Hamsici, yazılı açıklamasında, bazı basın yayın organlarında, “Deniz feneri eski savcılarına için hapis istemi, Savcılara jet hızı dava, Deniz Feneri savcıları hakkında iddianame hazırlandı, Deniz Fenerinde asıl fail bizmişiz?” şeklinde haberler ve yorumlar yapıldığını anımsattı.

'Resmi belgede tahrifat iddiası var'

Söz konusu haberler nedeniyle kamuoyunun bilgilendirilmesi amacıyla bir açıklama yapılmasına ihtiyaç duyulduğunu belirten Hamsici, şunları kaydetti:

“2802 sayılı Kanun'un 89/1 maddesinde 'Hakim ve savcılar hakkında görevden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlar nedeniyle kovuşturma yapılması gerekli görüldüğü takdirde evrak ilgilinin görev yaptığı Ağır Ceza Mahkemesine en yakın Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir' Aynı kanunun 89/2 maddesinde ise 'cumhuriyet savcısı beş gün içinde (ilgili hakim veya cumhuriyet savcısı hakkındaki) iddianamesini düzenleyerek evrakı, son soruşturmanın açılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına karar verilmek üzere Ağır Ceza Mahkemesine verir' hükümleri bulunmaktadır. Ayrıca aynı yasanın 95'inci maddesinde de 'Hakim ve savcılara ait davalar acele işlerden sayılır. Kanuni zaruretlerden doğan davalar üç aydan fazla devam edemez' şeklinde düzenleme yer almaktadır. 2802 sayılı Kanun'daki bu düzenlemeler dikkate alındığında yerine getirdikleri kamu görevi nedeniyle hakim veya cumhuriyet savcıları hakkındaki yargılamaların ivedilikle sonuçlandırılmasının istendiği açık bir şekilde ortadadır. Kurulumuz tarafından 2802 sayılı Kanun'a göre kovuşturma izni verildikten sonra son soruşturmanın açılıp açılmamasına ilgili Ağır Ceza Mahkemesi karar verecektir. Dolayısıyla iddianame düzenleyen Cumhuriyet Başsavcılığının bu konuda herhangi bir takdir hakkı bulunmamaktadır. İlgili üç savcı hakkında verilen soruşturma ve kovuşturma izni 'Deniz Feneri' soruşturmasını yürüttükleri veya bazı olayların üzerine gittikleri için değil, bunu yaparken resmi belgede tahrifat ve görevi kötüye kullandıklarının iddia edilmesinden kaynaklanmaktadır.”

HSYK İkinci Dairesi tarafından 2011 yılı içinde ilgili cumhuriyet savcıları dışında 13 dosyada, 13 hakim ve cumhuriyet savcısı hakkında değişik suçlamalarla kovuşturma izni verildiği ve bütün bu dosyalarda da yukarıda belirtilen kanuni hükümler uyarınca işlem yapıldığını vurgulayan Hamsici, “Bahse konu haberlerde özellikle ilgili cumhuriyet savcıları haklarında verilen kovuşturma izni kararına karşı yapılan itiraz süreci sona ermeden dosyanın Sincan Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği belirtilmektedir. Halbuki HSYK İkinci Dairesi tarafından verilen 'kovuşturma izni verilmesi' kararı bir ara karardır, sonuç doğurucu nihai bir karar değildir. Bu sebeple de yeniden inceleme ve itiraza konu edilememektedir. İlgililer hakkında kovuşturma işlemlerine başlanmasını sağlayacak karar ancak Sincan Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilebilecektir. Sincan Ağır Ceza Mahkemesi delilleri değerlendirip son soruşturmaya geçilmesine yer olup olmadığına karar verecektir. Son soruşturmaya geçilmesine yer olmadığına karar verilirse, kovuşturma sona erecektir. Son soruşturmaya geçilmesine karar verilirse ilgililerin 1. Sınıf hakim ve savcı olmaları sebebiyle Yargıtay ilgili dairesinde yargılamaları yapılacaktır” ifadelerini kullandı.

“İşini hukuka aykırı yaptığı AİHM kararı ile tescil olunan hakimlere hiçbir şey yapılmadığı” iddiası

Hamsici, ayrıca bazı basın yayın organlarında, “İşini hukuka aykırı yaptığı AİHM kararı ile tescil olunan hakimlere hiçbir şey yapılmıyor” konulu haber ve yorumlar nedeniyle de bir açıklamada bulundu.

HSYK Genel Kurulunun 30 Eylül 2011 tarihli toplantısında, derece terfisine ve başarı incelemesine ilişkin ilke kararlarının yeniden düzenlenerek kabul edildiğini anımsatan Hamsici, şunları kaydetti:

“Hakim ve savcıların derece yükselmesi esaslarına ilişkin 30 Eylül 2011 tarih ve 282/1 karar nolu; birinci sınıfa ayrılmış ve birinci sınıf olan hakim ve savcıların çalışmalarının değerlendirilmesi esaslarına ilişkin aynı tarihli 282/2 karar nolu ilke kararında hakim ve savcıların 'kanun yolundan geçen işlerine' de bakılarak terfi defterlerinin belirleneceği düzenlenmiştir. İlke kararı görüşmeleri sırasında; 'kanun yolu incelemesinden geçen işler' kavramının AİHM'ce incelenen işleri de kapsadığı; AİHM tarafından incelenen dosyalarda ihlale karar verilmesi durumunda, ihlale neden olan eylemin belirlenerek eylemi yapan hakim ve savcının terfisinde değerlendirilmesi kanaatine varılmıştır. Bu kapsamda AİHM tarafından incelenen ulusal mahkemece verilmiş karar ile kararı veren hakim, soruşturmayı yapan cumhuriyet savcısının tespiti açısından Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne yazılan 4 Kasım 2011 tarihli yazıda, terfi işlemlerine esas alınmak üzere ihlale neden olan hakim ve cumhuriyet savcılarının kararla birlikte kurulumuza bildirilmesi talep edilmiştir. Ayrıca aynı yazıda; AİHM kararlarının tercümesinin yapılarak bütün hakim ve savcıların erişimine açılması, ülkemizi ilgilendiren kararlarda insan hakları ihlaline neden olan eylemlerin belirlenmesi ve söz konusu kararın ihlale neden olan hakim ve savcıya tebliği konularında işbirliği içinde çalışmalar yapılması vurgulanmıştır.”


AA