''Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Kararları Işığında Koruma Tedbirleri ve İfade Özgürlüğü'' sempozyumunun açılışındaki konuşan Ergin, Türkiye'yi, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları konusunda lider konuma yükselterek diğer ülkelerin örnek aldığı en üst seviyeye ulaştırmayı amaçladıklarını söyledi.



Bu seviyenin yakalanmasının tek başına yürütmenin veya hükümetin ya da tek başına yasamanın atacağı adımlarla mümkün olmadığını vurgulayan Ergin, mevzuat değişikliklerinin ve kurulan müesseselerin uygulama sonuçlarının daha da önemli olduğunu ifade etti. Bu sürecin yürütülmesinde başta cumhuriyet savcıları ve hakimler olmak üzere uygulayıcılara önemli sorumluluk düştüğüne işaret eden Ergin, çünkü mahkemelerin bir kısım kanunları doğrudan uygularken bir kısım kanunların uygulanmasında ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde de bu kanunları yorumlayarak önemli bir görev icra ettiklerini kaydetti. Ergin, bu görevin yerine getirilmesinde uygulayıcıları bağlayan temel normların anayasa, yasa koyucunun iradesi, temel hukuk kuralları, uluslararası sözleşmeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yorumları olduğunu belirtti.



Sempozyumun açılışına CMK'nın 250'nci maddesi kapsamında kurulan ağır ceza mahkemelerinde görev yapan hakimler ve Cumhuriyet savcılarının da katıldığını hatırlatan Ergin, bu nedenle mahkemelerle ilgili tartışmalara değindiğini de ifade etti. Son zamanlarda ''bu mahkemelerin tümüyle kaldırılması'' ya da ''duyulan ihtiyaç nedeniyle kaldırılmaması'' yönünde görüşler ileri sürüldüğünü anımsatan Ergin, kanunda bu mahkemeler için özel bir isim konulmadığını ancak kamuoyunda ''özel yetkili mahkemeler'' veya ''özel yetkili ağır ceza mahkemeleri'' şeklinde isimlendirildiğini dile getirdi. Ergin, sözlerini şöyle sürdürdü:



''Bu açıklamaları şunun için yapıyorum; burada bir tanım ifadesi var ve bu terimden oluşmaktadır. Bunlar 'özel yetkili' ve 'mahkeme'dir. Burada bazı özel, istisnai yetkiler var ve bu yetkilerle donatılmış mahkeme ve savcılıklar var. Burada hemen şu soruları sorarak sonuca ulaşmamız gerekmektedir: Türk hukuk sisteminde başka ihtisas mahkemeleri var mıdır- Bunlar gerekli midir- Uyuşturucu ticareti, mafya ve terör suçlarına bakmak için ayrı ihtisas mahkemeleri kurulmalı mıdır- Bu suçlar genellikle organize şekilde mi işlenmektedir- Bu suçların soruşturulması ve kovuşturulması birden çok ilin alanına girmekte midir - Ülkemiz 30 yılı aşkın bir süredir terör belasıyla uğraşmaktadır. Ülkemiz mafya olarak isimlendirilen suç örgütlerinden çok çekmiştir. Bu örgütlerin topluma ve devlete yönelik tehditlerinin devam ettiği de bilinen bir gerçektir. Uyuşturucu kaçakçılığı konusunda da ülkemizin konumu bellidir. Ayrıca demokrasimize ve parlamentoya karşı 8-10 yılda bir yaşanan darbe ve muhtıra girişimleri malumunuzdur. Bu suçların toplum hayatında ve devlet işleyişinde oluşturduğu tahribatın boyutunu anlatmaya gerek yoktur.''



''Kısıtlayıcı hükümler dikkat ve özenle uygulanmalı''

Adalet Bakanı Ergin, CMK'nın 250'nci maddesi kapsamındaki mahkemelerin esas itibariyle birer ''ihtisas mahkemesi'' olduğunu vurgulayarak, Türk yargı sisteminde çok sayıda ihtisas mahkemesi bulunduğunu söyledi. Ağır ceza, asliye ceza, sulh ceza gibi temel ayrımın yanında çocuk mahkemesi, aile mahkemesi, fikri ve sınai haklar mahkemesi, iş mahkemesi gibi çok sayıda ihtisas mahkemesinin sayılabileceğini kaydetti.



Ergin, şöyle konuştu:

''Burada ihtisas mahkemesine karşı çıkmak yerine bu mahkemelerin yargılama usullerini ve yetkilerini gözden geçirmek daha sağlıklı olur kanısındayım. Yine bu mahkemelerin baktığı davalar genellikle organize şekilde işlenen ve birden çok ili kapsayan fiillerden oluşmaktadır. Bütün bunları birlikte değerlendirerek olaya siyasi mülahazalardan uzak bir şekilde ve aklıselimle yaklaştığımızda bu mahkemelere olan ihtiyacın devam ettiği ortadadır. Kaldı ki bu ihtiyaç sadece ülkemiz bakımından ortaya çıkan bir ihtiyaç değildir, mukayeseli hukukta da benzeri tehditlerle karşı karşıya kalan ülkelerin benzeri yöntemleri uyguladıkları görülmektedir.

Kamuoyunda bu mahkemelerin görev alanına giren suçların soruşturması ve kovuşturması sırasında yapılan uygulamalar sebebiyle ortaya çıkan bazı olumsuz algıları da görmezden gelemeyiz. Hukuk devletleri, devlet olmanın bir gereği olarak işlenen suçlarla etkin şekilde mücadele etmek zorundadır ancak bu mücadele verilirken devletler kişilerin sahip oldukları hak ve özgürlüklerin zedelenmemesi, ihlal edilmemesi için gerekli dikkat ve özeni azami düzeyde göstermek zorundadırlar. Bu suçların soruşturulması ve kovuşturulmasında yasalarda düzenlenen temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan hükümler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ve AİHM içtihatları göz önünde bulundurulmak suretiyle özenle ve dikkatle uygulanmalıdır. AİHM içtihatlarında da belirtildiği üzere yapılacak işlemlerde meşru amaç, orantılılık ve gereklilik kriterlerine uygun hareket edilmesidir.''




AA