"BAŞVURUCUNUN HABERLEŞME HÜRRİYETİNİN MADDİ BOYUTU İHLAL EDİLDİ"

Oktay, "Ergenekon soruşturması" kapsamında kayıt altına alınan telefon görüşmelerinin basına sızdırıldığını, sorumlu kişiler hakkında yürütülen soruşturma kapsamında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin ve özel hayatın gizliliğinin ihlal edildiğini ileri sürerek AYM'ye bireysel başvuruda bulundu.

AYM'nin gerekçeli kararına göre başvurucunun haberleşme hürriyetinin maddi boyutunun ihlal edildiği belirtilerek "Anayasa Mahkemesine göre, kişiler hakkında henüz kamu davası açılmadan önce soruşturma makamlarınca telefon dinleme tedbiri sonucu elde edilen kayıtların korunmasının hassasiyetle yerine getirilmesi şarttır ve hakkında telefon dinleme tedbiri uygulanan kişiler hakkında kamu davası açıldıktan sonra da yargılama sırasında söz konusu kayıtlardan hangilerinin kamuoyu tarafından öğrenilmesine izin verileceği konusunda yargılamayı yürüten mahkemenin titiz bir denetim yapması gerekmektedir. Başvurucu hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma henüz tamamlanmadan belirtilen telefon kayıtları ifşa olduğundan iddianame hazırlanıp suçlamalar ve deliller ortaya konulmadan önce başvurucu hakkındaki iddialar kamuoyu tarafından öğrenilmiştir. Bu aşamada başvurucunun kendisini savunma imkanı olmadığından kamu makamlarınca başvurucuya ait soruşturma kapsamında tespit edilen telefon görüşme kayıtlarının gizliliğinin korunması konusunda gerekli tedbirlerin alınmayarak başvurucunun haberleşme hürriyetinin maddi boyutu ihlal edilmiştir" ifadeleri kullanıldı.

"ETKİLİ BİR SORUŞTURMA YAPILMADI"

AYM'nin gerekçeli kararında şöyle denildi: "Söz konusu kayıtların medyada yayımlanması suretiyle haberleşmenin gizliliğine müdahale edilmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmanın etkili olduğunun da kabul edilmesi mümkün görünmemektedir. Cumhuriyet Savcılığı tarafından iki yıllık soruşturma sürecinde ilgili kolluk görevlilerinin ve basın mensuplarının ifadelerinin alınmasından başka hiçbir işlem yapılmamıştır. Başka bir ifadeyle olayın tüm yönlerinin ortaya konulamadığı ve varsa sorumlu kişilerin belirlenebilmesine imkan tanıyan etkili bir soruşturma yapılmadığı, soruşturma sonunda ulaşılan sonucun da elde edilen delillerin kapsamlı ve nesnel bir analizine dayalı olmadığı, sonuç olarak sızmanın nasıl gerçekleştiği konusunda hiçbir somut sonucun belirtilmediği görülmektedir. Bu kapsamda söz konusu olaya ilişkin bilirkişi incelemeleri de dâhil olmak üzere tüm kanıtları toplamak için alınabilecek makul tedbirleri alma yoluna gidilmemiştir. Söz konusu ifşanın, kolluk görevlileri tarafından yapılmadığı kanaatine ulaşan Cumhuriyet Savcılığı tarafından bu sonucun yeterli görüldüğü, başka kamu görevlileri tarafından söz konusu eylemin gerçekleştirilebileceği konusunda hiçbir inceleme ve araştırma yapılmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, belirtilen eksiklikler nedeniyle etkili bir soruşturma yürütülmeyerek haberleşme hürriyetinin usule ilişkin boyutunun da ihlal edildiği kanaatine ulaşmıştır"

AYM, "Ergenekon soruşturması" adıyla anılan soruşturma kapsamında kayıt altına alınan telefon görüşmeleri basına sızdırılan Mehmet Seyfi Oktay'ın haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar vererek Oktay'a 10 bin Türk Lirası manevi tazminat ödenmesine karar verdi. Bahar DEMİREL/ANKARA, (DHA)


HABERLEŞME HÜRRİYETİNE İLİŞKİN MEHMET SEYFİ OKTAY KARARI

BASIN DUYURUSU


(Karara ulaşmak için tıklayınız)


Anayasa Mahkemesi, 10/12/2015 tarihinde Mehmet Seyfi Oktay bireysel başvurusunda (B. No: 2013/6367), Anayasanın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ve ihlal nedeniyle başvurucuya 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.


Olay

Kamuoyunda “Ergenekon soruşturması” adıyla anılan soruşturma kapsamında iletişiminin tespitine karar verilen başvurucu gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılmıştır. Bu sırada bazı ulusal gazetelerde ve televizyon kanallarında başvurucunun telefon görüşmeleri yayınlanmış ve hakkındaki iddialara ilişkin haber ve yorumlara yer verilmiştir.

Başvurucu, belirtilen haberleri yapan gazeteciler ve soruşturma kapsamındaki bilgileri basına sızdıran meçhul görevliler hakkında şikâyetçi olmuştur. Fatih ve Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılıklarının yetkisizlik kararları sonrasında Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından otuz üç kolluk görevlisinin ifadesi alınmış, sonrasında yapılan yasal düzenleme nedeniyle dosyayı ele alan ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karara yapılan itiraz reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucu, hakkında çıkan haberler nedeniyle eski Adalet Bakanı olarak hakarete ve iftiraya uğradığını, toplum nazarında küçük düşürülmeye çalışıldığını, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında kayıt altına alınan telefon görüşmelerinin basına sızdırıldığını, bu şekilde kamuoyu önünde suçlu olarak ilan edildiğini, soruşturma kapsamındaki bilgileri sızdıran kişilerin tespit edilerek cezalandırılmaları için Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunduğunu, idari soruşturmanın, potansiyel şüphelilerin bağlı olduğu Emniyet Müdürlüğü tarafından yürütüldüğünü ve Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yetersiz ve eksik soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı kararının verildiğini belirterek temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi, kamu makamlarının bireyin haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmemesinin, Anayasa ile sağlanan güvenceler kapsamında kaldığını belirtmiş, haberleşmenin içeriğinin denetlenmesinin, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturduğuna dikkat çekmiştir. Gizli uygulanmaları nedeniyle kötüye kullanılma riski barındıran haberleşmenin gizliliğine yönelik tedbirlerin, uygulama alanı ve usulünün açık kanun hükümleri ile düzenlenmesinin şart olduğunu belirten Anayasa Mahkemesi, haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin, öncelikle kanunla öngörülmesini, ilgili mevzuatın “ulaşılabilir”, “yeterince açık” ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerektiğini ifade etmiştir.

İkinci olarak söz konusu sınırlamanın “meşru bir amaca” dayalı olmasının ve demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmasının gerektiğini işaret eden Anayasa Mahkemesi, kamu makamlarının kişisel nitelikteki verilerin veya haberleşme kayıtlarının ifşa edilmesini önleme, bu kayıtların medyada yayımlanması suretiyle haberleşmenin gizliliğine müdahale edilmesi durumunda ise etkili bir soruşturma yürütülmesi ve sorumluların cezalandırılmasının sağlanması konusunda devletin pozitif yükümlülüğü bulunduğunu belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesine göre, kişiler hakkında henüz kamu davası açılmadan önce soruşturma makamlarınca telefon dinleme tedbiri sonucu elde edilen kayıtların korunmasının hassasiyetle yerine getirilmesi şarttır ve hakkında telefon dinleme tedbiri uygulanan kişiler hakkında kamu davası açıldıktan sonra da yargılama sırasında söz konusu kayıtlardan hangilerinin kamuoyu tarafından öğrenilmesine izin verileceği konusunda yargılamayı yürüten mahkemenin titiz bir denetim yapması gerekmektedir. Başvurucu hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma henüz tamamlanmadan belirtilen telefon kayıtları ifşa olduğundan iddianame hazırlanıp suçlamalar ve deliller ortaya konulmadan önce başvurucu hakkındaki iddialar kamuoyu tarafından öğrenilmiştir. Bu aşamada başvurucunun kendisini savunma imkânı olmadığından kamu makamlarınca başvurucuya ait soruşturma kapsamında tespit edilen telefon görüşme kayıtlarının gizliliğinin korunması konusunda gerekli tedbirlerin alınmayarak başvurucunun haberleşme hürriyetinin maddi boyutu ihlal edilmiştir.

Söz konusu kayıtların medyada yayımlanması suretiyle haberleşmenin gizliliğine müdahale edilmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmanın etkili olduğunun da kabul edilmesi mümkün görünmemektedir. Cumhuriyet Savcılığı tarafından iki yıllık soruşturma sürecinde ilgili kolluk görevlilerinin ve basın mensuplarının ifadelerinin alınmasından başka hiçbir işlem yapılmamıştır. Başka bir ifadeyle olayın tüm yönlerinin ortaya konulamadığı ve varsa sorumlu kişilerin belirlenebilmesine imkân tanıyan etkili bir soruşturma yapılmadığı, soruşturma sonunda ulaşılan sonucun da elde edilen delillerin kapsamlı ve nesnel bir analizine dayalı olmadığı, sonuç olarak sızmanın nasıl gerçekleştiği konusunda hiçbir somut sonucun belirtilmediği görülmektedir. Bu kapsamda söz konusu olaya ilişkin bilirkişi incelemeleri de dâhil olmak üzere tüm kanıtları toplamak için alınabilecek makul tedbirleri alma yoluna gidilmemiştir. Söz konusu ifşanın, kolluk görevlileri tarafından yapılmadığı kanaatine ulaşan Cumhuriyet Savcılığı tarafından bu sonucun yeterli görüldüğü, başka kamu görevlileri tarafından söz konusu eylemin gerçekleştirilebileceği konusunda hiçbir inceleme ve araştırma yapılmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, belirtilen eksiklikler nedeniyle etkili bir soruşturma yürütülmeyerek haberleşme hürriyetinin usule ilişkin boyutunun da ihlal edildiği kanaatine ulaşmıştır.

Sonuç olarak başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ve başvurucuya 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.