Adalet İçin Hukukçular, “Adalet İçin!” başlığını taşıyan bir kuruluş açıklamasıyla çalışmalarına başladığını duyurdu. “Kuralsızlıkların ve keyfi uygulamaların hukukmuş gibi sunulduğu bir ortamda haktan ve hukuktan söz edilemez” diyen grup, “hukukun olmadığı bir ortamda siyasi iktidarın talimatıyla iş gören mekanizmaları ve onların meşruiyetini hukuk-hukuksuzluk zemininde sorgulamanın” anlamsız hale geldiğini vurguluyor. Adalet İçin Hukukçular “kuralsızlığın kural haline geldiği” bu ortamda hukukçulara tarihsel bir görev düştüğünü, bu uygulamalar karşısında bireyin ve toplumun adalet talebinin hukuk alanındaki yegane meşruiyet kaynağı olduğunu vurguluyor.

Adalet İçin!
12 Haziran 2011 tarihinde yapılan seçimler bir yandan Cumhuriyet’in tasfiyesinin büyük oranda tamamlandığını diğer yandan ise yeni bir rejimin her alanda inşasını ilan etmiştir. 1923’te kurulan ve kurulduğu andan itibaren yönetici sınıf tarafından altı boşaltılmaya başlanan Cumhuriyet geri dönülemez bir biçimde ortadan kaldırılmıştır.

İçinden geçtiğimiz bu süreçte dinselleşmenin kurumsallaşması ve hukuksallaşması hedefi ile hareket edilirken, ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda militarist ve yayılmacı eğilimler hayata geçirilmektedir. Bu politikaların motor gücünün emeğe karşı kuralsız bir savaş açmış olan sermaye sınıfı olduğu açıktır.

Sürece karşı duran toplumsal dinamikler ise baskı ve şiddet ile sindirilmeye çalışılmaktadır. AKP, emperyalizm ve gericilik karşıtlığını suç haline getirmek, emeğin hak arama mücadelelerini yasadışı ilan etmek istemektedir.

Seçimlerden kısa bir süre önce, 12 Eylül 2010 referandumu ile birlikte yargıya yönelik müdahalelerini artıran ve kurum içi yapılandırmasını tamamlayan AKP, yargıyı siyasi iktidara muhalif unsurların tasfiyesine yönelik basit bir araca dönüştürmüştü. Yargının ve hukukun ele geçirildiği, iktidarın istediği kararların altına imza atanların ihtiyaç görülen mahkemelere atandığı ve yeri geldiğinde yargıçların cezalandırabildiği bir ülkeden bahsetmekteyiz.
Artık gündelik hale gelen “hukuksuzluklar”, yeni dönemde yaşananların yeni bir hukuk yarattığı yönündeki söylemi dahi olanaksızlaştırmaktadır. Kuralsızlıkların ve keyfi uygulamaların hukukmuş gibi sunulduğu bir ortamda haktan ve hukuktan söz edilemez.

Hukukun olmadığı bir ortamda, siyasi iktidarın talimatıyla iş gören mekanizmaları ve onların meşruiyetini hukuk-hukuksuzluk zemininde sorgulamaya çalışmanın bir anlamı kalmamıştır. Karşı karşıya olduğumuz süreç, “hukuka aykırılıkların yaşandığı” bir süreç değildir. Bir bütün olarak, sınıf mücadelelerinde tarihsel kazanımlar olarak ortaya çıkmış hakların imha edildiği, insanlığımızın teslim alınmaya çalışıldığı, engizisyon, Nazi Almanyası’nın Özel Mahkemeleri, McCarthy soruşturmaları, Sıkıyönetim Mahkemeleri gibi insanlığın en karanlık dönemlerine benzer bu süreçte, hukuka aykırılıklardan değil ancak hukukun yokluğundan bahsedilebilir.

Yasaların uygulanmadığı, yok sayıldığı ve gerekli görüldüğünde bir gecede kararnameler marifeti ile değiştirildiği bir ülkede, hukukçuların, kazanılmış hakların korunmasının ötesinde yeni taleplerin ileri sürülmesine odaklanması gerekir.

Bu süreçte, hukukçulara tarihsel bir görev düşmektedir.

Bu yeni talepler adalet için verilecek zorlu mücadelelere denk düşecektir. Özel yasaların, özel yargılamaların ortasında kuralsızlığın kural haline getirilmesine karşı bireyin ve toplumun adalet talebi hukuk alanındaki biricik meşruiyet kaynağıdır.

Ülkemizde toplumsal adalet duygusunun yok edilmesi, hukuksuzluğa geçişin temelini oluşturmuştur. Bu bağlamda, yargı alanında yaşananların sınıfsal temelleri görmezden gelinmemeli, hukuk teknisist yaklaşımlarla ele alınmamalı, sınıf mücadelesinin çok önemli bir konusu olarak görülmelidir.

Adalet İçin Hukukçular, bu anlayışla yola çıkmakta, ülkemizin bütün ilerici hukukçu birikimini bu anlayış doğrultusunda mücadele etmeye ve örgütlenmeye çağırmaktadır.


gencbaro.org