TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonunda yazım çalışmaları sürdürülen yeni anayasayla ilgili açıklamalarda bulunan Karabük Barosu Başkanı Av.Rıdvan Erdoğan, Türklük kavramının Anayasa'dan çıkarılmasını savunan bölücü çevreler bulunduğuna dikkat çekerek, bunun tartışılmasını dahi doğru bulmadıklarını söyledi.

Türklüğün etnik ve biyolojik bir olgu olmadığını, kültürel ve sosyolojik bir olgu olduğunu ifade eden Erdoğan, ”Emperyalist güç odakları ve bölücü çevrelerce ‘Türklük’ kavramının anayasadan çıkarılması konusunda talepler gündeme getirilmektedir. Bu tür taleplerin tartışılmasını dahi doğru bulmuyoruz. Yeryüzünde milleti olmayan bir devlet olamayacağı gibi isimsiz bir milletten bahsetmekte mümkün değildir. Ülkemizde kimliksiz bir toplum oluşturmak ve uzun vadede şehir devletleri kurulması yoluyla Türkiye’yi bölmek için bu talepler gündeme getirilmektedir. Türklük olgusu etnik, biyolojik ve kalıtsal bir olgu değildir. Sosyolojik, kültürel bir olgudur ve bu yönüyle ‘Türklük’ kavramı ülkemizdeki çeşitli alt kültürleri ve kimlikleri kapsamaktadır. Türklük kavramı biyolojik bakımdan aynı soydan gelen insanlar topluluğunu tanımlamak için kullanılan bir kavram değildir. Bu kavram ile kültürel bir yapı tanımlanmaktadır” dedi.
Ülkede kimi çevrelerce ‘Millet’ dedikleri sosyolojik gerçeğin tanımının da doğru yapılmadığını gördüklerini de anlatan Erdoğan, şunları söyledi:
“Milletler yüzlerce yıllık tarihsel süreçler içinde ortaya çıkan sosyolojik varlıklardır ve millet olabilmek için, müşterek coğrafyada, müşterek kültür değerleri etrafında toplanmak, acıda ve sevinçte birlik içinde olmak yeterlidir. Millet dediğimiz sosyolojik varlığın içinde elbette ki çeşitli alt kültürler ve kimlikler de yer almaktadır. Ülkemizden örnek verecek olursak, Yörüklük, Manavlık, Tatarlık, Pomaklık, Alevilik, Bektaşilik, Mevlevilik, Kürtlük, Çerkezlik, Abazalık gibi kavramlar çeşitli alt kültürleri ve kimlikleri ifade etmektedir. Ancak bunların hepsi de ‘Türklük’ kavramı ile ifade edilen kültürel yapının içindedirler. Türklük kavramı üst kültür kimliğini ifade etmektedir ve birleştirici rol oynamaktadır. Bu bakımdan ülkemizdeki alt kültürlerin anayasa ile tanınmalarına, siyasi ve hukuki statüye sahip kılınmalarına itiraz ediyoruz. Türklük kavramı ile ifade edilen kültürel yapının alt kültürleri ve kimlikleri kapsadığına inanıyoruz. Şunu da iyi bilmeliyiz ki, ülkemizdeki alt kimlikler ve kültürler arasındaki farklılıklar yüzeyseldir ve bir arada yaşamaya engel değildir. Bin yıldır aynı coğrafyada yaşamamız, acıları ve sevinçleri paylaşmamız, kız alışverişleriyle akrabalıklar kurmamız bizi et ve tırnak misali bir araya getirmiştir. Bu bakımdan farklı alt kültürlerin mensupları aynı şehirde, aynı mahallede ve aynı apartmanda barış içinde yaşayabilmektedirler. Böyle bir atmosferde bazılarının ısrarla önerdiği özerklik, federasyon gibi kavramlar anlamsız hale gelmekte, ülkemizin gerçekleriyle bağdaşmamaktadır. Halen TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonunda sürdürülen yeni anayasa yazım çalışmalarında bu gerçekler mutlaka göz önüne alınmalıdır.Ülke ve millet bütünlüğü bakımından ‘Türklük’ kavramı yeni anayasada mutlaka yer almalı, emperyalist güç odaklarına ve bölücü unsurlara taviz verilmemelidir.”


İHA