Eski İzmir Barosu Başkanı Noyan Özkan, Anayasa değişikliği paketi ile ilgili "15 Soruda Anayasa Değişikliği Paketi" başlıklı bir değerlendirme hazırladı. Anayasa değişikliğinin bir gereklilik olduğunu, 1961 ve 1982 Anayasalarına hakim olan "önce devlet, sonra yurttaş" temel felsefesini tersine çevirecek bir sivil anayasaya ihtiyaç olduğunu belirten Özkan, 1982 Anayasası'nın üçte birinin değişmesine karşın temel felsefenin aynı kaldığına dikkat çekti.

Anayasa değişikliğinde uzlaşma ortamı sağlanmadan antidemokratik bir yöntem izlendiğini kaydeden Özkan, Anayasa değişikliği paketinin "milli iradenin eseri" olmadığını, milli iradenin tam olarak Meclis'e yansıması için seçim barajının düşürülmesi gerektiğini vurguladı.
 

"Peketin tamamının referanduma sunulması yanlış"

Barajın düşürülmesinin de yeterli olmadığını, partilerdeki liderlik sultasının kaldırılması gerektiğini, dokunulmazlığın da kürsü dokunulmazlığıyla sınırlandırılması gerektiğini ifade eden Özkan, Anayasa değişikliği paketiyle ilgili görüşlerini şöyle sıraladı:
"-AKP Hükümetinin 2007 ve sonrasında anayasa değişikliği girişiminde rehber olarak sıklıkla başvurduğu Avrupa Konseyi'nin danışma organı olan Venedik Komisyonu ilke ve kararlarını, sıra halkoylamasına geldiğinde adeta yok sayıldığını görüyoruz.
 

"Referandum sürecinde tartışma ortamı yeterisiz"

-Maalesef, şu andaki Hükümet baskısı ve hukuksuzluk ortamı 7 Kasım 1982 halkoylaması öncesinde yaşadığımız günlerden çok farklı değildir. AKP Hükümeti ve Başbakan özellikle 2004 yılından bu yana sistemli ve programlı olarak muhalif örgüt ve kişileri sindirmek ve bir 'sivil dikta yönetimi' oluşturmak amacıyla çok ciddi evrensel ve anayasal hak ihlalleri yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir.
 

"Hükümetin amacı 12 Eylül düzenini değiştirmek değil"

-AKP Hükümetinin bu konudaki samimiyetsizliği, 2007 yılında halka sunduğu Anayasa değişikliği taslağının, 1982 Anayasasının bile daha gerisine düşecek hükümler içermesidir. 12 Eylül döneminin en zararlı kurumlarından YÖK aynen muhafaza edilmektedir.

"HSYK ile ilgili tuzak maddeler var"

-Anayasa paketinde "kurulun yönetimi ve temsili kurul başkanına aittir" yolunda yeni bir hüküm eklenmiştir. Bu ne demek? Yargıçlardan sorumlu olan HSYK'nın yönetimi yargıçların elinde değil, Adalet Bakanı olan kişinin yani Hükümet'in elindedir. Hangi Adalet Bakanı, partisinin başkanı yani Başbakanın emir ve talimatları dışında görevini yerine getirebilir? Ayrıca Anayasa paketinde, müfettişlerin yargıç ve savcılar hakkında soruşturma yapması Adalet Bakanı'nın oluruna bağlı kılınmıştır. Bakan'ın istemediği yargıç ve savcılar hakkında HSYK soruşturma açamayacaktır. HSYK'ya bağlı bir sekretarya kurulacak ama Genel Sekreter, Bakan tarafından atanacaktır. Böylelikle Adalet Bakanı HSYK'nın tüm işlemlerini denetim altında tutacaktır. Kararnamelerin hazırlanması, toplantı gündeminin saptanması gibi konular geçtiğimiz yıl yaşadığımız kararname skandalında olduğu gibi yine Bakan'ın denetiminde olacaktır.
-HSYK'nın yalnızca yüksek mahkeme yargıçlarından oluşan 7 asil ve 4 yedek üyesinin yerine yirmi iki asıl ve on iki yedek üyeden oluşması öngörülmüştür. Kurul'a hukukçu olmayan ve mesleğin sorunlarını yaşamayan 4 asil üye seçilecek ve ayrıca tamamen Adalet Bakanlığı güdümünde olan Adalet Akademisi tarafından bir asil üye seçilecektir. Birinci sınıf hakimler arasından seçilmesi öngörülen 7 üye olumlu bir yaklaşım olmakla birlikte HSYK'ya siyaset bulaşacaktır.

 

"Üyeler iktidra yakın kişiler olacak"

-Anayasa Mahkemesi 17 üyeden oluşacak. 3 üye TBMM tarafından salt çoğunlukla seçilecek. 14 üye Cumhurbaşkanı tarafından atanacak. Bunlardan dördü Cumhurbaşkanı'nın takdirine bırakılmış. Cumhurbaşkanı'nın atayacağı 4 üye, YÖK'ün göstereceği adaylar arasından atayacağı 3 üyeyle Meclis'in seçeceği 3 üyenin iktidar partisinin görüşlerini paylaşan üyeler olacağı açık. Çünkü, Meclis salt çoğunlukla seçim yapacaktır. Oysa Avrupa ülkelerinin çoğunda Meclis, üçte iki çoğunlukla ve hukukçular arasından üye seçmektedir. Ayrıca, 12 Eylül mirası YÖK tarafından seçilecek yeni üyeler ile Yüksek Mahkemenin yapısı iyice bozulacaktır. Böylece 17 üyeden en az 10'unun iktidar partisine yakın üyeler olması güvence altına alınmıştır.
 

"Danıştayla ilgili tuzak madde referanduma sunuldu"

-Anayasa değişikliğine ilişkin düzenlemede, Anayasa'nın 125. maddesine, yargı yetkisinin idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu vurgulanarak, 'Bu yetki hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz' cümlesi ekleniyor. İdari Yargılama Usulü Yasasında zaten mevcut olan bu hüküm neden Anayasa paketine girdi? Çünkü, AKP Hükümeti, idarenin yargısal denetimini sağlayan Danıştay'dan ve özellikle "çevre ve kent koruma" ve "özelleştirme" ile ilgili davalarda verilen kararlardan çok rahatsız. Hatta Başbakan Erdoğan; 'Türkiye'de yasama da yürütme de yargı tarafından kuşatılmıştır, ciğerlerimize kadar kan kusturuyorlar kan, bunun altından bu belediye kalkar mı, kapıya kilidi vurur ondan sonra da gelsin Danıştay burayı işletsin, yürütsün' gibi saldırgan söylemlerle bu değişikliğin ipucunu vermiştir. Çünkü Danıştay, anayasal 'kamu yararı ilkesini' dayanak yapmak suretiyle yasanın tutucu kalıbını aşan kararlar vermektedir. Hükümet, Danıştay'a karşı olan alerjisi nedeniyle ve iş dünyasına şirin gözükmek için bu tuzak maddeyi halk oylamasına sunmuştur."

Özkan, sıraladığı nedenlerden dolayı ve "örtülü faşizme dur demek için" hayır oyu kullanacağını açıkladı.



Anka