Prof. Dr. Ersan Şen yazdı;

Teoride ve kanunlarda gerçeğin bu olduğu söylenebilir. Pratiğe bakmak lazım.

Personel, adliye binası, delil toplama ve değerlendirme teknikleri, yargı mensubunun sayısı, pratik bilgi ve tecrübesi dikkate alındığında, hiç de taşraya eşit ve adaletli davranıldığı söylenemez. Belki Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Adalet Bakanlığı bu konuda çaba sarf etmektedir. Güvenlik sorunu bir kenarda tutulursa, adliye teşkilatının taşra kısmına daha fazla önem verilmesi gerektiği görülmektedir. Burada, meseleyi genç hukukçuların tecrübe eksiklikleri üzerinden açıklayacak değiliz. Bu tür bir iddia ve buna karşı genç hukukçuları savunan yaklaşım, sorunun özüne inilememesine yol açar.

Bizim söylediğimiz, meydana gelen hukuki sorunlar ve ağırlıkları aynı olduğu halde bir veya iki hakim ile bir veya iki cumhuriyet savcısının görev yaptığı yerlerdir. Hakim ve savcının olması gereken yer kürsüdür. Yargının idari teşkilatlanmasında, hukukçuların dolayısıyla hakim ve savcıların görev aldığı doğrudur. Ancak hakim ve savcıların asıl görev yeri kürsü ve adliye binalarıdır. Bu nedenle, maddi hakikate ve adalete ulaşılan yer olarak kabul edilen kürsünün güçlendirilmesi gerekir. Ülke sathında yargı teşkilatının güçsüz ve yetersiz kaldığı hiçbir yer olamaz.

Bir hakim veya savcı düşünün ki, bulunduğu adliyenin yargı yetkisi kapsamına giren tüm hukuki ve cezai ihtilaflara bakmak zorunda kalabilmektedir. Kuradan veya atama ile gelen genç bir hakim, sabah boşanma davası, öğle vaktine doğru kasten yaralama veya cinsel taciz, öğleden hemen sonra icra davalarına ve akşamüstü de alacak ve arazi davalarına bakabilmektedir. Cumhuriyet savcısı için de durum farklı değildir. Burada uzmanlaşma var mıdır, hayır. Hakim ve savcının her konuda bilgi ve tecrübeye sahip olabilmesi mümkün müdür, hayır. Hatta adliyenin yetki alanına giren yerde cezaevi varsa, bir de buna infaz hakimliği ve savcılığı görev ve yetkileri de eklenecektir.

Anadolu’nun özellikle ilçelerinde hakimlik ve savcılık yapmanın kolay olmadığı söylenebilir. Yargı teşkilatının bölgelere ayrıldığı ve özellikle 1. Bölgeye yaklaştıkça tecrübenin yükseldiği, “liyakat” ilkesinin ön plana alındığı yerlerde yargı mensuplarının daha kolay hareket edebilme ve karar alabilme imkanları her bakımdan daha fazla olabilir. Ancak bir veya iki hakim ve savcının görev yaptığı yerlerde görev yapmanın daha zor olduğu, çünkü o yerde ortaya çıkan her ihtilafa aynı hakim ve savcı tarafından bakıldığı, uzmanlaşmanın olamadığı, özel yetki ve genel yetki kavramlarının birbirine karıştığı, özellikle sayısal yetersizlikten dolayı yargı tarafsızlığının korunmasında güçlük çekilebildiği, Anayasa ve yasalarda öngörülen kurallar ile hukukun evrensel ilke ve esaslarının gözetilmesinde sorunlar yaşanabildiği bir gerçektir.

Bunun çözümü, adliye teşkilatının bulunduğu en küçük ilçede bile her zaman fiilen en az ikişer hakim ve cumhuriyet savcısı bulundurmakla veya adliye teşkilatlarını ilin büyük ilçesinde veya il merkezinde toplamakla mümkün olabilir. Coğrafi şartlar ve bazı ilçelerin il merkezleri ile olan uzaklıkları dikkate alındığında, adliye binalarının tümünü il merkezlerinde toplanmasının isabetli olmadığı söylenebilir. İlçe merkezlerinde de adliye teşkilatının bulundurulması, ivedi işler ve hemen çözülmesi gereken ihtilaflar bakımından gerekebilir.

Ülkemizde seyyar mahkeme ve hakim usulü olmadığından, gerek uzmanlaşma ve gerekse sayısal yeterlilik bakımından ikişer hakim ve cumhuriyet savcısının her ilçe adliye teşkilatında görev yapması elzemdir. Hatta bu yerlerde en az bir tecrübeli hakim ve cumhuriyet savcısının görev almasına ihtiyaç vardır.

Belki de yukarıda bahsettiğim sorun büyütülecek derecede değildir, birkaç adliyede vardır ve adliye teşkilatının bulunduğu her yerde hukuk ve adalet bekleyen tüm insanlar eşit, dürüst ve yeterli bir şekilde hak arama hürriyetini kullanabilmektedirler. Durum böyle ise mesele yok, ancak değil de sayısal yetersizlik sürdüğü ve yargı görevi yapanların taşrada karşılaştığı sorunlar çözülemediği takdirde, bu durumdan ilk olarak o yerde adalet hizmeti bekleyen insanlar ve ardından da yargı teşkilatı zarar görecektir.

Kurulan bölge adliye mahkemelerinden sonra ilk derece mahkemelerinde hakim ve savcı sorunu yaşanacağı söylenmektedir. İstinaf mahkemelerinin kurulmasında isabet olmuştur. Belki ilk başta adalet hizmetinin dağıtılmasında aksamalar ve bazı tecrübesizlikler yaşanabilir, ancak zamanla bu sorunların aşılacağına inanmaktayız.

Yazımızda kısaca bahsettiğimiz sorun ise, belki istinaf mahkemelerinin kurulması ile birlikte, fakat özellikle bazı bölgelerin zorluklarından kaynaklanmaktadır. Bu zorluk, yalnızca coğrafi şartlar değil, kendisini özellikle güvenlik sorunu ve buna bağlı düzensizlik olarak göstermektedir. Can ve mal güvenliğinin genel olarak sağlanabildiği, düzenin korunduğu yerlerde, buna paralel olarak yargı teşkilatının çok daha iyi ve başarılı görev yapacağı ve adalet dağıtabileceği muhakkaktır.

Esas olan, yargının süratli ve kaliteli adalet hizmetini insanlara sunabilmesidir.



Kaynak: Haber7