TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SUDE ÜNDEYİCİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/34927)

 

Karar Tarihi: 6/3/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Kübra ÇİFTÇİ

Başvurucu

:

Sude ÜNDEYİCİ

Vekili

:

Av. Öner BULUT

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, örgün eğitim dışına çıkarma disiplin cezasıyla cezalandırılması nedeniyle eğitim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/11/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebi kabul edilerek başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Olayların gerçekleştiği 2019 yılında başvurucu Çankırı 15 Temmuz Şehitler Anadolu Lisesinde (Lise) 11. sınıf öğrencisidir.

6. Başvurucu hakkında 18/12/2019 tarihinde derste sınıf arkadaşını bıçakla yaralamaya teşebbüs ettiği gerekçesiyle disiplin soruşturması başlatılmıştır. Soruşturma neticesinde başvurucunun Öğrenci Ödül ve Disiplin Kurulunun 27/12/2019 tarihli kararıyla Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 164. maddesinin dördüncü fıkrasının (ı) bendi uyarınca örgün eğitim dışına çıkarma disiplin cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Anılan karar mevzuat gereği İl Öğrenci Disiplin Kurulunun onayına sunulmuştur.

7. İl Öğrenci Disiplin Kurulu; suçla ilgili raporlamanın usule uygun uygun olduğu, suçun bilgi ve belgelerle ispatlandığı, suçun karşılığı olarak önerilen teklifin yerinde ve gerekçelerinin uygun olduğunu değerlendirerek verilen cezayı 7/1/2020 tarihinde onaylamıştır. Anılan karara başvurucunun velisi tarafından itiraz edilmesi üzerine karar Üst Disiplin Kuruluna gönderilmiştir. Üst Disiplin Kurulu itirazı, Kurul başkanının karşıoyuyla 15/1/2020 tarihinde reddetmiştir. Kurul Başkanı örgün eğitim dışına çıkarma cezasının öğrencinin psikolojisi üzerinde oluşturacağı muhtemel zararlar dikkate alınarak itirazın kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle karara muhalif kalmıştır. Başvurucunun velisi, anılan karara karşı Kastamonu İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) iptal davası açmıştır.

8. Ayrıca konuyla ilgili olarak Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığına da suç duyurusunda bulunulmuştur. Başsavcılık eylemin yaralamaya yönelik gerçekleştirildiğine dair yeterli şüphe oluşturulacak nitelikte delil bulunmadığını belirterek 4/3/2020 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

9. İptal davasını gören İdare Mahkemesi; İl Millî Eğitim Müdürünün hem İl Disiplin Kurulunda hem de Üst Disiplin Kurulunda yer aldığını, aynı kişinin hem kararı veren hem de karara yönelik itirazı inceleyen kurulda olması nedeniyle itiraz incelemesinin objektif ve tarafsız bir şekilde yapılamayacağını belirtmiştir. Ayrıca başvurucu hakkında mala zarar verme, basit yaralama, yivli ve yivsiz silahlarla, bıçak ve diğer aletleri sırf saldırı amacıyla taşıma suçlarından yürütülen ceza soruşturmasında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, bu sebeple başvurucunun örgün eğitim dışına çıkarma cezasını gerektiren fiili işlediğinden bahsedilemeyeceğini belirterek dava konusu işlemi 1/6/2020 tarihinde iptal etmiştir. İdare anılan kararı istinaf kanun yoluna taşımıştır.

10. İstinaf incelemesini yapan Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 16/9/2020 tarihinde anılan kararı oyçokluğuyla kaldırmış ve davayı kesin olarak reddetmiştir. Bölge İdare Mahkemesi, İl Millî Eğitim Müdürünün hem İl Disiplin Kurulunda hem de Üst Disiplin Kurulunda yer almasının Yönetmelik'le düzenlendiğini belirtmiştir. Ayrıca Kurulların oluşumu, üye sayısı, başkanlarının birbirinden farklı olması ve İl Millî Eğitim Müdürünün doğrudan olayın muhatabı, soruşturanı veya öğrencinin disiplin kuruluna sevkini sağlayan kişi olmamasını dikkate alarak Kurulların oluşumunda mevzuata aykırı bir durum olmadığını ifade etmiştir. Ayrıca başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sonuçlanan soruşturmanın mala zarar verme, basit yaralama, yivli ve yivsiz silahlarla, bıçak ve diğer aletleri sırf saldırı amacıyla taşıma suçlarına ilişkin olduğunu, oysa disiplin soruşturmasına konu suçun bıçakla yaralamaya teşebbüs etme suçu olduğu, dolayısıyla eylem aynı olsa da disiplin ve ceza soruşturmalarının konusunun tam olarak örtüşmediğini belirtmiştir. Sonuç olarak ceza soruşturmasında, mağdur çocukta herhangi bir kesi olmaması nedeniyle yaralama eylemi yönünden yeterli delil bulunmadığı belirtilmişse de bıçakla yaralamaya teşebbüs etme eylemi yönünden başvurucunun isnat edilen fiili işlediğinin sabit olduğu belirtilmiş ve idare mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamıştır.

11. Nihai karar, başvurucuya 29/10/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

12. 14/6/1973 tarihli ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu'nun "Örgün ve yaygın eğitim" kenar başlıklı 18. maddesi şöyledir:

"Türk milli eğitim sistemi, örgün eğitim ve yaygın eğitim olmak üzere, iki anabölümden kurulur. Örgün eğitim, okul öncesi eğitimi, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarını kapsar. Yaygın eğitim, örgün eğitim yanında veya dışında düzenlenen eğitim faaliyetlerinin tümünü kapsar."

13. Aynı Kanun'un "Ortaöğretimden yararlanma hakkı" kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:

"İlköğretimini tamamlayan ve ortaöğretime girmeye hak kazanmış olan her öğrenci, ortaöğretime devam etmek ve ortaöğretim imkanlarından ilgi, istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde yararlanmak hakkına sahiptir."

14. 7/9/2013 tarih ve 28758 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan ve olay tarihinde yürürlükte olan Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) "disiplin cezaları" başlıklı 163. maddesi şöyledir:

"(1) Öğrencilere, disiplin cezasını gerektiren davranış ve fiillerinin niteliklerine göre;

a) Kınama,

b) Okuldan kısa süreli uzaklaştırma,

c) Okul değiştirme,

ç) Örgün eğitim dışına çıkarma

cezalarından biri verilir.

 (2) Disipline konu olan olaylar okul öğrenci ödül ve disiplin kurulunda görüşülüp karara bağlandıktan sonra;

a) Kınama ve okuldan kısa süreli uzaklaştırma cezaları okul müdürünün,

b) Okul değiştirme cezası, ilçe öğrenci disiplin kurulunun,

c) Örgün eğitim dışına çıkarma cezası, il öğrenci disiplin kurulunun,

onayından sonra uygulanır."

15. Aynı Yönetmelik'in "Disiplin cezasını gerektiren davranış ve fiiller" başlıklı 164. maddesinin "Örgün eğitim dışına çıkarma cezasını gerektiren davranışlar" alt başlıklı dördüncü fıkrasının (ı) bendi şöyledir:

"Yaralayıcı, öldürücü her türlü alet, silah, patlayıcı maddeleri kullanmak veya fiziki güç kullanmak suretiyle bir kimseyi yaralamaya teşebbüs etmek, yaralamak, öldürmek, maddi veya manevi zarara yol açmak"

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Anayasa Mahkemesinin 6/3/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Eğitim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

17. Başvurucu vekili, müvekkilinin bazı arkadaşları tarafından sürekli psikolojik ve cinsel tacize uğradığını, bu iddialarının okul idaresince yeterince araştırılmadığını, ayrıca meyve bıçağının o gün yerli malı haftası kutlaması nedeniyle yanında olduğunu, bıçağın yaralamak kastıyla okula getirilmediğini, bu amaçla da kullanılmadığını, nitekim konuyla ilgili soruşturma yürüten savcılık tarafından da yaralama kastının ortaya konulamaması nedeniyle takipsizlik kararı verildiğini belirtmiştir. Ayrıca disiplin soruşturması sürecinde çocuğun kişisel ve psikolojik özelliklerinin dikkate alınmadığını, başvurucunun okul ortalamasının çok yüksek olduğunu, verilen ceza nedeniyle başvurucunun eğitim hakkının elinden alındığını belirterek eğitim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

18. Başvurucu, olayların meydana geldiği gün yerli malı haftası kutlaması yapıldığını, meyve bıçağını kimseyi yaralamak kastıyla değil yerli malı etkinliği için yanında getirdiğini ifade etmiştir. Başvurucu bıçağı kimseyi yaralamak amacıyla kullanmadığını, nitekim konuyla ilgili soruşturma yürüten savcılığın da yaralama kastının ortaya konulamaması nedeniyle takipsizlik kararı verdiğini belirtmiştir. Başvurucu bazı arkadaşları tarafından sözlü tacize uğradığını, şikâyetlerinin okul idaresince yeterince araştırılmadığını, disiplin soruşturması sürecinde kişisel ve psikolojik özelliklerinin dikkate alınmadığını, okul birincisi olduğu hâlde verilen ceza nedeniyle eğitim hakkının elinden alındığını iddia etmiştir. Başvurucuya göre eğitim hakkı ihlal edilmiştir.

19. Bakanlık görüşünde, disiplin cezalarının dayanağının Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği olduğunu, temel amaçlarının okullarda kamu düzeninin sağlanması ve diğer öğrencilerin eğitim haklarının korunması olduğunu, örgün eğitim dışına çıkarma cezası alan öğrencilerin açık öğretim yoluyla eğitimlerine devam edebileceklerini, dolayısıyla başvurucunun eğitim hakkına yönelik ihlal iddiasının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirtmiştir.

20. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

2. Değerlendirme

21. Başvurucunun iddialarının özü, almış olduğu bir disiplin cezası nedeniyle örgün eğitime devam edememesidir. Bu nedenle başvurucunun iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

23. Anayasa'nın 42. maddesinin birinci ve ikinci fıkrası şöyledir:

"Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.

Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir."

24. Eğitim, Anayasa tarafından doğrudan güvence altına alınmış bir haktır. Ayrıca eğitim, çok özel bir kamu hizmeti olarak sadece doğrudan faydaları olan bir hizmet değil geniş sosyal fonksiyonları da olan bir hizmettir. Demokratik bir toplumda insan haklarının sağlamlaşması ve devamı için eğitim hakkının vazgeçilmez ve temel bir katkısı olduğu da aşikârdır (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 66). Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında belli bir zamanda mevcut olan eğitim kurumlarına etkili bir biçimde erişimin sağlanmasını güvence altına aldığına (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, § 68) ve kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğrenim almasını engellememe şeklinde bir negatif ödev yüklediğine (Adem Öğüt ve diğerleri, B. No: 2014/20527, 22/11/2017, § 44; Yüksel Baran, B. No: 2012/782, 26/6/2014, § 36) karar vermiştir.

25. Bu bağlamda müdahalenin mevcudiyetinden söz edebilmek için bireysel başvuruya konu kararın başvurucunun belli bir zamanda mevcut olan eğitim kurumlarına etkili bir biçimde erişimine yahut aldığı eğitimden menfaat sağlama imkânına (Şehmus Altuğrul, B. No: 2017/38317, 13/1/2021, § 42) yönelik olması gerekmektedir. Somut olayda lise öğrencisi olan başvurucu bir disiplin cezası nedeniyle örgün eğitime devam edememektedir. Bu nedenle Anayasa’nın 42. maddesi çerçevesinde başvurucunun eğitim hakkına müdahalede bulunulduğunun kabul edilmesi gerekir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

26. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

27. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 42. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple eğitim hakkına yapılan müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma (meşru amaç) ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama kriterlerini sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir (eğitim hakkı bağlamında bkz. Özcan Zengin, B. No: 2020/4244, 23/2/2022, §§ 72-82; Özcan Bayrak, B. No: 2019/14060, 3/11/2022, §§ 39-48; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. kararlar için bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Bu bağlamda öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenmelidir.

 (1) Genel İlkeler

28. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimini düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinde hak ve özgürlüklerin “ancak kanunla” sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Bu bağlamda Anayasa’nın 42. maddesi kapsamında korunan bir hakka yapılan bir müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için söz konusu müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (eğitim ve öğrenim hakkının ancak kanunla sınırlanabileceğinin değerlendirildiği çok sayıda karar içinden bkz. Özcan Bayrak, B. No: 2019/14060, 3/11/2022, §§ 46,47; kanunilik şartına çeşitli bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35).

29. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik ölçütünün ilk olarak şeklî bir kanunun varlığını gerekli kıldığını belirtmiştir (Tuğba Arslan, § 96; Fikriye Aytin ve diğerleri, B. No: 2013/6154, 11/12/2014, § 34). Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklere müdahale eden şeklî anlamda bir kanunun varlığını şart koşmasının sebebi bunu biçimsel anlamda hukuk devletinin hem aracı hem de öncülü olarak görmesi nedeniyledir. Gerçekten de bir yasama işlemi olarak kanunlar, TBMM'nin iradesinin ürünüdür ve TBMM tarafından Anayasa’da öngörülen kanun yapma usullerine uyularak yapılırlar. Bu anlayış temel hak ve özgürlükler alanında önemli bir güvence sağlar (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 54; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş., § 36). Bu sayede yürütme ve yargı organlarının yasamanın çizdiği ilke ve sınırlara bağlı kalması, hukuk düzeninde Anayasa'nın öngördüğü usule uygun olarak çıkarılan kanunların alt kademelerinde yer alan düzenlemelerle temel hak ve özgürlüklerin kolaylıkla sınırlandırılabilmesinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında şeklî anlamda bir kanunun yokluğunu Anayasa’ya aykırılığın ağır bir biçimi olarak kabul etmektedir (Tuğba Arslan, § 98).

30. Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirir ve bu noktada kanunun niteliği önem kazanır. Bu anlamıyla kanunilik ölçütü, sınırlamaya ilişkin kuralın erişilebilirliğini ve öngörülebilirliği ile kesinliğini ifade eden belirliliğini garanti altına alır (Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi [GK], B. No: 2014/15220, 4/6/2015, § 56; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 55; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş., § 37).

31. Belirlilik, bir kuralın keyfîliğe yol açmayacak bir içerikte olmasını ifade eder. Temel hakların sınırlandırılmasına ilişkin kanuni düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam bakımından belirli ve muhataplarının hukuksal durumlarını algılayabilecekleri açıklıkta olması gerekir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu birtakım güvenceler içermesi gereklidir. Bir kanuni düzenlemede hangi davranış veya olgulara hangi hukuksal sonuçların bağlanacağı ve bu bağlamda kamusal makamlar için nasıl bir müdahale yetkisinin doğacağı belirli bir kesinlik ölçüsünde ortaya konmalıdır. Bu durumda bireylerin hak ve yükümlülüklerini öngörerek davranışlarını bu doğrultuda tanzim etmeleri mümkün olabilir (Hayriye Özdemir, §§ 56, 57; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 56; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş., § 38; Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi, § 57; norm denetimine ilişkin kararlarda belirliliğe ilişkin açıklamalar için çok sayıda karar arasından bkz. AYM, E.2009/51, K.2010/73, 20/5/2010; AYM, E.2011/18, K.2012/53, 11/4/2012).

32. Bireylerin kendilerine düşen yükümlülükleri öngörme ve davranışlarını ayarlama imkânını vermeyen normlar hukuk güvenliği ilkesini zedeler, bu da bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini engeller. Hukuksal durumların takdirindeki belirsizlik, temel haklar alanında getirilen güvencelerin işlevsiz hâle gelmesine neden olur (Sara Akgül [GK], B. No: 2015/269, 22/11/2018, § 108). Bununla birlikte bir kuralın karmaşık olması ya da belirli ölçülerde soyutluk içermesi, bu nedenle hukuki yardım ile tam olarak anlaşılabilir hâle gelmesi veya kullanılan kavramların anlamlarının hukuksal değerlendirme sonucunda ortaya çıkması tek başına hukuken öngörülebilirlik ilkesine aykırı görülemez. Ayrıca ilgili kanuni düzenleme temel haklara ne oranda müdahale ediyorsa söz konusu düzenlemede aranacak belirlilik oranı da aynı doğrultuda yükselecektir (Sara Akgül, § 109; Hayriye Özdemir, § 58).

 (2) Somut Olayın Değerlendirilmesi

33. Somut olayda lise öğrencisi olan başvurucu bir disiplin soruşturması sonucunda örgün eğitim dışına çıkarma cezasıyla cezalandırılmıştır. İlgili idare söz konusu disiplin cezasının dayanağı olarak Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği'nin "Disiplin cezasını gerektiren davranış ve fiiller" başlıklı 164. maddesinin "Örgün eğitim dışına çıkarma cezasını gerektiren davranışlar" alt başlıklı dördüncü fıkrasının (ı) bendini göstermiştir. Anılan Yönetmeliğin "Dayanak" başlıklı 3. maddesinde ise 5/1/1961 tarihli ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu, 14/6/1973 tarihli ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu, 17/3/1981 tarihli ve 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun, 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu, 30/5/1997 tarihli ve 573 sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ve 25/8/2011 tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname söz konusu Yönetmelik'in çıkarılmasına dayanak olarak gösterilmiştir. Ancak dayanak olarak gösterilen söz konusu Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde ortaöğretim öğrencilerine uygulanabilecek disiplin suç ve cezalarına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.

34. Bu durumda ortaöğretim öğrencilerinin disiplin suçlarıyla ilgili genel ilkeleri ortaya koyan, çerçevesini çizen ve disiplin cezalarını gerektiren eylemleri genel hatlarıyla da olsa belirleyen, belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli, amaç ve kapsamı belirlenebilir veya öngörülebilir herhangi bir kanuni düzenleme bulunmaması nedeniyle disiplin suç ve cezaları yönünden ortaöğretim öğrencilerinin kanuni bir güvencesi bulunmamaktadır.

35. Bu alanı düzenleyen bir kanun olmaması sebebiyle başvuruya konu disiplin cezası sadece bir yönetmelik hükmü uyarınca tesis edilmiştir. Ancak idarenin kanuni bir dayanak olmadan ilk elden temel hak ve hürriyetleri sınırlandırması mümkün değildir. Aksi durum kanun koyucunun getirmediği kısıtlamaların idari ve yargısal makamlarca oluşturulmasına ve uygulanmasına neden olabileceği gibi kısıtlamaların muhatabı olan bireylere yönelik keyfî uygulamaların yaygınlaşmasına ve bu kişilerin kamu otoritelerine karşı güvencesiz bir konuma düşmesine yol açabilir. Bu bağlamda temel hak ve hürriyetlere yönelik bir müdahale, demokratik toplum düzeninin korunması bakımından ne kadar gerekli olursa olsun salt idari bir işleme dayanıyorsa bu tür bir müdahalenin kanunilik şartını sağladığından söz edilemez (Yunus Bulut, B. No: 2020/38826, 20/7/2023, § 59).

36. Nitekim Anayasa Mahkemesi Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunda kalan yükseköğretim öğrencileri yönünden Yönetmelik hükmüne dayanılarak yapılan disiplin cezası şeklindeki müdahaleyi ifade özgürlüğü yönünden incelediği Kardelen Hasret Kaygusuz (B. No: 2017/38607, 18/5/2021) kararında, yine benzer bir müdahaleyi toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden incelediği Bedran Ali Ertuğrul (B. No: 2018/20407, 12/4/2023) kararında disiplin suçlarıyla ilgili genel ilkeleri ortaya koyan, çerçevesini çizen ve disiplin cezalarını gerektiren eylemleri genel hatlarıyla da olsa belirleyen, belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli, amaç ve kapsamı belirlenebilir veya öngörülebilir herhangi bir kanuni düzenleme bulunmaması nedeniyle Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunda kalıp disiplin cezasıyla muhatap olma potansiyeli bulunan kişiler için getirilen kanuni bir güvencenin bulunduğundan söz etmenin mümkün olmadığını belirterek söz konusu müdahalelerin kanunilik şartını taşımadığı sonucuna ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesinin Kardelen Hasret Kaygusuz kararında yaptığı değerlendirmeleri şu şekildedir:

"49. Başvurucu hakkında düzenlenen işlemlere esas olan ve olay tarihinde yürürlükte bulunan 3/1/1999 tarihli Yönetmelik'in 3. maddesinde ilk olarak bu Yönetmelik'in 351 sayılı Kanun'a dayanılarak hazırlandığı ifade edilmiştir (bkz. § 16). Dayanak gösterilen 351 sayılı Kanun incelendiğinde ise öğrenci yurtlarında kalan öğrencilerin disiplin cezası gerektiren fiilleri ve bunların karşılığında öngörülen disiplin cezalarıyla ilgili en azından çerçevesi çizilen, belirli bir açıklık ve kesinlikte olan herhangi bir kural bulunmadığı görülmektedir.

50. 3/1/1999 tarihli Yönetmelik'in 3. maddesinde dayanak olarak gösterilen bir diğer düzenleme ise 19/12/1989 tarihli Yönetmelik'in 13. maddesidir (bkz. § 17). 19/12/1989 tarihli Yönetmelik'in TBMM iradesinin ürünü olan şeklî bir kanun niteliği bulunmadığı açıktır. Kaldı ki 19/12/1989 tarihli Yönetmelik'in 13. maddesinde veya başka maddelerinde disiplin cezası gerektiren fiillere ve bunların karşılıklarına ilişkin hiçbir açıklama da bulunmamaktadır. Bu nedenle bahse konu Yönetmelik'in başvurucunun temel bir hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağını oluşturduğunu kabul etmek mümkün değildir.

51. Eldeki başvuruya konu olay tarihinden sonra yürürlüğe giren ve 3/1/1999 tarihli Yönetmelik'i ilga eden 9/8/2016 tarihli Yönetmelik'in 3. maddesinde ise bu Yönetmelik'in 351 sayılı Kanun'un -daha sonra 703 sayılı KHK ile yürürlükten kaldırılan- 7. maddesinin sekizinci fıkrasının (c) bendine dayanılarak hazırlandığı belirtilmiştir (bkz. § 20). Dayanak olarak gösterilen bahse konu düzenleme incelendiğinde ise (bkz. § 21) düzenlemede yalnızca yönetim kurulunun yönetmelik çıkarma sürecindeki birtakım görevlerine değinildiği, buna karşın disiplin suç ve cezalarına ilişkin yine herhangi bir açıklamaya yer verilmediği görülmektedir.

52. Son olarak başvuruya konu olay tarihinden sonra yürürlüğe giren ve 9/8/2016 tarihli Yönetmelik'i ilga eden 9/4/2021 tarihli Yönetmelik'in 3. maddesinde dayanak olarak gösterilen düzenlemeler incelendiğinde de başvurucunun temel bir hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağını oluşturacak herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir (bkz. §§ 23-26).

53. Böylelikle somut olayda disiplin suçlarıyla ilgili genel ilkeleri ortaya koyan, çerçevesini çizen ve disiplin cezalarını gerektiren eylemleri genel hatlarıyla da olsa belirleyen, belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli, amaç ve kapsamı belirlenebilir veya öngörülebilir herhangi kanuni düzenleme bulunmamaktadır. Bu hâlde başvurucu gibi Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunda kalıp disiplin cezasıyla muhatap olma potansiyeli bulunan kişiler için getirilen kanuni bir güvencenin varlığından söz etmek mümkün değildir. Sonuç olarak başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanunla öngörülmediği kanaatine ulaşılmıştır."

37. Öte yandan devletin eğitim alanında birçok pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Eğitim hizmetlerinin sadece bir yönünün oluşturan ortaöğretim, genel hatlarıyla bütün öğrencilere ortak bir genel kültür ve yurdun iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmasına katkıda bulunma bilinci kazandırmayı hedeflemekte aynı zamanda öğrencileri ilgi ve yetenekleri ölçüsünde yüksek öğretime, iş alanlarına ve hayata hazırlamaktadır. Devletin pozitif yükümlülüklerinin arttığı alanlarda -özellikle da hizmetin sağlanması, sunumu ve düzenlenmesi gibi konularda- takdir yetkisi genişlemekte ve kamu makamları bu yetkiyi kullanırken bazı düzenleyici işlemlere ihtiyaç duymaktadır. Elbette ki idare ilk elden temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmadığı müddetçe kendi tesis ettiği düzenleyici işlemlerle kamu hizmetlerinin yürütümünü sağlayabilir. Nitekim somut olayda idare ortaöğretim hizmetlerini geniş ölçüde anılan Yönetmelik'e dayanarak yürütmektedir. Ancak konu ilk defa idarece tesis edilen düzenleyici bir işlemle temel hak ve hürriyetin sınırlandırması olduğunda idarenin bu düzenlemeyi bir kanuna dayanmadan ilk elden yapabilmesi mümkün değildir.

38. Nihayetinde eldeki başvuruda başvurucunun örgün eğitim dışına çıkarılması suretiyle eğitim hakkına yapılan müdahalenin sadece bir yönetmelik hükmüne dayandığı, dolayısıyla ortaöğretim öğrencilerinin hangi somut fiil ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını yeterli açıklıkta ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân tanıyan bir kanun hükmünün bulunmadığı görülmüştür.

39. Bu itibarla başvurucunun eğitim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Varılan sonuca göre müdahalenin meşru bir amacının bulunup bulunmadığının ve demokratik toplum gereklerine uygun olup olmadığının değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

41. Başvurucu, Savcılıkça yaralama kastı sabit görülmediği hâlde Bölge İdare Mahkemesince suçlu kabul edildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

42. Eğitim hakkı yönünden ihlal kararı verildiğinden başvurucunun diğer ihlal iddiaları yönünden inceleme yapılmasına gerek olmadığına karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

43. Başvurucu, ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve miktar belirtmeksizin manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

44. Başvurucunun eğitim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

45. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

46. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Diğer ihlal iddialarının ayrıca İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,

D. Kararın bir örneğinin eğitim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesine (E.2020/1660, K.2020/2020) iletilmek üzere Kastamonu İdare Mahkemesine (E.2020/82, K.2020/566) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

F. 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.