Son günlerde medyada, Karşılıksız Çek İçin 5941 Sayılı Çek Kanunu’nda Öngörülmüş Hapis Cezasının kaldırılmasına dair hazırlık yapılmasıyla ilgili haberler yer almaktadır.

Karşılıksız Çeke bağlanan hapis cezasının kaldırılması çeke duyulan güveni ve dolayısıyla ticari hayatın istikrarını etkileyeceği değerlendirilerek Nizam Hukukçular Derneği (Adana) ve Genç Hukukçular Kulübü (Adana) olarak avukat üyelerimizin katılımıyla 27.12.2011 Çarşamba günü konu hakkında yapılan çalıştaydan sonra aşağıdaki sonuç bildirgesi hazırlanmıştır.

 

KARŞILIKSIZ ÇEKE HAPİS CEZASI İLE İLGİLİ ÇALIŞTAY SONUÇ BİLDİRGESİ:

 

Bilindiği üzere çek; nakit paradan sonra en güvenilir, en yaygın ve en fonksiyoner ödeme aracıdır. Çekin bu özelliğinin devamını sağlamak için mevzuatta ona adeta özel zırh giydirilmiştir.

Ülkemizde, mütemadiyen cebri icranın etkinliğini zayıflatan düzenlemeler yapılmaktadır. “Sosyal devlet”, “iyiniyetli mağdur”larin gerçekçi mağduriyetlerini elbette önlemek zorundadır fakat “hukuk devleti” de alacaklıların alacaklarına kavuşmalarını temin etmek zorundadır. Tahsil edilemeyen her alacağın, alacaklıyı da borçlu/mağdur ve hatta müflis durumuna düşürdüğü/düşürebileceği dikkate alınmalıdır.

Ceza uygulamasının kaldırılması; sesi gür çıkan borçlunun kurtarılması ve fakat alacağını tahsil edemeyen alacaklının mağduriyeti ile başbaşa bırakılması eşitlik ve teşebbüs hürriyeti ile de çelişir. Kaldı ki; karşılıksız çıkan çeklerin bedelinin ortalama sadece %5’nin kar olduğu; gerisinin alacaklı hanesine “zarar” olarak yazıldığı unutulmamalıdır.

Her gözyaşı bir mağduriyet belirtisi değildir:

Alacak borç ilişkilerinde çok azı gerçek mağdur olan borçlular sebebiyle ”genel”i kapsayacak düzenlemelerin yapılması “adalet mülkün temelidir” anlayışını zedeleyeceği kaygıyla değerlendirilmiştir.

Alacağını tahsil edemeyen ve bu sebeple ekonomisi sarsılan tacirlerin “hukuk dışı yollar”ı da “kullanılabilir tercih”ler arasında görebilecekleri ve kamu düzeninin bozulacağı da kaygıyla değerlendirilmiştir.

Gerçek mağdurların mağduriyetinin hukuk devletini esneterek değil “sosyal devleti” etkinleştirerek sağlanmanın ticari ve sosyal hayatın istikrarı açısından daha olumlu olacağı hususu değerlendirilmelidir. Bu sebeple cebri icra hukuk yollarının etkinliği ve caydırıcılığı arttırılmalı; öte yandan iyiniyetli borçluların mağduriyetini azaltacak sosyal ve ekonomik destekler değerlendirilmelidir.

            Anayasamızın 38.Maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 4 No’lu Protokolün 1. Maddesine göre; bir kimse yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğünü yerine getirmediği için özgürlüğünden yoksun bırakılamayacaktır. Fakat çek, sözleşme olmasa bile geçerli borç ikrarını içeren bir havale ve ödeme aracıdır. Bu konu Anayasa Mahkemesi‘nin gündemine geldiğinde bu gerekçelerle 17.3.2011 tarihindeAnayasa’nın 38. maddesine aykırı bir yön bulunmamaktadır” şeklinde OYBİRLİĞİ İLE karar vermiştir.

Basında, çekle ilgili hapis cezasının kaldırılmasının gündeme alınmasında “yargının iş yükünün azaltılması” sebebinin etkili olduğunun konuşulması demokrasi ve hukuk düzenimiz açısından kaygı verici bulunmuştur.

ÇÖZÜM NEDİR?

Herbir çekin “umut” ve hatta “dayanak” olarak görülerek alış-veriş yapıldığı ticari hayatta; bankaların çek defteri verirken titiz davranmadıkları ve fakat kredi verirken olabildiğince titiz davrandıkları herkesin malumudur.

Tıpkı kredi kartında olduğu gibi; alacaklıları, borçluları ve ticari hayattaki dengeyi korumak için bankaların çek defteri verirken daha dikkatli olmalarını mecbur kılacak seviyede bankaların çekten kısmen veya tamamen sorumlu olabilecekleri ve/veya kişinin ya da şirketin gelirine göre belirlenmiş bedeldeki çek defterlerinin verilmesi ve sair etkili çözümlerin tartışılmasının faydalı olacağı değerlendirilmiştir.

Öte yandan, karşılıksız çek ceza yargılamasında, sanığın kötüniyetli olmadığını savunma sebebi olarak kullanabileceği ve mahkemelerin bu savunmayı açıklığa kavuşturmasını sağlayacak düzenlemeler yapılabileceği görüşü bazı üyelerimiz tarafından olumlu bulunmuştur.

Bildirideki hususların çalışan, didinen, çocuklarının rızkını mal varlığını ticaretine yatıran, emek harcayan, yanında işçi çalıştıran küçük veya büyük esnaf, tacir, iş adamı, sanayici ve bütün ticaret erbabının birbiri arasındaki hukuki süreçlerde bazen borçlu ve bazen de alacaklı vekilliği yapmış hukukçular olarak değerlendirildiğini ve toplumumuzun konunun niteliğini bilen kahir ekseriyetinin bu kaygılarımızı paylaştıklarını hatırlatıyoruz.

Kamuoyuna arzederiz. 30.Aralık.2011

 

NİZAM HUKUKÇULAR DERNEĞİ