Süreyya Saruhan, Senihe Saruhan, Esme Filiz ile Kafiye Koçhan, 22 Ekim 2001 tarihinde Kızıltepe Asliye Hukuk Mahkemesi’nde tapu iptali ve tescil davası açtı. Kızıltepe Asliye Hukuk Mahkemesi, yargılama boyunca başvurucular ve davalı tarafın beyanlarını aldı ve tapu sicil müdürlüğünden uyuşmazlık konusu taşınmaza ilişkin kayıtları istedi. İstenilen belgeleri incelemeye alan mahkeme, başvurucular tarafından satışa dayanak olarak gösterilen gayrimenkul satış vaadi sözleşmesini temin etti. Dava konusu arazide keşif yapan mahkeme, bilirkişi raporu aldırdı ve yargılama sonunda 30 Haziran 2010’da zaman aşımı nedeniyle davanın reddine karar verdi. 

Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 5 Ekim 2011’de kararı bozdu ve karar düzeltme istemini de 26 Eylül 2012’de reddetti. Bozma üzerine yargılama dosyasına Kızıltepe 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde devam edildi ve mahkeme davanın kabulüne karar verdi. 

Temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 27 Şubat 2015’te uyuşmazlık konusu taşınmazlara ait tapu kayıtlarının tapu müdürlüğünden getirtilip, dosyanın bu haliyle kendisine gönderilmesi gerektiğini belirtti ve dosyanın iadesine karar verdi. 
Belirtilen eksikliğin tamamlanmasının ardından dava dosyası tekrar temyiz incelemesi için Yargıtay’a gönderildi. 

Yapılan inceleme sonucu Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 13 Ekim 2015’te uyuşmazlık konusu taşınmazların Kızıltepe Kadastro Mahkemesi’nin dosyasına da konu olduklarının tespit edildiğini kaydetti. Kızıltepe Kadastro Mahkemesi’nde görülen davanın hangi aşamada olduğunun öğrenilmesine karar veren Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, söz konusu dava kesinleşmiş ise kesinleşme şerhini içerir halde karar örneği eklenerek dosyanın kendisine gönderilmesine hükmetti ve dava dosyasının iadesine karar verdi.

Yargılamanın halen Kızıltepe 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde devam etmesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri süren başvurucular, AYM’ye bireysel başvuruda bulundu. 

AYM’nin gerekçeli kararında şu ifadeler yer aldı: “Başvuruya konu tazminat davasının incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, yargılamanın niteliği, maddi olayların karmaşıklığı gibi kriterler dikkate alındığında başvuruya konu yargılamanın karmaşık nitelikte olduğu anlaşılmışsa da somut başvuru açısından, daha önce verilen kararlar dışında farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, söz konusu on dört yılı aşkın bir süredir devam eden yargılama sürecinde, makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.”

Başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar veren AYM, başvuruculara ayrı ayrı net 19 bin 800 TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti.