MEHA AVN

Türkiye’de geçen yüzyıl boyunca en belirgin siyasi aktör olan ordu gürültülü bir yenilgiye maruz kaldı. Zira 12 Eylül’de anayasa değişiklikleri üzerine düzenlenen referandumda, seçmenlerin yaklaşık üçte ikisi ‘evet’ oyu verdi ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın liderliğini yaptığı AKP başarılı oldu. Gözlemciler bu referandumun öneminin, partinin temmuzdaki genel seçimlerde üçüncü kez iktidara gelmesine zemin hazırlamasında saklı olduğunda hemfikir. Erdoğan bu başarının yeni ve demokratik bir dönemi müjdelemekle kalmayıp, aynı zamanda ülkede güvenliği ve istikrarı sarsan, gelişmeyi ve açılımları engelleyen askeri darbelere nihai nokta koyacağını da söyledi. Bu noktada, ordunun kendisini sadece laik rejimin değil, laik anayasanın da teminatı olarak gördüğünü hatırlatmak uygun düşer. Türkiye’de ordu bazen de kadının başörtüsü gibi günlük meselelere yargı yoluyla müdahalede bulundu.
AKP’nin, üniversitede başörtüsü yasağını kaldırmaya çalıştığı dönemde yargıyla yaşadığı çatışmayı hatırlatıyoruz. AKP’yi eleştirenler, partinin gelecekte daha sert İslami yasalar çıkarma özgürlüğünü tekeline alacağı konusunda endişeli. Bu endişe sadece bu partinin tarihine ve klasik İslam kültürüne dayanan köklerine değil, aynı zamanda Erdoğan’ın geçen bir yıl boyunca bölgesel düzlemde sergilediği tutumlara dayanıyor. Erdoğan köktenci hareket ve örgütlere (Hamas), direnişe (Suriye) ve aşırılıkçı rejimlere (İran) açıkça destek verdi. AKP’yi eleştirenlerin korkusu da partinin bu deneyimlerin ülke içinde kopyalanması için çaba harcama ihtimalinden kaynaklanıyor.
Erdoğan bu parlak İslami desteği işleve koyma noktasında dış politika teorisyeni Ahmet Davutoğlu’na bel bağladı. Başbakan bu İslami desteği Davos’ta ve Özgürlük Filosu saldırısının ardından sergilediği tutumların yanı sıra Türkiye-İran-Brezilya paktını kurmasından sonra ülke içinde ve referandumda kullandı. Aynı davranışı
ülke içindeki seçimlerde de işleve koyabilir.
Fakat böyle davranırsa ülkede istikrar sağlayamayabilir. Zira demokratik rejimlerde istikrar sadece mutlak galibiyet sayesinde gerçekleşmez. Kaybeden tarafla köprüler kurma ve işbirliği yapma çağrısında bulunmak bu nedenle şarttır. Demokratik bir rejim bu yolla kurulabilir.

Batı sonuçtan memnun
İzlediği zeki siyaset AKP’yi başarıya götürdü.
Hatta belki başarıya götürmekle de kalmadı, aynı zamanda birçok Avrupalı ve Batılı yetkilinin de dile getirdiği gibi Batı kamuoyunun desteğini almasına imkân tanıdı. ABD ve AB olumlu karşıladıkları referandum sonucunu Türkiye’nin AB üyeliğine zemin hazırlayan, doğru yönde bir adım olarak değerlendirdi.
Hükümet yanlısı Türk medyası da AKP’nin anayasa referandumunun sonucunda Avrupa’dan aldığı alkışı kutladı ve bununla övündü. Bütün bu işaretler Türkiye’nin Avrupa aşkının hâlâ köklü olduğunu ve Araplarla ilişkilerini geliştirmesinin ardından ilk sevgilisi olan Avrupa’ya dönebileceğini gösteriyor. Fakat AB üyeliği hayali gerçekleşene, tek taraflı aşk karşılıklı aşka dönüşene, evlilik töreni yapılana ve tam bir entegrasyona kadar köprünün altından çok su akabilir. (Lübnan gazetesi Müstakbel, 17 Eylül 2010)






Radikal