Aslında yazının konusu davranışları nedeniyle, sanığın duruşmada hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında ne tür işlem yapılması ile ilgilidir.

Yazının başlığı, medyaya yansıyan haberlere dayanmaktadır. SKY News'in haberine göre, Yargıç John Russo, 30 dakikalık duruşma boyunca 12 kez söz verilmeden konuştuğu için uyardığı sanık mahkûm Franklyn Williams'ın ağzının bantlanması talimatını vermiştir.

Daha önce silahlı soygun suçundan mahkûm olan ve hakkındaki başka suçlamalarla ilgili davada duruşmaya getirilen 32 yaşındaki Williams'a, aralıksız konuşmasından dolayı sık sık müdahale etmiş, avukatların konuşmasına müsaade etmesini istemiş, buna rağmen sürekli sözünü kesen mahkûmun, uyarılarına rağmen susmamakta ısrar etmesi üzerine yargıç, mahkeme salonundaki görevlilere Williams'ın ağzını bantlamaları talimatını vermiş ve bunun üzerine sanığın ağzı yaklaşık 40 santimetrelik kırmızı bir bantla kapatılmıştır.[1]

İşte soru bu haber üzerine yazının başlığına alınmıştır. Bizim ceza yargılama sistemimizde duruşma düzenini sürekli konuşarak bozan sanığın ağzı bantlanabilir mi? Sanığın ağzı bantlı bir şekilde duruşmaya devam edilebilir mi?

Burada öncelikle duruşma düzeni ve disiplinin sağlanması ile ilgili CMK hükümlerine değinmek gerekecektir:

Duruşmanın düzen ve disiplininin sağlanmasında hâkim veya başkanın yetkisi ile ilgili 5271 sayılı 203/1 maddesine göre, duruşmanın düzeni, mahkeme başkanı veya hâkim tarafından sağlanacaktır.

Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın düzenini bozan kişinin, savunma hakkının kullanılmasını engellememek koşuluyla salondan çıkarılmasını emreder. (CMK md. 203/2)

Hâkimin kişinin dışarı çıkarılmasına karar vermesinden sonra, ilgili özne dışarı çıkarılma işlemi sırasında direnç gösterir veya karışıklıklara neden olursa yakalanır ve hakim veya mahkeme tarafından, avukatlar hariç, verilecek bir kararla derhal dört güne kadar disiplin hapsine konulabilir. Ancak çocuklar hakkında disiplin hapsi uygulanmayacaktır. (CMK md. 203/3)

Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeyle, duruşmanın düzen ve disiplinin sağlanması konusunda hükümler getirilmiş, duruşmanın düzen ve disiplinin bozulmasına neden olabilecek olayların önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

DURUŞMA DÜZENİ VE DİSİPLİNİNİN SAĞLANMASI KONUSUNDA HÂKİMİN SAHİP OLDUĞU YETKİLER

Duruşma düzeni ve disiplininin sağlanması konusunda hâkimin sahip olduğu yetkiler şunlardır:

1. Tedbir alma ve uyarıda bulunma yetkisi: Mahkeme başkanı veya hâkim duruşmanın düzen ve disiplini sağlayacaktır; bu amaçla, hâlin gerekli kıldığı tedbirleri alabilecek ve uyarıları yapabilecektir.

2. Kişilerin salondan çıkarılmasına karar verme yetkisi: Duruşma sırasında ne suretle olursa olsun düzeni bozan dinleyici, tanık, bilirkişi, katılan, malen sorumlu ve diğer kişilerin salondan çıkarılmasını görevlilere emredecektir.

3. Disiplin hapsi verebilme yetkisi: Dışarı çıkarılması sırasında direnç gösteren veya karışıklıklara neden olanların yakalanmalarını emretmekle beraber bunların yedi günden on beş güne kadar disiplin hapsine konulmalarına karar verecektir.

4. Çocukların duruşmada bulunmamasına karar verme yetkisi: On sekiz yaşını doldurmamış olan çocukların veya bunlardan bazılarının duruşmada bulunmamalarına karar verebilecektir.

Sanığın duruşma salonundan dışarı çıkarılması

Bu konu 5271 sayılı CMK’nin 204. Maddesinde düzenlenmiştir. Sanığın duruşmadaki davranışları nedeniyle, hazır bulunması halinin duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı veya engelleyeceği hallerde hâkim, sanığın duruşma salonundan çıkarılmasına karar verebilecektir.

Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafii yoksa, mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister. Oturuma yeniden alınmasına karar verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır. (CMK md. 204)

5271 sayılı CMK’nin 204 maddesiyle, duruşmada sanığın mutlaka hazır bulundurulması ilkesine önemli bir istisna getirilmiştir: Davranışları nedeniyle sanığın hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığı takdirde sanığın duruşma salonundan çıkartılmasına karar verilecektir.

Hâkim veya mahkeme böylece çıkarılmış olan sanığın duruşmada hazır bulunmasını savunması bakımından zorunlu görmezse, bir avukatı bulunmadığı takdirde, kendisine bir avukat atanması suretiyle duruşmaya devam edip bitirecektir.

Sanığın avukatının duruşmada bulunması temel koşuldur:

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 197/1. maddesinde yer alan “Sanık hazır bulunmasa da müdafii bütün oturumlarda hazır bulunmak yetkisine sahiptir.” şeklindeki düzenlemeye muhalefet edilmemelidir.[2]

Sanık dışarı çıkarıldıktan sonra tekrar duruşmaya alınabilmesi mümkündür. Bu durumun sağlanması için, bu hususta görevli olanlar tarafından duruşmanın sonuna kadar adı geçen sanık muhafaza altında tutulacaktır.

Sanığın savunma hakkının kısıtlanmaması için yapılacak işlemler:

Sanığın savunma hakkının kısıtlanmaması için kendisine her duruşma sonunda zabıt kâtibi tarafından bulunmadığı duruşmaya ilişkin tutanaklar okunacaktır. Bundan başka Cumhuriyet savcısının iddiaları ile sanığın bulunmadığı döneme ilişkin kararların sanığa tebliğ edilmesi gerekmektedir.

Sürekli konuşarak duruşma düzenini bozan sanık hakkında yapılabilecek işlemler ve hâkimin bu konudaki yetkileri:

Yargıcın, duruşmada sürekli olarak konuşan ve duruşma düzenini ve disiplinini bozan sanığın duruşma salonundan çıkarılmasına karar verme yetkisi vardır.

Hâkim, sürekli konuşan ve bu şekilde duruşma düzenini bozan sanığı önce uyarmalıdır. Tüm uyarılara rağmen sanığın aynı davranışlarını sürdürmesi halinde hâkim, tedbir olarak sanığın dışarı çıkarılmasına karar verebilecektir.

Bu nedenle haberde yer alan olaydaki gibi sanık sürekli konuşarak yargılama öznelerine müdahalelerde bulunursa, yargıcın bu sanığı duruşma salonundan çıkarma yetkisi vardır.

Burada asıl önemli sorun, sürekli konuşarak duruşma düzenini bozan sanığın ağzının bantlanmasına karar verilebilir mi? Yargıcın böyle bir yetkisi var mı? Sanığın ağzı bantlı iken duruşmaya devam edilebilir mi?

Sanığın ağzının bantlanması insanlık onuruyla bağdaşır mı?

İnsan onuru kavramı:

İnsan onuru kavramı insan hakları kavramının dayandığı temel bir ilkedir. İnsan onuru kavramı, insanın sadece insan olması sebebiyle değerli ve saygıya layık bir varlık olması şeklinde tanımlanabilir. İnsan onuru kavramının sosyal, felsefi, teolojik, hukuki boyutları olduğunu ve kapsamının oldukça geniş tutulduğunu ifade edebiliriz.[3]

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 4.4.l983 tarih ve 1983/8-64 esas,1983/156 karar sayılı kararında, insani olmayan muameleler kavramını, insan kişiliğini ve duygusunu önemli derecede incitici fiiller olarak tanımlamıştır. Haysiyet kırıcı davranışları ise, kişinin namus, şöhret veya haysiyetine saldırı niteliğindeki eylemler olarak değerlendirmiştir.

Çağdaş ceza hukuku ve ceza muhakemesi hukuku sistemlerinin temel olarak 3 amacı vardır:[4]

1. Gerçeğin araştırılması.

2. İnsanlık onurunun korunması.

3. Masumların cezalandırılması riskinin azaltılması.

Bu nedenle ceza yargılamasının her aşamasında görev alan özneler, sanığın insanlık onurunun korunmasını temin etmek zorundadırlar

İNSANLIK ONURUNUN KORUNMASI İLE İLGİLİ ULUSLARARASI VE ULUSAL MEVZUAT

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. Maddesinde, hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tâbi tutulamayacağı ifade edilmektedir. 2. maddedeki gibi bazı farklı uygulamalara karşı açık kapı bırakılmamıştır. Hiçbir koşulda işkence olanağı gündeme getirilemez. Hangi kamusal nedenlerle olursa olsun işkenceye tâviz verilemez. İşkence yasağı mutlaktır.

AİHS’nin 3. maddesi kapsamında yasaklanan davranışlar, üç başlık altında ele alınmaktadır.

1. Onur kırıcı davranış tanımı en alt düzeyi işaret eder.

2. insanlık dışı davranış daha ileri bir boyutu vermektedir.

3. İşkence ise yasaklanan davranışların en ağırıdır.

İnsan onuru kavramı Anayasa’nın 17. maddesinin 3. Fıkrasında ifade edilmektedir. Buna göre, “kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.” (Anayasa m. 17/3)

Burada eşitlik ilkesini insan onuru kavramının bir unsuru olarak görebiliriz. Bu nedenle, yasal düzenlemede yer alan “kimseye” tabiri ile insanlık onuru kavramının renk, din, dil, ırk, sosyal konum veya her hangi bir ayrım yapılmaksızın tüm insanları ifade etmesi amaçlanmıştır. Yasal düzenlemenin insanlık onuru kavramın evrensel niteliği ile bağdaştığı söylenebilir.[5]

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 148. maddesinin 1. Fıkrasında şüpheli ve sanığın iradesini özgür olmaktan çıkaran yani onu onursuz kılan usuller yasaklanmakta; 3. fıkrasında ise insan haysiyetine aykırı bir işleme ve böylece elde edilecek delillerin muhakemede kullanılmasına gösterilecek rızanın dahi kabul edilmeyeceği hükme bağlanmıştır.

Devletin insan onuruna dokunmamak biçiminde sadece pasif bir davranışla yetinmemesi gerekir. Bundan başka ayrıca insan onurunu aktif bir biçimde de korumalıdır. Devlet, insan onuruna yönelik tehditleri tespit eder etmez önlemeli ve bunun için gerekli önlemleri almalıdır. Bu önlem alma yükümlülüğü, güncel tehditler dışında muhtemel tehditleri de içine almaktadır.[6]

Yukarıda belirtilen hususlar dikkate alan kanun koyucu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 94, 95 ve 96. maddelerinde insan onurunu ihlal eden işkence ve eziyet; 125. maddesinde de hakaret, eylemlerini suç olarak tanımlamıştır.[7] Ayrıca, “Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar” başlığını Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitap, İkinci Kısım, Dokuzuncu Bölümünde, insan onuru konusunda önemli bir ihlal olarak kabul edilen hayatın gizli alanına yapılan müdahalelerin suç olarak hüküm altına alındığı görülmektedir.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “infazdaki temel ilke” başlıklı 2/1 maddesinde; Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kuralların hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın uygulanacağı ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmayacağı ifade edilmektedir.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “infazdaki temel ilke” başlıklı 2/2 maddesinde ise, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamayacağı hüküm altına alınmıştır. [8]

Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri dikkate alındığında ceza yargılamasının tüm aşamalarında ve hatta infaz aşamasında sanık veya hükümlüye karşı insan onuru ile bağdaşmayan davranışlarda bulunulamayacağı ifade edilebilir.

Bu aşamada yargıç talimatı ile konuşarak duruşma düzenini bozan sanığın ağzının bantlanması eylemi onur kırıcı veya insan onuru ile bağdaşmayan eylem olarak nitelendirilebilir mi? Bu soruya cevap vermeden önce konuya ilişkin yargı kararlarını ifade etmek gerekecektir:

ANAYASA MAHKEMESİNİN İNSAN ONURU İLE BAĞDAŞMAYAN MUAMELE YASAĞINA İLİŞKİN KARARLARI

Anayasa Mahkemesine göre insan haysiyeti kavramının tanımı

Anayasa Mahkemesi, 28.6.l966 tarihli ve 1963/132 esas, 1966/29 karar sayılı kararında, insan haysiyeti kavramını şu şekilde tanımlamaktadır: İnsan haysiyeti kavramı, insanın ne durumda, hangi koşullar altında bulunursa bulunsun, salt insan oluşunun kazandırdığı değerinin tanınmasını ve sayılmasını ifade eder. Bu öyle bir davranış çizgisidir ki, ondan aşağı düşünce yapılan işlem ona muhatap olanı insan olmaktan çıkarır.[9]

Astım hastası olan hükümlünün hayati riskinin bulunduğunun belirtilmesine rağmen uygun bir yere nakledilmemesi

Anayasa Mahkemesi bir kararında, hasta bir hükümlünün ihtiyaçlarına cevap verebilecek kolaylıkların sağlanması konusunda gerekli önlemleri almada yetersiz kalındığından bahisle, başvurucunun sosyal faaliyetlerin hiçbirine katılamama durumunu doğuran ve aynı zamanda hayati risk oluşturacak koşullarda tutulduğu süre ile tahliye olacağı tarihe kadar aynı risklere katlanmak zorunda kalabileceği dikkate alınarak Anayasanın 17. maddesinde düzenlenen insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.[10]

Ölümcül bir hastalığa yakalanan hükümlüye hastanede yatarak tedavi görme imkânının tanınmaması

Anayasa Mahkemesi, ölümcül bir hastalığa yakalanan hükümlüye, sevk edildiği hastanede yatarak tedavi görmesi imkânının tanınmamasını insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muamele olarak görmüştür.[11]

Sınır dışı edilmek amacıyla idari gözetim altına alınan başvurucunun uygun olmayan koşullarda tutulması

Anayasa Mahkemesi, bir başka davada sınır dışı edilmek amacıyla idari gözetim altına alınan başvurucunun, tutulma koşullarının uygun olmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. ve 40. maddelerinde koruma altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.[12]

Katıksız hapis

Anayasa Mahkemesi, katıksız hapis cezasının insan haysiyeti kavramına göre ölçüye vurulduğunda, bir odada, sağlık şartları altında, gizlice ve tek başına çekilen ve cezaevlerindeki olağan yeyip içme disiplininin kısa süreler için biraz daha daraltılmasından ileri gitmeyen bir cezanın, insanın sırf insan olma değerinin hak ettiğinden daha aşağı bir davranış sayılmayacağını ifade etmiştir.[13] Bu kararın tarihinin çok eski olması nedeni ile günümüz koşullarında dikkate alınmaya değer olmadığını, bu gün için bu şekilde bir uygulama olmadığından konunun mahkemeye intikal etme şansının bulunmadığını, intikal etse dahi şimdiki mahkemenin aynı kararı vermeyeceğini düşünmekteyiz.

AVRUPA İNSAN HAKLARI KOMİSYONU ve AİHM UYGULAMASI

Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na göre[14] insanlık dışı muamele: “Belirli bir durumda, kişiyi fiziksel veya zihinsel bir şiddet uygulamasına kasıtlı olarak maruz bırakan gayrimeşru edimdir.”

Aşağılayıcı muamele ise, “Bireyi diğer kişilerin önünde büyük ölçüde (grossly) utanca boğan ya da onu kendi arzu yahut istencine aykırı (…) biçimde davranmaya yönlendiren eylemler aşağılayıcı muameledir.”[15]

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Campbell et Cosans/ İngiltere davasında, “Onur kırıcı muamele veya ceza bireyi, başkalarının ya da kendi gözünde küçük düşüren muameledir.” demektedir.

AİHM, Özgürlüğünden mahrum kişi üzerinde maddi güç kullanımının, şayet ilgili kişi davranışı ile bunu mutlak surette zorunlu kılmamış ise onur kırıcı bir muamele olarak görmektedir. Hücre hapsi, zincire vurulma, kasten kötüleştirilmiş yaşam koşulları, renk, ırk veya dine dayanan bir ayrım ise onur kırıcı muamele olarak kabul edilmektedir.[16]

KANAATİMİZ

Yukarıda ifade edilen hususlar gözetildiğinde, yargıç talimatı ile konuşarak duruşma düzenini bozan sanığın ağzının bantlanması eyleminin, onur kırıcı veya insan onuru ile bağdaşmayan bir eylem olarak nitelendirilebileceğini söyleyebiliriz.

Sanığın sürekli konuşarak duruşma düzenini bozması kabul edilebilir bir eylem olmasa da, sanığın ağzının bantlanması süretiyle duruşmaya devam edilemeyeceği de aşikardır. Çünkü sanığın bir yargılama öznesi olduğu düşünüldüğünde, ceza yargılaması sırasında insan onurunun korunmasını amaçlayan bir görevlinin sanığın ağzını bantlayarak, ortamda bulunan özneler nezdinde sanığın aşağılanmasına neden olunacağı, bu durumun sanığı küçük düşüreceği çok açıktır. Sanığın ağzının bantlı olduğu bir ortamda yargılama yapılmamalıdır.

Bu nedenle, sanığın ağzının bantlanması eylemi onur kırıcı bir eylemdir. Sanık konuşarak duruşma düzenini bozması halinde hâkim tarafından uyarılmalı, eylemin devamı halinde sanığın dışarı çıkarılmasına karar verilmelidir. Bu işlemler yapılırken sanığın savunma hakları ihlal edilmemelidir.

DURUŞMA SIRASINDA SANIĞIN AĞZININ BANTLANMASI KARARININ HUKUKİ DİNLENİLME HAKKI ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ

Hukuki dinlenilme hakkı

Hukuki dinlenilme hakkı, "iddia ve savunma hakkı" olarak da ifade edilmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır. Bu hak bünyesinde bazı hakları da barındırmaktadır. Bu haklar şunlardır.

Bilgilenme Hakkı:

Öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.

Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.

Açıklama ve İspat Hakkı:

Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ( AİHS ) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinin 1. bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine AİHS'ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dâhil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir.

Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından da önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.

Tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi ilkesi:

Bu değerlendirmenin de karar gerekçesinde yapılması gerekir ( 6100 Sayılı HMK'nın gerekçesi m. 32 ).

Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenip diğerinin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.[17]

KANAATİMİZ

Yukarıda ifade edilen hususlar gözetildiğinde, konuşmak suretiyle duruşma düzenini bozan sanığın ağzının bantlanarak duruşmaya devam edilmesi halinde hukuki dinlenilme hakkının ihlal edileceğini, ağzı bantlı olan sanığın iddia ve savunma haklarından gereği gibi yararlanamayacağını, bu nedenle duruşma düzenini konuşarak bozan sanık hakkında ağzının bantlanmasına karar verilemeyeceğini söyleyebiliriz.

DURUŞMA DÜZENİNİN SAĞLANMASI İLE İLGİLİ YARGITAY UYGULAMASI

Yargıtay, sanığın yargılandığı oturumda tanık olan oğlu dinlenirken uyarılara rağmen müdahale edip, "çocuğa ne biçim soru soruyorsun, onu ben mi bildirdim, ne istiyorsan onu yaz" demesi nedeniyle duruşma salonundan çıkarıldığı, tekrar içeri alındığında da "baba olarak hakkım yok mu, çocuğum neden yargılanıyor, ne biliyorsan onu yaz" biçimindeki sözleri duruşma düzenini bozucu davranış olarak değerlendirmiştir.[18]

Yargıtay, sanığın duruşma sonunda ara kararı yazdırılırken söylediği "neden diğer sanık tutuklanmıyor? Mahkeme haksızlık yapıyor, nerede ise madalya takacak, buna itiraz ediyorum" ve "bu tavır taraflıdır, madalya takıyorsunuz" biçimindeki sözlerinin, ağır ceza mahkemesi heyetindeki yargıçları ne suretle küçük düşürdüğü açıklanıp gösterilmeden ve sanığın duruşma düzenini bozucu nitelikteki bu davranışının disiplin cezasını gerektirip gerektirmediği tartışılmadan, yetersiz gerekçeyle kurul halinde çalışan kamu görevlilerine hakaret suçundan mahkûmiyet hükmü kurulmasını yasaya aykırı bulmuştur.[19]

Yargıtay başka bir kararında da, görevli kurula hakaret suçundan şüpheli avukat hakkında, mahkeme heyetine parmak sallayarak yüksek sesle bu işleri mahkemeden daha iyi bildiğini, beyanlarının zapta doğru olarak yazılmadığını, tutanağın doğru olmadığını belirttiği sözlerinin duruşmanın düzenini bozucu disiplinsiz davranış niteliğinde olduğunu, görevli kurula hakaret suçunun oluşmadığı gerekçesiyle verilen son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına ilişkin kararının hukuka uygun olduğunu ifade etmiştir.[20]

Yukarıda ifade edilen Yargıtay kararları ve ilgili mevzuat dikkate alındığında, sanığın sürekli konuşarak ve yargılama öznelerine sözlü müdahalelerde bulunması eyleminin 5271 sayılı CMK'nin 203-204. maddeleri kapsamına giren duruşma düzenini bozucu davranış niteliğinde olduğunu söyleyebiliriz.

SONUÇ

Yukarıda ifade ettiğimiz hususlar gözetildiğinde yazımızın konusu ile ilgili ortaya çıkan sorulara verilebilecek cevaplar şunlardır:

Sanığın sürekli konuşarak yargılama öznelerine sözlü müdahalelerde bulunması eyleminin hukuki niteliği nedir?

Sanığın sürekli konuşarak yargılama öznelerine sözlü müdahalelerde bulunması eylemi 5271 sayılı CMK'nin 203-204. maddeleri kapsamına giren duruşma düzenini bozucu davranış niteliğindedir.

Sanığın ağzının bantlanması insanlık onuruyla bağdaşır mı?

Yargıç talimatı ile konuşarak duruşma düzenini bozan sanığın ağzının bantlanması eyleminin, onur kırıcı veya insan onuru ile bağdaşmayan bir eylem olarak nitelendirilebileceğini söyleyebiliriz. Yargıcın, yargılama sürecinde insanlık onurunu koruma görevi vardır. CMK ile ilgili işlemler yürütülürken insan onuru gözetilmeli, kişileri aşağılayıcı, küçük düşürücü davranışlara girişilmemelidir.

Sürekli konuşarak duruşma düzenini bozan sanığın ağzının bantlanmasına karar verilebilir mi? Yargıcın böyle bir yetkisi var mı?

Duruşma düzenini ihlal eden kişilere yönelik olarak yargıcın, duruşma düzenini sağlamak için sahip olduğu bir takım yetkiler vardır.

Bu yetkiler şunlardır:

1. Tedbir alma ve uyarıda bulunma yetkisi.

2. Kişilerin salondan çıkarılmasına karar verme yetkisi

3. Disiplin hapsi verebilme yetkisi.

Konuşarak sürekli bir biçimde duruşma düzenini bozan sanık hakkında, yargıcın bir takım tedbirleri alma yetkisi vardır. Fakat sanık hakkında uygulanacak bu tedbirlerin insan onuru ile bağdaşması, onur kırıcı olmaması gerekir. Bu nedenle, sanık hakkında küçük düşürücü bir eylem niteliğinde olan ağzının bantlanmasına karar verilemez.

Konuşmak süretiyle duruşma disiplinini ihlal eden sanık hakkında, önce uyarı yapılmalı, sanığın ihlal oluşturan davranışlara devam etmesi halinde CMK 203-204 maddeleri gereğince duruşma salonundan dışarı çıkarılmasına karar verilmelidir. Sanık hakkında bu işlemler yapılırken sanığın savunma hakkı kısıtlanmamalıdır.

Sanığın ağzı bantlı iken duruşmaya devam edilebilir mi?

Sanığın ağzının bantlanması halinde fiziksel ve ruhsal bir kısıtlamaya maruz kalacağından iddia ve savunma haklarından gereği gibi yararlanamayacaktır. Onur kırıcı bir eylem niteliğinde olan sanığın ağzının bantlanması, bir anlamda hukuka aykırı bir durum oluşturacaktır. Bu nedenle, sanığın ağzı bantlı olarak duruşma salonunda bulunması ve yargılamaya devam edilmesi kabul edilebilir bir durum değildir.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN  tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

KAYNAKÇA

Arslan, Kahan Onur; İnsan Onuru Kavramı ve Koruma Tedbirleri Bağlamında Temel Bir İlke Olarak İnsan Onurunun Korunması, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2015-120-1511, ET: 05.08.2018.

Bahri Öztürk, Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Tedbirleri Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2013.

Gemalmaz M.Semih, Ulusalüsütü İnsan Hakları Hukukunda İşkencenin Önlenmesi, Amaç yayıncılık, İstanbul,1990.

Gölcüklü Feyyaz, Gözübüyük A. Şeref, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması,Turhan Kitabevi, Ankara,1996.

http://www.hukukihaber.net/dunyadan/yargic-durusmada-susmayan-mahkumun-agzini-bantla kapat tirdi-h228654.html, ET: 05.08.2018.

http://www.posta.com.tr/durusmada-susmayan-mahkumun-agzi-bantlandi-2033594,ET: 05.08.2018.

İçel Kayıhan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, İstanbul.

Özbek Veli Özer, Kanbur Mehmet Nihat, Doğan Koray, Bacaksız Pınar; Tepe İlker; Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2013.

Özbek Veli Özer, Kanbur Mehmet Nihat, Doğan Koray, Bacaksız, Pınar; Tepe, İlker; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, Ankara, 2013.

Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, C. I, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013.

-----------------------------------------

[1] http://www.hukukihaber.net/dunyadan/yargic-durusmada-susmayan-mahkumun-agzini-bant la-kapattirdi-h228654.html, ET: 05.08.2018; Medyaya yansıyan haberlere göre Williams, soygun, adam kaçırma ve hırsızlık suçlarından 24 yıl hapse mahkûm olmuştur. http://www.posta.com.tr/durusmada-susmayan-mahkumun-agzi-bantlan di-2033594, ET: 05.08.2018

[2] Y.14.CD, E: 2017/ 2615, K: 2017 / 3614, KT: 04.07.2017: “…Dosya kapsamına göre, Ankara .... Noterliğinin 09/05/2011 tarihli, ... yevmiye numaralı vekaletnamesine istinaden Ankara Barosu Avukatlarından ...'un sanık ...’nin müdafii olarak dosyada görev yaptığı, Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/505 esasına kayden yürütülen yargılamanın 12.07.2016 tarihli birinci celsesinde sanığın savunmasını müteakip, ara karar ile Avukat ...’un sanık müdafii olarak duruşmalara kabulüne karar verildiği, buna karşın sanık müdafıin ayağa kalkmadan konuşmak istediğinden bahisle beyanı zapta geçirilmeden duruşmaya son verildiği ve duruşmanın talik edildiği 28.09.2016 tarihli ikinci celsede hazır bulunan sanık müdafıinden katılma talebine yönelik olarak diyecekleri sorulup beyanı alındıktan sonra ayağa kalkmadan konuştuğundan bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 203. maddesi uyarınca duruşma salonundan çıkartıldığı ve sanık müdafıin esasa ilişkin beyanları zapta geçirilmeden ve kovuşturmanın hiç bir aşamasında sanığı savunma hakkı tanınmadan yargılamaya son verildiği, böylelikle de 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 197/1. maddesinde yer alan “Sanık hazır bulunmasa da müdafii bütün oturumlarda hazır bulunmak yetkisine sahiptir.” şeklindeki düzenlemeye muhalefet edildiği nazara alındığında, sanığın savunma hakkı kısıtlanarak karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 09.04.2017 gün ve .... sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü: Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriğinin yerinde olduğu anlaşıldığından, Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.09.2016 gün ve 2016/505 Esas, 2016/719 sayılı Kararının; 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde merciince yapılmasına ve dosyanın mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 04.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi…”

[3] Kavram tanımları konusunda ayrıntılı açıklamalar için bkz.; Arslan, Kahan Onur; İnsan Onuru Kavramı ve Koruma Tedbirleri Bağlamında Temel Bir İlke Olarak İnsan Onurunun Korunması, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2015-120-1511, ET: 05.08.2018.

[4] Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, C. I, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 13.

[5] Bahri Öztürk, Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Tedbirleri Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2013, s. 34.

[6] Özbek Veli Özer, Kanbur Mehmet Nihat, Doğan Koray, Bacaksız, Pınar; Tepe, İlker; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, Ankara, 2013, s. 87.

[7] Özbek Veli Özer, Kanbur Mehmet Nihat, Doğan Koray, Bacaksız Pınar; Tepe İlker; Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2013, s. 53-54.

[8] İçel Kayıhan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, İstanbul, s. 83.

[9] Anayasa Mahkemesi Kararı, Resmi Gazete, 26.6.1967 gün ve 12632 sayısı.

[10] Anayasa Mahkemesi, Birinci Bölümü, 18.11.2015 tarihli ve 2012/1195 sayılı başvuru: “…Sağlık sorunları bulunan hükümlünün ihtiyaç duyacağı koşulların uzman görüşüne göre belirlenmesi ve uygun bir yere nakledilmesini, devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında ele alan Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ilk kez Aydın E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan İzmir'e sevk edilmesiyle başlayan ve sonrasında devam eden sağlık durumuna uygun bir ceza infaz kurumu arayışının, devletin hasta bir hükümlünün ihtiyaçlarına cevap verebilecek kolaylıkların sağlanması konusunda gerekli önlemleri almada yetersiz kalmasından kaynaklandığını belirterek, Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı için aranan asgari eşiğin aşıldığını değerlendirmiştir. Başvurucunun sosyal faaliyetlerin hiçbirine katılamama durumunu doğuran ve aynı zamanda hayati risk oluşturacak koşullarda tutulduğu süre ile tahliye olacağı tarihe kadar aynı risklere katlanmak zorunda kalabileceği dikkate alınarak Anayasanın 17. maddesinde düzenlenen insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır…”

[11] Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, 18/2/2016 tarihinde MK tarafından yapılan bireysel başvuru (B. No: 2013/2754): “…A.K., ölümcül bir hastalığa yakalanmış ve sağlık durumu vefatından önce Cezaevi koşullarına uygun olmayan hâle gelmiş olmasına rağmen, ailesinden ayrı olarak Cezaevinde vefat etmiştir. A.K.nın, vefatından iki gün önce acil olarak hastaneye sevk edilmiş olması, son günlerinde çektiği sıkıntıların daha da fazlalaştığının bir göstergesi olarak dikkate alınabilecektir. Buna rağmen başvurucuya sevk edildiği hastanede yatarak tedavi görmesi imkânının da tanınmadığı görülmektedir. Bu çerçevede A.K.nın kanser hastalığının ve özgürlükten yoksun kalmanın kaçınılmaz ve doğal sonucu olan sıkıntıdan daha fazla bir sıkıntıya ve buna bağlı olarak insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye maruz kaldığının kabul edilmesi gerekmektedir. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi yukarıda açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı”nın ihlal edildiğine karar vermiştir…”

[12] Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 11/11/2015 tarihinde K.A. bireysel başvurusunda (B. No: 2014/13044: “….Kumkapı GGM’nin başvurucunun kaldığı dönemdeki koşullarını; başvurucunun iddiaları, Türkiye İnsan Hakları Kurumu ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun bu konuda yayınladığı raporları, ilgili Bakanlıkların görüşlerini, konuya ilişkin uluslararası sözleşmeleri ve standartları ve AİHM içtihatlarını dikkate alarak inceleyen Anayasa Mahkemesi, kişi başına üç metrekarenin altında bir yaşam alanına karşılık gelebilecek şekilde Merkezin aşırı kalabalık olmasının, başlı başına başvurucunun Merkezde kaldığı dönemde maruz kaldığı koşulların Anayasa’nın 17. maddesinde yasaklanan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinin aşılmasına yol açabilecek nitelikte olduğunu değerlendirmiştir. Merkez içinde kalma mekânları dışında rahatlamaya imkân sağlayacak ortak kullanım alanlarının yetersiz ve daha da önemlisi başvurucuya sağlanan açık havadan yararlanma imkânının çok sınırlı olmasının, başvurucunun Merkezde sahip olduğu koşulları kendisi açısından daha da zorlaştırdığını ve başvurucunun bu şartlarda sekiz ayın üzerinde bir süre idari gözetim altında tutulmasının, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlaline yol açtığı sonucuna varılmıştır…”

[13] Gemalmaz Semih, İnsan Hakları Yıllığı, cilt,14,1992, Todai Yayını, s.65-107. İnsan haysiyetinin tanımını veren Anayasa Mahkemesi, 27.12.1965 sayılı kararında (27.12.1965,1965/57esas,1965/65 karar, D. 4/3-9, Resmi gazete,6.2.1967,sayı,12520), “katıksız hapis, askerlik hizmetinin ve bu topluluğun bünyesinin doğurduğu bir gereksinim, askerliğe özgü bir cezadır.(..) Bu ceza insan haysiyeti kavramına göre ölçüye vurulduğunda, bir odada, sağlık şartları altında, gizlice ve tek başına çekilen ve cezaevlerindeki olağan yeyip içme disiplininin kısa süreler için biraz daha daraltılmasından ileri gitmeyen bir cezanın, insanın sırf insan olma değerinin hak ettiğinden daha aşağı bir davranış sayılmayacağına” karar vermiştir.

[14] Komisyon’nun insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleler konusunda anlayışı, Danimarka, Norveç, İsveç ve Hollanda’nın Yunanistan’a karşı (App.N0:3321/67 ;3322/67; 3323/673344/67) ve Danimarka, Norveç ve İsveç’in yine Yunanistan’a karşı başvurularında, ortaya çıkmaktadır.

[15] Gemalmaz M.Semih,Ulusalüsütü İnsan Hakları Hukukunda İşkencenin Önlenmesi, Amaç yayıncılık, İstanbul,1990,s.85-86.

[16]Gölcüklü Feyyaz, Gözübüyük A. Şer