlarının giderilmesi amacıyla aşağıda belirtilen tedbirlerin uygulanması gerekir:

- Bireysel başvurunun amacına ve işlevine uygun şekilde benzeri ihlallerin de önüne geçilebilmesi amacıyla kanuni düzenleme yapılması hususundaki keyfiyetin TBMM'ye bildirilmesine karar verilmesi gerekir.

- Diğer taraftan yeniden yapılacak yargılamada uygulanacak kanun hükmünün temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşma hükümlerine aykırı olması durumunda Anayasa'nın milletlerarası anlaşma hükümlerinin esas alınarak uyuşmazlığın çözülebileceğine yönelik 90. maddesinin son fıkrası hükmü de uygulama alanı bulabilir. Ancak 152. maddesi uyarınca Anayasa'ya aykırı olan kanun hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasının başvuruya konu olayın şartları dikkate alındığında daha doğru olduğu açıktır. Bu sebeple yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin Samsun 1. Tüketici Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

87. İhlalin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Samsun 1. Tüketici Mahkemesine (E.2019/70) GÖNDERİLMESİNE,

E. Kanundan kaynaklanan ihlalin giderilmesi için keyfiyetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına BİLDİRİLMESİNE,

F. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,

G. 9.900 TL vekâlet ücretinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

H. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.