Suç kapsamında belirtilen kişisel veri, bir kimsenin özel hayatı ve aile yaşamı, iş ilişkileri, ekonomik veya sosyal yaşamıyla ilgili olabileceği gibi; kişinin dış görünüşü, sesi veya sağlığına ilişkin de olabilir. Diğer bir görüşe göre, 5237 sayılı TCK’da kişisel verilerin korunması amacıyla yaratılan suç ve cezalar her kişisel veriyi değil; ancak, kişinin başkalarının duymasını istemeyeceği, dış görünüşünden anlaşılmayan bilgileri kapsamına almaktadır. Fikrimizce kişisel veri tanımı itibariyle kişiyi belirlenebilir kılan ona ait tüm bilgiler olduğu için dış görünüşünden anlaşılan veriler de bu kapsama girer. Fakat bu veriler kişinin dış görünüşünden anlaşılabiliyorsa ya da sahibinin rızasıyla dışa vurulmakta ise hukuka uygunluk nedenleri gündeme gelecektir. Zira bu takdirde kişisel veri sır olma özelliğini kaybetmiş olacaktır. Yargıtay ise kişinin görüntüsü, sesi gibi dış görünüşünden anlaşılan bilgileri genellikle kişisel veri değil, onu da kapsayan özel hayat kavramı içerisinde değerlendirmektedir. [1]

Öte yandan paylaşılan kişisel verilerin “kaydedilmeden” paylaşılması yani hafızada tutulan ev adresi, telefon numarası gibi bilgilerin paylaşılmasının gündeme geldiği durumlarda ise Ceza Kanunu’muzun 134.maddesinde “Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçuna” gidilmesi gerekecektir.

Özel hayatın gizliliğini ihlal
Madde 134- (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Özel hayat, mahiyeti itibariyle kişinin, başkalarının gözü önünde olmayan, kamuya kapalı olan, herkesten gizlediği hayatıdır. Ne biçim olursa olsun, bir kimsenin gizlisine girilmesi, özel hayatın gizliliğinin ihlalidir. O itibarla suç serbest hareketli bir suçtur. Gerçekten, ör., anahtar deliğinden yahut kurduğu bir düzenekle, evin bir sakininin, öteki sakinini, konuğu, hizmetçiyi yatak odasında soyunurken seyredilmesi; birinin evinin bahçesindeki ağaca çıkarak komşunun evinin içini gözetlemesi; kimin girip çıktığını öğrenmek masadıyla bir kimsenin evinin kapısının gözetlenmesi; çalıştığı işyerinde ne olduğunu merak ederek arkadaşının masasının gözüne bakması; bir kimsenin çantasının karıştırılması; posta kutusuna bakılması; otel, pansiyon vs. çalışanının müşterinin odasında eşyasını karıştırması; kimin kimle beraber olduğunun araştırılması özel hayatın gizliliğinin ihlalidir.

Aşağıda arz edeceğimiz bir Yargıtay kararında ve doktrinde bu konuyla alakalı yer alan görüşe göre eğer ki kişisel verinin bir araç kullanılmaksızın kulaktan kulağa aktarılması söz konusuysa TCK m.136 uygulama alanı bulamayacak, bu halde yukarıda da belirttiğimiz gibi diğer unsurları da mevcutsa Ceza Kanunumuzun 134.maddesinde yer alan “Özel Hayatın Gizliliği” suçu gündeme gelecektir. Üçüncü kişiler tarafından ev adresi, telefon numarası gibi verilerin paylaşılması gibisinden durumların Türk Ceza Kanunu’nun 136.maddesi kapsamına sokulamamasının temel nedeni bu fiillerin herhangi bir şekilde “kayıt edilmeden” başkalarına aktarılmasıdır. Eğer ki bir bu tarz bilgiler kayıt edilmek suretiyle başkalarıyla paylaşılırsa işte o zaman TCK m.136’daki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçu uygulama alanı bulacaktır. Nitekim Yargıtay 12.Ceza Dairesi’ de E.2014607, K. 201416665 no’lu ve 7.7.2014 tarihli kararında işbu görüş paralelinde “Belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, başkasına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi, TCK'nın 136/1. maddesinde “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” başlığı altında suç olarak tanımlanmış olup, eylemin; kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak ya da belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle gerçekleşmesi hali, aynı Kanunun 137. maddesinde cezada artırım nedeni olarak öngörülmüştür. Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA'sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir. Herkes tarafından bilinen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgiler de, yasal anlamda “kişisel veri” olarak kabul edilmekte ise de, anılan maddenin uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi olumsuz sonuçların doğmaması için, maddenin uygulamasında, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılması, olayda herhangi bir hukuk dalı tarafından kabul edilebilecek bir hukuka uygunluk nedeni veya bu kapsamda nazara alınabilecek bir hususun bulunup bulunmadığının saptanması ve sanığın eylemiyle hukuka aykırı hareket ettiğini bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun da ayrıca tespit edilmesi gerekir. TCK'nın 136/1. maddesinin, “Bu madde hükmü ile hukuka uygun olarak kaydedilmiş olsun veya olmasın, kişisel verileri hukuka aykırı olarak başkalarına vermek, yaymak veya ele geçirmek, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır.” şeklindeki gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, kişisel verilerin, “verildiği”, “yayıldığı” veya “ele geçirildiği” nin kabul edilebilmesi için, kişisel verilerin kaydedilmiş halde bulunması, kaydedilmiş haliyle başkalarına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi gerekir. Kişisel verilerin kaydedilmeden önce öğrenilmesi, hafızada tutulan kişisel verilerin başkalarına açıklanması, kişisel verilere salt duyu organları aracılığıyla vakıf olunması, ancak TCK'nın 134/1. maddesinin 1. cümlesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilebilir. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, sanık Turgut'un, ayrıldığı kız arkadaşı olan şikayetçinin, kendisinde kayıtlı olan kişisel veri niteliğindeki telefon numarasını, şikayetçinin rızası dışında diğer sanık Onur'a verdiği olayda; şikayetçinin telefon numarasını hukuka aykırı olarak yayan sanık Turgut ile telefon numarasını hukuka aykırı olarak ele geçiren sanık Onur'un eyleminin, TCK'nın 136/1. maddesine uyan verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu oluşturacağı gözetilmeden, ayrı ayrı mahkumiyetleri yerine, “telefon numarası vermek şeklinde gerçekleşen eylemin kişisel verilerin ele geçirilmesi ve yayılması olarak değerlendirilemeyeceği” biçimindeki isabetsiz gerekçeyle beraatlerine karar verilmesinin” kanuna aykırı olduğuna karar vermiştir.

Yukarıdaki kararda da belirtildiği üzere Yüksek Mahkeme “kendisinde kayıtlı olan” telefon numarasını sahibinin rızası olmadan başkasıyla paylaşılmasının TCK m.136’daki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu oluşturacağını belirtmiştir. Sonuç itibariyle bu tipten olaylar kapsamında TCK’nın 134. ve 136.maddeleri nezdinde değerlendirme yaparken bizler için önemli olan kişisel verinin paylaşımının nasıl gerçekleştiğidir. Eğer ki fail açısından “kendisinde kayıtlı olan” bir verinin paylaşımı söz konusuysa (örneğin telefon numarası gibi) bu durumda TCK m.136’ya gidilebilir ancak kulaktan kulağa hafızada bulunan bir verinin paylaşılması , kişisel verilere salt duyu organları aracılığıyla vakıf olunması durumunda ise  bu noktada diğer şartların da gerçekleşmesi koşuluyla fail hakkında TCK m.134 kapsamında yer alan “Özel Hayatın Gizliliği” suçundan hüküm kurulabilecektir.

Ertuna Kara / hukukihaber.net

(Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4.Sınıf Öğrencisi)
-------------------------------------------
[1] İtişgen, Rezzan; Türk Ceza Hukukunda Kişisel Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme ve Ele Geçirme Suçu,TAAD,Yıl:6,Sayı:23,s.184.