Bratza, Anayasa Mahkemesi'nin 50. kuruluş yıldönümü dolayısıyla ATO Kongre Merkezi'nde düzenlenen törende, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile ilişkisinin uzun süredir devam ettiğini belirtti. 

Türkiye'nin Avrupa Konseyi'nin 1949'da kurucu üyelerinden olduğunu dile getiren Bratza, 18 Mayıs 1954'de 10 onay gerektiğinde Türkiye'nin bu sözleşmeyi onaylayan 10. ülke olduğunu anımsatarak sözleşmenin Türkiye'nin onayından sonra yürürlüğe girdiğini anlattı. 

O tarihten bu yana Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sistemi'ne entegrasyonunu iki yasayla daha desteklendiğini dile getiren Bratza, öncelikle 1987'de Türkiye'nin bireysel başvuru hakkını kabul ettiğini ve böylece eski Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'nun başvuru kabul etme yetkisini onayladığını söyledi. 

-Refah Partisi kararı- 

Bratza, bugüne kadar bireysel başvuru usulü olmaması nedeniyle Anayasa Mahkemesi'nin AİHM ile dolaylı bir ilişki yürüttüğünü belirterek, bu durumun bu yıl içerisinde değişeceğini söyledi. 

Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararlarla Avrupa içtihatına büyük katkılarda bulunduğuna dikkati çeken Bratza, şöyle devam etti: 

''Strasbourg'daki Mahkeme, Türkiye'deki davalara bakmaya başladığından beri Türkiye Anayasa Mahkemesi'nin insan haklarıyla ilgili kararlarını ve içtihatını da değerlendirmiştir. Bazı durumlarda Anayasa Mahkemesi'nden farklı görüş benimsemiş bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, özellikle siyasi partilerin kapatılmaları konularındaki Anayasa'nın 69. maddesinde bu konudan bahsedilir. Anayasa aynı zamanda Türkiye'nin ayrılmaz bütünlüğünden bahsetmektedir. Bunlar, oldukça önemli prensipler olarak Anayasa'da yer almaktadır. Ancak Avrupa Mahkemesi, herhangi bir şekilde bir ihlal olmaması durumunda siyasi partilerin kapatılmasının insan haklarına aykırı olduğu kararına varmıştır. Burada tabii ki biraz farklı bir analiz yapmıştır Avrupa Mahkemesi ama değerlendirmelerin birbirine yaklaştığı dönemler de olmuştur. Refah Partisi ile ilgili kararda örneğin sözleşmeye uygun bir şekilde partinin kapatıldığı kararına varmıştır. Laik ve çoğulcu değerlerin özellikle Türk anayasa yargısının yapı taşları olduğunu, dolayısıyla da mahkemenin insan haklarıyla ilgili dikkate aldığı prensipler olduğunu kabul etmiştir. Bu sebepten dolayı böylesine bir hukuki metin üzerinden çalışmak, oldukça etkili bir çalışma yöntemi. Avrupa Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının birbirine yakın olduğu zamanlar var. Bu, Anayasa Mahkemesi'nin aslında Avrupa içtihatını da ne kadar geliştirdiğini ve etkilediğini gösteriyor. Başka bir konuda da mesela Leyla Şahin davasında da bu durum söz konusu oldu. Bu davada Anayasa Mahkemesi'nin verdiği karar, dikkate alındı. Anayasa Mahkemesi, bu kararında, laiklik ilkesinin Türk toplumu için öneminin altını çiziyordu ve özgürlük ve eşitliğin buluşma noktası olduğunu söylüyordu. Bu karara bakarak, Avrupa Mahkemesi de bu anayasal ilkenin sözleşmeyle uyumlu olduğuna karar verdi.'' 

Başka bir davayı da örnek gösteren Bratza, bu davanın Avrupa Mahkemesi'nin Anayasa Mahkemesi'nin sadece kararlarına değil, rolüne de ne kadar önem verdiğini gösteren bir dava olduğunu söyledi. Bratza, ''Bu davada, Türkiye'deki Seçim Yasası ele alınmıştı. Yüzde 10'luk barajdan bahsediliyor. Bu özellikle Kasım 2002'de yapılan seçimlerde insanların seçme hakkını kullanamadığı yönünde bir şikayete sebep olmuştu, ifade özgürlüğünü kullanamadığı yönünde bir şikayete sebep olmuştu ama Strausburg'da bu kabul edilmedi. Burada iki demokratik ülkenin biraraya gelmesi gerekiyor. Seçmenlerin temsil edilmesi ve istikrarlı bir hükümet aynı zamanda burada barajın orantısallığına da bakılırken AİHM, Anayasa Mahkemesi'nin rolünü burada göz önünde bulundurdu'' dedi. 

-''Bireysel başvuru önemli bir gelişme''- 

Türkiye'de Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvurulabilmesinin çok önemli bir gelişme olduğunu vurgulayan Bratza, ''Herşeyden önce bu Türkiye'deki hukuk sistemi için önemli bir gelişmedir. Böylesine usulleri olan devletlerin deneyimlerine bakacak olursak Almanya ya da İspanya gibi, insan haklarını korumada bu bireysel başvurunun çok önemli bir araç olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda Anayasa Mahkemesi ile birey arasında ve AİHM arasında doğrudan bir temas ve ilişki içinde olmasını sağlayacak'' diye konuştu. 

Bratza, şunları kaydetti: 

''Bir de tabii ki pratik bir yönü var bunun. Türkiye'ye karşı açılan AİHM'deki dava sayısı oldukça yüksek. Yaklaşık 11 bin 500 kadar dava var. Tabii ki bu yeni usulün yürürlüğe girmesi Anayasa Mahkemesi'nin adaletin tecelli etmesinde bireysel davalarda bir filtre rolü görmesinin bizim açımızdan da çok önemi var. Burada temel hakların korunması sırasında sözleşmeye taraf ülkelerde devletin kendi kurumları da burada devreye giriyor ve Anayasa Mahkemesi bir filtre görevi görecek.'' 

AİHM'de geçen hafta yapılan konsey toplantısıyla üye devletler tarafından daha başka adımların atılması ve sisteminin sorumluluğunun paylaşılması gerektiğinin söylendiğini anlatan Bratza, uluslararası otoritelerin, etkili önlemler alarak sözleşmede belirtilen hakların ihlalini engellemesi ve ihlal edildiği durumlarda buna çareler üretilmesi gerektiğinin vurgulandığını kaydetti. Bratza, toplantıda ayrıca, sözleşmenin ulusal düzeyde yeterince uygulanamaması sonucu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne birçok dava geldiğinin söylendiğini belirtti. 

Bratza, bunun karşı kaşıya kaldıkları ciddi bir sorun olduğunu dile getirdi. Tüm Avrupa İnsan Hakları sisteminin geleceğinin ulusal mahkemelerin temel haklar konusundaki yükü üstlenmesine bağlı olduğunu söyleyen Bratza, böylece bireysel başvuru yönteminin Avrupa Mahkemesi için de bir araç olacağını ve sözleşme sisteminin genel olarak uygulanmasına katkı sağlanacağını ifade etti. 

-''Adli sürecin uzaması Türkiye için sistematik bir sorun''- 

Türkiye'nin bundan başka birçok hukuki reform gerçekleştirdiğini vurgulayan Bratza, şöyle devam etti.: 

''AİHM bu gelişmeleri ve reformları özellikle de 'Kaplan-Türkiye' davasında adli sürecin uzamasıyla ilişkili davada göz önünde bulundurdu ve mahkememiz Türkiye için bunun hem yapısal hem sistematik bir sorun olduğuna karar verdi. Çıkan pilot kararda Türk otoriteleri genel önlemler konusunda bireysellik sağlanması ve diğer Avrupa ülkelerinin çözümlerinden ders alınması yönünde bir tavsiye yapıldı. Burada Danıştay ve Yargıtay üyelerinin özellikle eğitilmesi konusunda Türkiye doğrudan harekete geçmek zorunda olduğunun farkında. Özellikle adli sürecin uzadığı durumlarda kişilerin mağduriyetlerini ortadan kaldırmak için tedbirler alınması gerektiği söyleniyor. Eğer bu tedbirler alınırsa bizim mahkemeye gelen dava sayısında da azalma olacaktır. Ki şu anda bu sebepten dolayı mahkememize gelen 2 bin 700 dava var. Tabi ki daha büyük ölçekli insan hakları ihlallerinin de engellenebilmesi için evlerinden, mesleğinden çıkarılmış kişilere tazminat ödenmesi yönünde çözümler getirilmesi, Güneydoğu'da 2006'da karar olarak ortaya çıkmış. Bütün bunların uygulanması insan haklarının daha da gelişmesine yardımcı olacaktır. Ulusal düzeyde yapılacak olanlar Avrupa sisteminin de güçlenmesini sağlayacaktır.'' 

Sözleşmede bulunan hakların kullanılabilmesi için ulusal mahkemeler ve AİHM arasındaki diyaloğun önemine işaret eden Bratza, resmi diyaloğun yanında her iki tarafın yargıçlarının bir araya geldiği gayrı resmi diyaloğun da olması gerektiğini belirtti. 

AİHM olarak Türkiye Anayasa Mahkemesine duyulan saygıyı dile getiren Bratza, ''İnsan hakları ve temel özgürlüklerin korunmasında Anayasa Mahkemesi Türkiye'de önemli bir rol oynuyor. 50. yılında çok daha etkili bir şekilde bu amaç için çalışmalar yapmaktadır. Eminim ki Anayasa Mahkemesi kararlılıkla, büyük bir titizlikle görevini yerine getirecek ve amaçlarına ulaşacaktır'' diye konuştu.



AA