Merhaba sevgili Hukuki Haber okuyucuları, değerli büyüklerim, öğrenci arkadaşlarım,

Henüz 3.sınıfta olan bir hukuk öğrencisi olarak hukuka dair okumuş olduklarım ışığında hukuk kelimesinden elde etmiş olduğum çıkarımları naçizane kaleme almaya çalışacağım.

Hukuk…

5 harfli Arapça kökenli son derece sihirli bir sözcük olan bu kavramla ilgili her birimiz birçok tanım duymuşuzdur. Bu tanımların her biri temelinde doğrudur; çünkü bana göre hukuk, ciddi bir bilimsel disiplin olmasının yanı sıra toplumdan topluma, kültürden kültüre değişiklik gösteren bir haklar manzumesidir. Her insan,her toplum hukuku kendi penceresinden farklı şekilde tanımlayabilir. Yani bu dünya ekseninde aslında 7 milyar farklı hukuk tanımı bulunmaktadır. Ancak bu tanımlar, hukuku aslında açıklamaktan ziyade onu subjektif olarak yorumlamaktadır. Hukuk, soyut olarak temelde adalete hizmet eden toplumsal bir olgudur. Bu soyut disiplin, mahkemelerin ve diğer yargı görevi gören organların adalet terazisinin dengeye gelmesi ve hakkaniyete uygun karara ulaşmaları çabası içinde yaptıkları faaliyetler doğrultusunda somutlaşır.

Hukukun lafzi anlamda sözlük anlamı ‘’hakkın çoğulu’’ şeklinde ortaya çıkar. İşte bu hakkın çoğulu anlamıyla kastedilen, kanımca yukarıda bahsedildiği şekilde hukukun somut olayın, yerel özelliklerin ve diğer tüm etkenlerin göz önünde tutularak subjektif şekilde yorumlanmasıdır. İşte bu anlamda hukuku yaratan ve uygulayan iradenin yapmış oldukları bu kanunlaştırma faaliyeti, toplumsal hayatın öne çıkardığı olgular tarafından belirlendiği takdirde, yaratılan bu hukuk normu adalete ve hakkaniyete uygun bir biçim arz edecektir. Kısacası işte o zaman adalete hadim olan bir sosyal düzen olacaktır hukuk.


Hukukun tanımını yaparken önemli diğer bir nokta da, hukukun kaynağına inmektir. Bu anlamda hukukun kaynağı, geldiği öz, çağlar boyunca değişik şekilde adlandırılmış, devletler yönetildikleri biçime göre hukukun kaynağını belirlemişlerdir. Örneğin, monarşik yönetimin benimsendiği ülkelerde hukuk ve hukuksal irade kavramı ve dolayısıyla yargı erki hükümdarın tekelinde ona özgülenmiş bir güç olarak ortaya çıkmakta kaynağını ondan almaktadır. Cumhuriyet sisteminin benimsediği temel ilkeler uyarınca ise hukukun kaynağı milli egemenlik anlayışının doğal sonucu olarak halktır. İşte bu sebeple Anayasamızın 9.maddesinde belirtildiği üzere bağımsız mahkemeler ‘’Türk Milleti’’ adına yani ülkemize ait olan topraklar içerisinde yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halkın namına karar verme yetkisine sahip bulunmaktadırlar.

Bu sebeple çıkan her uyuşmazlığın yukarıda bahsedildiği üzere adalet ve hakkaniyet ekseninde, hukuk kurallarının yorumlanması çerçevesinde karara bağlanmasında veyahut işlenen her suçun faillerinin ortaya çıkarılıp,faillerin kamu vicdanını tatmin edecek cezalara çarptırılmasında aslen hukuki yarar sahibi devlet dolayısıyla milletin ta kendisidir.

Başta da belirttiğimiz gibi adalet ve hakkaniyet ülküsü doğrultusunda bu idealleri gerçekleştirme noktasında kanun koyucu, toplumsal hayat normlarını yorumlayarak onları hukuksal normlara dönüştürmektedir. Ancak demokratik bir hukuk devletinde bu tür normların soyut olarak sadece var olması herhangi bir değer taşımaz. Bu sebeple toplumsal hayatın yansıması olan hukuk normlarının devletin yetkili organları tarafından amacına yani adalete hizmet etmek noktasında uygulanması, hayata geçirilmesi hukuk devletinin gerçek anlamda var olması demektir.


Tüm bu düşünceler bizleri yukarıda da belirttiğim ve çok sevdiğim bir hukuk tanımı olan hukukun “adalete hadim, beşeri bir hayat nizamı” olduğu gerçeğine yakınlaştırmaktadır. Şöyle ki bu tanım, hukukun yukarıda verdiğimiz özelliklerine uyan en makul şeklini teşkil etmektedir. Adalet ve hakkaniyet düşüncesine hizmet eden ve sosyal bir hayat düzeni olarak hukukun önemi ve değerini açıklamak noktasında ünlü Avusturyalı hukukçu Hans Kelsen de hukuku “iradi işlemle yaratılan toplumsal bir kurum”  şeklinde tanımlayarak hukukun toplumsallığına dikkat çekmiştir. Hukukun toplumsallığı, bir irade ürünü olması, bu iradenin cumhuriyet ile yönetilen rejimlerde millet adına yasama organlarınca kullanılması onu dinamik bir yapıya bürümektedir. Tüm bunlar ışığında son olarak hukuk bir ide olarak, Iolenthe operasında The Lord Chancellor karakterinin söylediği şarkının sözlerinin de olduğu gibi, her zaman her anlamda her koşulda mükemmel olan her şeyin hakiki vücut buluşu olmalıdır. 

Ertuna Kara 
Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3.Sınıf Öğrencisi