Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, KESK'in geçen yıl mart ayında Kızılay'da yaptığı ve iki gün süren olaylı 4+4+4 eylemine ilişkin 502 kişi hakkında dava açtı. KESK, "Öncelikle bu davanın, AKP rejiminin gölgesinde bulunan ülkemizde demokrasinin, insan haklarının rafa kalktığının önemli bir kanıtı olarak tarihe geçeceği bilinmelidir" açıklamasında bulundu. 
 
KESK tarafından yapılan açıklamada, "Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Konfederasyonumuzun 28 Mart 2012 tarihinde Kızılay'da yaptığı, iki gün süren ve polis saldırısı ile sonlanan eğitimde 4+4+4 sistemini getiren yasaya karşı yapmış olduğu eyleme ilişkin aralarında Genel Başkanımız ve Genel Sekreterimizin de bulunduğu 502 kişi hakkında dava açtı" denildi. Öncelikle bu davanın, AK Parti rejiminin gölgesinde bulunan Türkiye'nin demokrasinin, insan haklarının rafa kalktığının önemli bir kanıtı olarak tarihe geçeceğinin bilinmesi gerektiği anlatılan açıklamada, davada yargılanmak istenenlerin bu ülkenin meşru demokratik haklarını kullanan emekçileri, bu ülkenin eşit, parasız, laik, bilimsel ve anadilinde eğitim hakkı için mücadele edenleri olduğu belirtildi.
 Bu kişilerin sadece kamu emekçilerinin değil toplumun geniş kesimlerini doğrudan ilgilendiren düzenlemelere karşı sorumluluklarının gereğini yerine getirdikleri savunulan açıklamada, "Kamu emekçilerinin kitlesel basın açıklaması yapmasının önünde hiçbir yasal engel olmamasına rağmen Ankara Valiliği "olay çıkar' gibi son derece taraflı bir bakış açısı ve "2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerine Muhalefet Edileceği' gerekçesiyle eylemi yasaklamış, fakat barışçıl bir şekilde, demokratik tepkilerini ifade etmek isteyenlerin tüm baskı ve tehditlere rağmen kent meydanında toplanarak geleceğine sahip çıkma iradelerine engel olamamıştı" denildi.
 Açılan dava soruşturmasına ilişkin iddianamede "2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na aykırılık, kamu görevlilerine cebir ve şiddet kullanma, kamu ve özel mallara zarar vermek" suçunun isnat edildiği vurgulanan açıklamada şunlar kaydedildi:
 "Polisin "ölçülü gaz ve tazyikli su kullandığı' öne sürülmektedir. Öncelikle toplumsal muhalefeti susturmanın bir aracı haline dönüşen 2911 Sayılı Kanun aracılığı ile demokratik haklarını ve tepkilerini gösterdikleri için emekçiler yargılanıyor, soruşturmaya uğruyor ve haklarında dava açılıyor. Oysa bugün asıl yargılanan yine demokrasinin kendisidir. İddianamede "ölçülü' olduğu iddia edilen polis şiddeti de, çok sayıda arkadaşımızı yaralayan, yerlerde sürükleyen, döverek gözaltına alan AKP'nin ileri demokrasisinin vazgeçilmezleri olan cop, tazyikli su ve helikopterlerden bile atılan gaz bombalarıyla yapılan vahşete varan polis saldırısıdır.Bizleri bu nedenle yargılamak isteyen, Uluslar arası Çalışma örgütü (ILO) ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarının açıkça ihlal edildiği ve demokratik hakların suç unsuru sayıldığı hukuk AKP'nin hukukudur ve meşru değildir." 

"EĞİTİMİN İKTİDARIN SİYASAL HEDEFLERİNE KURBAN EDİLMESİNE ASLA İZİN VERMEDİK"

AK Parti hükümetinin saldırmak yerine tüm bilimsel itirazları dikkate alması gerektiği belirtilen açıklamada "Toplumun geniş kesimlerinin tepkilerine kulak verseydi; bugün karşısında büyük bir kaosa dönüşen ve yap-boz tahtası haline gelmiş bir eğitim sistemini bulmayacaktı. Bizler, eğitimin ve geleceğimizin iktidar partisinin siyasal hedeflerine kurban edilmesine asla izin vermedik, vermeyeceğiz! Herkesin eğitim hakkından eşit ve parasız olarak yaralanması için çocuklarımızın geleceğine sahip çıktık, çıkmaya devam edeceğiz" ifadelerine yer verildi. (ANKA)