ANKARA- 8 Temmuz 1996 günü güvenoyu alarak iktidara gelen Refahyol hükümetini 18 Haziran 1997 günü, daha 1. yılını doldurmadan düşüren ‘28 Şubat süreci’nin asker tarafı, dünden itibaren sorgulanmaya başlandı. Aynı dönemde devletin değişik kademelerinde görev yapan siviller ise büyük bir sessizlik içinde. Kameralar ve mikrofonlar açıkken konuşmayan sivillere göre ‘28 Şubat’ darbe değil, darbeyi önleme anlaşmasıydı ve herşey dönemin Anayasasına ve yasalarına uygun yapıldı. 

28 Şubat için kullanılan ‘Postmodern darbe’ tanımlaması, o döneme yön veren komutanlardan emekli Orgeneral Çevik Bir’e atfen kamuoyuna yansımıştı. Çevik Bir dün Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nin gözaltı merkezinde ifade vermek için sırasını bekliyordu. Polise zanlılara sorulmak üzere Batı Çalışma Grubu ile ilgili teknik sorular hazırlayan savcılık yetkilileri, Bir ve o dönem emrinde çalışan askerleri bugün ya da yarın sorgulamaya hazırlanıyor. Savcıların daha geniş kapsamlı bir sorgulama yapacağı da gelen haberler arasında. Bir’i sorgulayacak savcının listesindeki en önemli soru da “Yaşananları ‘Postmodern darbe’ olarak nitelendiren ilk ismin siz olduğunuz yazıldı. Yalanlamadınız. Bu tanımlama size mi aittir” olsa gerek. Bir’in bu soruya vereceği yanıt, soruşturmanın gidişatına da önemli ölçüde yön verecek gibi. 

Siviller konuşmuyor 
Polislerin dün en alt rütbeden başlayarak sorguya aldığı astsubay ve subayların ‘emirleri uyguladım’ tavrını sergilemesi kaçınılmaz. Bu sorgulamaların sonunda savcılar ‘karar alıcıları’ tespit edip sadece onlara işlem yapabilir. Ancak, sıkça dile getirildiği gibi 28 Şubat süreci sadece askerlerin faaliyetleriyle sınırlı değil. ‘Asker korkusuyla’ ya da ‘gönüllü’ olarak özellikle siyasetçiler olmak üzere sivillerin de süreçte önemli rolleri olmuştu. Merhum Necmettin Erbakan, hükümet ortağı Tansu Çiller’e hükümet kurma görevi verilecek diye istifa etmiş, ancak dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel görevi Çiller’e vermemişti. Bu karar siyasi tabloyu baştan aşağı değiştirmişti. Refah Partisi’nden kopanlar, ANAP ve DSP’nin katılımıyla Anasol-D hükümeti kuruldu. Dönemin Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş RP’ye kapatma davası açtı. Sonradan Türkiye’nin 10. Cumhurbaşkanı olan Ahmet Necdet Sezer’in başkan olduğu dönemde Anayasa Mahkemesi de Haşim Kılıç ile Sacit Adalı’nın karşı oylarına rağmen 9 oyla RP’yi kapatmıştı. 28 Şubat sürecinde aktif rol oynayan bazı yargı mensupları ile siyasetçilerin görüşlerine başvurmak istediğimizde sergiledikleri sessizlik dikkat çekici: 

* 28 Şubat konusunda en son “İntikam iptidai bir hırstır” diyen Demirel, Ankara Başsavcılığı soruşturma başlattıktan sonra konuyla ilgili tüm soruları yanıtsız bıraktı. 
* O dönem koalisyon hükümetlerinin kurulmasında ya da bozulmasında Yalım Erez önemli roller üstlenmişti. Erez,  “Konu yargıya intikal etmiştir. Müracaat ederlerse gider bildiklerimizi anlatırız” demekle yetiniyor. 

* Yıkılan Refahyol hükümetinin yerine kurulan Anasol-D hükümetinin Başbakanı Mesut Yılmaz da sessiz kalmayı seçenlerden. 
* Refah Partisi’ne kapatma davası açan Vural Savaş ise “Ben söyleyeceğimi kitabımda söyledim. Bu konuya girmek istemem” diyerek başlayan soruşturmayla ilgili yorum yapmaktan kaçınıyor. 
* Dönemin CHP lideri Deniz Baykal da ‘olup bitenleri izleyip görmeden’ konuşmamayı tercih eden isimlerden biri. 

* Erbakan’ın istifaya ikna edilmesinde önemli rol oynayan eski Başbakanlardan Tansu Çiller de bu konuyu sormak üzere kendisini arayan gazetecilere ‘konuşmayacak’ mesajı veriyor. 
* RP’nin kapatılması yönünde oy kullanan ve kararı ilan eden 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ise dönemle hiçbir ilgisi yokmuş izlenimi veriyor. 


‘Kanunlar uygulandı’ 
Dönemde rol alan bazı isimlerin mikrofanlar kapatıldığında ortaya koydukları tavır ise ilginç. “28 Şubat darbe değil darbeyi önleme anlaşmasıdır” görüşü dönemin en kritik isimlerinden birine ait. Dönemin bütün siyasilerin ve yargı mensuplarının ortak görüşü ise şu: “Her şey anayasaya ve yasalara göre yapıldı..”




DENİZ ZEYREK/Radikal