Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Yargıtay Konferans Salonu'nda düzenlenen ''Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 18. Onur Günü''nün açılış konuşmasına yaptı. Yalçınkaya, adaletin, demokratik yaşamın esasını teşkil ettiğini, gözden kaçırılmaması gerektiğini ifade ederek, ''Hukuk devletinin oluşturulması, demokratik ve hukuki kuralların yerleşmesini sağlamakla yükümlü olan yüksek yargı organlarına yönelik siyasi partilerin politik çıkarlara dayalı beyanları, Anayasa'da belirtilen güçler ayrılığı ilkesine aykırı olduğu gibi, kamuoyu önünde yargıyı ve kararlarını tartışılır konuma getireceği, saygı ve güveni azaltacağı tartışmasızdır'' diye konuştu.

Yalçınkaya, ''Yüksek karaktere sahip ulusumuz Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışının, Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve Onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda, milli birlik ve bütünlüğünü muhafaza ederek, yargıya karşı yapılan haksız ve müdahaleci davranışları sağduyu ile değerlendireceğini ve ülkemizde hukuk devleti ilkesine saygının egemen olacağını düşünmekteyiz'' dedi. Hukuk devletinin ''insanlığın demokrasi mücadelesinde yaşadığı uzun ve acı dolu çabaların sonucu, çağdaş uygarlığın ulaştığı en önemli değerlerden birisi olarak ortaya çıktığına'' işaret eden Yalçınkaya, bütün demokratik rejimlerin temelini oluşturan hukuk devleti ilkesinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın başlangıç kısmı ile 2. maddesinde yer alan devletin temel, vazgeçilmez ve değiştirilmez nitelikleri arasında sayıldığını anımsattı.

Hukuk devletinin ''yasallık ilkesi'' ile aynı anlamda kullanılan ''hukukun üstünlüğü'' olarak algılandığını vurgulayan Yalçınkaya, şöyle devam etti: ''Hukuk devleti, temel hak ve özgürlüklerin korunduğu, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olduğu, bu hususların gerçek anlamda güvence altına alınması için hak arama yollarının açık olduğu, etkin bir yargı denetimi için bağımsızlık ve tarafsızlığı sağlayacak unsurların anayasa ile güvence altına alındığı, hukuk altyapısı üzerine şekillenir. Anayasa Mahkemesi de birçok kararında hukuk devletini, 'Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koruyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan devlettir...' diye tanımlamıştır.''

Yalçınkaya, devlet organlarının hukuka bağlılığını, idarenin işlemlerinin yargısal denetime tabi tutulmasını, toplumun hukuki güvenliğini, yargının bağımsızlığı ve teminatını sağlayamayan bir devletin hukuk devleti olamayacağını kaydetti.
 

Bağımsız ve tarafsız yargı tanımı

Abdurrahman Yalçınkaya, hukuk devletinin en önemli unsurlarından birinin kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı olduğuna işaret ederek, ''Yasama ve yürütme organı ile devlet ve toplumda etkili olan sosyal ve ekonomik baskı grupları karşısında bağımsız olamayan, söz konusu güçlerin doğrudan veya dolaylı denetimine veya etkisine açık olan yargı bağımsız değildir'' dedi. Anayasa Mahkemesi'nin kararlarında ''yargı bağımsızlığı'' için ''hukuk devletinin en önemli ögesi, olmazsa olmaz koşulu'' değerlendirmesinde bulunduğunu hatırlatan Yalçınkaya, siyasi iktidarların, onunla hiyerarşik bağ içindeki bürokrasinin, doğrudan veya dolaylı olarak yönetimi veya etkisi altında olan bir yargının adil ve tarafsız karar veremeyeceğini belirtti.

Adalet Bakanı ve müsteşarının oy hakkında sahip olduğu, kendi sekreteryası, bütçesi ve binası bulunmayan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) mevcut yapısının kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğunu ve bunun da yargı bağımsızlığı ve teminatının önündeki en büyük engel olduğunu ifade eden Yalçınkaya, bu konunun Avrupa Komisyonu'nun Türkiye hakkında verdiği ilerleme raporlarında dile getirildiğini söyledi.

Avrupa Konseyi Hakimleri İstişare Konseyi'nin de hakim ve savcılar hakkında karar almaya yetkili olan yargı kurullarının yapılanması ve çalışmasında yürütme ve idare erkine mensup kişilerin bulunmasının kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkelerine aykırı olduğuna işaret ettiğini kaydetti. Yalçınkaya, ''Hukuk ve yargının, gerektiğinde vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini yönetime karşı da koruyarak, hukuk devletini ve Anayasal düzeni sağlamakta yetkili ve görevli oldukları unutulmamalıdır'' dedi.

'TBMM, Anayasa'nın koyduğu kurallara sadakat göstermelidir'

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya, anayasa değişikliğine ilişkin yaptığı değerlendirmelerde de anayasanın tarafsız bir biçimde hazırlanması veya değiştirilmesi için geniş bir katılımın sağlanması, toplumun her kesiminin görüş, düşünce ve eleştirilerinin alınması, tereddüt ve beklentileri giderecek bir yöntemin izlenmesi gerektiğini söyledi.
''TBMM yetkilerini kullanırken ve bu kapsamda anayasayı değiştirirken Anayasa'nın koyduğu kurallara mutlak suretle sadakat göstermesi'' gerektiğini ifade eden Yalçınkaya, ''Anayasa'nın koruma altına aldığı maddelerde değişiklik öngören veya Anayasa'nın diğer maddelerinde yapılan değişikliklerle, koruma altına alınan maddelerin doğrudan doğruya veya dolaylı olarak değiştirilmesi, değiştirilmesinin teklif edilmesi Anayasaya aykırılık sonucunu doğurur'' diye konuştu.

Özel hayatın gizliliği ve haberleşme özgürlüğüne de değinen Yalçınkaya, ''telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi''nin sıkı koşullara bağlanmak suretiyle Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesinde yazılı suçlarla sınırlı olarak kabul edildiğini anımsattı. Yalçınkaya, şöyle devam etti: ''Söz konusu koruma tedbirinin, kişi temel hak ve özgürlüklerinden olan, özel hayatın gizliliği ile haberleşme özgürlüğünü kısıtlayan niteliği yatmaktadır. Kanun koyucunun bu açık iradesiyle, kanunda öngörülmemiş olması ve uygulamasının da demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olmaması nedeniyle ceza muhakemesinde iletişimin denetlenmesi suretiyle elde edilen bir delil 'başka bir amaçla' kullanılamaz. Bu çerçevede alınan delilin, hukuka uygun şekilde elde edilmiş olmasının veya biçimsel olarak bir hakim kararına dayanmasının herhangi bir önemi bulunmamaktadır.''

'Hukuka aykırı elde edilen deliller'

Kanunda aranan koşullara kısmen veya tamamen aykırı olarak iletişimin denetlenmiş olmasının bu delilin gerek ceza, gerekse hukuk dalları açısından hukuka aykırı olacağına işaret eden Yalçınkaya, ''Özel hayatın gizliliği ve haberleşme özgürlüğü ihlal edilerek elde edilen bulguların, ceza hukukunda olduğu kadar özel hukukta ve disiplin hukukunda, başka bir ifadeyle hukukun hiçbir alanında delil değeri olması düşünülemez. Bu nedenle gerek idare makam ve mercileri, gerekse mahkemeler, genelde hukuka aykırı olan delillere, özelde ise iletişimin denetlenmesi yoluyla elde edilen bulgulara dayanamazlar'' dedi.

Yalçınkaya, ''Toplumun her kesiminden olan kişiler üzerinde, dinlenilme ve izlenme kuşkusunu yaratan, geniş kapsamlı ve sistematik uygulamalar, iletişim özgürlüğünü ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmektedir. Bu durumun hukuk devleti ilkesinin içselleştirildiği bir ortamda kabul edilmesi mümkün değildir'' dedi.
 

'Savcılar verdikleri zarardan sorumlu olmalıdır'

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya, savcıların Anayasa ve yasalardan aldıkları yetkiye dayanarak ceza soruşturmaları yürüttüklerini belirterek, soruşturmalarda ''yasa önünde birey olarak tanınma hakkı, kanun önünde eşitlik hakkı, yetkili mahkemelerde yargılanma hakkı, keyfi tutuklamadan korunma hakkı ve adil yargılanma hakkının'' uygulanmasının önemli olduğunu vurguladı.

Savcıların, devletin kurumları aracılığıyla yetki kullandığı sırada verdiği zararlardan sorumlu olması gerektiğini dile getiren Yalçınkaya, bu ilkenin yurttaş açısından ''devlete ve devletin kurumlarına karşı yasal başvuru hakkını'' ifade ettiğini söyledi. Yalçınkaya, şunları kaydetti: ''Anayasa'nın 129. maddesinde, kamu görevlilerinin hukuki sorumluluğu düzenlenmiş, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü oldukları, yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceği belirtilmiştir. Savcıların korunma tedbirleri (yakalama, gözaltına alma, arama) ile ilgili yetkilerini kötüye kullanması halinde, mağdur olan kişiler maddi ve manevi zararlarının tazminini savcılara rücu edilmesi hususu saklı kalmak kaydıyla devletten isteyebilirler. Savcıların ceza soruşturmalarında yaptıkları yasaya-hukuka aykırı işlemler nedeniyle ceza ve disiplin hukuku açısından sorumluluğu bulunduğu açıktır.''

 

'Ülke başsavcılığı oluşturulması yoluna gidilmeli'

Onur Günü'ne, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Sayıştay Başkanı Recai Akyel, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Ali Em, Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Berra Besler, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri, Yargıtay üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet savcıları ile Yargıtay tetkik hakimleri katıldı. Konuşmasında, Avrupa Savcıları İstişari Konseyinin yapısına ve çalışmalarına ilişkin bilgi veren Yalçınkaya, Türkiye'de de bir ''Türkiye Cumhuriyet Başsavcılığı'' oluşturulması gerektiğine işaret etti. Yalçınkaya, gelişen suç yöntemleri ile mücadele edebilmek için ''ülke başsavcılığı'' oluşturulması yoluna gidilmesini istedi. Yalçınkaya, ''Hukukun üstünlüğüne dayalı demokrasilerde, soruşturma politikasını belirleyen temel, hukuktur. Ülkemizde sanıldığı gibi gündelik politik çıkarlar değildir. Hukuk kurumlarından birini oluşturan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, bu alandaki önerilerini dikkate almayan uygulamalar ile artan suçlulukla baş etmek mümkün değildir'' diye konuştu.
 

Parti içi demokrasi

Konuşmasında, ''parti içi demokrasiye'' de değinen Yalçınkaya, Anayasa'nın, siyasi partileri demokratik siyasi sistemin vazgeçilmez unsurları olarak tanımladığına işaret etti. Siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmalarının da demokratik ilkelere uygun olması gerektiğini vurgulayan Yalçınkaya, şöyle konuştu: ''Batılı anlamda demokrasinin yerleşebilmesi için siyasi partilerin fonksiyonel hale gelebilmesi, milli iradenin parlamentoya tam yansıyabilmesi ve demokratik örgüt yapısı içinde tartışma ortamı yaratılarak, çoğulculuk esasına dayanan, geniş katılımlı siyasal kararların alınabilmesi, adil, eşit ve özgür seçimlerle lider, teşkilat ve adaylar belirlenerek demokratik uygulama yöntemlerinin bulunması, ancak parti içi demokrasinin varlığı ile mümkündür. Parti için demokrasi, 'siyasi partilerin örgüt için düzenlerinin, demokrasi esaslarına uygun hukuki düzenlemelerle sınırları çizilerek, partilerdeki oligarşik eğilimlerin ve baskıların ortadan kaldırılması, demokratik örgüt yapısının kurularak lider, teşkilat, organlar ve adayların demokratik yöntemlerle belirlenmesi ve karar mekanizmasının tabandan tepeye oluşturulması' sürecidir.''
 

'Demokratik ve yönetimlerde gizliliğe yer yoktur'

''Demokratik yönetimlerde gizliliğe yer yoktur'' görüşünü dile getiren Başsavcı Yalçınkaya, alınacak siyasal kararların parti organlarında ve parti gruplarında tartışılmasının kamuoyu üzerindeki kuşkuları da ortadan kaldıracağını belirtti. Yalçınkaya, ''Rejimin sağlıklı işleyebilmesi, demokratik kuralların toplumda ortak bir değer oluşturması için de öncelikle parti içi demokrasi gereklidir ve toplumun demokratik kültürü ancak bu yolla oluşturulabilir'' dedi. Yönetimlerde demokratik olmayan tutum ve davranışlar, diyalog ve uzlaşmadan kaçış, ideolojik aşınmalar ve çıkara dayalı siyasetin siyasal rejimin kilitlenmesine neden olacağını ifade eden Yalçınkaya, şöyle devam etti: ''Yönetilemeyen demokrasi olgusunun en önemli nedeni, uzun zamandan beri ileri sürdüğümüz gibi siyasal sisteme, siyasal kadrolara karşı güvensizlik görüntüsü ve olgusudur. Ağır bir güven bunalımı, toplumla siyasal kadroların birbirleri ile ayrı düştükleri görüntüsünü ortaya çıkarmış, bu, partiler ve siyasal kadroların, Türkiye'nin sorunlarına çözüm getirebileceği yönünde umut ve beklentileri azaltmıştır. Özellikle, siyasal partilerin örgütlenme modellerinin ve iç işleyişlerinin çözümsüzlüğe ve giderek siyasal krizlere yol açtığı bilinmektedir. Demokratikleşme açısından ilk ve derhal yapılması gereken, 'siyasal sisteme, siyasal aktörlere duyulan bu güvensizlik duygusunun ortadan kaldırılması, güven duygusunun tekrar tesis edilmesi' için Siyasi Partiler Kanunu'nun belirli maddelerinin ve kısımlarının, bu amaçları gerçekleştirmeye yönelik olarak değiştirilmesi gerekmektedir.''

Yalçınkaya, Siyasi Partiler Yasası'nda, parti üyeliklerinin keyfi olarak silinmesini engelleyecek, olağanüstü kongreye çağırma yöntemi, genel başkan adaylığının demokratik esaslara uygun hale getirilmesi, parti üyelerinin parti organlarında temsili, il ve ilçe kongrelerinin zamanında yapılması, il ve ilçe yöneticilerinin görevleri, aday belirleme yöntemleri gibi konularda değişiklikler yapılması gerektiğine işaret etti. Abdurrahman Yalçınkaya, ''Siyasi partiler, kamu yararından çok, kendi çıkarlarını gözettiğinde ve iktidarı elde etme ya da kaybetmeme uğruna her yolu meşru gördüklerinde demokrasinin gerçekleşmesi mümkün olmadığı gibi, halkın siyasi partiler rejimine ve demokrasiye olan güveni de zedelenmiş olur'' diye konuştu.
 

'Adli kolluk, siyasi otoriteden bağımsız olmalı'

Cumhuriyet savcılarının, görevlerini yerine getirirken adli kollukla çalışmasının kaçınılmaz olduğuna işaret eden Yalçınkaya, adli kolluk kuvvetlerinin ''insan haklarını, sorgu teknik ve taktiklerini, delil toplama ve değerlendirme, kriminalistik bilime, ceza muhakemesi hukukuna, suçlulukla mücadele yöntemlerine, bilgisayar teknolojisine, yeterli teknik elemana ve her türlü teknik araç ve gereç, laboratuvarlara'' sahip olması gerektiğini belirtti.

Yalçınkaya, ''Adli kolluk, siyasi otoriteden tamamen bağımsız, onunla doğrudan veya dolaylı olarak bağlantısı bulunmayan, teminatlı ve savcıya bağlı bir örgütlenmeye sahip bulunmalıdır'' dedi.
 

Gizli tanıklık uygulaması

''Gizli tanıklık'' uygulamasına ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Yalçınkaya, ''gizli tanıklığın, amacından saptırılıp, basitleştirilerek kullanılması, sadece gizli tanıklık üzerine kurulmuş bir ceza soruşturması ve kovuşturmasının, hukuk devleti ilkesine aykırı'' olacağını belirtti. Son dönemlerde kamuoyu dikkatinin ceza ve hukuk davalarına çekildiğini ifade eden Yalçınkaya, bunun sonucu olarak da mahkemeler ve savcılar tarafından medyaya objektif bilgilerin iletilmesi ihtiyacının doğduğunu kaydetti. ''Kamuoyunda yargıya güvenin sağlanması, demokratik bir toplumda çok önemlidir'' diyen Yalçınkaya, hakim, savcı ve medyanın masumiyet karnesi, adil yargılanma ve özel yaşam gibi temel ilkelere saygı göstermesi gerektiğini vurguladı.

Medyanın, soruşturma ve dava aşamasındaki dosyalarla ilgili haberlerinin hakim, hakimler heyeti ve savcılar üzerinde uygun olmayan baskı ve etki yaratabileceğine işaret eden Yalçınkaya, basın sözcüleri ve medya ile iletişim için eğitim görmüş hakim ve savcılar gibi medya irtibat görevlilerinin, mahkemelerin işleyişi ve kararları konusunda medyaya doğru bilgi verilesi konusunda hakim ve savcılara yardımcı olabileceğini söyledi. Yalçınkaya'nın konuşmasının ardından emekliye ayrılan Cumhuriyet savcılarına plaket verildi.

 

Yargıtay Cumhuriyet Savcıları Anıtkabir'i ziyaret etti

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya ve beraberindeki Yargıtay Cumhuriyet savcıları Anıtkabir'i ziyaret etti. Yalçınkaya ve beraberindekiler, Atatürk'ün mozolesine çelenk koyarak, saygı duruşunda bulundu. Daha sonra, Misak-ı Milli Kulesi'ne geçen Yalçınkaya, Anıtkabir Özel Defteri'ne şunları yazdı: ''Çok değerli Mustafa Kemal Atatürk'ümüze, Cumhuriyet ve demokrasi düşüncesini öğrencilik döneminde kavramış ve kongreleri yapmadan önce ülke toprakları işgal altındayken, halkın gelecek umudu kararmışken zaferden sonra hükümet şeklinin cumhuriyet olacağını belirtmiş, ilkelerinizi sıralamış, milli iradeyi egemen kılmak istediğinizi açıklamıştınız. Dil, eğitim ve hukuk birliğini sağlayacak yasalar çıkarmış Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olduğu gibi devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğunu vurgulayarak, anayasal düzeni oluşturmuş, cumhuriyeti kuranlara 'Türk ulusu' diyerek, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının ortak yasal kimlik olduğunu belirleyip, etnik ve dinsel kimlikleri öne çıkarmadan; halka ulus olma ve demokratik yaşam biçimini öğreterek yurttaşlık haklarını vererek onurlandırmış, çağdaş yaşamı sağlamıştınız. Size minnettarız. Yüce Türk ulusu verdiğiniz bu değerler ve haklarla evlatlarını yetiştirerek, cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkmış olmakla istek ve kararlılığını her zaman her yerde göstermiştir.''


AA