Son dönemde sıklıkla duyduğumuz konkordato ilanının, karşılıksız çekleri ne şekilde etkileyeceği ve bu çeklerden dolayı bir ceza sorumluluğunun bulunup bulunmadığı tartışılmaktadır.

Konkordato; borçlunun mali yapısının bozulmasının ardından, alacaklıların alacaklarını belli bir plana göre almaları konusunda kendi aralarında vardıkları ve mahkemece onaylanan anlaşmadır. Konkordato hükümleri, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m. 285 ila 309 maddelerinde düzenlenmiştir. Bu hükümlere göre konkordato türleri; adi konkordato, iflastan sonra konkordato, malvarlığının terki suretiyle konkordatodan oluşmaktadır.

Konkordato başvurusu, borçlu veya borçlunun iflasını talep edebilecek alacaklılar tarafından yapılabilir (İİK m.285). Konkordato başvurusu için m.286’da gösterilen belgelerin (malvarlığı durumu, ödemeye ilişkin ön proje gibi) mahkemeye sunulmasının ardından, mahkeme üç aylık (iki ay daha uzayabilir) geçici mühlet verir (İİK m.287). Mahkeme aynı zamanda, konkordatonun başarıya ulaşıp ulaşmayacağına ilişkin değerlendirme yapmak üzere bir (gerektiğinde üç) geçici konkordato komiseri görevlendirir. Geçici mühlet kararında, kesin mühlet verilip verilmeyeceğine dair karar yer almaktadır. Mahkeme bu kararı verirken; borçluyu ve konkordato talep eden alacaklıyı duruşmaya davet eder, geçici komiser ise, duruşmadan önce talep hakkında bir rapor hazırlar (İİK m.289/1). Mahkeme; yapılan duruşma sonucunda hazırlanan projenin başarıya ulaşacağı sonucuna ulaşılırsa, borçluya bir yıllık kesin mühlet verir (İİK m.289/3). Bu süre, gerekli hallerde altı aya kadar uzatılabilir (İİK m.289/5). Bu aşamadan sonra -yeni bir komiserin atanmasına gerek bulunmadığında- geçici komiser, konkordato komiseri olarak görevine devam eder. Bu sürede gerekli görülürse alacaklılar kurulu oluşturulabilir ve bu kurul, mutad toplantılar yaparak çeşitli kararlar alabilir.

Konkordato ile ilgili azami toplam süre; 3 ay + 2 ay + 12 ay + 6 ay + 6 ay = 29 ay olup, bu sürede ve istinaf kanun yolu aşaması tamamlanıncaya kadar konkordato talep edenin karşılıksız çekten ceza sorumluluğu da doğmaz. Sorumluluk şahsi olduğundan; Ticaret Hukuku kurallarına göre cirantanın hukuki sorumluluğu devam eder, ancak ceza sorumluluğu çeki düzenleyene veya temsilcisine aittir. Konkordato süresince karşılıksız çek suçu oluşmayacağından, çeki düzenleyenin veya temsilcinin ceza sorumluluğu gündeme gelmeyecektir.

Borçlu; kesin mühlet içinde, komiserin nezaretinde faaliyetlerine devam ederek, kendisine sunulan projeyi gerçekleştirecektir. Şayet bu süre içerisinde borçlunun mali durumu düzelir veya projenin başarıya ulaşamayacağı, -iflasa tabi olanlar bakımından- iflasın malvarlığı için yararlı olduğu, borçlunun komiserin talimatlarına uymadığı anlaşılır veya borca batık sermaye şirketi ya da kooperatif bu talebinden feragat ederse, kesin mühlet kaldırılarak, konkordatonun iptaline karar verilecektir (m.291-292).

İİK m.294’de, kesin mühletin alacaklılar bakımından yol açacağı sonuçlara yer verilmiştir. Buna göre; kamu alacakları da dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur (bazı imtiyazlı alacaklar istisna tutulmuştur), ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları uygulanmaz, bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemez. Bu süre geçici mühletin ilanından itibaren başlayacaktır, yani geçici mühlet ile kesin mühletin doğurduğu hukuki sonuçlar aynıdır.

Düzenlemeler ışığında konkordato ilan etmiş olan bir kişiye karşı; daha önceden düzenlediği çeklerin, üzerinde yazılı düzenleme tarihinde karşılıksız kalması halinde, bu kambiyo senedinden doğan bir takip yapılamaz ve başlamış bir takip varsa durur. Bu noktada bir tereddüt bulunmamaktadır; çünkü borçlu, vadesi henüz gelmemiş bir çeki, ilgili tarihte ödeyemeyeceğini, ileri bir tarihte ödeyebileceğini önceden ilan etmekte ve kanun koyucu da belirli koşullar altında bu beyanı hukuka uygun kabul etmektedir. Şu halde; borçlunun çeki karşılıksız bırakma filine hukuk izin verdiğinden, fiil hukuka uygun sayılacaktır. Ortada bir hukuka uygunluk sebebinin varlığından bahsedilebilir.

Bir hukuk dalı bakımından hukuka uygun olduğu kabul edilen fiilin, başka hukuk dalları bakımından hukuka aykırı olduğundan bahsedilemez. Bir fiil hukuka uygundur veya değildir. Hukuka uygunluk/aykırılık bir nitelik meselesidir. Fiilin niceliksel olarak, yani az veya çok hukuka aykırı olduğunu söylemek olanaksızdır.

Bu çerçevede konkordato ilan eden ve ilan ettiği projede -önceden- ilgili tarihte çekin karşılığını bulunduramayacağını beyan eden kişi bakımından; 5941 sayılı Çek Kanunu m.5’de[1] düzenlenen karşılıksız çek suçunun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu söylenebilirse de, mahkemenin verdiği kararla birlikte artık bu fiilin hukuka aykırılığından bahsedilemeyeceğinden, suçun hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmeyecek ve suç oluşmayacaktır. Bu nedenle konkordato ilanını, bir hukuka uygunluk nedeni olarak nitelendirmek isabetli olacaktır.

5941 sayılı Çek Kanunu m.5’de tanımlanan suçun hareket unsuru; vade tarihinde çekin karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmamak, yani vade tarihi itibariyle yerine getirilmesi gereken bir yükümlülüğün ihmal edilmesidir. Çekin üzerinde bulunan düzenleme tarihinden öncesine ait bir tarihte düzenlenmesi hazırlık hareketi niteliğindedir. Suçun icra hareketi, vade tarihi itibariyle gerçekleştirilmektedir. Konkordato ilanı, fiilden önce yapılmaktadır. Dolayısıyla, ortada fiilden önce gelen ve fiili hukuka aykırı olmaktan çıkaran bir kural bulunmaktadır.

Belirtmeliyiz ki; karşılıksız çekin konkordato kapsamında olmadığı hallerde, diğer bir ifadeyle konkordatonun ilanının ardından keşide edilmiş veya vadesi konkordato mühleti içinde bir tarihe denk gelen ve konkordato başvurusunda gösterilmeyen ve ödemesi planlanmayan çek, yukarıda ifade ettiğimiz kapsamda değerlendirilemez. Böyle bir halde, karşılıksız kalan çekle ilgili hukuk ve ceza sorumluluğunun gündeme geleceğine kuşku bulunmamaktadır. Nitekim Yargıtay, 3167 sayılı Kanun döneminde verdiği bir kararda, konkordato mühleti içinde çek düzenlemeye engel bir halin bulunmadığına ve bu süreçte çek düzenleyenin karşılığını bulundurma sorumluluğu altında olduğunu, bu nedenle ceza sorumluluğunun gündeme geleceğine işaret etmiştir[2].

Son olarak; konkordato başvurusu yapılması ile konkordato talebinin kabul edilerek, kesin mühlet verilmesi arasında geçen bir süre bulunmaktadır. Ancak kanun koyucu bu sürede, konkordato başvurusu için gerekli belgeleri düzenleyip mahkemeye başvuran kişiye geçici süre verilmesini ve bu sürenin kesin süre ile aynı hukuki sonuçlara sahip olmasını düzenlemiştir. Dolayısıyla; borçlunun konkordato projesi henüz kabul edilmemiş olsa dahi, başvuruyu mahkemenin şekil şartları itibariyle kabul etmesinin ardından, borçlunun bu başvurusu kabul edilmişçesine kendisine karşı takip yapılamayacak ve kendisine yönelik takipler duracaktır.

Şayet kanun koyucu böyle bir düzenleme yapmamış olsa idi; borçlunun yaptığı konkordato başvurusuna ilişkin verilecek karara kadar geçecek sürede ne yapılması gerektiği, konumuz itibariyle, bu süreçte karşılıksız kalan çeklere ilişkin ceza sorumluluğunun nasıl etkileneceği bir sorun olarak karşımıza çıkacak idi. Aynı durum halihazırda; borçlunun konkordato başvurusu için gerekli evrakı tamamlayıp mahkemeye başvurması, ancak başvurusu ile mahkemenin kendisi hakkında vereceği geçici mühlet süresi arasında kalan zamanda karşılıksız kalan çeklerle ilgili de gündeme gelecektir. Bu durumun çözümü olarak; CMK m.218’de yer alan düzenleme çerçevesinde[3], konunun bir bekletici mesele olarak görülmesi akla uygun bir çözüm olarak düşünülebilir. Ancak karşılıksız çekten doğan ceza yargılamalarının 5941 sayılı Çek Kanunu m.5’de yapılan düzenleme çerçevesi icra ceza mahkemelerinde görülmesi, bu mahkemelerin yargılama usulünde bu konuda açık bir düzenlemeye yer verilmemesi veya 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na atıf yapılmaması, CMK m.218’de öngörülen “bekletici mesele” müessesesinin böyle bir durumda uygulanmasına engel teşkil etmektedir. Bu çözümün tatbiki için İcra ve İflas Kanunu’nda, bu maddeye atıf yapan bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.

.

Prof. Dr. Ersan Şen

Araş. Gör. Erkam Malbeleği

.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

---------------------------------------

[1] Maddenin birinci fıkrasına göre, “Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak ‘karşılıksızdır’ işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikayeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Ancak, hükmedilecek adli para cezası; çek bedelinin karşılıksız kalan miktarı, (…)az olamaz. Mahkeme ayrıca, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına; bu yasağın bulunması hâlinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının devamına hükmeder. Yargılama sırasında da resen mahkeme tarafından koruma tedbiri olarak çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına karar verilir. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı, çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişi, bu tüzel kişi adına çek keşide edenler ve karşılıksız çekin bir sermaye şirketi adına düzenlenmesi durumunda ayrıca yönetim organı ile ticaret siciline tescil edilen şirket yetkilileri hakkında uygulanır. Koruma tedbiri olarak verilen çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararlarına karşı yapılan itirazlar bakımından 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 353 üncü maddesinin birinci fıkrası hükmü uygulanır. Bu suçtan dolayı açılan davalar icra mahkemesinde görülür ve İcra ve İflas Kanununun 347, 349, 350, 351, 352 ve 353 üncü maddelerinde düzenlenen yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır. Bu davalar çekin tahsil için bankaya ibraz edildiği veya çek hesabının açıldığı banka şubesinin bulunduğu yer ya da hesap sahibinin yahut şikâyetçinin yerleşim yeri mahkemesinde görülür”.

[2] “İcra İflas Kanunu'nun 285 inci maddesi uyarınca konkordato talebinde bulunan ve bu istemi kabul edilerek mühlet verilen borçlunun aynı Kanunun 290. maddesine göre komiser nezaretinde işlerine devam etme hakkına haiz olup yalnızca mühlet ilanından itibaren rehin ve ipotek tesis edilmeyeceği, gayrimenkul satamayacağı kefil olamayacağı ve ivazsız tasarruflarda bulunamayacağı, aksi takdirde yaptığı akitlerin hükümsüz olacağı öngörülmüş bulunduğundan, sanığın mühlet içinde keşide ettiği çeklerin karşılığını bulundurma sorumluğunun olmasına ve aksi durumun karşılıksız çek keşide etme sucunu oluşturması karşısında, …” Yargıtay 15.Ceza Dairesi’nin 15.09.2011 tarih ve Esas: 2011/ 34, Karar: 2011 / 672 sayılı kararı (Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı, Erişim Tarihi: 30.09.2018).

[3] CMK m.218’e göre, Yüklenen suçun ispatı, ceza mahkemelerinden başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunun çözümüne bağlı ise; ceza mahkemesi bu sorunla ilgili olarak da bu Kanun hükümlerine göre karar verebilir. Ancak, bu sorunla ilgili olarak görevli mahkemede dava açılması veya açılmış davanın sonuçlanması ile ilgili olarak bekletici sorun kararı verebilir”.