Türkiye Cumhuriyeti’nin 1946 yılında çok partili hayata geçmesinden bugüne yapılan seçimler sonrasında sandıktan güçlü bir çoğunlukla çıkan ve tek başına iktidar olan partilerin en çok tartıştığı konu parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş olmuştur. 1980’lerde Anavatan Partisi (ANAP) ile müthiş bir siyasi rüzgar yakalayan Turgut ÖZAL’dan sonra günümüzde 2002 seçimlerinden bu yana Adalet ve Kalkınma Partisi (Ak Parti) ile girdiği her seçimden kelimenin tam manası ile ezici bir üstünlükle galip gelen Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından hem Başbakanlığı hem de Cumhurbaşkanlığı döneminde dile getirilmekte ve konuyla ilgili olarak çalışmalar Ak Parti kadrolarınca çalışmalar yapılmaktadır[1].

Peki bu kadar gündeme gelen Başkanlık sistemi nedir? Kısaca açıklanacak olursa Başkanlık sistemi, mevcut hükümet etme sistemlerinden olan parlamenter demokrasi sisteminin kuvvetler ayrılığı yönünden en önemli alternatifidir. Çünkü, Başkanlık Sisteminde kuvvetler ayrılığı prensibi oldukça güçlü ve keskin bir biçimde uygulanır [2]. Bu durum yasama, yürütme ve yargı organlarının tam anlamıyla birbirinden bağımsız çalıştıklarını dolayısıyla birbirlerine olan etkilerinin sınırlı olduğunu ifade etmektedir[2]. Bu bağlamda, başkanlık sisteminin belli bir kontrol ve denge (check and balance) üzerinde çalıştığını vurgulamak gerekir. Örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD) Başkan, Kongre (Temsilciler Meclisi ve Senato) ile Federal Yüksek Mahkemenin devlet işleyişi bakımından gerekli görüldüğü durumlarda birbirleri arasındaki denetimi sağladıklarını ve gücü paylaştıklarını böylece sistem tıkanıklarını önlediklerini belirtmek mümkündür[2].

Başkanlık sisteminin meydana getirdiği güçlü kuvvetler ayrılığı prensibi birtakım sorunlara da neden olabilmektedir. Yürütmeyi sağlayan Başkanın farklı bir siyasi iklimden gelmesi buna mukabil yasamayı oluşturan Kongrenin farklı bir siyasi yelpaze ile şekillenmesi durumunda özellikle bir düzenlemenin hayata geçirilmesi ekseninde çetin bir mücadeleye ve hatta derin siyasi krizlere yol açabilmektedir. Örneğin; ABD’de kurgulanmış olan başkanlık sistemine yapılan en büyük eleştirilerden biri, ülke için elzem olan bir düzenleme açısından yürütmenin başı olan Başkanın teklif etmesine rağmen nihai sürecin Kongrenin takdir etmesine bağlanması sebebiyle siyasi bir çıkmaza girilmesi ve devlet işleyişinin kilitlenmesine yol açabilmesidir[2][3]. Çünkü, her ne kadar güçlü yetkileri olsa da Başkanın Kongre üzerinde herhangi bir tasarrufu bulunmamaktadır. ABD’deki kadar pür bir başkanlık sistemi olmasa da yarı-başkanlık sistemi ile güçlü ve yetkili bir Cumhurbaşkanı tarafından yönetilen Fransa’da Mitterand dönemlerinde (1986-88 ve 1993-95) görüldüğü  Cumhurbaşkanının kendisi ile aynı fikirde olmayan ve sürekli çatışan Başbakan ve onun siyasi partisinin ağırlıkta olduğu Fransız Senatosu ile birlikte çalışmak zorunda kalmasıdır[2][4].

Başkanlık sisteminin artılarına ve eksilerine kısaca değindikten sonra Türkiye Cumhuriyetinde bu tartışmalara kısaca göz atmak gerekir. Esasında Ülkemizin başkanlık sistemi tartışmalarına veyahut fiili olarak bu yönetime uzak olduğunu ifade etmek mümkün değildir. Zira, Cumhuriyetin ilk yıllarında Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’nün devrinde mevcut siyasi sistem, her ne kadar parlamenter sistem gibi lanse edilse de özünde net bir başkanlık sistemidir[5]. 1937’de İnönü’nün Başbakanlık koltuğundan çekilmesi sonrasında Cumhurbaşkanı Atatürk’ün Başbakanlık ve hükümeti kurma görevini tevdi ettiği Celal Bayar’a yönelttiği; “Bayar, komutanları, büyükelçileri ve valileri ben atarım. gerisini sen yaparsın” ifadesi esasında Cumhurbaşkanının gücünü ve fiili siyasi sistemi de oldukça net bir biçimde açıklamaktadır[5].

İnönü’nün de Cumhurbaşkanlığı döneminde bu geleneği devam ettirdiğini ifade etmek mümkündür. Türk Demokrasi tarihinde “Güçlü Başbakanlık” kavramının ve parlamenter sistemin net bir şekilde kendisini gösterdiği ilk olay TBMM’de 6/6/1950 tarihinde Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın karşı çıkmasına rağmen Başbakan Adnan Menderes’in ezanın Arapça okunması yasağını kaldıran Kanunu ile ortaya çıkmıştır[5]. Hatta Kanun DP’nin ve CHP’nin ortak oyları ile kabul edilmiş olup önemli bir mesaj da içermektedir. Bu Kanunun yapım süreci ile Türk Demokrasi tarihinde parlamenter sistemi oturtan bir “Güçlü Başbakanlık” makamının ortaya çıktığını belirtmek mümkündür[5]

2002’den beri süregelen istikrarlı bir tek parti iktidarı göz önüne alındığında “Güçlü Başbakanlık” makamında oturan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın 2002-2007 yılları arasında kendisi ile aynı dünya görüşünü ve siyasi tercihinin bağdaşmadığı dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet SEZER ile özellikle yasama ve karar verme süreçlerinde zaman zaman fikir ayrılıklarına düştüğü ve çatıştığı durumların ortaya çıktığı ifade edilmektedir[6].  

Dolayısıyla artıları ve eksileri olan ve Türk Demokrasi tarihimize yabancı bir kelime ile uygulama olmayan başkanlık sisteminin tartışılırken konunun Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsından ziyade ortaya koyulacak olan yeni bir siyasi model kurgusu üzerinden tartışılması, Türkiye Cumhuriyeti’nin önünü açacak bir Anayasa üzerinden şekillenmesi gerektiği üzerinde durulmalıdır. Bu sebeple, toplumun tüm kesimlerinden görüş alınarak yapılacak yeni Anayasa sürecinde üzerinde tartışma yürütülen başkanlık sistemi ile ilgili düzenlemenin mutlaka 2007’deki Cumhurbaşkanının halk oyu ile seçilmesinin sorulduğu referandum sürecine benzer bir şekilde referandum yapılmasının gerektiği kanaati hasıl olmaktadır.



Serdar TÜNEY
AFAD Uzmanı(Hukukçu)
 

 
------------------

[1] Ak Parti İstanbul Milletvekili ve Başbakan Başdanışmanı Ali SARIKAYA’nın “Kapı Kapı dolaşıp Milletimize Başkanlık Sistemini Anlatacağız” mülakatı http://www.ensonhaber.com/ak-partili-ali-sarikayadan-baskanlik-sistemi-aciklamasi-2016-01-28.html (erişim tarihi: 29/1/2016)

[2] İlker EKİCİ, “Başkanlık Sistemi Üzerine Derkenar”, 5/1/2016 tarihli yazı http://blog.radikal.com.tr/turkiye-gundemi/baskanlik-sistemi-uzerine-derkanar-121485 (erişim tarihi 29/1/2016)

[3] Örneğin Demokrat Parti geleneğinden gelen ABD Başkanı Barack Obama’nın Cumhuriyetçi Parti’nin ağırlıkta olduğu Kongre ile yaşadığı ve son anlarda anlaşmaya vardığı 2015 Bütçe Krizi http://www.haberler.com/abd-deki-butce-sorunu-7820832-haberi/ (erişim tarihi: 30/1/2016)

[4] 1988 Fransa Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve sonrası gelişen siyasi krizler hakkında güzel bir özet için bkz. https://en.wikipedia.org/wiki/French_presidential_election,_1988 (erişim tarihi 30/1/2016)

[5] Ümit ÖZDAĞ, “Atatürk, İnönü, Bayar ve Başkanlık Sistemi”, 17/5/2012 tarihli yazı. http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ataturk-inonu-bayar-ve-baskanlik-sistemi-22753yy.htm (erişim tarihi: 31/1/2016)

[6] “Erdoğan: Sezer’den çok çektim başlıklı” Star Gazete’nin 16/4/2014 tarihli haberi http://haber.star.com.tr/guncel/erdogan-ahmet-necdet-sezerden-cok-cektim/haber-870865 (erişim tarihi: 31/1/2016)