Ankara Valiliği’nin "Son zamanlarda ülke genelinde yaşanan terör olayları ve düzenlenmek istenen etkinliklere yönelik terör saldırıları gerçekleştirilebileceği yönünde istihbari bilgiler ve terör örgütlerinin ilimizde yapılacak ‘Aşure Günü’ etkinliklerine yönelik eylem arayışı içinde olduğu bilgileri alındığından" bahisle aşure etkinlilerinin Muharrem ayı boyunca ‘huzur ve güvenliğin sağlanması’ gerekçesiyle yasaklanmasına karar verdiğini, CHP Ankara Milletvekili Necati Yılmaz'ın Ankara Valisi İle görüşmesi sonrasında yasaklama kararından vazgeçildiğini gazete haberlerinden öğrendik.

Geçtiğimiz günlerde "10 Ekim Gar Katliamı" anmalarına yasak getirildiği de halen hatırımızda. Kadıköy Anadolu Lisesi öğrencilerinin öğretmenlerinin atamaları nedeniyle yaptıkları oturma eylemine TOMA'ların nezaret ettiği de haber konularından biri. Ondan önceki zamanlarda da soldan gelen bazı anma ve gösterilere (örnek, Cerattepe davası, Berkin Elvan anması) yasaklamalar getirildiğini, polisin müdahalede bulunduğunu biliyoruz.

İlkelere aykırılık teşlik eder

Bunların yanında, büyük kalabalıkların katıldığı siyasi iktidar mitinglerine yasaklama getirmenin aksine olağanüstü güvenlik önlemlerinin alındığı, hatta katılımın teşvik edildiği kamuoyunun malumu.

Elbetteki ayrı ayrı olaylar nedeniyle hakların yarıştırılması, halkların kıyaslanması, ötekileştirme ve ayrışmaları kışkırtıcı, teşvik edici şeyler. Bir inancın ya da siyasi görüşün, ideolojinin diğerlerinden üstün tutularak kayırılması ya da cezalandırılması hak ve özgürlüklerin teminat altına alınması ilkelerine aykırılık teşkil eden tavırlardır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın başlangıç hükümlerinde "Her Türk vatandaşının bu Anayasa’daki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu; fikir, inanç ve kararıyla anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere, Türk milleti tarafından, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur" ifadeleri yer almaktadır.

Yine Anayasa’nın; Cumhuriyetin nitelikleri başlıklı 2. maddesinde ise "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir."

Neden güvenlik önlemi değil de yasaklama?

Kanun önünde eşitlik başlıklı 10. maddesinde "Herkes, ...siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir."

Din ve vicdan hürriyeti başlıklı 24. maddesinde "Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir. ...Kimse, ...dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz."

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı başlıklı 34. maddesinde "Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir." hükümleri yer almaktadır.

Şimdi, AİHS hükümleri ile AİHM içtihatlarına hiç girmeksizin, devlet büyüklerinin Ortadoğuda 'mezheplerin dinin önüne çekildiği'nden şikayetlendiği bir zamanda sünni islam inanışları ve ritüelleri ile Alevi inanışı ve ritüelleri arasındaki devlet tavrı farklılıkları, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının yukarıda belirtilen hükümlerine göre değerlendirilirse, mevcut devlet yönetiminin tüm inanç ve ideolojilere eşit mesafede olduğundan bahsedilebilir mi?

Ya da Ankara Valiliği aşure günü etkinliklerinde neden ilk önce güvenlik önlemi almayı değilde yasaklamayı seçti?



Kaynak: birgun.net