Silivri Cezaevi’ndeki mahpusluk hayatında 4’ncü yılını doldurmasına günler kalan gazeteci Tuncay Özkan, Silivri Cezaevi şartlarındaki “müzik çilesini” anlattı. Özkan klasik müzik dinlediğini yazdığı için koğuşunun basıldığının da aktardı.

Tuncay Özkan’ın avukatı Hüseyin Ersöz, Özkan’ın koğuşunun basılması olayının yazdığı bir yazıdan sonra yaşandığını belirterek, “O zamanlar 4 no’lu cezaevinde kalıyordu. Barış Terkoğlu ile birlikte değildi. Klasik müzik dinlediğini yazmış. Bunun üzerine cezaevi yönetimi de koğuşa baskın düzenlemiş. “Biz sana klasik müzik dinletmiyoruz. Nasıl dinliyorsun” diye sormuşlar. Kendisi de TRT 2’de pazar öğle konserlerinde bu özlemini giderdiğini aktarmış. Bunun üzerine gitmişler. Fakat sonrasında da program yayından kaldırılmış.”

Hürriyet’e konuşan, geçtiğimiz Cuma günü tahliye edilen Tuncay Özkan’ın koğuş arkadaşı Barış Terkoğlu, “İçerde pek çok şeyin eksikliğini hissettiğimiz gibi müzik dinlemenin de eksikliğini hissediyorduk. Cezaevinde kapalı devre yayın yapan, birinde pop diğerinde de arabesk yayını yapan iki kanal var. Bir de cezaevi kantininden 14 liraya satın alınan radyo. Ancak radyoyu biz bir türlü çalıştırmayı beceremedik. Cezaevi duvarları ve çevredeki sinyal kesiciler nedeniyle radyo doğru düzgün çalışmıyor. Cezaevi yönetimine yazılı dilekçe ile başvurarak kapalı devre verilen müzik sistemine klasik müzik, jazz gibi müzik yayınları yapan TRT 3’ün de ilave edilmesini istedik. Cezaevi yönetimi bunun mümkün olmadığını bildirdi” dedi.

Klasik müzik sevdası koğuş bastırdı

23 Eylül’de Silivri Cezaevi’nde 5’inci yılına girecek olan Tuncay Özkan’ın klasik müzik severliği yüzünden koğuşunun basılması ve Silivri Cezaevi’nde tutukluların arabesk ve pop müziğe mahkum edilişi ile ilgili ayrıntı Cumhuriyet Gazetesi’nden Zeynep Altıok Akatlı ile yaptığı röportajda ortaya çıktı.

Tuncay Özkan klasik müzik severliği yüzünden başından geçenleri şöyle anlattı: “Burada müzik çalan alet yasak! Yani CD, DVD, mp3 player, pikap, teyp, gramofon dahi yasak. Sadece idarenin odamıza yerleştirdiği hoparlörden üç radyo kanalı dinleyebiliyoruz. Onlar da hep arabesk çalıyor. O nedenle müzik yok. Televizyonda ise 20 kanal izliyoruz. Nerede yakalarsam müziği adeta içiyorum.

Ben klasik müziği çok seviyorum. 4 No’lu cezaevinde TRT 2’de eskiden pazar öğlenleri Konser Salonlarından adlı programda bu özlemimi gideriyordum. Bu nedenle koğuşum bile basıldı. Ben bir yazımda klasik müzik dinlediğimi belirtince, idare “Biz sana dinletmiyoruz, nereden dinliyorsun” diye koğuşu bastı. Aradılar. TRT deyince gittiler. Ama TRT’de o program kalktı. Şimdi hasrete yazdım dinlemek istediklerimi. Şu an Fazıl Say’ın “Mezopotamya Senfonisi”ne mahpusluğumun birkaç yılı fedadır. Öyle çok merak ediyorum ki anlatamam. Yazılanlardan rengini, kokusunu, tadını hayal ettim. Ama kulaklarım isyanda. Bir kanal yayınlasa başka bir şey istemem.” 

"TRT 3'e bile izin vermediler"

Tuncay Özkan’ın koğuş arkadaşı olan ve geçen cuma günü tahliye edilen ODA TV davası sanığı gazeteci Barış Terkoğlu, Hürriyet’e şunları anlattı:

“İçerde pek çok şeyin eksikliğini hissettiğimiz gibi müzik dinlemenin de eksikliğini hissediyorduk. Cezaevinde kapalı devre yayın yapan, birinde pop diğerinde de arabesk yayını yapan 2 kanal var. Adeta bu 2 müziği dinlemeye mahkum ediliyorsunuz. Müzik zevkimize uymadığı için alternatif aramaya başladık. Cezaevi kantininde 14 liraya satılan bir radyo var. Bunu satın aldık. Ancak radyoyu biz bir türlü çalıştırmayı beceremedik. Cezaevi duvarları ve çevredeki sinyal kesiciler nedeniyle radyo doğru düzgün çalışmıyor. Cezaevi yönetimine yazılı dilekçe ile başvurarak kapalı devre verilen müzik sistemine klasik müzik, jazz gibi müzik yayınları yapan TRT 3’ün de ilave edilmesini istedik. Özellikle devlet kanalı olduğu için TRT 3’ü belirttik. Ancak olumsuz yanıt aldık. Cezaevi yönetimi bunun mümkün olmadığını bildirdi” 

'İnsan odaklı bir yaklaşım sergilenmiyor!'

Tuncay Özkan’ın avukatı Hüseyin Ersöz, cezaevi yönetimi tarafından kapalı devre olarak yapılan yayının dar bir müzik zevkine hitap ettiğini belirterek, “Bunu aşmak için hem yazılı hem sözlü müracaatlarımız oldu. Ancak cezaevi yönetiminin diğer tüm sorunlarda ve taleplerimizde olduğu gibi bu konuda da bir çözüm üretmediğini görüyoruz. Halbuki sorunlar karşısında yönetimlerin çözüm üretmesi gerekir. Müzik gibi evrensel ve son derece insani bir talep karşısında bile yanıt olumsuz oluyor. Ben yaptım oldu şeklinde bir dikte ile karşı karşıyayız. Talepler yok sayılıyor. Maalesef cezaevi yönetimi insan odaklı bir yaklaşım sergilemiyor.”

Hürriyet