Ferit DEMİR

Tunceli’de 1937-38 yıllarındaki olayların ’soykırım’ olarak tanımlanması için Uluslarası Ceza Mahkemesi’ne götürmek isteyen aralarında ABD’li avukat Prof.Dr. Barry Fisher ile öldürülen gazeteci Hrand Dink davasının avukatı Erdal Doğan’ın da bulunduğu heyet Tunceli’de olayın tanıklarıyla görüştü. Tunceli merkez, Hozat ve Pertek ilçelerinde olayın tanıklarıyla yaptıkları görüşmeleri kameraya kaydeden, heyet olayların yaşandığı bölgelerde de incelemelerde bulundu.

Avukat Erdal Doğan, Dersim olayları ve günümüzdeki bazı olayların da soykırım ile eşit derecede olduğunu iddia ederek, bu durumu Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne tanışması için Türkiye’de görev yapan avukat Eren Keskin ve ABD’li Avukat Prof.Dr. Barry Fisher ile birlikte bu konuda çalışma yürüttüklerine, belge ve bilgi toplamaya devam ettiklerini söyledi. ABD’li avukat Prof.Dr. Barry Fisher, 1938 yılındaki olayların çok acı olduğunu belirterek, yaşlılarla yaptığı görüşmede, bugüne kadar yaşananlarla ilgili kimsenin konuşmamış ve ilgilenmemiş olmasından çok etkilendiğini söyledi. Prof.Dr. Fisher, şöyle dedi: 

'AYNI ŞEYİ YAHUDİLER DE YAŞADI'
"Bir çok insanın öldürüldüğü, kadın, çocuk, erkeklere baskı kurulduğu çeşitli yerlerde bulundum. Bu tarih kitaplarında ve siyasetçiler tarafından dikkate alınan bir mesele değil. Ziyaret ettiğim bir çok yerde ne bir anıt, ne de bir işaret ya da yaşanılanlarla ilgili bir kelime bile yok. Bu Yahudi soykırımından sonra da böyleydi. Köylerdeki yaşlılarla görüştüğümde bu güne kadar yaşanılanlarla ilgili kimsenin konuşmamış ilgilenmemiş olmasından çok etkilendim. Bu insanlar 80-90 yaşlarında. Aynı şey Yahudiler’de ve başka deneyimlerde de yaşamıştı. Bu süreç yavaş işlemişti. Ama Türkiye halkları için tarihi ve hikayeleri kaydetmek ve tanımak çok önemlidir. O dönemde çocuk olarak yaşayanların bu gün o tarihe tanıklık yapmış insanların görüntü ve ses kayıtlarını alınması çok önemlidir. Çünkü bunlar bir gün ölecek ve canlı tanık kalmayacak."

Dersim olaylarının Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşınması için konu üzerinde çalıştıklarını, kendisinin ve bir araştırma ve inceleme içinde olduğunu belirten, Prof.Dr. Fisher, "Şunu söylemem gerekir ki; birçok uluslararası meseleyle ilgili birçok davaya dahil olmama rağmen bu bir ilk adımdır. 1937-38 Dersim, Tunceli olayları benim için oldukça yeni bir konu. Bu konuda araştırdım, meslektaşlarımla konuştum ve bununla ilgili daha çok görüşme olacak. Bu meseleye değişik yaklaşımlar olabilir. Umarım bu yaklaşımlar Türkiye Cumhuriyeti halklarının her kesimi tarafından benimsenerek ve eğitici bilgi verici olur. 

ETNİK TEMİZLİK VE ASİMİLASYON...
Belki katliamlar ve kıyımlarda rol almış sorumlu kişilerle ilgili bir takım kişilerle ilgili davalar olabilir. Gelecekte ne olacağını şu anda bilemiyorum. Döndüğümde bir takım konuşmalar olacak. Umarım tekrar davet edilirim ve bu meseleler daha kapsamlı tartışılır. Türkiye’nin başka bölgelerinde görme şansım olur. Sadece 1937-38 zamanını olaylarıyla ilgili değil de Türkiye tarihinin çeşitli olaylarıyla ilgli bilgi edinirim" dedi.

Yaptığı görüşmelerde kadınlar, erkek ve çocukların katledildiğini öğrendiğini anlatan avukat Fisher, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunlar hiçbir şekilde savaşçı ve Türkiye Cumhuriyeti ordusuna tehdit unsuru değilmiş. 1937-38 olaylarının soykırım olarak adlandırılmasında tartışmalar var. Fakat bu teknik bir konudur. Ama bence burada önemli olan yaşananın soykırım, olarak adlandırılıp adlandırılmaması değil, burada ne yaşandığı hakikatidir. Öldürülen halklar, saldırıya uğrayan kültürle, hedef alınan diler ve etnisiteler bu olaylarda hedef alınan insanlarla ilgili tarihin net olması. Sonraki yıllarda etnik temizlik ve asimilasyon olarak tanımlanacak olaylar yaşanmış ama aynı zamanda insanların kültürleri ve dilleri ile ilgili bir yok etme yaşanmış. 

Giderek küçülen bugünün dünyasında global ilgi unsuru olarak algılanmaktadır. Tekrar etmek gerekirse, Türkiye Cumhuriyeti’nde, dil, kültür ve etnistelerin çeşitliliği pozitif olarak algılanırsa ülke güçlenir. Dünyada hiç bir ülkede tamamen homojen ve asimle edilmiş bir ağ yoktur. Her yerde azınlıklar vardır, bunlara saygı duyulursa ülke güçlenir. Yaşananların tanımlanması, toplu katliamlar, nüfusun sürgün edilmesi, isimlerin zorla değiştirilmesi veya dilin kullanılamaması ve bir anlamda kültür ve etnisitelerin yok edilmesinin çok ötesindedir. Teknik anlamda bunun bir soykırım olarak adlandırılıp adlandırılması benim için daha fazla analiz gerektiriyor. Fakat daha önemlisi ne yaşandığının insanlar tarafından doğru anlaşılması gerekir." (DHA)