T.C
YARGITAY 
CEZA GENEL KURULU 
ESAS NO.1985-185 
KARAR NO.1985/331 
KARAR TARİHİ.03.06.1985 


DAVA : Adam öldürmek suçundan sanık İmam Bayram'ın, TCK.nun 448, 50, 59. maddelerinin uygulanması suretiyle üç sene dört ay hapis cezasıyla tecziyesine ilişkin hüküm, Özel Daire incelenerek onanmasına karar verilmiştir.
Bu karara karşı itiraz yoluna başvuran C.Başsavcılığınca;

(Olay, yerel mahkeme kararında açıklandığı şekilde anlatıldıktan sonra, şu hale göre; sanık İmam'ın, maktulün başına taşla vurup onu yaralayıp yere düşürdükten ve maktulün tamamen hareketsiz bir durumda olduğu ve üstelik tabancasının da elinden fırlamış olması ve tabancanın sanığın eline geçmiş bulunması durumunda, maktulden ne kendisi, ne de başkası için haksız bir taaruz gelmesi ve bunun filhal def'i zaruretinin bahis olduğu mecburiyet, başka türlü tahaffuz imkanı olmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden muhafaza etmek zaruretinin bahis olduğu mecburiyet halleri mevcut olmadığı gibi zaruretin tayin ettiği hududu tecavüz etmek durumunun du olayımıza uygun bulunmadığı ve sanığın hareketine uyan TCK?nun 448, 51/2, 59. maddeleri ile cezalandırılması gerektiğinden, Özel Daire onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi) talep olunmuştur.
Yerel Mahkemece, oluşa uygun şekilde: (Olay günü maktul Cemil Bayram ve amcası oğlu mağdur Mehmet Bayram, kendilerine ait at arabaları ile Üçkilise Köyüne toklu almak için giderlerken, yolda Üçkilise Köyünden Kılıçviran köyüne glen Nail Aslan ile karşılaştıkları, arabalarını karşılıklı olarak durdurarak sohbet etmeye başladıkları, konuşmalarının devam ettiği sırada maktul Halil Bayram arkadan gelerek ve hiçbirşey söylemeden hamili bulunduğu tabancasıyla Cemil Bayram ve mağdur Mehmet Bayram'a ateş ettiği, bu şahısların arabadan yere düşmeleri üzerine yanlarında bulunan kardeşi İmam Byaram eline geçirdiği taş ile kafasına vururak Halil Bayram'ı yere düşürdüğü, Halil Bayram'ın kafasına yediği darbe ile yere düşerken elinde bulunan silahında bir metre kadar mesafede yere düştüğü, İmam Bayram'ın bu silahı alarak Halil Bayram'ın üzerine, silahın içinde bulunan bütün mermileri boşalttığı, Halil Bayram'ın aldığı yaralar neticesi öldüğü; Halil Bayram tarafından yaralanan Cemil Bayram'ın ise hastanede öldüğünün anlaşıldığı) gerekçesiyle sanıklar hakkında kamu davası açılmıştır.

Görüldüğü gibi, oluş ve sübutta, Özel Daire ile C.Başsavcılığı arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık konusu olan husus yerel mahkeme kararında ayrıntılarıyla açıklandığı şekilde cereyan eden olayda, sanık İmam Bayram'a TCK.nun 448. maddesiyle verilen cezadan, aynı kanunun 50. maddesiyle mi, 51/2. maddesiylemi indirim yapılması gerektiği hususudur.
TCK.nun 50. maddesinde; meşru müdafaa şartları içinde bir suç işlenirken, kanunun veya selahiyettar makamın veya zaruretin çizdiği sınırın aşılması halinde cezanın indirilerek hükmedileceği belirtilmektedir.

Meşru müdafaa, bir kimsenin ağır ve haksız bir tecavüzü kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak amacı ile gösterdiği zorunlu tepkidir.

Meşru müdafaa halinde işlenen fiil, hukuka uygundur ve bunun sebebini hukuk düzeninin hakkın tecavüze uğramasına izin vermeyeceği esasında aramak gerekir-JHERİNG, Hukuk Uğruna Savaş, İstanbul 1935, S.5-Hukuk esasen haksızlığı yenmek, adaletsizliği, saldırıları yasaklamak amacını güder; hukukun yaşaması, muzaffer olabilmesi için haksızlıkla, saldırılarla savaşması gereklidir. Hukuku korumak, haksızlığı yenmek için savaşan kimsenin hareketini ise hiçbir hukuk düzeni hukuka aykırı olarak kabul edemez; bu sebepledir ki, müdafaanın meşruluğu, hukukun kendi görev kavramlarından doğmaktadır -DEL VECCHIO, La Cuistisa, Roma 1946, S.185- Kaldı ki, savunmada bulunmak, her varlığın ve bu arada insanın kendisini ve mensup olduğu türü korumak tepkisinin sonucudur: Bu tepki aynı zamanda toplumun yararlarına da uygundur -RANIERI, 146; ANTOLİSEİ, 210; DONNEDİU DE VARBES, 200- ve cezadan korkmayan bir takım kabadayıların karşılaşabilecekleri özel tepkilerden çekindikleri de bilinmektedir -BATTAGLINI-322-.
Kuvvet kullanmak suretiyle haksız bir saldırıyı uzaklaştıran kimse, yalnız ahlak bakımından ayıplanması mümkün bulunmayan bir hareket yapmıpş, hukuk için savaşmış olmakla kalmaz, fakat topluma da hizmet etmiş aynı zamanda sosyal savunmaya katılmış olur-BOZUAT, 214; MARLE-VİTU, 1973, S.433-.

Şu halde, meşru müdafaa halinde işlenen fiil, hukuka uygundur ve bu halde suçun hukuka uygundur ve bu halde suçun hukuka aykırılık unsuru bulunmamaktadır ve bu sebeple faile ceza vermek imkansızdır.
Meşru müdafaanın şartlarının saldırıya ve savunmaya ilişkin olmak üzere, iki grupta toplamak mümkündür:
Saldırıya ilişkin şartlar, bunun haksız, kişiyi ilgilendiren bir hakka yönelmiş ve halen var olmasından ibarettir. Savunmaya ilişkin şartlar ise, savunmada da zorunluk ve savunma ile saldırı arasında bir oranın bulunmasıdır.

Meşru müdafaadan sözedebilmek için, bir saldırının bulunması ve savunma ile saldırının aynı zamanda, hemzaman olması gereklidir; şu suretle ki, saldırı başlamadan önce müdafaaya geçmek hasıl meşru sayılamazsa, öylece saldırı bittikten sonra yapılacak hareketler saldırı değil, fakat öç alma olur. Gelecekte bir saldırı sözkonusu oldukta ise, bundan kamu merciilerine başvurmak suretiyle ya da başka şekide kaçınmak imkanı bulunduğundan, savunma zorunlu değildir.

Ancak, SALDIRININ HALEN VARLIĞINI GENİŞ MANADA ANLAMAK VE BAŞLAYACAĞI ARTIK MUHAKKAK OLAN BİR SALDIRIYI BAŞLAMIŞ KEZA BİTMİŞ OLMASINA RAĞMEN TEKRARINDAN KORKULAN BİR SALDIRIYI DA HENÜZ SONA ERMEMİŞ SAYMAK ZORUNLUDUR. MANZİNİ, 11, 1950, 343; RANİERİ, 146; MAGİORE, 308; ANTOLİSEİ, 212; R. DE LESTANG, No. 101. Gerçekten, 'saldırının bilfiil başlaması beklenecek olsa, birçok hallerde savunma etkisini kaybetmiş olur' -İtalyan Yargıtay'ı, 25 Şubat 1954. Mesala, elindeki tüfeği ihtara rağmen bırakmayan bir kimse saldırıya başlamış sayılacağı gibi, hasmını yere yıkan kişinin bu saldırısını daha ileri derecelere götüreceği anlaşılmakta ise, yine saldırı sonra ermiş sayılmaz -MAGGİORE, 308; EREM, 382- Bu fikri, 1931 İTALYAN CEZA KANUNU daha yerinde bir deyimle belirterek, SALDIRININ DEĞİL, ONDAN DOĞAN TEHLİKELERİN HALEN VAR OLMASINDAN SÖZ ETMİŞTİR. Henüz başlamış olmayan bir saldırı da, bir tehlike teşkil edebilir ve sona eren bir saldırının tekrar edilmesi tehlikesi de bulunabilir -PANNAİN, 534; DE LESTAGN, no.101; LOGOZ, Art. 33, No. 2a-.
Savunmada zorunluk bulunup bulunmadığı hususunun mutlak ve soyut bir biçimde değil, fakat hal ve şartlara göre, nisbi bir şekilde anlaşılması gerekir; şu suretle ki, belirli bir durumda zorunlu olmayan bir savunma, başka şartlar altında zorunlu görülebilir -RANİERİ, 148;BETTİOL, 215; MAGGİORE, 311; ANTOLİSEİ, 213; FARRAUD, 11, No, 466- Meşru müdafaa saldırıya uğrayanın üçüncü bir şahıs olması halinde de tanınmıştır. Bu suretle kanun, hukukun temelerinde birini oluşturan dayanışma duygusuna da yer vermiş bulunmaktadır -MAGGIORE, 316-. Hatta Fransız Kanunu 63. maddesi ile, kendisi ya da diğer kişiler bakımından hiçbir tehlike söz konusu olmadığı hallerde, üçüncü şahıslara yönelmiş saldırıları defetmek mecburiyetini koymaktadır- MERLE VİTO, 1973, 435- (DÖNMEZER-ERMAN, Nazari, ve Tatbiki Ceza Hukuku, Genel Kısım, Cilt2, No. 782-815).
TCK.nun 50. maddesinde sözkonusu, zaruret sınırını aşmanın mevdcudiyeti için, failin iradesinin müdafaaya matuf olması ve kendisini müdafaa zaruretinde bulunması lazımdır -MAJNO, 1, No. 231- Mesela, failin karşılaştığı şartlarla mütenasip olmayan vasıtarla kendisini müdafaa etmesi veya saldırıcıyı zararsız hale getirdikten sonra da müdafaa ve tepkilerinde ısrar etmesi takdirinde zaruret sınırının aşılması bahse konu olur.

ZARURET SINIRININ AŞILMASI KONUSUNDA, FAİLİN O ANDA İÇİNDE BULUNDUĞU RUH HALİNİ ADİL BİR TARZDA GÖZÖNÜNDE TUTMAK LAZIMDIR. Hakimin, failin zaruret sınırını aşma derecesini doğru olarak takdir edebilmesi için, kendisini, tecavüze uğrayan ve o anda ruh hali değişmesi icap eden failin yerine kayması gerekir. Zaruret sınırını aşma derecesini doğru olarak takdir edebilmesi için, kendisini, tecavüze uğrayan ve o anda ruh hali değişmesi icap eden failin yerine koyması gerekir. Zaruret sınırını aşma derecesi ve cezadan yapılacak indirme nisbeti, böyle bir inceleme ile tayin ve takdir olunmalıdır -LOGOZ, 136, N.6- Alman Ceza Kanununun 53. maddesinin 3.fıkrasında; 'telaş, korku veya dehşet sebebiyle meşru müdafaada zaruret sınırını aşan fiilinden dolayı faile ceza verilmez' demek suretiyle, 'zaruret sınırını aşma' konusunda hakime geniş takdir yetkisi tanınmıştır.

Failin niyeti, fiilin icra tarzına ve ruh haline göre ciddi bir tehlikenin def'inden ziyade, kin duygusunu tatmine matuf ise 'zaruret sınırını' aşma değil, ancak tahrik bahse konu olur -MAJNO, m. N.321- Zaruret sınırını aşma ile tahrik birlikte kabul edilemez. Çünkü aynı sebep bu hallerden her birine dayanak olmaz (A.P. GÖZÜBÜYÜK, Türk Ceza Kanunu Açıklaması, 3. Bası, Cilt 1, S. 198-199).

Bu genel açıklamalardan sonra, sanığın eylemi yeniden değerlendirilecek olursa, varılacak sonuç şudur; Olay anında birkaç saniye önce öldürülen sanığın kardeşini tabanca ile ateş ederek öldürmüş; amcası oğlunu ağır şekilde yaralamıştır. Sanık, öldürülene taş vurup silahını ve kendisini yere düşürmüşse de, bu aşamada olay bitmiş sayılmaz. Öldürülende ikinci bir tabanca bulunup bulunmadığı, saldırısına devam edip edemeyeceği belli değildir. Sanığın kısa sürede cereyan eden olaylar nedeniyle paniğe kapılması doğaldır. Bu nedenle meşru müdafaa şartları içine öldürülene ateş ettiğini kabulde zorunluk olmakla beraber, öldürülenin hayati önemi olmayan bölgelerine, örneğin ayaklarına ateş edip, onu durdurması, hiç olmazsa öldürülenin yaralandığını gördükten sonra ateş etmeğe devam etmemesi gerekirken böyle yapmayarak, ardı ardına ateş ederek, çeşitli yerlerinden yaralayarak öldürmesine göre zaruret sınırını aşmak suretiyle öldürme suçunu işlemiştir.

Bu itibarla, C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Üyeler; (Haklı nedenlere dayanan C.Başsavcılığı itirazının kabulü gerektiğini) ileri sürerek, bu yolda oy kullanmışlardır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE, üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.