İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek’le İsviçre arasındaki davayı Uluslararası Barolar Birliği Başkanı Mark Ellis, Al Jazeera Türk'e değerlendirdi. Dr. Ellis, AİHM’nin davayla ilgili verdiği ilk kararla, bir fikri ifade edebilme özgürlüğünü desteklediğini belirtti. Ellis’in, Doğu Perinçek’in, “Ermeni soykırımı emperyal bir yalandır” sözleri ve mahkemenin kararıyla ilgili değerlendirmeleri şöyle:

"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Perinçek-İsviçre davasıyla ilgili kararı, devletlerin toplumsal baskıyı korumak adına ifade özgürlüğünü sınırlama konusunda ne kadar ileri gidebileceğine dair önemli bir açıklama görevi görüyor. Karar, saçma ya da incitici bile olsa bir fikri ifade edebilme özgürlüğünü destekliyor."

"Doğu Perinçek, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve İşçi Partisi Genel Başkanı olarak, Ermeni soykırımını alenen 'uluslararası bir yalan' olarak nitelendirmişti. Katliamın varlığını inkar etmese de, bunun bir soykırım olduğunu reddetmişti. Bu da İsviçre yargısının, Perinçek'i İsviçre Ceza Kanunu'nu çiğneyerek soykırımı alenen inkâr etmekten suçlu bulması için yeterli oldu. İsviçre, Ermeni soykırımını inkar etmenin suç sayıldığı tek Avrupa ülkesi. İsviçre Parlamentosu'nun, Ermeni soykırımının kanıtlanmış bir tarihi gerçek olduğu yönünde kararı var."

"Avrupa'da sık görülen bir uygulama"

"Avrupa ülkelerinde yasalar eliyle halkın tartışmasız tarihi gerçekleri alenen inkâr etmesinin önlenmeye çalışılması sık görülen bir uygulama. Yahudi soykırımının varlığının inkar edilmesiyle ilgili koruyucu yasa, bunların en önemli örneği. Almanya, Fransa, Macaristan, Avusturya ve Belçika dahil 14 Avrupa ülkesinde bu tür yasalar mevcut. Aslına bakılırsa, bu Avrupa ülkelerinin çoğunluğu, Yahudi soykırımını inkâr eden kişileri başarılı bir şekilde yargıladı."

"Bazı Avrupa ülkeleri uygulamayı daha da ileri taşıyarak, tarihi bir olayın inkarını suç saymanın kapsamını Yahudi soykırımının ötesine geçecek biçimde genişletti. İnsanlığa karşı işlenen suçlar da dahil daha geniş bir suç sınıfını inkar etmeyi yasaklayan ülkeler arasında Letonya, Liechtenstein, Lüksemburg, Malta, Slovenya, İspanya ve İsviçre yer alıyor. Buna ek olarak, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Litvanya ve Slovakya gibi kimi ülkelerde, eski komünist rejimlerin işlediği suçları inkâr etmek de yasak."

“AB, üyelerinden inkar karşıtı yasalar çıkarmasını istiyor”

Uluslararası Barolar Birliği Başkanı Mark Ellis'e göre, inkâr karşıtı yasaların kökeninde AB etkisi var.

"İnkâr karşıtı yasaların kökeninin kısmen Avrupa Birliği'nin kendisi ile alakalı olduğu kesin. AB, üye ülkelerden geniş çerçeveli inkar karşıtı yasalar çıkarmalarını istiyor. Birlik'in 2008 tarihli Çerçeve Kararında, soykırımın, insanlığa karşı işlenen suçların ve savaş suçlarının, nefret ve şiddeti körükleyebilecek şekilde alenen tasvip edilmesi, inkar edilmesi ve büsbütün önemsizleştirilmesinin suç sayılması teşvik edilmiştir."

"Perinçek kararı geçerli kalırsa, Avrupa Birliği Adalet Divanı'nın söz konusu Çerçeve Kararını en nihayetinde geçersiz ilan edip etmeyeceğini görmek ilginç olacak."

"Mahkeme, haklı olarak hassas ve tartışmalı meseleleri açıkça tartışma hakkını özgürce kullanmanın, ifade özgürlüğünün en temel unsurlarından biri olduğunu; hoşgörü ve çoğulculuğa dayalı demokratik bir toplumu, totaliter ve diktatör bir rejimden ayıran farkın da bu olduğunu vurgulamıştır. Şayet bir ifade engellenecek ise, bunun sebebi ancak söz konusu ifadenin nefret veya şiddeti körüklemesi ve başkalarının haklarına zarar verme amacı taşıması olmalıdır."

“AİHM’nin kararına göre soykırım dar bir hukuki kavram”

Mark Ellis, AİHM'nin "soykırım" tanımlamasıyla ilgili ise şunları söyledi:

"Mahkeme, 'soykırım' şeklindeki yasal tarifin reddinin, Ermeni halkına karşı nefret uyandırma amaçlı olmadığı sonucuna varmış ve ifade özgürlüğünün, halkın bir bölümünü incitebilecek, sarsabilecek veya rahatsız edebilecek bilgi ve fikirleri içerdiğini ve bu ilkenin, tarihçiler arasında halen tartışılmakta olan bir konu için de geçerli olduğunu yinelemiştir."

"Bununla birlikte mahkeme, alışılmışın dışında bir yol izleyerek Ermeni 'soykırımı'nın vasfına dair bir fikir birliği olmadığı sonucuna varmanın yanında, akademi camiasında bu konuda genel bir fikir birliği olduğuna da ikna olmadığını belirtmiştir. Daha belirgin bir biçimde Mahkeme, 'soykırım' mefhumunun kesin olarak tanımlanmış, tahkikatı zor, dar bir hukuki kavram olduğunu; tarihi araştırmanın tanım itibarıyla tartışmaya açık olduğunu ve bunun neticesinde de mutlaka nihai sonuçlara varılacak veya objektif ve mutlak doğrular öne sürülecek diye bir şey olmadığını ifade etmiştir."

"20. yüzyılın ilk soykırımının Ermenileri hedef aldığını kabul eden pek çok hukukçu ve akademisyenin bu görüşe sert bir şekilde karşı çıkacakları kesin. Mahkeme kararıyla ilgili bu husus, temyiz kararında netleşebilir."

"1948 Soykırım Sözleşmesi öncesinde soykırım eyleminin insanlığa karşı işlenen suçların bir alt kategorisi olarak görüldüğü doğrudur. Ancak Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi Sözleşmesi'nde ve 10 Sayılı Denetleme Konseyi Kanunu'nda kullanılan ifade tarzı, bu suçların esasen soykırımı kapsadığını göstermektedir. Soykırım terimi, özellikle Önde Gelen Savaş Suçluları Davası'nın nihai kararında kullanılmıştır."

"Ayrıca Hitler'in Ermeni ölümlerine ürkütücü bir ilgi ile bakıp, "Nihai Çözüm" konusunda bundan cesaret aldığına şüphe yok. Dünyanın Ermenilerin çektikleri acılar karşısında  hareketsiz ve genel olarak ilgisiz kalmasından güç bulan Hitler, Polonyalı erkek, kadın ve çocukların öldürülmesi emrini verdiği 1939 tarihli bir konuşmasında soykırıma atıfta bulunarak "Sonuçta bugün Ermenilerden bahseden var mı?" demiştir."

“Mahkeme Yahudi soykırımının inkârıyla Perinçek davası arasında fark gözetti”

Ellis, AİHM'nin "tarihi gerçekleri" inkâr edenlerle tartışmalı tarihi olayların doğruluğunu sorgulayanları farklı değerlendirilmesi gerektiğini savunduğunu anlattı.

"Aslına bakılırsa, Ermenilerin yaşadığı dram, olayları 'barbarlık' ve 'vandallık' olarak nitelendiren Polonyalı akademisyen ve avukat Raphael Lemkin tarafından Milletler Cemiyeti gündemine taşınmış ve Lemkin, [bu uygulamaların] yasaklanması için bir kampanya başlatmıştı. 1933 yılında Madrid'de düzenlenen uluslararası hukuk konulu bir Milletler Cemiyeti konferansında yaptığı konuşmada, milli, dini ve etnik gruplara yönelik saldırıları uluslararası suç kabul eden bir anlaşma yapılmasını teklif eden Lemkin, 'soykırım' terimini ortaya atan kişi idi."

"Dolayısıyla, Mahkeme'nin aksi yöndeki kararına rağmen, "soykırım" teriminin hukuki düşünce ve çağdaş mahkeme kararları lügatına yerleşmiş olduğu; tanımının açık ve öz olduğu görülmektedir."

"Mahkeme ayrıca Perinçek davası ile Yahudi soykırımı suçlarının inkârına ilişkin davalar arasında fark gözetmiş; gaz odaları ve Nazi rejiminin eylemleri gibi "tarihi gerçekleri" inkâr edenlerin, tartışmalı tarihi olayların doğruluğunu sorgulayanlardan farklı değerlendirilmesi gerektiğini öne sürmüştür. Bu ayrımın yasal anlamda dayanağı var gibi görünüyor, zira mahkemeler her kelime ve ifadeyi en ince ayrıntısına kadar inceliyor. Bununla birlikte, hukuk uzmanları tarafından Ermeni "soykırımının" gerçek olduğu yönünde sunulan kanıtlar göz önünde bulundurulacak olursa, kimilerinin bu kararı fazla muğlak bulacağı kesin."


Kaynak: Osman Kaytazoğlu/Al Jazeera