Yunus Emre’nin Tapduk Emre’nin kapısına dönüşü çok anlamlı gelir bana. 
 
Bırakıp gittiği dergahtan girerken ümidi vardır dönüşü için. Eşiğe başını koyan Yunus’a asası dokunur gözleri görmeyen Tapduk’un. Sonra kim diye sorar. Yunus diye cevap verilince, ‘bizim Yunus mu?’ diye mukabe eder Tapduk Emre. Ki bu cevap, Yunus’un af beratıdır.
 
Yunus Emre, dönüş kapısının ümidini bulmuştu bu cevapta. Tapduk Emre ise o ümidi kırmamıştı, şaşırtmamıştı Yunus’u.
 
Bugün bile kapısına oluk oluk insanların aktığı Mevlana da öyle değil midir? ‘Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir, bin kere tövbeni bozmuş olsan da gel’ der Mevlana.
 
Mevlana da hiç şaşırtmamıştır insanları.
 
 
Bilinen bir hikayedir. Cephede yaralanan arkadaşının yanına komutanının gitme demesine rağmen koşup gider asker. Döndüğünde komutanı sorar. ‘Ne oldu’? ‘Öldü arkadaşım’ der, asker. ‘Değdi mi, ne oldu da gittin kurtaramadın ki’... Asker, ‘değdi komutanım’ der. Arkadaşım ölmeden o son anda dedi ki, ‘biliyordum senin geleceğini. Onun o sözü yetti bana’.
 
 
Öyle dostlar olmalıyız ki, şaşırtmamalıyız insanları. Bir Hızır gibi yetişiyorsak zor zamanlarda, bir sıcak el olabiliyorsak kara kışlarda ve bir sıcak gülümseme zemherilerde... Daha ne olsun ki?
 
 
Son derece zarif bir dosttan bir kargo geldiğinde aslında hiç şaşırmadım. Zira biliyordum içinde en inceden düşünülmüş, bir dantela zerafetiyle örülmüş ve benim içimde sıcaklığının hep kalacağı saklanası bir anı çıkacak. Nitekim öyle de oldu. Dost, şaşırtmadı beni...
 
 
Zaman geçecek, yıllar akacak üstümüzden, yapraklar düşecek, yine çiçekler bürüyecek dalları. Yüzümüzde çizgiler, alnımızda çizgiler olacak, saçımızda da aklar. Değişiyoruz elbet, büyüyoruz ve yaşlanıyoruz.
 
 
Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin gönlümüzün ve doğrularımızın değişmemesi gerekir. Düz bir çizgide, ayaklarımız sarsılsa da bazen sendelesek de kaldığımız yerden devam etmeliyiz.
 
 
Değişime direnç değil benim bahsettiğim. Özümüzün ve hepsinden öte, içimizdeki o saf ve temiz insanın kalması. Kötülükler ve terkler değiştirmesin bizi. Kırılmalar, hırpalanmalar bozmasın gözlerimizin ışıltısını. Hele hele dünyanın sahte ışıltıları hiç almasın gözümüzü. Dostlarımıza sakladığımız masum yüzlerimiz kalsın, bir özre sıcak tebessümlerimiz. Bükülen, kıvrılan yollara inat düzgün bir hatta yürüyen adımlarımız.
 
 
Sevgili öğrencilerim ve dostlarım...
 
 
Yolu eğilenler de gelsin bir ayar almaya, gönül tellerine akort çekme ihtiyacı olanlar da...
 
 
Ve kapılarını kapatıp gidenler de bir gün geldiklerine şaşırmasınlar. Bir dostun kapısının tokmağına dokunduklarında, cevabınız hep ‘bizim Yunus mu?’ olsun.
 
 
Gönlünüz öyle sağlam olsun ki, ümitleriniz öyle diri olsun ki, kapınıza gelen hiç kimse ümitsizlik bulmasın.
 
 
Hepsinden öte siz kimseleri ama kimseleri şaşırtmayın.