TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FATMA AKTUĞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/12600)

 

Karar Tarihi: 14/2/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Soner GÖÇER

Başvurucular

:

1. Fatma AKTUĞ

 

 

2. Gülfire COŞKUN

 

 

3. Hüseyin BUCAK

 

 

4. İlknur KARCI

 

 

5. Müzüriye BUCAK

 

 

6. Niyazi BUCAK

 

 

7. Rumeysa BUCAK

 

 

8. Şifa BUCAK

 

 

9. Verda BUCAK

 

 

10. Yusuf BUCAK

Başvurucular Vekili

:

Av. Mahmut KAÇAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; gözaltında kötü muameleye uğranılması ve olaya ilişkin kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının, gözaltında intihar nedeniyle ilgili kolluk personeli hakkında açılan kamu davası neticesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi nedeniyle de yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/3/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. 2021/34785 numaralı bireysel başvuru dosyası, aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2020/12600 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmiş olup inceleme 2020/12600 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmüştür.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşü ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. 30/12/2018 tarihinde kolluk kuvvetleri, kavga olduğu yönündeki bir ihbar üzerine olay yerine intikal ettiklerinde başvurucuların yakını T.B.yi, binanın çatı kısmında uzun namlulu av tüfeği ile agresif tavırlar içerisinde zaman zaman hedef gözetmeksizin rastgele tüfeğin namlusunu çapraz bir şekilde tutarak ateş eder vaziyette bulmuştur. Kendisi ile iletişim kurulmaya çalışılmış, T.B. eğer yanına gelinirse tüfekle kendisini vuracağını söyleyerek tüfeği kafasına dayaması üzerine sakinleşmesi için süre tanınmış, akabinde kurulan diyalog ve babasının da yardımlarıyla ikna edilerek çatıdan aşağı inmesi sağlanmıştır.

10. Olay sonrası T.B. Cumhuriyet savcısının talimatı doğrultusunda saat 12.00'de gözaltına alınmıştır. Gözaltı sonrası yapılan ilk muayenesi sonucunda saat 12.15'te tanzim edilen adli muayene raporunda yeni lezyona rastlanmadığı tespiti ile nezarethaneye girmesinde tıbben sakınca bulunmadığı kayıt altına alınmıştır. T.B. muayenesi sonrası işlemler için polis merkezine götürülmüştür.

11. Beş kolluk personelinin imzasını taşıyan 15.30 saatli tutanağa göre T.B., saat 14.00 sıralarında ifade işlemleri sırasında kendisini birden bire bilgisayar masasının altına atarak kafasını masaya vurmaya başlamış; görevli polis memurlarınca ayağa kaldırılmaya çalışıldığı sırada ise sakinleşmeyerek kafası duvara gelecek bir şekilde kendisini çarpmış, bunun üzerine zor kullanılmak suretiyle T.B.ye kelepçe takılmıştır.

12. Yine dört kolluk personeli ile iki 112 sağlık personelinin imzasını taşıyan 15.40 saatli tutanağa göre T.B., saat 14.00 sıralarında koridor kısmında beklediği sırada kendisini hafif bir şekilde yere bırakması ve seslenildiğinde cevap vermemesi üzerine 112 ekibi çağrılmış, 112 görevlileri tarafından kendisine gerekli müdahalede bulunulduğu esnada tekrardan kafasını yere vurarak kendisine zarar vermeye çalışmış ve görevliler tarafından engellenmiştir.

13. Kolluk personeli tarafından düzenlenen tutanağa göre olayla ilgili olarak nöbetçi Cumhuriyet savcısına bilgi verilmiş, hakkında doktor raporu alınmak üzere T.B. hastaneye götürülmüştür. Saat 14.40'da yapılan muayenesi sonrası, hastaneye sevk kağıdına görevli hekimce "kafada frontal bölgede 1 cm'lik abrazyon ve alt dudak orta kısımda abrazyon mevcut" olduğu ve "nezarethaneye girmesinde sakınca bulunmadığı" şerh düşülmüştür.

14. T.B. bahsi geçen bu ikinci doktor muayenesi sonrasında tekrar polis merkezine getirilmiş, Nezarethane İşlemleri Takip Formu'na göre saat 16.00'da nezarethaneye alınmıştır. Yarım saat kadar sonra tekrar nezarethaneye gelen kolluk personeli T.B.yi üzerinden çıkardığı kıyafetleri kullanarak kendisini asmış bir vaziyette bulmuştur. Olay yerine 112 sağlık görevlileri çağrılmış ancak T.B.nin hayatını kaybettiği anlaşılmıştır.

A. Nezarethane Sorumlusu Kolluk Personeli Hakkında Resen Başlatılan Ceza Soruşturma ve Kovuşturma Süreci

15. T.B.nin hayatını kaybetmesi sonrası Kadirli Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) resen adli soruşturma başlatılmıştır.

16. 30/12/2018 tarihli Ölü Muayene Tutanağı'nda, boyundaki ası izi dışında, alın bölgesi ve kaş üzerinde 3x3 cm ebatlarında yaklaşık 5-6 adet şişlik (ödem) mevcut olduğu kayıt altına alınmıştır.

17. Soruşturma sırasında, nezarethanede bulunan kamera kayıtlarına ilişkin bilirkişi raporu alınmıştır. 8/8/2019 tarihli bilirkişi raporuna göre T.B. nezarethaneye girer girmez soyunmaya başlamış, hırkasını ve pantolonunu çıkarmış, pantolonunu yırtmaya başlamış tam bu esnada kolluk personeli nezarethaneyi terk etmiştir. Kolluk personelinin ayrılmasından 7 dakika sonra T.B. üzerinden çıkardığı kıyafetleri kullanarak kendisini asmıştır. T.B.nin kendisini asmasından 21 dakika sonra kolluk personeli nezarethaneye gelmiş, olay yerine 112 sağlık görevlileri çağrılmış ancak T.B.nin hayatını kaybettiği anlaşılmıştır.

18. Yürütülen soruşturma neticesinde tanzim edilen 2/4/2019 tarihli iddianame ile nezarethane sorumlusu kolluk personeli N.F.T. hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan kamu davası açılmıştır. İddianamede, N.F.T.nin, adli bir olaydan ötürü nezarethaneye getirilmiş olan T.B.nin taşkınlık çıkarmış olmasına ve agresif hareketlerde bulunmasına rağmen nezarethanede olumsuz bir olay yaşanmaması için göstermesi gereken azami dikkat ve özeni göstermediği ileri sürülmüştür.

19. Yapılan yargılama neticesinde Kadirli 1. Asliye Ceza Mahkemesi 4/2/2021 tarihli kararı ile ilgili kolluk personelinin "görevin gereklerini yapmakta ihmal göstererek görevi kötüye kullanma suçunu işlediği" gerekçesi ile neticeten 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Mahkeme temel cezayı asgari hadden 3 ay olarak belirlemiş, ardından 1/6 oranında takdiri indirim yaparak 2 ay 15 günlük netice cezaya ulaşmıştır. Mahkemenin gerekçeli kararında; nezarethane sorumlusu kolluk personeli olan N.F.T.nin, T.B.nin nezarethaneye girdikten sonra üzerinde bulunan kıyafetleri çıkararak yırtmaya çalıştığını görmesine ve agrasif tavırda olduğunu anlamış olmasına rağmen kendisine zarar verecek tüm eşyalardan arındırmadığı, içinde bulundurulduğu ortama bağlı olarak kendi hayat bütünlüğü bakımından tehlike ve risk oluşturması nedeniyle etkili ve sıkı gözetim altında tutulması gerekirken anlık görüntüsünü gösteren kamerayı izleyip gelişen olaylara müdahaleyi sağlamakta ihmal ve gecikme gösterdiği hususlarına dayanılmıştır.

20. Karara itiraz edilmiştir. Kadirli Ağır Ceza Mahkemesi 1/7/2021 tarihli kararı ile itirazın reddine karar vermiştir.

21. İtirazın reddine dair karar, başvurucular vekilince UYAP üzerinden 13/7/2021 tarihinde görülmüş ve başvurucular 2/8/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Başvurucuların Kötü Muamele İddiası Üzerine Başlatılan Ceza Soruşturma Süreci

22. Başvurucular T.B.nin gözaltında kötü muameleye uğradığı iddiası ile 24/9/2019 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucular iddialarını, T.B.nin gözaltına alınması sonrası kendisine zarar verdiği gerekçesiyle tekrar götürüldüğü hastanede düzenlenen muayenede (bkz. § 13) kafasında ve dudağında abrazyon tespit edilmiş olmasına ve ölü muayene tutanağında (bkz. § 16) alın bölgesi ve kaş üzerinde şişlik tespit edilmiş olmasına dayandırmıştır.

23. Kadirli Cumhuriyet Başsavcılığı 7/1/2020 tarihli kararı ile kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda kolluk personeli ve 112 sağlık personelince tanzim edilen iki ayrı tutanakta T.B.nin kafasını bilgisayar masasına, yere ve duvara vurduğunun kayıt altına alındığını, Ölü Muayene Tutanağı'nda belirtilen alın bölgesindeki şişliklerin tutanakta belirtilen olaylar esnasında meydana geldiğinin değerlendirildiği ifade edilmiştir.

24. Başvurucular, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz etmiş, anılan itiraz Kadirli Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/2/2020 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

25. İtirazın reddi karar başvurucular vekiline 28/2/2020 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular 17/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

C. Nezarethane Sorumlusu Kolluk Personeli Hakkındaki Disiplin Soruşturması Süreci

26. Bakanlığın görüş yazısından anlaşıldığı kadarı ile olay sonrası, nezarethane sorumlusu kolluk personeli N.F.T. hakkında Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığınca görevlendirilen bir polis başmüfettişi tarafından disiplin soruşturması yürütülmüştür.

27. Yürütülen soruşturma neticesinde, Osmaniye İl Polis Disiplin Kurulu Başkanlığının 26/11/2020 tarihli kararı ile N.F.T.nin "kınama" cezası ile tecziyesine karar verilmiştir. Kararda, N.F.T.nin yaşanan intihar olayında tali kusurlu olduğu, görevin takdir ve yerine getirilmesinde müsamaha ve savsaklama gösterdiği kabul edilmiştir.

D. Olaya İlişkin İdari Yargı Süreci

28. UYAP üzerinden yapılan incelemede anlaşıldığı kadarı ile başvurucular, T.B.nin göz altında iken ölmesinde hizmet kusuru bulunduğundan bahisle İçişleri Bakanlığı aleyhine toplam 101.000 TL maddi, 550.000 TL manevi tazminatın ödenmesi talebi ile tam yargı davası açmıştır.

29. Adana 2. İdare Mahkemesi 17/1/2022 tarihli kararı ile olayda idareye atfedilebilecek bir hizmet kusurunun bulunmadığı ve kusursuz sorumluluk şartlarının da mevcut olmadığı gerekçesi ile -istinaf yolu açık olmak üzere- davanın reddine karar vermiştir.

30. Karara karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla dosya derdesttir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

31. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Gözaltı işlemlerinin denetimi" kenar başlıklı 92. maddesi şöyledir:

"(1) Cumhuriyet başsavcıları veya görevlendirecekleri Cumhuriyet savcıları, adlî görevlerinin gereği olarak, gözaltına alınan kişilerin bulundurulacakları nezarethaneleri, varsa ifade alma odalarını, bu kişilerin durumlarını, gözaltına alınma neden ve sürelerini, gözaltına alınma ile ilgili tüm kayıt ve işlemleri denetler; sonucunu Nezarethaneye Alınanlar Defterine kaydederler."

32. 5271 sayılı Kanun'un "Yönetmelik" kenar başlıklı 99. maddesi şöyledir:

"(1) Gözaltına alınan kişilerin bulundurulacakları nezarethanelerin maddî koşulları, bu kişinin hangi görevlinin sorumluluğuna bırakılacağı, sağlık kontrolünün nasıl yapılacağı, gözaltı işlemlerine ilişkin kayıt ve defterlerin nasıl tutulacağı, gözaltına alınmanın başlangıcında ve bu tedbire son verildiğinde hangi tutanakların tutulacağı ve gözaltına alınan kişiye hangi belgelerin verileceği ile kolluk tarafından gerçekleştirilen yakalama işlemlerinin yürütülmesinde uyulacak kurallar, yönetmelikte gösterilir."

33. 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmış olan Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) "Tanımlar" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Yönetmelikte geçen;

...

Gözaltı birimi: Yakalanan kişinin hakkındaki işlemlerin tamamlanarak adlî mercilere sevk edilmesine veya serbest bırakılmasına kadar, kanunî süre içinde onu gözaltında tutmakla yetkili ve görevli kolluk kuvveti birimlerini, "Madde 4 – Bu Yönetmelikte geçen;

...

Gözaltı birimi: Yakalanan kişinin hakkındaki işlemlerin tamamlanarak adlî mercilere sevk edilmesine veya serbest bırakılmasına kadar, kanunî süre içinde onu gözaltında tutmakla yetkili ve görevli kolluk kuvveti birimlerini,

Gözaltı ve nezarethane sorumlusu: Gözaltına veya muhafaza altına alınan kişilere haklarının okunmasını, kayıtların tutulmasını ve kanunlara uygun davranılmasını sağlamak amacıyla ilgili karakol, birim veya bot komutanı, âmiri veya büro âmiri tarafından görevlendirilen personeli,

...

Nezarethane: Şüpheli veya sanıkların haklarındaki işlemlerin tamamlanıp adlî mercilere sevk edilinceye kadar bekletilmesi amacıyla yapılmış yerleri,

...

ifade eder."

34. Yönetmelik'in "Sağlık kontrolü" kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Yakalanan kişinin gözaltına alınacak olması...hâllerinde hekim kontrolünden geçirilerek yakalanma anındaki sağlık durumu belirlenir.

...

Gözaltına alınanlardan herhangi bir nedenle sağlık durumu bozulanlar ile sağlık durumundan şüphe edilenler, derhâl hekim kontrolünden geçirilerek gerekiyorsa tedavileri yaptırılır. Bu durumdaki kişilerden kronik bir rahatsızlığı olanların, istekleri hâlinde varsa kendi hekimi nezaretinde resmî hekim tarafından muayene ve tedavi edilmeleri sağlanır.

..."

35. Yönetmelik'in "Güvenlik araması" kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Gözaltı birimine getirilen kişi hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır:

a) Nezarethaneye veya zorunlu hâllerde bu amaca tahsis edilen yerlere konulmadan önce usulünce aranır...

b) Kendisine zarar verebilecek kemer, kravat, ip, kesici ve delici alet gibi nesnelerden arındırılır.

..."

36. Yönetmelik'in "Nezarethane işlemleri" kenar başlıklı 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

" ...

e) Gözaltına alınan kişi...kendisine zarar vermeye kalkıştığı takdirde önce sözle kontrol altına alınmaya çalışılır. Bu mümkün olmadığı takdirde, hareketini giderecek derecede kuvvet kullanılabilir. Ancak zarurî olmadıkça gerek kendisinin gerek başkasının hayatı, vücut bütünlüğü veya sağlığı tehlikeye girmedikçe kuvvet kullanılmaz.

f) Saldırgan tutum ve davranışları kontrol altına alınamayan kişiler tıbbî müdahalede bulunulması için sağlık kuruluşlarına gönderilir.

g) Gözaltına alınan kişilerin yaşama haklarını koruyucu gerekli önlemler alınarak, bu amaçla ilgili gözetlenebilir. Gözetleme işlemi teknik imkânlar ölçüsünde kayda alınabilir.

..."

37. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Görevi kötüye kullanma" kenar başlıklı 257. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

38. 5237 sayılı Kanun'un "Cezanın belirlenmesi" kenar başlıklı 61. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

" Hakim, somut olayda;

a) Suçun işleniş biçimini,

b) ...

c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,

d) Suçun konusunun önem ve değerini,

e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,

f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,

g) ...

Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler."

39. 5237 sayılı Kanun'un "Takdiri indirim nedenleri" kenar başlıklı 62. maddesinin ilgili kısmı (olay tarihinde yürürlükte olan şekli ile) şöyledir:

"(1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde...ceza(nın) altıda birine kadarı indirilir.

(2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları veya cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir..."

40. 5271 sayılı Kanun'un (Anayasa Mahkemesinin 1/6/2023 tarihli ve E.2022/120, K. 2023/107 sayılı kararı ile kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra (1/8/2024) geçerli olmak üzere iptal edilmiş olmakla birlikte somut başvuru sırasında yürürlükte olan) "Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması" kenar başlıklı 231. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

 (5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.

 (6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,

b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,

gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.

...

 (8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur...

...

 (10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.

 (11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar...

 (12) (Değişik: 28/3/2023-7445/21 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir...

..."

B. Uluslararası Hukuk

41. İlgili uluslararası hukuk ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) konusundaki yaklaşımı için bkz. Şehap Korkmaz ve diğerleri, B. No: 2017/7592, 26/5/2022, §§ 102-116; Necla Kara ve diğerleri, B. No: 2018/5075, 5/3/2022, §§ 56 -63.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

42. Anayasa Mahkemesinin 14/2/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

43. Başvurucular, yakınları olan T.B.nin gözaltında kötü muameleye maruz kaldığını ileri sürerek olaya ilişkin kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

44. Bakanlık -özetle- yapılacak incelemede somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği yönünde görüş bildirmiştir. Başvurucular -özetle- Bakanlık görüşünde iddialarını karşılar mahiyette somut bir yanıt sunulmadığı şeklinde cevap vermiştir.

2. Değerlendirme

45. Anayasa’nın 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı

Madde 17 - Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

46. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

47. Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas itibarıyla ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı güncel bir kişisel hakkı doğrudan etkilenen kişiler yani doğrudan mağdurlar olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre doğrudan mağdur ile arasında kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa ve Sözleşme'nin ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de dolaylı mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabilecektir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 47). Nitekim mağdurun bizzat başvuru yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu kimi durumlarda başvurucuların ihlalden doğrudan etkilenmemelerine rağmen ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle kendi adlarına başvuru yapabilecekleri kabul edilmektedir (Evanur Bozdağ ve Fatma Bozdağ, B. No: 2018/33655, 13/4/2022, § 110).

48. Somut başvuruda başvurucular, yakınları olan T.B.nin gözaltında iken kötü muameleye uğradığını iddia etmiştir. T.B.nin gözaltına alındıktan hemen sonra konulduğu nezarethanede intihar ettiği dikkate alındığında T.B.nin bizzat başvuru yapmasının mümkün olmadığı, bu nedenle T.B. ile yakın akrabalık ilişkisi bulunan başvurucuların kötü muamele yasağı bakımından da dolaylı mağdur sıfatlarının bulunduğunun kabulü gerekir. Dolayısıyla kişi bakımından yetki hususunda bir sorun görülmemiştir.

49. Başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri bakımından da incelenmesi gerekmektedir.

50. Başsavcılık, kötü muamele iddiasına ilişkin olarak yürüttüğü soruşturma neticesinde; kolluk personeli ve 112 sağlık personelince tanzim edilen iki ayrı tutanakta T.B.nin kafasını bilgisayar masasına, yere ve duvara vurduğunun kayıt altına alındığını, Ölü Muayene Tutanağı'nda belirtilen alın bölgesindeki şişliklerin tutanakta belirtilen olaylar esnasında meydana geldiğinin değerlendirildiği gerekçesi ile kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir (bkz. § 23).

51. Başvurucular, yakınları olan T.B.nin gözaltında iken kötü muameleye uğradığını buna rağmen kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini ileri sürmüştür. Başvurucular iddialarını, T.B. gözaltına alındıktan sonra saat 12.15'te tanzim edilen ilk adli muayene raporunda herhangi bir lezyon tespit edilmemiş olmasına rağmen (bkz. § 10) daha sonra 14.40'ta yapılan muayenesi sonrası kafasında ve dudakta abrazyon tespit edilmiş olması (bkz. § 13) yine nezarethanede vefat etmesinden sonra yapılan ölü muayenesinde alın ve kaş üzerinde 5-6 adet şişlik tespit edilmiş olmasına (bkz. § 16) dayandırmışlardır. Başvuruculara göre iki muayene arasında düzenlenen tutanaklar (bkz. §§ 11, 12) gerçeği yansıtmamakta olup bu tutanaklar görevli personeli temize çıkarmak için yine kendileri tarafından düzenlenmiştir.

52. Gözaltı veya tutukluluk gibi bireyin devletin kontrolü altında bulunduğu sırada bir ölüm ve yaralanma olayı meydana gelmiş ise bu ölüm ve yaralanma olaylarına ilişkin tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama getirme yükümlülüğü yetkili makamların üzerindedir zira bu tür olaylarda gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgiler çoğunlukla yetkili makamların erişimindedir (Ferit Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 74). Başsavcılığın, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara gerekçe gösterdiği iki tutanaktan birisinde (bkz. § 12) kolluk personelinin yanında 112 sağlık personelinin de imzası bulunmaktadır. Yani tutanaklardan birisinde suçlamaların muhatabı olmayan tarafsız kişilerin de imzası bulunmaktadır. Yürütülen soruşturma ölümünden önce başvurucuların yakınında meydana gelen yaralanmalara makul bir açıklama getirmiş olup, Başsavcılığın kabulünden ayrılmayı gerektirir bir gerekçe bulunmamaktadır.

53. Açıklanan gerekçelerle, kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

54. Başvurucular, her ne kadar olayda ihmali bulunan kolluk personeli hakkında kamu davası açılmış ve mahkûmiyetine hükmedilmiş ise de verilen cezanın gösterilen ihmal ve meydana gelen ağır sonuç karşısında orantılı olmadığını ileri sürmüştür. Başvuruculara göre, verilen mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılması da ayrıca bir cezasızlık sonucunu doğurmuştur. Başvurucular bu gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

55. Bakanlık -özetle- yapılacak incelemede somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği yönünde görüş bildirmiştir. Başvurucular -özetle- Bakanlık görüşünde iddialarını karşılar mahiyette somut yanıt sunulmadığı şeklinde cevap vermiştir.

2. Değerlendirme

a. İddiaların Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden

56. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir.”

57. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Devletin temel amaç ve görevleri, … cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

58. Başvuru formunda T.B.nin kasten öldürüldüğü ileri sürülmediği gibi intihara zorlandığı veya intihara yönlendirildiği yönünde de bir iddia ileri sürülmemiştir. Başvuru formunda T.B.nin intihar etmek şeklindeki kendi eylemine karşı korunmadığı ve ihmali tespit edilen kamu görevlisinin cezasız bırakıldığı ileri sürülmüştür. Bu nedenle başvuru, T.B.nin yaşamının kendi eylemine (kendine yönelik şiddet) karşı korunmadığı iddiası kapsamında yaşamı koruma yükümlülüğü (maddi boyutu) ile yaşam hakkı kapsamındaki etkili soruşturma yapma yükümlülüğü (usul boyutu) üzerinden incelenmiştir.

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

59. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (C.D.A., B. No: 2017/28025, 13/10/2020, § 38). Başvuru konusu olayda başvurucular, ölen T.B.nin eşi, çocukları, annesi, babası ve kardeşleridir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

60. Olayda kolluk personeli N.F.T. hakkında açıklanması geri bırakılmış bir hapis cezası söz konusudur. Kolluk personeli hakkındaki dava belirli bir süreyle askıya alınmıştır. Bu sürede bazı şartların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine göre davanın düşmesi gündeme gelecektir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinden önceki yetkili mercilerin, kolluk personeli N.F.T.nin, T.B.nin intiharında görevini ihmal ettiğine karar verip hükmedilen hapis cezasının açıklanmasını geri bırakmalarının, somut olayda yaşam hakkı kapsamındaki koruma yükümlülüğün ihlal edildiğine karar verilmiş olduğu anlamına gelip gelmediğinin, bu anlama gelmekte ise bu kararla olaydaki mağduriyetin giderilip giderilemediğinin, ayrıca etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğünün (usul yükümlülüğü) ne derecede yerine getirildiğinin belirlenmesi gerekecektir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Şehap Korkmaz ve diğerleri, § 214).

61. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Esas Yönünden

 (1) Genel İlkeler

62. Ceza infaz kurumu yetkilileri, kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bildikleri ya da bilmeleri gereken durumlarda söz konusu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında almaları gereken tedbirleri almalıdır (Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, § 72). Bu çerçevede -kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama getirmemek kaydıyla- gerektiğinde intihara meyilli mahpusun tedavisi, bu kişinin en uygun yerde tutulması ve/veya intihar eylemlerinde kullanılabilecek eşyaya el koyulması gibi tedbirlere başvurulabilir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 73). Bir mahpus açısından daha sıkı tedbirlerin gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı, kuşkusuz başvuru konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 74).Bu ilke gözaltına alınan kişiler yönünden de geçerlidir (bkz. Mahmut Alkan, B. No: 2018/7436, 20/10/2021, § 64).

63. Devletin yaşam hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün bir de usul boyutu bulunmaktadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkili şekilde uygulanmasını güvenceye alma bakımından sorumlulukları bulunanların hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110). Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, meydana gelen ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasını, sorumluluğun belirlenmesine imkân tanıyan etkili bir soruşturma yürütülmesini ve tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmesini gerektirmektedir (Necla Kara ve diğerleri, §111). Her olayın kendine özgü koşullarını dikkate alan bir değerlendirme yapılması suretiyle yaşamı tehlikeye soktuğu açık olan eylemler ile maddi ve manevi varlığa yönelik ağır nitelikteki saldırıların, benzer ihlallerin caydırıcılık sağlanarak önlenebilmesi için hiçbir surette cezasız kalmaması gerekmektedir (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 32). Bu itibarla usul yükümlülüğü yaşamı korumaya ilişkin pozitif yükümlülüğün somut olayda yerine getirilmesi gereken bir parçası, uzantısıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aziz Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, § 58). Dolayısıyla yaptırımlara ilişkin bazı uygulamalar, yaşam hakkı ihlalleri gerçekleştiren kamu görevlilerinin cezasız kalmalarına ya da gerektiği gibi cezalandırılmamalarına yol açarak caydırıcılığı sağlayamadığı için öncelikle etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğünü açıkça zedelemekte, yaşam hakkını korumak için oluşturulan mevzuatın etkili şekilde uygulanmamasına, dolayısıyla kişilerin hayatlarının kanun ile korunamamasına sebebiyet vermektedir (Seyfullah Turan ve diğerleri, § 162).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

64. Somut başvuruda, olayla ilgili olarak cezai ve disiplin soruşturmaları yürütülüp ölümde sorumluluğu olduğu belirlenen kolluk görevlisinin cezai ve disiplin yaptırımlarıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Bu nedenle öncelikle bu yaptırımlara karar verilirken sorumluluğun ne şekilde belirlendiği incelenmelidir. İkinci olarak Anayasa Mahkemesinden önceki mercilerin yaşam hakkının ihlalini tespit edip etmediği belirlenmelidir. Bu tespit, Anayasa Mahkemesinin incelemesinin kapsamı yanında değerlendirmesinde dikkate alacağı olay ve olguların ortaya konması için gereklidir (benzer yönde bkz. Narin Kurt, [GK] B. No: 2018/2540, 1/12/2022 § 93).

65. Öncelikle olaylara ilişkin sorumluluklarla ilgili karar verme görevinin Anayasa Mahkemesine ait olmadığını belirtmek gerekir. Burada esasen olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesinin idari ve yargısal makamların ödevi olduğu (benzer değerlendirme için bkz. Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68) ve Anayasa Mahkemesinin yetkili mercilerin yerine geçerek delilleri değerlendirmesinin veya olaydaki sorumluluk derecesini belirleyen hukuk kurallarını yorumlamasının söz konusu olmadığı belirtilmelidir (benzer değerlendirme için bkz. Rıfat Bakır ve diğerleri, § 143). Olaya ilişkin ceza muhakemesi bu yönüyle değerlendirildiğinde yetkili makamların vakıaları ve ölümden sorumlu kişiyi tespit edebilecek nitelikte soruşturma ve kovuşturma yürütmedikleri söylenemeyecektir. Nitekim ölümü meydana getiren sebep ve ölümden sorumlu kişi tespit edilmiştir.

66. Öte yandan devletin yaşam hakkı kapsamında, yaşamı korumak için etkili hukuki tedbirler alması (gerekli yasal düzenlemeleri oluşturma ve yasaların uygulanmasını sağlayacak etkili bir mekanizma kurma şeklinde) gerekir. Devletin bunun yanında doğal olmayan (şüpheli) bir ölüm gerçekleşmiş ise olayı soruşturma ve gerektiğinde ihlale uygun karşılık gelen yeterli yaptırıma karar vermeye ilişkin usul yükümlülüğü de bulunmaktadır. Ölümle ilgili olayın ardından etkili soruşturma ya da söz konusu olmuş ise kovuşturma yapmayla yerine getirilebilecek bu pozitif yükümlülük soruşturma işlemleri ile yöntemlerine ilişkin olduğundan yaşam hakkının usul boyutunu oluşturmaktadır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmesindeki amaç, olay özelinde mağduriyetin giderilmesinin yanında devletin etkili (caydırıcı yaptırımlar içeren) yasal düzenlemeleri oluşturma ve bu yasaların uygulanmasını sağlayacak etkili bir mekanizma (mahkemeler, başsavcılıklar vb.) kurma yoluyla yaşamı koruma altına almasının bir anlam ifade edebilmesini sağlamaktır. Bu ise ancak yaşam hakkını koruyan hukukun etkili uygulanabilmesi ile mümkündür. Bu nedenle Anayasa'nın 5. maddesi ile bir arada yorumlanan 17. maddesinden doğan yaşamı koruma yükümlülüğü, devlete bu konuda gerekli hukuki tedbirleri alma yükümlülüğü yanında olayın niteliğine göre yaşamı koruma potansiyeline sahip hukukun etkili biçimde uygulanmasına ilişkin olay sonrası bir yükümlülük yüklemektedir. Bu itibarla usul yükümlülüğü yaşamı korumaya ilişkin pozitif yükümlülüğün somut olayda yerine getirilmesi gereken bir parçası, uzantısıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aziz Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, § 58). Dolayısıyla yaptırımlara ilişkin bazı uygulamalar, yaşam hakkı ihlalleri gerçekleştiren kamu görevlilerinin cezasız kalmalarına ya da gerektiği gibi cezalandırılmamalarına yol açarak caydırıcılığı sağlayamadığı için öncelikle etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğünü açıkça zedelemekte, yaşam hakkını korumak için oluşturulan mevzuatın etkili şekilde uygulanmamasına, dolayısıyla kişilerin hayatlarının kanun ile korunamamasına sebebiyet vermektedir (Seyfullah Turan ve diğerleri, § 162).

67. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin ceza hukukuna ilişkin sorumluluğa ve suçluluğa ilişkin bir tespitte bulunma görevi bulunmamakta ise de kamu gücünün yargı fonksiyonunu yerine getiren yargısal mercilerin Anayasa'dan kaynaklanan, yaşamı korumak için oluşturulan hukuku etkili biçimde uygulamaya ilişkin yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini denetleme görevi bulunmaktadır. Bunun yanında somut başvuruda olduğu gibi Anayasa'da koruma altına alınmış bir hakkın ihlal edildiğinin kendisinden önce tespit edildiği durumlarda Anayasa Mahkemesinin başvurucuların bu ihlal nedeniyle mağduriyetlerinin giderilip giderilmediğini inceleme görevinin olduğu da izahtan varestedir (Narin Kurt, [GK] §106).

68. Somut olayda, T.B.nin intiharı sonrası, nezarethane sorumlusu kolluk personeli hakkında kamu davası açılmış ve neticesinde "görevin gereklerini yapmakta ihmal göstererek görevi kötüye kullanma suçununun işlediği" gerekçesi ile neticeten 2 ay 15 gün hapis cezasına hükmedilmiş ve fakat hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir (bkz § 19). Mahkemenin olayı çevreleyen koşulları aydınlattığı, olayda sorumluluğu bulunan kamu görevlisini tespit ettiği, tespit ettiği kamu görevlisinin suçunu, kusurunu ölüm sonucuyla ilinti kurarak belirlediği, hapis cezalarına hükmettiği anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle ölümle sonuçlanan olayda kamu makamlarının görevlerinin gereklerini yerine getirmeyerek kişilerin mağduriyetine neden oldukları tespit edilmiş ve böylece yaşam hakkının esas boyutu bağlamında ihlal, öz olarak ortaya konmuştur. Böyle olmakla birlikte Mahkeme eylemi ihmal suretiyle görevi kötüye kullanmak olarak nitelendirmiş veatılı suç için 5237 sayılı Kanun'da öngörülen cezayı asgari hadden 3 ay olarak belirlemiş, bu süre üzerinden 1/6 oranında takdiri indirim uygulayarak neticeten 2 ay 15 gün hapis cezasına hükmetmiş, bu hükmün de açıklanmasını geri bırakmıştır.

69. Anayasa Mahkemesine göre mahkemelerin takdir haklarını bu tür eylemlere müsamaha edilmeyeceğini göstermek için kullanmaları ve suçun sonuçlarını hafifletmek için kullanmayı tercih ettikleri izlenimini vermemeleri gerekir. Bu; kamu güveninin sürdürülmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve bu tür eylemlere hoşgörü gösterildiği görünümünün engellenmesi açısından hayati önem taşımaktadır. Devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelen ölümlerde veya bu yolla gerçekleştirilen kötü muamelelerde bu sadece cezasızlık için söz konusu olmayıp suçların ağırlığı ile cezalar arasında açık bir orantısızlık bulunması hâlinde de geçerlidir. Bu durumda yaşam hakkının ihlali sonucu meydana gelen mağduriyet de giderilmemiş olduğundan Anayasa Mahkemesi, mahkemelerin yaptırımları belirlemedeki tercihlerini incelemek zorundadır (Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018, §§ 100-102; Cezmi Demir ve diğerleri, § 76).

70. Anayasa Mahkemesine göre cezai yaptırımları düzenleyen kuralların -önleme ve iyileştirme amaçlarına uygun olarak- ölçülü, adil ve orantılı olması gerekmektedir (AYM, E.2010/104, K.2011/180, 29/12/2011). Orantılılık ilkesi, mağdurun korunması ile failin cezalandırılması arasında makul bir ilişki olmasını gerektirir. Nitekim 5237 sayılı Kanun'un 3. maddesine göre fail hakkında işlediği suçun ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunması gerekmektedir (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 36; Doğukan Bilir, B. No: 2014/15736, 29/5/2019, § 69). 5237 sayılı Kanun'un amacı kamu düzen ve güvenliğini korumanın yanında kişi hak ve özgürlükleri ile hukuk devletini korumak ve suç işlenmesini önlemektir. Kanun'da bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile birtakım suçlar, ayrıca ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.

71. Cezasızlık, işlenen bir suçun somut olarak cezasız kalmasını ifade etmektedir. Cezasızlık; sorumluların adalet önüne çıkarılmaması, işledikleri suçla orantılı bir biçimde cezalandırılmaması veya mahkûm edildikleri cezanın infazının sağlanmaması şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Cezasızlığın önlenmesi durumunda bir yandan mağdurlar açısından gerekli giderim sağlanırken bir yandan yeni ihlallerin gerçekleşmesini engelleyecek caydırıcı bir etki ortaya çıkması mümkün olacaktır. İşlenen suç ile verilen cezalar arasında orantısızlık olması ya da hiç ceza verilmemesi durumunda bu tür eylemlerin önlenmesini sağlayabilecek caydırıcı bir etki ortaya koymaktan oldukça uzak kalınmakta, yaşam hakkının idari ve yasal mevzuat aracılığıyla korunması hususundaki pozitif yükümlülüğün yerine getirilememesi sonucu doğmaktadır (benzer değerlendirmeler için bkz. Süleyman Deveci, B. No: 2013/3017, 16/12/2015, § 102).

72. HAGB kurumu 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinde düzenlenmiştir. Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan HAGB kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı Kanun'un 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucunu doğurduğundan bu özelliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birini oluşturmaktadır (Tahir Canan, § 30). Bu bağlamda HAGB kararı, asıl olarak kişiyi ceza tehdidi altında bırakmaktadır. Somut olayda olduğu gibi suçu işlediği sübuta eren kişinin cezalandırılması ancak denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi şartına bağlanmakta, böylelikle sorumluluğu mahkeme kararıyla sabit olan eylemi -yeni bir suç işlemediği takdirde- fiilî olarak cezasız kalmaktadır. Kanun koyucunun, işlediği suçtan dolayı kişinin tekrar topluma kazandırılması amacıyla getirdiği bu cezasızlık kurumunun uygulanıp uygulanmayacağı değerlendirilirken her olayın somut koşulları çerçevesinde suçun niteliği ve sonuçlarının ağırlığı ile orantılı olarak yaptırımın caydırıcılığı hususunun da gözardı edilmeden yorumlanması gerekmektedir (Necla Kara ve diğerleri, § 118). HAGB kurumunu uygulama olanağı mahkemelerin takdirinde olmakla birlikte mahkemelerin sanıkların fiilen cezasız kalmalarını sağlayacak şekilde hukuku uyguladıklarının tespiti hâlinde soruşturmanın etkinliğinin sağlanamadığı sonucuna varılabilmektedir (Süleyman Deveci; Yunus Kalkan, B. No: 2013/4383, 18/2/2016; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016).

73. Somut başvuruda derece mahkemesi, ihmali eylem ile ölüm arasında bağ kurmuş olsa da sanığı ölümle hiçbir ilgisi bulunmayan görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırmıştır. Ölümle ihmal arasında bağ bulunduğu kabul edildiğine göre eylemin taksirle öldürme suçunu oluşturup oluşturmadığı tartışılmamıştır (AİHM Öneryıldız/Türkiye [BD] B. No:48939/99, 30/11/2004, § 116 kararında başvuruya konu olay nedeniyle yürütülen yargılamada bazı sanıklar hakkında görevi ihmal suçundan adli para cezası verilmesiyle ilgili olarak suçun yaşamı korumayla ilgisinin bulunmadığına dikkat çekmiştir).

74. Cezanın asgari hadden belirlenmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması üzerinde de durulması gerekmektedir. Kamu görevlilerinin ihmalleri, suçları için yapılan uygulamalara ilişkin olarak suçun, ihmalin ağırlık derecesi ile verilen ceza arasında açık orantısızlığın bulunduğu durumlarda Anayasa Mahkemesinin anayasal denetim yapma görevi bulunmaktadır (benzer değerlendirme için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 76).

75. 5237 sayılı Kanun, Mahkemenin sabit bulduğu görevi ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçu için 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası öngörmüştür (bkz. § 37) Bu suçun konusunu yaşam hakkı dışında pek çok eylemsizliğin de oluşturabileceği izahtan varestedir. Kanun, temel cezanın belirlenmesi konusunda hâkime takdir yetkisi vermiştir (bkz § 38). Hâkim temel cezayı, suçun işlendiği yer, suçun konusunun önemi, meydana gelen zararın ağırlığı, failin taksire dayalı kusurunun ağırlığı gibi hususları dikkate alarak belirleyecektir. Atılı suçun konusunun yaşam hakkı olması ile söz gelimi -bir başvuruya cevap verilmesinde gecikme gösterilmesinde olduğu gibi- dilekçe hakkı olması arasında hükmedilecek cezanın miktarı bakımından bir fark olması; takdir hakkının bu minvalde kullanılması gerekir. Benzer şekilde 5271 sayılı Kanun'un HAGB uygulanması hususunda -objektif şartlar tamam olsa bile- takdir yetkisini hâkime bıraktığını da hatırlatmak gerekir (bkz. § 40) HAGB hâlinde, sanığın beş yıllık denetim süresi içinde yeni bir suç işlememesi durumunda, kararın uygulanmaması ve söz konusu davanın ilgili kanun gereğince otomatik olarak düşmesi söz konusudur.

76. Somut başvuruda, kamu görevlisinin yargılanmasına neden olan fiil güç kullanımına (şiddet, cebir) ilişkin olmasa da görevi ihmal/kötüye kullanma suretiyle işlenen bir suç olsa da ağır/vahim bir sonuç doğurmuş bulunan bir eylem daha doğrusu eylemsizlik hâlidir. İlgili kamu personelinin eylemi/eylemsizliği neticesinde T.B.nin yaşamına son vermesine engel olunamamıştır. Üstelik T.B.nin gözaltına alınmasına ve nezarethaneye konulmasına sebep olan olay sırasında kendisini öldüreceğini söylemiş olması, polis merkezinde kendisine zarar vermesi ve dahası nezarethaneye konulduğunda üzerindeki kıyafetleri soyunmaya başlamak şeklindeki agresif ve dengesiz hareketlerine şahit olunmasına rağmen uzun bir süre yalnız bırakılması ve kontrol edilmemesi hususları eylemsizlik hâlinin vahametine ve ağırlığına işaret eden önemli verilerdir. Bu hususlar karar gerekçesinde tartışılmamış ve takdir hakkının nasıl (neden o şekilde) kullanıldığı gösterilmemiştir.

77. Ayrıca yukarıda da belirtildiği üzere kararda ihmali eylem ile ölüm arasında bağ kurulmuş olmasına rağmen eylemin taksirle öldürme suçunu oluşturup oluşturmadığı hususunda bir tartışma yapılmamış, görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırma yoluna gidilmiş; ceza asgari hadden belirlenmiş, takdiri indirim uygulanmış ve hükmün açıklanması geri bırakılmıştır. Ağır ihmal sonucu gerçekleşen, sonuçları itibarıyla da vahim olan somut sürece dair ceza yargılaması neticesinde ulaşılan hükümde, taksirle öldürmenin hiç tartışılmamış olması, cezanın asgari hadden belirlenmesi, takdiri indirim uygulanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususlarında, olayın niteliğini ve kamu görevlilerinin gösterdiği ihmalin derecesini ele alan, bu niteliği haiz bir değerlendirmenin varlığından söz edilemeyeceği açıktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Necla Kara ve diğerleri, § 108). Yaşam hakkının ihlal edildiği derece mahkemesince kabul edilmiş ise de ihlale ilişkin olarak yeterli ve uygun giderim sağlanamamıştır. Sanık açısından caydırıcılık ile mağduriyet açısından etkili giderim sağlanmadığı, başvurucuların mağdur sıfatının devam ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

78. Anayasa Mahkemesinin kararlarında sıkça belirtildiği üzere mahkemelerin yaşam hakkı ihlalini önlemedeki sahip oldukları kritik rolün önemi hatırdan çıkarılmamalıdır. Mahkemelerin yaşam hakkı kapsamındaki davaya gereken önemi göstermeleri gerekir. Aksi durumda, uygulanan ceza hukuku sisteminin yaşam hakkının korunması bakımından gereken katılığa, başka bir anlatımla yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesini sağlayabilecek caydırıcı bir etkiye sahip olamayacağı aşikârdır. Diğer taraftan caydırıcı bir etkiye sahip olmayan bu tür cezai yaptırımların -olay nedeniyle meydana gelen maddi ve manevi zararlar giderilmiş, aynı zamanda fail veya failler yeterli disiplin cezaları ile cezalandırılmış olsalar da- aynı zamanda oluşan mağduriyetleri ortadan kaldırmakta yetersiz kaldığı da izahtan varestedir (Narin Kurt, § 111)

79. Bu itibarla başvuruya konu mahkûmiyetin başvurucunun mağduriyetini ortadan kaldırmamasının yanında benzer ihlallerin önlenebilmesi bakımından caydırıcı etkiye sahip de olmadığı, dolayısıyla bu durumun yaşam hakkının maddi ve usule ilişkin boyutlarının ihlaline yol açtığı sonucuna varılmıştır.

80. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının maddi ve usule ilişkin boyutları ile ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

81. Başvurucular, ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

82. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiğiyargı mercilerince yapılması gereken iş yenidenyargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

83. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvuruculara müştereken 400.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi ve usul boyutu ile İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kadirli 1. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2019/223, K.2021/59) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvuruculara net 400.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 934,50 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.734,50 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.