YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2011/13-701
KARAR: 2012/6


Taraflar arasındaki "Alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;Seferihisar Asliye Hukuk Mahkemesince davanın açılmamış sayılmasına dair verilen 04.02.2010 gün ve 2006/122 E., 2010/39 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 27.10.2010 gün ve 6676 - 14045 sayılı ilamı ile;

(...Davacı, davalıların murisi ile mandalina alım satımı konusunda sözleşme imzalandığını, bakiye 55.800 kg mahsulün teslim edilmediğini ileri sürerek alacağın tespiti ile faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.

Bir kısım davalılar davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan iş bu davanın, işlemden kaldırıldığı 03/11/2009 tarihinden itibaren üç aylık yasal süre içinde yenilenmediği, davacı vekili olduğunu bildiren Av.Polat tarafından 03/12/2009 tarihli yenileme dilekçesi verildiği, dilekçenin 17/12/2009 tarihinde mahkemeye geldiği, ekinde tebligat masrafı olmadığı, davacı vekilinin dosyada vekaletnamesinin ve vekillik sıfatının bulunmadığı, davanın müracaata bırakıldığı üç aylık süresi içinde geçerli bir yenileme talebi ile yenilenmediği gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacının 3.12.2009 tarihli dilekçesi ile süresinde yenileme talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacı vekili olduğunu bildiren Av.Polat tarafından 03/12/2009 tarihli yenileme dilekçesi verildiği, dilekçenin 17/12/2009 tarihinde mahkemeye geldiği, ekinde tebligat masrafı olmadığı, davacı vekilinin dosyada vekaletnamesinin ve vekillik sıfatının bulunmadığı gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş ise de, davacı vekilinin temyiz dilekçe ekinde vekaletname harcının alındığına dair belgenin de aynı tarihli olduğu görülmektedir. O halde mahkemece, masraf ve vekaletnamenin ibrazı için süre verilerek, bu eksikliklerin giderilmesinin istenmesi gerekirken dosyanın işlemden kaldırılmasına ve akabinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır...)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, satım sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemenin, davanın açılmamış sayılmasına dair verdiği karar; davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuştur.

Yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü davacı vekili, temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi koşullarının eldeki davada oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

İlkin, somut uyuşmazlığa hangi yasa hükmünün uygulanacağının irdelenmesinde yarar vardır:

Usul hukuku alanında geçerli temel ilke, yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise, bu kanun hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olduğu, daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.

Medeni usul hukukunda ise, kural olarak kanun değişikliklerinde az yukarıda belirtilen ilkeye paralel “derhal uygulanırlık” ilkesi geçerlidir.

Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde, ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığı”dır.

Hemen belirtilmelidir ki, dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Bir davayı bütün olarak değerlendirip, bu konuda yeni kanunun etkili olup olmayacağı söylenemez. Yargılama sırasında yapılan bir usul işlemi ve kesiti tamamlanmış ise, artık yeni kanun o usul işlemi hakkında etkili olmayacak, dolayısıyla da uygulanmayacaktır.

Eğer bir usul işlemi, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle, tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise, yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir. Çünkü, usule ilişkin kanunlar -tersine bir kural benimsenmediği takdirde-genel olarak hemen etkili olup, uygulanırlar (Üstündağ, Saim:Medeni Yarğılama Hukuku, Cilt:I-II, 6.Bası, İstanbul 1997, sahife:73-78;Yılmaz, Zekeriya:Açıklamalı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 1.Bası, Ankara 2012, sahife:36-43;Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet:Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 11.Bası, Ankara 2011, sahife:61-66;YİBK.'nun 8.7.1942 gün ve E:13, K:19;Hukuk Genel Kurulu'nun 23.9.1964 gün ve E:7/1139, K:575;9.3.1988 gün ve E:860, K:232;23.11.1988 gün ve E:1988/1-825, K:1988/964 sayılı ilamları).

Bu genel açıklamalardan sonra, zaman bakımından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nun ilgili hükmüne de değinmek gerekir:

HMK'nun “Zaman bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448.maddesi;

“(1) Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.”

Hükmünü içermektedir.

Bu madde hükmüne göre, usul hükümleri kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır (Pekcanıtez/Atalay/Özekes:a.g.e., s.62).

Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşmede, açıklanan hususlar gözetilerek somut uyuşmazlığın çözümünde mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HUMK)'nun 67, 409 ve 415.madde hükümleri gözetilerek sonuca varılmıştır.

Şu hale göre, yerel mahkemenin direnme gerekçeleri ayrı ayrı irdelenip değerlendirilmelidir:

İlkin, yerel mahkemenin, davacı vekilinin yenileme dilekçesi ibrazı sırasında “tebligat gideri eksikliği”ne ilişkin direnme gerekçesi yönüyle yapılan değerlendirmede:

İşlemden kaldırma ve davanın açılmamış sayılması müessesesi –mülga- 1086 sayılı HUMK’nun 409.maddesinde düzenlenmiştir.

Anılan madde gereğince; usulüne uygun biçimde çağırıldığı halde, taraflardan (veya vekillerinden) hiç biri duruşmaya gelmezse, mahkemece dava yenileninceye kadar dava dosyasının işlemden kaldırılmasına karar verilir (Mülga HUMK.m.409/I). Dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin (veya vekilinin) dilekçe ile başvurması üzerine yenilenebilir. Yenileme dilekçesi, oturum, gün, saat ve yerini bildiren çağrı kağıdı ile birlikte taraflara tebliğ olunur (Mülga HUMK.m.409/III). İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar açılmamış sayılır ve mahkemece bu hususta kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır (Mülga HUMK.m.409/V).

Öte yandan, duruşmaya gelmeyen taraf mazeret dilekçesi göndermiş ise: Mahkeme mazeretin kabulüne karar verirse mazeret bildiren taraf davetiye giderlerini göndermiş ise, yeni bir duruşma günü belirleyerek tarafların bu duruşmaya davet edilmesine karar verir. Mahkeme bu mazereti kabul etmezse dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Dosyası işlemden kaldırılmış olan bir dava ancak iki kez yenilenebilir. İkinci yenilemeden sonra davanın tekrar (üçüncü defa) takipsiz bırakılması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilir (Mülga HUMK.m.409/VI).

Görüldüğü üzere, belli edilen oturum gününe mazereti nedeniyle gelemeyen ve yeni bir oturum günü belirlenmesini isteyen veya işlemden kaldırılmış dava dosyasını yasal süresi içerisinde yenilemek suretiyle yeni bir oturum günü verilmesini isteyen tarafın, mahkemece belirlenecek yeni oturumun taraflara tebliğini sağlayacak olan (varsa dosyasındaki avanstan o da yoksa) tebliğ (posta) giderini yatırması gerekmektedir (Aynı yönde-HGK'nun 4.6.2008 gün ve E:2008/9-414, K:420;10.11.2010 gün ve E:2010/9-491, K:593; 18.05.2011 gün ve E:2011/3-296, K:338 sayılı ilamları).

Hemen belirtilmelidir ki, Türk yargı sistemine göre, hukuk yargılamasında hâkim kendiliğinden bir davayı inceleyip, uyuşmazlığı çözemez. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak da, hâkim tarafların istekleri ile bağlı tutulmuştur (Mülga HUMK m.72, 75). Öyleyse –kamu düzeninin gerektirdiği haller dışında- hakimin re'sen yargılamayı sürdürmesi olanaklı olmadığına, tarafların davayı hazırlama ve takip etmeleri gerektiğine göre, hakimin davacının yapmadığı işlemi kendiliğinden ikmal etmesi olanaklı değildir (davanın taraflarca hazırlanması ilkesi).

Az önce açıklanan genel kuraldan ayrık olarak, kanunlarımızda hâkimin re’sen araştırma yapabileceği hallere de yer verilmiştir. Bu gibi hallerde olayın özelliğine göre hakim, incelemelerin gerektirdiği masrafların taraflarca ödenmemesi halinde sonradan haksız çıkan taraftan alınmak üzere, Hazineden karşılanmak suretiyle gereğini yerine getirir-res’en araştırma kuralı- (Mülga HUMK m.415).

Şu durumda, temyize konu dava, sözleşmeye dayalı alacak istemine ilişkin olup, az yukarıda belirtildiği şekilde “re’sen araştırma kuralı” değil, olayda “davanın taraflarca hazırlanması” ilkesinin uygulanması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.

Her ne kadar, Hukuk Genel Kurulu'ndaki görüşme sırasında tebliğ giderinin bulunmamasına ilişkin olgunun, dosyası işlemden kaldırılmış davacının, davanın yenilenmesi isteminin reddi gerekçesi olamayacağı, giderin mülga HMUK’un 415.maddesince karşılanması gerektiği ileri sürülmüşse de, bu görüşe çoğunluk katılmamıştır.

Çoğunluk görüşü; gerek yukarıda açıklanan ilkeler, gerekse uygulanması önerilen mülga HUMK’nun 415.maddesinde yer alan “re'sen icrası emrolunan muamelenin gerektirdiği masrafın” şeklindeki açık düzenleme karşısında, esasen yeni bir oturum gününün bildirilmesi konusunda gerekli giderleri yatırma yükümü davacıda olduğundan, söz konusu bildirim giderlerinin davalıdan alınması mümkün olmadığı gibi; dosyası işlemden kaldırılmış davanın yenilenmesi sırasında mahkemece belirlenecek yeni oturum gününün taraflara bildirilmesi konusunda mahkemenin re'sen işlem yapması olanağı da bulunmadığından masraf yatırılmamış olmasının da usulü eksiklik kabul edilmesi yönünde birleşmiştir.

O halde, dosyası işlemden kaldırılan ve bu nedenle davanın -yeni bir oturum günü belirlenmesi amacıyla-yenilenmesini isteyen tarafın (davacının), yargılamada devamlılığı sağlamak üzere yeni oturum gününün taraflara bildirilmesini sağlayacak tebliğ giderlerini yatırması gerekir. Davayı takip etmeyen ve gerekli masrafları yatırmayan davacının bu hakkını kullanması için mülga HUMK’nun 415.maddesinde yazılı işleme başvurulması, eş söyleyişle yenileme sonrası belirlenecek duruşma gününün taraflara tebliğine yönelik masrafların Hazineden karşılanması olanaklı değildir.

Yinelemekte ve önemle vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk yargılamasında, tarafların takibi esastır. Yargılamanın uzamaması ve sağlıklı biçimde yürütülmesinde mahkemenin rolü olduğu kadar, davanın taraflarına düşen rol de az değildir. Nitekim, usul hükümleri sadece mahkemeyi değil, tarafları da muhatap almakta; tarafların da bu hükümlere uygun davranması ve yargılamayı sürüncemede bırakmaması gerekmektedir.

Zira, hukuk yargılamasının amacı, doğru ve adil karar vermektir. Hak kaybının davanın her iki tarafı için de gözetilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Bu nedenle de salt davacı tarafın hakkı kaybolmaması adına usul kurallarının ihlaline göz yumulması olanaklı değildir. Usul kuralları, davanın her iki tarafının da haklarını korumak, kararın adaletli olmasını sağlamak ve davanın tarafları arasındaki uyuşmazlığı çözerken her iki tarafı da aynı oranda korumak için getirilmiştir.

Nihayet, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 1.maddesinde belirtildiği üzere, niteliği itibariyle avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir ve de avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder.

Anılan kanunun 2.maddesinde ise, avukatlığın amacı belirtilmiştir. Buna göre, avukatlığın amacı; hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır. Avukatın bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis edeceği belirtilmektedir.

Görüldüğü üzere vekilin (avukatın), mesleği icabı, mahkemeden yapılmasını istediği bir işlemin, masraf yapılmasını gerektirip gerektirmeyeceğini bilmesi gerekir.

Bu durumda, dava dosyasında temsil ettiği müvekkili yönüyle mahkemeden masraf gerektiren bir işlem yapılmasını isteyen vekilin (avukatın), işlemin gerektirdiği masrafı (tebliğ giderini) varsa dosyadaki avanstan karşılanacağını belirtmesi, belirtilen avansın da bulunmaması halinde, talebe konu işlemin gerçekleştirilmesine yönelik masrafı (tebliğ giderini) yatırması gerekir.

Vekil, üstlendiği işin gereği, yargılamada müvekkili adına yapması gereken ve üzerine düşen tüm görevleri eksiksiz yapmak durumundadır.

Hemen burada, davacı vekilinin, yenileme dilekçesi ibrazı sırasında “vekaletnamesini sunmaması”na ilişkin direnme gerekçesi yönüyle değerlendirme yapılmalıdır:

Bilindiği üzere, vekâlet akdinin geçerliliği yasaca herhangi bir şekle tabi tutulmamıştır (818 sayılı Borçlar Kanunu m.386 vd). Bir davanın taraflarının, kendilerini o davada temsil edecek avukatlara verecekleri vekâletnameler de bu kapsamdadır. Eş söyleyişle, davaya vekâlette dahi, vekâlet akdinin geçerliliği herhangi bir şekle tabi değildir. Avukatın mahkemeye sunacağı vekâletname, müvekkil ile vekil arasındaki vekâlet akdini ortaya koyan bir yazılı belge niteliğinde olup, sadece bu ilişkinin üçüncü kişiler ve mahkeme nezdinde ispatı açısından önem taşır.

Öyle ki, vekâletnamenin bulunmadığı hallerde bile; müvekkilin, vekalet akdinin varlığını ve yapılan işlemlere icazetini gösteren beyanı, usul hukuku açısından geçerli sonuçlar doğurur (Mülga HUMK m.67).

Bu noktada, mülga HUMK’nun 67.maddesi hükmüne değinilmesinde yarar vardır:

Anılan hüküm, vekaletnamenin aslını veya örneğini sunmayan vekilin dava açamayacağı ve yargılamayla ilgili hiçbir görev yapamayacağı kuralını getirdikten sonra, gecikmesinde zarar umulan hallerde, mahkemenin vereceği kesin bir süre içinde vekaletnamesini sunması koşuluyla vekilin dava açmasına veya usul işlemleri yapmasına izin verilebileceğini; bu süre içinde vekaletname verilmediği veya müvekkil tarafından, vekilin yaptığı işlemlere icazeti bildiren bir dilekçe sunulmadığı takdirde, davanın açılmamış sayılacağını, vekilce yapılan işlemlerin de hükümsüz kalacağını öngörmüştür.

Görüldüğü gibi, söz konusu yasa hükmü, vekilin vekâletnamesini hiç sunmadığı hallerde dahi, müvekkilin dilekçe ile icazetini bildirmesi durumunda, öngörülen yaptırımların uygulanmayacağını düzenlemektedir.

Burada vurgulanması gereken yön şudur:

Vekilin, doğrudan kendisine ait bulunan, müvekkilinin kendisine vermiş olduğu vekâletname aslını veya örneğini mahkemeye sunma yükümlülüğünü verilen süreye rağmen yerine getirmemesi halinde, müvekkil, yasada öngörülen yaptırımlara mutlak surette maruz kalmamakta; vekiline mahkemece verilen süre içinde sunacağı bir dilekçeyle, bu sonuçları bertaraf edebilme hak ve yetkisine sahip kılınmaktadır.

Esasen bu düzenleme, vekâlet sözleşmesinde şekil konusunda yukarıda yapılan açıklamalara uygun ve o açıklamaların ilişkin bulunduğu hukuksal ilkelerin doğal sonucudur.

Nitekim, vekaletnamenin dosyaya ibrazına ilişkin yukarıda vurgulanan ilkeler, Hukuk Genel Kurulu'nun 15.06.2011 gün ve E:2011/11-144, K:406 sayılı ilamında da, benimsenmiştir.

Şu halde, dava dosyasını takip eden vekil yönüyle, az yukarıda belirtilen şekilde, mahkemece, vekaletnamesini sunması için vekile kesin süre verilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

Ne var ki, davayı takip etmeyen vekil yönüyle yapılacak işlemin aynı olamayacağı açıktır. Bu halde, mahkemenin, vekaletnamesini sunması için vekile kesin süre verip, bu kesin süreye ilişkin kararın ilgilisine tebliği için, dava dosyasında bu işlemin yapılmasına yetecek ve bunu gerektirecek miktarda avansın bulunması gerekir. Kesin süreye ilişkin kararın ilgilisine tebliği için, dava dosyasında hiç veya yeteri kadar avansın bulunmaması halinde, mahkeme bu aşamada belirtilen eksikliğin tamamlanması yönünde kesin süre vermesine gerek olmaksızın, mülga HUMK'nun 67.maddesi kapsamında oluşacak sonuca göre bir karar vermelidir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:

Yerel mahkemece, davanın belirlenen oturum gün ve saati (03.11.2009 günü saat:09.55) taraf vekillerine usulüne uygun biçimde tebliğ edilmiş;tebliğ edilen oturum gün ve saatinde davalı vekili hazır olmuş, davacı vekili ise, oturuma gelmediği gibi herhangi bir mazeret de bildirmemiştir.

Davalı vekilinin davayı takip etmeyeceğini bildirmesi üzerine, mahkemece 03.11.2009 tarihinde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.

Bu arada davacı vekili “dosyası işlemden kaldırılan davanın yenilenmesi” istemiyle, başka yer mahkemesi aracılığıyla ve bir aylık süre içinde -03.12.2009 havale tarihli- dilekçesini ibraz etmiş; dilekçe ekinde vekaletnamesini ibraz etmediği gibi, yenileme sonrası mahkemece belirlenecek yeni oturum gün ve saatinin taraflara tebliğini sağlayacak posta giderini de, yatırmamıştır.

Yerel mahkemece, davacı vekilinin usulüne uygun vekaletnamesini sunmadığı ve yenileme sonrası belirlenecek oturum gün ve saatinin taraflara tebliğini sağlayacak tebligat giderinin asil ya da vekilince yatırılmadığı gerekçesiyle yenileme isteminin reddine karar verildikten sonra; dosyanın, işlemden kaldırılmasına karar verilen 03.11.2009 tarihinden itibaren yasal üç aylık süresi içinde geçerli bir yenileme talebi ile, yenilenmediği gerekçesiyle 04.02.2010 tarihinde mülga HUMK'nun 409/V.maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Yenileme isteminde bulunan davacı vekili, anılan kararı süresi içerisinde temyiz etmiş; bu arada temyiz dilekçesi ekinde usulüne uygun düzenlenen vekaletnamesini de dosyaya ibraz ettiğine göre, belirtilen usulü eksiklik giderilmiş olduğundan, yerel mahkemenin bu usulü eksikliğe ilişen direnme gerekçesi usul ve yasaya aykırı ise de, buna ilişkin direnme gerekçesi konusuz kaldığından, kararın hatalı olduğuna işaretle yetinilmiş; ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

Diğer taraftan, yenileme sonrası mahkemece belirlenecek yeni oturum gün ve saatinin taraflara tebliğini sağlayacak şekilde dosyada avans bulunmadığı belirgin olmakla, davacı vekilinin, “dosyası işlemden kaldırılan davanın yenilenmesi” isteminde bulunurken, anılan tebliğ giderini yatırması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.

Davayı takip etmeyen ve gerekli masrafları yatırmayan davacı vekilinin bu hakkını kullanması için mülga HUMK’nun 415.maddesinde yazılı işleme başvurulması, eş söyleyişle yenileme sonrası belirlenecek duruşma gününün taraflara tebliğine yönelik masrafların Hazineden karşılanması “resen takip ilkesi” kapsamında bulunmayan somut olay yönüyle olanaklı değildir.

Öyleyse, yerel mahkemenin tebliğ giderinin bulunmaması nedeniyle 03.12.2009 havale tarihli yenileme istemini kabul etmeyip; dosyanın işlemden kaldırıldığı 03.11.2009 tarihinden itibaren yasal üç aylık süresi içinde geçerli bir yenileme talebinde de bulunulmayıp, dosya yenilenmediğinden, 04.02.2010 tarihinde davanın açılmamış sayılmasına karar vermesi yerindedir.

Açıklanan nedenler karşısında sonuçta; yerel mahkemenin “vekaletnamenin ibraz edilmemesine” ilişkin direnme gerekçesi usul ve yasaya aykırı ise de, temyiz aşamasında vekaletname ibraz edilmekle anılan direnme gerekçesi konusuz kaldığından bozma nedeni yapılmaksızın, eleştirilmekle yetinilmesine; “tebliğ giderinin yatırılmaması”na yönelik direnme gerekçesi ise usul ve yasaya uygun olmakla, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin direnme kararının onanmasına, karar vermek gerekmiştir.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA, 18.01.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi.


kararara.com