Nail Yılmaz

Neler tartışılıyor? Çok basit tanımla standartları ve çalışma hedefleri farklı kurumlar, aynı performans ve çalışma kıskacına alınıyor. Bu çalıştırma ve şekillendirme uygun değil...

Yasa, alt açılım ve yönetmelikler ile düzenlenmezse yeni kaoslar oluşturacak gibi duruyor. Uygulanmasına 2 hafta kala uygulanmasının teorik şekli bile belirlenemedi. Yasayı çıkaranlar da şaşkın. Yasa, çok küçük devlet hastanesi hizmetleri ile devasa üniversite hastanesi hizmetleri aynı kefeye koyarak çıkarılmış veya içi doldurulmamış durumda. Yasaya teorik öneri ve çözümler getirmekte çare olmuyor... Düzenlenmesi için herkes can havliyle çalışıyor. İhtimal ki uygulanması ertelenecektir.

Kaosun tartışılan ana nedenleri neler: Yasa, temelde bir kısmı benzeyen bir kısmı benzemeyen kurumları aynı standartlar ile çalıştırmaya kalkışmasıdır... Bir tarafta sadece sağlık hizmetleri veren kamu hastaneleri.

Diğeri; devlet hastanesi benzeri ve çoğunluğu ileri sağlık hizmeti talep edenlere verilen sağlık hizmeti, binlerce öğrenciyi eğiten ve hekimliğe hazırlayan eğitim hizmeti, yüzlerce asistana verilen uzmanlık hizmeti, akademik yükseltmelerde yapılan görevler ve ortalama binlerce ulusal ve uluslararası araştırmaya ayrılan hizmeti yürüten üniversite...
 

Konsültasyon hizmeti

İlaveten araya giren binlerce hastaya verilen uluslararası konsültasyon hizmeti. Her iki kurumun çalışanları da 24 saat hizmet veriyor. Tümü en az verdikleri hizmetin yüzde 50’sini ücretsiz yapıyorlar. Hangi meslekten olursa olsun kişi bir hekimle karşılaştığında ücretsiz konsültasyon hizmeti alır. Peki, bu meslek sahipleri neden bu kadar kıskanılıyor.

Her meslekte olduğu gibi (hiçbirinde olmasını katiyen istemiyoruz) birkaç yüz kişinin normal kabul edilmeyen davranışları nedeniyle yasa çıkarılıyor.

Diğerleri de rencide ediliyor. Yönetmelikle, sıkı takip ve kurumlarının ciddi iç takibi ile yapılacak aksaklıklar için çok kişiyi sıkıntıya sokan düzenlemeler yapılıyor.

İnsan denilen biyolojik varlık değişken, hastalıkları değişken, her birinin tedaviden aldığı cevap değişken, takip değişken, yaşam tarzı ve hastalıklara yakalanma oranı değişken vs... Değişkenleri değişmeyen sorunları sabit kurallar ile değerlendirmek yanlış olmalı sanırım.

Ben bu yazımda bir tıp temel bilimcisi olarak, yasaya karşı aylardır değişik sohbetlerdeki tartışmaları, gözlemlerimi ve duyumlarımı kamuoyu ve ilgililere sunmak istedim. Bu derlediğim görüşleri ilgililere aktarıyorum. Üniversiteler üçüncü aşama sağlık kurumları...

Çoğunlukla ağır, karmaşık, tedavisi zorlaşmış, imkânsızlaşmış hastalara bakarlar. Örneğin bir kanser hastasına ayrılan toplam zaman ile herhangi birinci veya ikinci aşama tedavi kurumunda tedavi olana ayrılan tüm girişimlerin performansı farklıdır. Üniversite hastanesine düşen hastanın ne sorusu biter, ne umudu tükenir. Sürekli yanınızda olmak ister. Benzer ilişki öğrencileriniz veya asistanınız arasındaki ilişkide de vardır. Beş dakikada kavrayan öğrenciniz olduğu gibi saatlerle anlayabilen de vardır. Neticede sağlık hizmeti ile bilim hizmeti tartılamadığı gibi aynı kefede hiç tartılamazlar. Bu doğaya ve insan haklarına haksızlıktır.

Bilimsel hata

Sağlıkta bilim diğer tüm bilim dallarının üzerinde bir konudur. Bir bilimsel hata insanların hayatına mal olur. Mühendislikteki hata geri dönüşlüdür. Telafisi vardır. Düzeltmeye imkân ve zaman verir. Sağlık bilimcisi-uzmanı, uygulayıcısı kararını en büyük kütleye (70-80 trilyon ayrı küçük canlı-hücreden oluşan canlıya) en az zamanda en sağlıklı ve doğru şekilde vermek zorundadır. Zamanı her daim sınırlıdır. Zekânız, pratiğiniz, beceriniz birlikte hareket ederler.

İyi eğitim, iyi hekim sağlık hizmetlerinin olmazsa olmazıdır. Yasanın üniversitelerde uygulanmasına başlamadan bile bazı hastalıklarda (lösemi gibi) ölümlerin artmaya başladığı söyleniyor. Düzeltiyoruz derken bozuyor muyuz acaba! Diğer bir görüşe göre yasa hazırlanırken hastaların da fikri alınsaydı şeklinde.

Bilinçli ve hastalık-sağlık ilişkisini doktoru ile yaşayan kişinin fikri önemlidir diyenler var.

Dünyanın her yerinde hükümetlere büyük yük olan sağlık sektörünün; özelleştirme, performans, tamgün gibi yasalarla düzenlenmesi girişimleri ülkemizde de Batılı ülkelerde de hep sorun olmuştur.

Tam istenilen netice hiçbir zaman alınamamıştır. Bu nedenle başarısızlıklarda kabak girişimcinin başında patlamıştır. Bu tecrübeleri tekrar tekrar denemek israftır. Bu girişimler sonucu özelleşen sağlık hizmetlerinde ilerlemeler olmuştur.

Ülkemizde özel sağlık hizmeti veren kurumlar hızla artmıştır. Ancak yasaya dayanak olarak gösterilen hastalara bu kurumların yaklaşımı iç açıcı değildir. Nasıl! Hem özel sağlık hem de eğitim hizmeti veren sağlık kurumları sağlık hizmeti verdiği hastane ile eğitim ve sağlık hizmeti verdiği hastanede farklı davranmaktadırlar. Hükümetimiz Meclis’te güçlü muhalefet ile karşılaşmadığı için yasayı iyice irdeleyerek olgunlaştıramamıştır. Üniversite hastanesinde nitelikli eğitim ve sağlık mı önemli yoksa çok sayıda poliklinik hizmeti mi ayırt edilmelidir. Hatta bu tartışılmamalıdır.

Yetkili başhekim ve üst düzey yöneticiler devlet hastanelerinde performansı sadece ekonomik yönüyle, devletin de esnekliği sayesinde iyi reklam ettiler. Ancak devlet ekonomik açığı görünce hissettirmeden kısmaya başladılar. Bugün aldıkları ücret çok düşmüş ve geri dönüşde engellenmiştir. Hatta Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi ile Pendik Devlet Hastanesi’nin birleştirilmesi sonucu öğretim üyelerinin özlük hakları tartışılır hale gelmiştir. Başhekim, dekanın üzerine çekilmiştir.

Yarısı hekim olmayan temel tıp bilimleri öğretim üyelerinin -ki bunların içinde sağlık hizmetlerine daha fazla katkıda bulunanlar var- durumları ve diğer sağlık çalışanlarının durumlarından yasada bahsedilmemektedir. Sanki bir suçlu kesim var ki onlar (hekimler-hocalar) cezalandırılıyor. Dünyanın her yerinde tıp fakülteleri sağlık ve eğitim hizmetlerinde ön safta yani vitrindedirler. Tepkileri çok anlamlıdır. Çünkü direkt olarak insan sağlığı ile ilişkilidir. Karşılıklı olarak duyguları rencide etmemek gerekir.

Sorun nasıl çözülmelidir? Tıp fakültesi olan üniversitelerin rektörleri; danışman uzmanları eşliğinde yasayı hazırlayanlar ile görüşüp, tartışılan konulara çare aranmalıdır.

Rektörler, öğretim üyelerinin sesini yukarıya taşımalıdır. Ülkenin beyin gücü kaybına tahammülü yoktur. Unutmayalım Osmanlı eğitime yeterince veremediği önemden dolayı yıkılmıştır. Rektörler kimsenin iyi çocuğu olmadan sorunları çözmeye, her iki tarafı ikna etmeye mecburdurlar.

Olayın bir başka boyutu, yasanın kendilerini ilgilendirmediğini zannettikleri veya öyle yorumladıkları; tıp dışı, hukuk, mühendislik, işletme vs. gibi fakülte öğretim üyeleri aynı çalışma kıskacına alınacaklardır. Herhalde bir ceza hukuku hocası saat 17.00’den sonra mahkemede danışmanlık yapamayacaktır. Mesai saatlerinde de fakültesinde olacaktır.

Olayın aslında tüm üniversiteyi etkilediğini düşünmek yanlış olmaz sanırım. Akademisyenler birbirlerine sahip çıkmalıdır.


Cumhuriyet