Türkiye'de yaşayan yabancı gazeteciler ve bilim adamları ile Türk entelektüelleri bir araya getiren 27. Abant Platformu'nun üçüncü gününde 'Türk medyası' konuşuldu. Boston Üniversitesi'nden Jenny White'ın yöneticiliğinde yapılan oturuma katılanlar devlet ve medya ilişkisi, kültürel bir kurum olarak medya ile demokratikleşmede medyanın rolü gibi konuları tartıştı. Azınlık gazetesi Apoyevmatini'nin editörü Mihail Vasiliadis, Türkiye'de azınlıklara yönelik nefret suçu içeren açıklamalar nedeniyle gazeteci olmaya karar verdiğini anlattı. Bu vesile ile nefret suçunun kanunlara girmesi gerektiğini söyledi. Agos gazetesinden Lili Gasparian da Türk basınında nefret söylemine sıkça yer verilmesinden yakındı. Fatih Üniversitesi'nden İhsan Yılmaz ise Türkiye'de gazeteciliği gazetecilik için yapan çok az insan olduğunu anlattı. Yılmaz, "Türk burjuvazisi devlete göbek bağı ile bağlı bir burjuvazidir ve bu gruplar medyayı da kontrol etmiştir. Son zamanda çıkan gürültü patırtının sebebi de bu monolitik yapının değişiyor olmasıdır." diye konuştu. Today's Zaman gazetesinden Bülent Keneş, Türkiye'de 10-15 yıldır farklı bir medya atmosferi oluştuğunu anlattı. Keneş, "Dışarıdan bakınca bu durum polirizasyon gibi algılanıyor ancak bence bu durum çokseslilik anlamına geliyor. Geçmişte yüzde 10'luk bir elit yüzde 90'lık bir söz hakkına sahipti. Bu son zamanlarda değişmeye başladı. Artık farklı sesler de duyuluyor." diye konuştu. 

Demokratik bir anayasa acil ihtiyaç 

Abant platformunun sonuç bildirgesinde demokratikleşme, dış politika ve Ortadoğu, AB, ekonomi ve medya konularına yer verildi. Şu ifadeler kullanıldı: "Türkiye'nin insan haklarını etkin biçimde koruyan liberal demokratik bir anayasaya ihtiyacı vardır. Türkiye demokratikleşme anlamında ciddi mesafe kaydetmiştir. Ne var ki bu dönüşümün zaman alan bir süreçtir. Türkiye'nin dış politikasının çeşitlendirilmesi olumlu bir gelişmedir. Buna karşın Türkiye'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da verdiği sözler ve bu sözleri hayata geçirme kapasitesi arasındaki boşluk giderilmelidir. Türkiye'nin bölgede rol model olarak algılanması ekonomik başarı ve siyasi gelişmelerle ilgilidir. Türkiye'nin bu rolü hayata geçirebilmesi kendi demokratikleşme sürecindeki başarısına bağlı olacaktır. Türkiye'nin dış politikasına Ortadoğu ile daha iyi ilişkiler de dâhil olmak üzere yeni boyutların eklenmesi Avrupa Birliği'ne tam üyeliğin önemini ikame edemez. Müzakerelerin tıkanmasındaki sorumluluk AB üyeliği yönündeki çabaları yavaşlatmasından ötürü hükümete ve yeni başlıklar açılmasını engellemesinden ötürü AB ve AB üyesi ülkelere aittir." 

"Türk ekonomisi geçtiğimiz on yıl içinde kayda değer bir gelişme göstermiştir. Ne var ki bu gelişme, aralarında cari bütçe açığının da bulunduğu birtakım yapısal sorunlara da neden olmuştur. Mevcut ticari ilişkilerin korunması kaydıyla yurtdışı pazarların çeşitlendirilmesi bu problemlerin aşılması adına önem taşımaktadır. Kutuplaşmanın medya üzerinde direkt olumlu ve olumsuz etkileri söz konusudur. Bir yandan birçok görüşün medyada yer alması sayesinde çoğulculuk ve demokrasi kültürü güçlenmekte, öte yandan taraflı ve önyargılı habercilik kamuoyunda medyaya karşı güvensizliğe neden olmaktadır. Mevcut ceza kanunu bireylerin, gazetecilerin ve ifade özgürlüğünün değil, devletin menfaatlerinin korunmasını esas almaktadır. Bu bakış açısı tutukluluklara ve kötü muameleye karşı duyarsız kalınmasına neden olmaktadır. Türkiye medyasındaki sorunlar profesyonelleşme, mesleki etik, ifade hürriyeti, iş ilişkileri ve siyasi-kültürel etkiler etrafında yoğunlaşmaktadır. Azınlık gazeteleri ihmal edilmemelidir." 



Ahmet Şık'ın adını, tutuklanınca duydum 

Toplantıda tutuklu gazeteciler konusu da gündeme geldi. Hürriyet Gazetesi'nden Gülden Aydın, demokratikleşme konusunda Ahmet Şık örneğinin yanlış olacağını söyledi. Aydın, "Onun tutuklanma nedeninin ne kadarının gazetecilik olduğu tartışılır. Ben 20 yıllık gazeteciyim ve Ahmet Şık'ın adını tutuklanıncaya kadar duymamıştım. Bir medya kahramanı haline getirildi." dedi. Araştırmacı-yazar Ümit Fırat ise gazetecilerin son dönemlerde farklı ilişkiler içerisine girdiğini ve Tuncay Özkan'ın gazetecilikle ilgili olmayan bir faaliyetten dolayı tutuklu bulunduğunu hatırlattı. Ayrıca birtakım insanların sırf gazetecilik etiketine sahip oldukları için farklı işleri yapmasına imkân verilmemesi gerektiğini anlattı. Fırat, "Mustafa Balbay da tutuklu ama gazetede yazmaya devam ediyor. Gazeteci tutukludur diye düşünmemek lazım." dedi. 




Zaman