TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

A. A. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/29020)

 

Karar Tarihi: 8/6/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 11/10/2023 - 32336

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Fatih ALKAN

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Eray ALER

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; eczane açma talebinin muvazaa bulunduğu gerekçesiyle reddedilmesinin kişilik haklarına saldırı oluşturması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucunun İzmir'in Karşıyaka ilçesinde eczane açma talebiyle yaptığı başvuruda Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından eczane açma talebinin muvazaalı olduğuna karar verilmiş ve akabinde başvuru dosyası İzmir İl Sağlık Müdürlüğünce işlemden kaldırılmıştır.

3. Kararın tebliğ edilmesi üzerine başvurucu, anılan işlemin iptal edilmesi talebiyle 6/7/2011 tarihinde İzmir 3. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Yetkisizlik kararı üzerine dava dosyasının gönderildiği Ankara 3. İdare Mahkemesinin 30/4/2013 tarihli kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; muvazaanın bulunduğuna ilişkin iddiaların muvazaayı destekleyen bilgi ve belgelerle kanıtlanamadığı, başvurucunun konuyla ilgili olarak verdiği cevapların yeterli olduğu belirtilmiştir. Ayrıca mevzuat gereğince, açılan eczanenin denetimlerinin sıklıkla ve titizlikle yapılacağının ve eczacının yıl içinde görevi başında bulunmadığının üç kez tutanakla tespit edilmesi ya da muvazaaya ilişkin ispatlayıcı başka belgelerin bulunması durumunda ruhsatın iptal edilebileceğinin düzenlendiği de belirtilmiştir. Söz konusu karar Danıştay Onbeşinci Dairesinin 27/5/2015 tarihli kararıyla onanmıştır. İdarenin karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin 26/2/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

4. Başvurucu, eczane açma talebinin hukuka aykırı şekilde işlemden kaldırıldığının Mahkemece tespit edildiğini, bu süreçte maddi ve manevi anlamda zarara uğradığını belirterek 136.000 TL maddi, 40.000 TL manevi tazminat talebiyle 27/4/2016 tarihinde tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; 1976 yılında eczacılık fakültesinden mezun olduğunu, daha önce çeşitli yerlerde eczane açtığını ve işlettiğini, sahip olduğu tecrübeye dayanarak çalışma şevkiyle eczane açma girişiminde bulunduğunu ancak muvazaa nedeniyle bu girişiminin haksız şekilde engellendiğini belirtmiştir. Eczacılık mesleğini icra ettiği yirmi üç yıl boyunca herhangi bir müeyyideyle karşılaşmadığını, onuruyla meslek hayatını sürdürdüğünü ancak muvazaalı işlemin tarafı olduğu izlenimi verecek şekilde hakkında tasarrufta bulunulması nedeniyle manevi anlamda eziklik hissettiğini, onurunun kırıldığını ve hukuka aykırı olduğu yargı kararıyla tespit edilen işlem nedeniyle gelirden mahrum kaldığını ileri sürmüştür. Sağlık Bakanlığı tarafından sunulan savunma dilekçesinde ise başvurucunun zarara uğradığını ileri sürdüğü işlem nedeniyle tazminat ödenmesini gerektiren bir durumun bulunmadığı iddia edilmiştir.

5. Ankara 12. İdare Mahkemesinin 12/10/2017 tarihli kararıyla manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne ve başvurucuya 10.000 TL ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat ile maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi sunamaması nedeniyle ilgililerin üzüntü ve sıkıntı duymalarının manevi zararın varlığının kabul edilmesi ve manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli olduğu, başvurucunun muvazaalı işlem yaptığı sonucunu doğuran idari işlemler nedeniyle davalı idarenin olayda hizmet kusurunun olduğu, başvurucunun duyduğu acı ve üzüntünün kısmen de olsa giderilmesi gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca iptal edilen işlem nedeniyle eczacılık ruhsatının yalnızca başvurucunun belirttiği adres için düzenlenebileceği, anılan adreste başka bir eczanenin faaliyete geçmesi nedeniyle bu anlamda fiilî imkânsızlık oluştuğu, başka bir adreste eczane açabileceği başvurucuya bildirilmesine rağmen başvurucunun bu yönde bir talepte bulunmadığı, dolayısıyla idari işlemden kaynaklanan maddi bir zarar oluşmadığı, tazminini gerektiren somut verilerin bulunmaması, kâr kaybı ihtimalinin gerçek ve kanıtlanmış bir zarar olarak kabul edilemeyeceği, bu nedenlerle maddi tazminat talebinin reddedildiği ifade edilmiştir.

6. Söz konusu karara karşı davalı idare tarafından yapılan istinaf başvurusu Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesinin 29/3/2018 tarihli kararıyla kabul edilmiş ve davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde; somut olayda başvurucuya kasten zarar verme amacıyla tesis edilmiş ya da ağır hizmet kusuruyla sakat bir işlemin bulunduğuna ilişkin hukuken geçerli, objektif bilgi ve belgelerin olmadığı ve idarelerin hukuka aykırı bulunan her işlem için ilgililere manevi tazminat ödemekle yükümlü kılınamayacağı belirtilmiştir. Başvurucunun temyiz talebi Danıştay Onuncu Dairesinin 17/4/2019 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

7. Başvurucu, nihai kararı 14/7/2019 tarihinde öğrendikten sonra 8/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

9. Başvurucu; seksenli yaşlarda, çevresinde saygı gören bir insan olduğunu, kamuda uzun yıllar görev yaptığını, yine eczane sahibi olarak uzun yıllar eczacılık faaliyetinde bulunduğunu, eczacı camiasında muteber biri olarak bilindiğini, saygın kişiliğini muvazaa yapan/muvazaacı yaftasıyla yitirdiğini, haksız olduğu tespit edilen işlem nedeniyle itibarının zedelendiğini ileri sürmüştür. Muvazaanın bulunup bulunmadığına ilişkin araştırmanın ruhsat verildikten sonra yapılabileceği hâlde maddi ve manevi anlamda zarara neden olacak şekilde keyfî gerekçelerle hakkında işlem tesis edildiğini ve oluşan zararlarının tazmin edilmesi talebinin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek özel hayata saygı hakkının, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

10. Adalet Bakanlığı görüşünde konuyla ilgili ulusal ve uluslararası mevzuat ile bazı yargı kararlarına yer verilmiştir. Görüş yazısına karşı başvurucu, sunduğu dilekçede başvuru formunda yer alan hususları ve talepleri tekrar etmiştir.

11. Başvuru formunda dile getirilen iddiaların itibarın korunmasına ilişkin şikâyetlere dayandığı ve maddi tazminat talebi yönünden derece mahkemelerince ortaya konulan yaklaşımın keyfî olmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde somut başvuruda maddi tazminat talebine ilişkin süreç hakkında bir değerlendirmede bulunulmayacak; inceleme, manevi tazminat talebi yönünden yürütülen yargılama sürecine yönelik yapılacaktır.

12. Başvuru, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

13. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41). Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51). Devletin pozitif yükümlülüğü ihlali önlemeyi ve gidermeyi temin edecek şekilde gerekli usule ilişkin güvenceleri sunan idari veya yargısal süreçleri işletme, bu suretle yargısal ve idari makamların etkili ve adil bir karar vermelerini sağlama sorumluluğunu içermektedir (Semra Özel Üner, B. No: 2014/12009, 26/10/2016, § 36; R.E., B. No: 2018/36513, 23/11/2022, § 46). Söz konusu yükümlülük, idari ya da yargısal makamlarca ulaşılan sonuçların hakkın içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanmasını gerekli kılar (Mehmet Bayrakcı, B. No: 2014/8715, 5/4/2018, § 71).

14. Somut olayda, eczacı olan ve uzun yıllar eczacılık faaliyeti yürüttüğü görülen başvurucunun İzmir'de eczane açma talebiyle yaptığı başvuruya ilişkin dosya, muvazaa bulunduğu gerekçesiyle işlemden kaldırılmıştır. İdarenin işlemden kaldırma kararının iptal edilmesi talebiyle başvurucunun açtığı davada idare mahkemesi, muvazaa bulunduğuna ilişkin iddianın kanıtlanamadığı ve konuyla ilgili olarak başvurucunun verdiği cevapların yeterli olduğu gerekçesiyle kabul kararı vermiştir. Kanun yolu incelemesinden geçerek kesinleşen söz konusu karar, başvurucunun muvazaalı bir işlemin ya da girişimin tarafı olduğuna ilişkin iddianın dayanaksız olduğunu ve hukuka aykırılık içerdiğini ortaya koymuştur. Bunun üzerine başvurucu, onurunun zedelendiğini ve itibarının zarar gördüğünü belirterek tam yargı davası açmıştır. Dava, başvurucuya kasten zarar verme amacıyla tesis edilmiş ya da ağır hizmet kusuruyla sakat bir işlemin bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

15. Öncelikle vurgulanmalıdır ki mahkemelerce iptal edilen her idari işlemin muhataplarında bir zarara neden olduğu ya da her iptal kararının tazminat verilmesini gerekli kıldığı söylenemez. Bununla birlikte olayın kendine özgü koşulları içinde işlem nedeniyle kişinin itibarına ve manevi bütünlüğüne zarar verildiğinin açık olduğu durumlarda söz konusu zararın da tazmin edilmesi gerekir. Somut olayda başvurucunun eczacı olduğu, uzun yıllar eczacılık mesleğinde faaliyette bulunduğu ve bu yönüyle çevresinde bilinip tanındığı dikkate alındığında kendisine isnat edilen eylemin şeref ve itibarını zedeleyebilecek nitelikte olduğu hususunda ileri sürdüğü iddialarının dayanaksız olmadığı değerlendirilmektedir. Dolayısıyla tesis edilen işlemden kaynaklı olarak bir zararın oluşması durumunda mahkemelerin ihlali gidermeyi temin edecek şekilde yargılama yürütmesi, ilgili ve yeterli gerekçelerle sonuca gitmesi beklenir.

16. 12/4/2014 tarihli ve 28970 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre eczane açma talebinde bulunulması durumunda idare tarafından eczacı ve eczane hakkında muvazaa değerlendirmesi yapılmaktadır. Üçüncü kişileri ve idareyi aldatma amacıyla gizli ya da açık, yazılı veya sözlü anlaşmalarla mevzuata aykırı şekilde eczanenin bir başkası tarafından işletilmesi anlamına gelen eczacı muvazaası, bu yönde bir tespitin yapılması durumunda ağır müeyyidelere tabidir. Örneğin anılan Yönetmelik'e göre eczanenin muvazaalı şekilde açılması durumunda eczacı, beş yıl boyunca eczane açmaktan yasaklanmaktadır. Dolayısıyla muvazaanın tarafı olduğu hususunda eczacıya yöneltilecek isnadın mesleki ve sosyal çevrede itibarın yitirilmesine neden olabilecek şekilde ağır olduğu ve titizlikle elde edilen ikna edici delillerle bu isnadın desteklenmesi gerektiği açıktır. Aksi takdirde muhatabının kişilik haklarının, mesleki onur ve saygınlığının zedelenmesi nedeniyle manevi zararlar doğabilecektir. Nitekim somut olayda da muvazaalı şekilde eczane açma girişiminde bulunduğu hususunda başvurucuya yöneltilen ve yargı kararıyla dayanaksız olduğu ortaya konulan isnat nedeniyle başvurucunun şeref ve itibarının zarar gördüğü kabul edilmelidir. Bu durumda başvurucunun uğradığı manevi zarar giderilmeli ve inceleme konusu olan temel hakkın güvencelerini içeren bir yargılama yürütülmelidir.

17. Bu bağlamda başvuruya konu edilen tam yargı davası değerlendirildiğinde başvurucunun zarar gördüğünü iddia ettiği hususlarda ikna edici şekilde değerlendirme yapılmadığı ve iptal kararında değinildiği üzere muvazaalı bir durumun bulunup bulunmadığı konusunda alternatif yollar denenmeden doğrudan soyut gerekçelerle eczane açma talebinin muvazaalı olduğu sonucuna gidilmesi nedeniyle başvurucunun manevi varlığında oluşan olumsuz etkinin irdelenmediği görülmüştür. İşlemin kasten zarar verme amacıyla tesis edilmediği ve ağır hizmet kusuru içermediği şeklinde genel ve soyut gerekçelerle manevi tazminat talebi yönünden tam yargı davasının reddine karar verilmesi zararın mevcut olması ve kaynağı konusunda dayanağı olan açık iddiaların karşılanmadığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla somut başvuruya özgü koşullarda manevi tazminat talebinin reddine ilişkin kararın başvurucunun itibar kaybı nedeniyle oluşan zararını tazmin edemediği, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının güvencelerini koruyacak şekilde ilgili ve yeterli gerekçeler içermediği sonucuna varılmıştır.

18. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

19. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

20. Başvuru, makul sürede yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

21. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda kararlar verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013; Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır. Başvurucu tarafından açılan tam yargı davasına ilişkin yargılama, üç dereceli yargılamada yaklaşık üç yıl sürmüştür. Bu durumda yargılama süresinin makul olduğu açıktır.

22. Açıklanan gerekçelerle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

23. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 50.000 TL maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

24. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan, B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3), B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

25. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesine (E.2018/279, K.2018/403) iletilmek üzere Ankara 12. İdare Mahkemesine (E.2016/1990, K.2017/2770) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.