Ciner Medya Grubu Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya Gazete HABERTÜRK'teki köşesinde, Kılıç'ın yankı uyandıran şu açıklamalarına yer verdi:

"(...)Bence ilk 3 maddeyi dondurmak, evrensel hukuk kurallarına uygun değil. Ben ilk 3 maddeyi donmuş maddeler olarak görmüyorum. Aksi halde Anayasa'yı dondurursunuz. Hukuk devletini, demokrasiyi, laikliği geri götüren uygulamaya geçit verilemez. İlk 3 maddeye pozitif olarak dokunulabilir."

İŞTE O 3 MADDE  

Anayasa'nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen ilk 3 maddesi şöyle:

MADDE 1: Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.
MADDE 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
MADDE 3: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe'dir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı "İstiklal Marşı"dır. Başkenti Ankara'dır.  

Peki Anayasa'nın 'değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği' hemen devamında 4. madde ile belirtilen ilk 3 maddesi değiştirilebilir mi? HABERTURK.COM uzmanlara sordu. İşte yanıtlar:

"SADECE SÖZCÜKLERİN YERİNİ DEĞİŞTİREBİLİRSİNİZ"
Eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk:


Burada 2. madddede ilkeler belli. O ilkeler değiştirilemez. Cümle yapısını değiştirebilirsiniz, sözcüklerin yerini değiştirebilirsiniz ama içeriğe dokunamazsınız.
İçeriği ile oynarsanız 4. maddeye aykırı hareket etmiş olursunuz. Zaten ifadelerde de bence bir sorun yok. Gayet net cümle ve ifadeler. 'Türkiye Cumhuriyeti milletiyle bölünmez bütündür' cümlesini nasıl değiştirebilirsiniz ki? Her madde bitti sıra bunlara mı
geldi? Ben bu tartışmaları yersiz ve tehlikeli buluyorum. Yeni bir anayasadan söz ediliyor. Seçim sürecinde en önemli konu bu olacak. Yeni anayasa hazırlansa dahi bu
maddelerin aynen korunması gerekir.

"HAŞİM KILIÇ'IN GÖRÜŞLERİNE KATILIYORUM"
Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Serap Yazıcı:

Sayın Haşim Kılıç'ın görüşlerine katılıyorum. Zaten ben de 2009 yılında Bilgi Üniversitesi yayınevinden yayınlanan, "Yeni Bir Anayasa Hazırlığı ve Türkiye, Seçkincilikten Toplum Sözleşmesine" başlıklı çalışmamda aynı yönde açıklamalarda bulunmuştum. Benzer şekilde 1992 yılında, TÜSİAD için anayasa taslağı hazırlayan, Erdoğan Teziç başkanlığındaki bir grup akademisyenle de, bu maddeler üzerinde değişiklik yapılabileceğini, yeni bir anayasada, sadece anayasanın birinci maddesinde yer alması gereken devlet şeklinin cumhuriyet olduğu hükmüne değişmezlik izafe edilebileceğini beyan etmişlerdir. Öte yandan, Profesör Bülent Tanör de, 1986'da yayınladığı "İki Anayasa" başlıklı çalışmasında, sadece anayasanın 1. maddesine değişmezlik izafe edilebileceğini, diğer maddelerin değiştirilebileceğini açıklamıştır.

Ne var ki anayasanın 2. ve 3. maddelerinde yer alan hükümler, Türkiye açısından hassasiyet arz eden konuları içermektedir. Bu nedenle, bu maddeler üzerinde yapılacak değişikliğin, gereksiz tartışmalar yaratmaması, yeni bir anayasanın yapımı sürecini kilitlememesi için, belli noktaların dikkate alınması gerekir. Örneğin cumhuriyetin niteliklerini tanımlayan 2. maddede, insan haklarına dayanan, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti kavramları muhafaza edilmelidir. Bu maddenin bugünkü metninde yer alan "toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet" kavramlarının muhafazasına ihtiyaç yoktur. Hukuken tanımlanması mümkün olmayan bu kavramlar, yeni anayasaya alınmamalıdır.

3. madde açısından en hassas olan konu, devletin resmi dilidir. Devletin resmi dilinin Türkçe olduğu kuralı muhafaza edilmeli; ancak etnik temelde, kültürel ve siyasal hak talepleri, mutlaka demokratik bir anlayışla karşılanmalıdır. Bu çerçevede anayasanın 42. maddesinde yer alan, Kürtçe eğitim yapmayı engelleyen hüküm, ana dili Kürtçe olanlar bakımından, eğitim hakkını bu dilde kullanmalarını sağlayacak biçimde değiştirilebilir. Benzer şekilde Anayasa'nın 66. maddesindeki vatandaşlık hükmü yeniden kaleme alınmalı, bu hükmün içerdiği etnik referanslara son verilmelidir. 66. madde, "Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese Türk denir" hükmünü içermektedir. Bu maddenin yazımı iki nedenle kusurludur: Birincisi; devletin resmi adı yanlış kullanılmıştır. Devletimizn resmi adı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. İkincisi, "devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese Türk denir" ifadesi, etnik kökeni Türk olmayan kişileri dışlamaktadır. Bu yüzden hüküm "Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı denir" biçiminde kaleme alınmalıdır.

Şu anda yeni bir anayasanın yapımı ihtimali, geçmişe kıyasla gerçekleşmesi daha muhtemel olan bir proje izlenimini vermektedir. Bu yüzden Sayın Haşim Kılıç, anayasanın ilk 3 maddes, bağlamında ortaya çıkması muhtemel tartışmaların, daha gerçekçi, daha rasyonel ve daha bilimsel bir zeminde cereyan etmesini amaçlamış olabilir. Kendisnin görüşlerine katılıyorum.

Bu maddelerin de yeniden yazımını sağlayan bir anayasa projesi, tümüyle yeni bir anayasa yapmak anlamını taşımaktadır. Bu ise, teknik ifadesiyle, asli kurucu iktidar yetkisinin kullanılmasını gerektirmektedir. Asli kurucu iktidar, bir ülkede, tümüyle yeni bir anayasa yapmaya muktedir olan bu yetkiyi kullanırken, herhangi bir hukuk kuralı ile bağlı olmayan bir iktiardır. Şüphesiz bu, asli kurucu iktidarın, toplumun siyasi ve sosyolojik gerçekleri ile bağlı olmayacağı anlamına gelmez. Eğer 2011 genel seçimleri belirli koşullar altında cereyan ederse, bu seçimle belirlenecek parlamento, asli kurucu iktidar yetkisini kullanabilir. Bunun olması için halen görevde bulunan parlamentonun, 2011 genel seçimlerinin, tümüyle yeni bir anayasa yapacak bir parlamentoyu yaratacağı biçiminde karar vermesi; bu kararın da toplumda onay görmesi gerekir. İşte bu noktada 2011'de kurulacak parlamentonun, tümüyle yeni bir anayasa yaparken, anayasanın ilk üç maddesinde ne tür yenilikler yaratacağı önem taşımaktadır. Toplumun çeşitli kesimlerinin hassasiyeti dikkate alıdığında, 2011'de kurulacak parlamentonun, bu maddeleri, sözü geçen kesimlerin hassasiyetine uygun olarak formüle etmesi gerekir. İşte bu yüzden Sayın Haşim Kılıç'ın açıklamaları bu tür bir zeminin yaratılmasına katkı sunmaktadır.  (Habertürk)