İlgili açıklama şöyle;

SAVUNMAYA, AVUKATA YÖNELİK SİSTEMATİK, BİLİNÇLİ BASKI VE SALDIRILAR TAHAMMÜL EDİLEMEYECEK BİR BOYUTA ULAŞMIŞTIR. ARTIK YETER !

Bilindiği üzere geçtiğimiz günlerde, İstanbul başta ve ağırlıklı olmak üzere Çağdaş Hukukçular Derneğine mensup meslektaşlarımıza yönelik olarak gerçekleştirilen “operasyonlar” da Dernek merkezi ve birçok avukat meslektaşımızın bürosunda arama yapılmış, meslektaşlarımız gözaltına alınmış ve birçoğu tutuklanmıştır.

Süreç en başından itibaren açık hukuksuzluklar içinde gelişmiştir. Gerçekten:

1- Arama kararları, somut bir isnat olmaksızın, artık olağan hale gelen ve her türlü amaca uygun olarak kullanılabilen soyut bir “örgüt” üyeliği isnadına dayalı ve kanuni düzenlemeye aykırı olarak neyin arandığı belirtilmeksizin verilmiş ve uygulanmıştır.

2- İsnatlarla ilgili olarak meslektaşların davetiye ile çağrılarak ifadelerine başvurulması mümkünken, gereklilik ve orantılılık ilkelerine aykırı olarak meslektaşlar hakkında gözaltı kararları verilmiş ve uygulanmıştır.

3- Ceza Muhakemesi Kanunu ve Avukatlık Kanununun açık hükümlerine rağmen, bazı büroların kapıları Cumhuriyet Savcısı ve Baro temsilcisi beklenmeksizin polis tarafından kırılarak içeri girilmiş, arama mahalleri kanuna aykırı olarak kamera kaydına alınmış, avukatın müvekkil ile mesleki ilişkisine ait evrakları incelemeye tabi tutulmuştur. Öyle ki, ÇHD merkezinde yapılmakta olan aramaya İstanbul Barosu Başkanının girmesi engellenmeye çalışılmış, bunda başarılı olunamamış, arama mahallinde de kar maskeli bir polisçe hukuka aykırı olarak kamera kaydına alınmaya çalışılmıştır.

4- Avukat meslektaşlar emniyette kötü muameleye tabi tutulmuşlar, kendilerinden zorla tükürük ve kan alınmıştır. Bu ise gerek uluslar arası tıp etiğine gerekse meslek onuruna aykırıdır. Kaldı ki burada Anayasanın 38.maddesinde yer alan, kimsenin kendisine aleyhine delil ibrazına zorlanamayacağı hükmü de hatırlanmalıdır. Adliyeye getirildiklerinde bazı avukatların harici görünümlerinde darp izleri bizzat Baro Başkanı ve diğer bazı meslektaşlarca saptanmıştır.

5- Gene bazı şüphelilerin adliyeye ters kelepçe ile getirildikleri, parmaklıklı nezarethanede dahi bazı şüphelilerin kelepçelerinin takılı olduğu, avukatlar dahil bazı şüphelilerin bileklerinde kelepçeden kaynaklı yara ve berelerin oluştuğu, oturacak bir yerin bulunmayıp betonun üzerinde oturulduğu bizzat Baro Başkanı ve diğer bazı meslektaşlarca saptanmıştır.

6- Adliyede avukatların bekleyişi sürerken bir anda çok sayıda polisin gelerek gaz teçhizatı ile sıralanmasına bağlı olarak çıkan tartışma ve arbede sonucunda bazı avukatlar polisçe darp edilmiş, bir kısmının kafasında yarılma ve kanamalar oluşmuş, bir meslektaş ise aldığı darp sonucunda iç kanama geçirerek hastaneye kaldırılmıştır. Bu hususlar da bizzat olay mahallinde bulunan Baro Başkanınca saptanmıştır.

7- Operasyonların başlaması ile birlikte bir kısım basın-yayın organlarında, soruşturmanın gizliliği ve masumiyet karinesi ayaklar altına alınarak meslektaşlarımızı peşinen “örgüt üyesi”, “ajan” şeklinde suçlu ilan eden, “kozmik bilgi” gibi belirlemelerle olaya farklı bir boyut kazandırmaya yönelik bilinçli bir propagandaya girişilmiş, adeta hüküm tesis edilmiştir.

8- Bundan daha vahimi, 18.01.2012 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün sitesinde yayımlanan “Basın Notu” başlıklı yazıda, meslektaşlarımız “sol bir terör örgütü” nün “avukat yapılanması” içinde ilan edilmiş; “…Yurtdışında bulunan örgüt elebaşlarına ülkenin kozmik bilgilerini şifreli metinler halinde kodlayarak raporladıkları, başka ülkeler lehine ajanlık faaliyeti yürütmek için gizli haberleşme merkezleri oluşturdukları tespit edilmiştir” şeklindeki belirleme ile hüküm tesis edilmiştir. Görüldüğü gibi emniyet, henüz daha iddianame bile düzenlenmemişken, hem iddia hem de yargılama makamı yerine geçerek hüküm oluşturmuştur. Bu durumda soruşturmanın kim tarafından yürütüldüğünü, yargılamanın kim tarafından yapılarak hüküm verildiğini, bir açıklama yapması gerekiyorsa bu yetki soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Başsavcılığına aitken, emniyetin hangi saik ve yetki ile böyle bir açıklama yapabildiğini sormak gerekir. Bu tür açıklamalardan sonra, emniyetin tarafsızlığına, topladığı delillerin sıhhatine nasıl güven duyulacaktır?. Esasen bu açıklama, savcılığı da zor durumda bırakan, saygınlığını zedeleyen bir açıklamadır.

9- Avukat meslektaşların savcılık sorgularında, örneğin müdafii olarak yer aldıkları davaların çoğunda susma hakkının kullanılmasını tavsiye etmeleri, belirli davalarda yer almaları gibi mesleki faaliyetleri “örgütsel bir tavır” olarak nitelenerek suç isnadı olarak yöneltilmiştir. Oysa ki kanuni bir hakkın hatırlatılması bir suç olamayacağı gibi, nasıl ki bir avukatın genelde kaçakçılık davalarına bakması kendisini “kaçakçı”, uyuşturucu madde davalarına bakması “uyuşturucu taciri” yapmayacağı gibi, siyasi davalara bakması da “örgüt yöneticisi” veya “üyesi” haline getirmez. Hukuk devletinde hiçbir ayrım gözetilmeksizin her suç isnadına karşı savunma hakkı mevcuttur. Meslektaşlara yöneltilen bu tür soru ve belirlemeler, düşündürücü ve kaygı vericidir. Bu arada bu meslektaşların ve Derneğin Engin Ceber, Festus Okey, Hayata Dönüş gibi pek çok kamuya malolmuş işkence ve benzeri davaları takip etmesi de dikkat çekicidir. 

10- Tutuklama kararlarının da alışılageldiği gibi, somut bir gerekçe taşımadığı, yasadaki ifadelerin tekrarına dayalı soyut ifade ve gerekçelere dayandırıldığı görülmektedir.


 
Tüm bu hususlar amaçlananın savunmayı, avukatı “itibarsızlaştırma” ya, ona “gözdağı verme” ye yönelik bir “operasyon” olduğunu göstermektedir. Yargının amaca uygun olarak siyasi iktidar tarafından “dizayn” edilmesinden sonra sıranın bu kez halen ayakta kalan ve hukuk adına direnen savunmaya, avukata geldiği anlaşılmaktadır. Yaşananlar bir süredir avukatlara, barolara karşı yürütülen sistematik bir itibarsızlaştırma ve sindirme gayretinin bir parçasıdır. Hiçbir hukuk devletinde savunmayı temsil eden avukata bu denli kolaylıkla, soyut ifade ve gerekçelerle suç isnadı, gözaltı, arama ve tutuklama gibi uygulamaların yapılması mümkün değildir ve olamaz. Avukatlık onuruna, saygınlığına karşı bir saldırı söz konusudur. Esasen bu saldırı, aynı zamanda ve daha çok bizzat halkın hak arama özgürlüğü ve savunma hakkına yönelmektedir. Gerçekten halkın hak arama özgürlüğünün ve savunma hakkının vasıtası, güvencesi, sigortası olan avukata yönelik bu saldırı ve hukuksuzluklarla halkın hukuk güvenliği yok edilmeye çalışılmaktadır. Nitekim bir internet sitesinde yer alan bir yurttaşımızın “Hukuk denen bir şey kalmadı. Savunma makamıdır avukatlar, onlar da içeri girerse bizi kim savunacak” şeklindeki yalın ifadesi bunun en çarpıcı nitelemesidir.

Hukuk devletinde her işlemin keyfilikten uzak, evrensel hukuk kuralları içinde gerçekleşmesi zorunluluktur. Bunun sağlanmasında etkin rol alan savunmaya ve onu temsil eden avukata bu denli kolayca soyut belirlemelerle suç isnadı yöneltilip tutuklanabilmekteyse, bu hukuksuzluklar yapılabilmekteyse yurttaşlarımızın nasıl hukuk güvenliği içinde olabileceğini herkesin düşünmesi gerekir. Kaygı verici olan ise bunların yargı eliyle yapılmasıdır. Oysa savunmayı savunması gereken kurumların başında yargı gelmektedir.

Bu yaşananların adı ileri faşizmdir, hukuka darbedir.

Ancak bilinmelidir ki, hep belirttiğimiz üzere avukatlar, boyun eğmeyen, biat etmeyen, hak ve hukuk uğruna direnen, mücadele eden, teslim olmayan bir tarihsel mirasın temsilcileridir. Bu tür saldırılar bizleri yıldıramaz, hukuk ve demokrasi mücadelemizden alıkoyamaz. Adalet tutkumuz, talebimiz, meslek onurumuz her şeyin üzerindedir.

Bu çerçevede tüm toplumu, yurttaşlarımızı haklarının güvencesi olan avukata ve savunmaya sahip çıkmaya çağırıyoruz. Evet, soru çarpıcıdır:  Bizler de içeri girersek, sizi kim savunacak? Aynı şekilde siyasal görüşleri ne olursa olsun tüm meslektaşlarımızı, avukata, savunmaya, meslek onurumuza yönelik her türlü saldırıya karşı birlik olmaya, birlikte direnmeye çağırıyoruz.

Süreci başından beri yakından takip eden İstanbul Barosu olarak yaşanan tüm bu hukuksuzluklara karşı gerekli tüm girişimlerde bulunacağımızı, avukata, savunmaya yönelik tüm saldırılara karşı demokratik sistem içinde meşru müdafaa hakkımızı kullanacağımızı ve gerekli yanıtları vereceğimizi, hukuk devletini, vatandaşlarımızın hak ve hukukunu savunmak ve korumak adına her türlü bedeli ödemeye hazır olduğumuzu ve mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi kamuoyuna saygı ile sunarız.

İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI

hukukihaber.net