Aristo’nun da belirttiği üzere insan sosyal bir canlıdır. Doğasında sosyallik bulunan İnsanoğlu Çatalhöyük’te keşfedilen kalıntılardan bu yana bir yurt edinme, yurt bulma arayışı içerisindedir. Zaman içerisinde dünya üzerindeki insan popülasyonun yaşanan çeşitlenmeler neticesinde söz konusu bu yurt edinme arayışı farklı farklı niteliklere bürünmüştür. Kimi toplumlar bir vatan yaratırken ırk birliğini öne çıkarmış ve antropolojik olarak aynı soydan gelenlerden oluşan bir vatan tanımı yapmıştır.

Diğer taraftan ise bazıları, söz konusu yurt edinme süreci içerisinde dil birliğini ön planda tutmuş, salt aynı dilin konuşulduğu toprakların ulus bilincini kuvvetlendireceğini ve vatan kavramının da bu perspektif ışığında yeşerebileceğini savunmuşlardır. Bu noktada son olarak kimi görüşler ise vatan kavramını tanımlarken din olgusunu ve dini merkez alan bir tanımlama yapmışlardır.

Vatan sözcüğü Türk Dil Kurumu tarafından kelime anlamı itibariyle “YURT” olarak tanımlanmıştır. Ancak vatan sözcüğünün tam anlamıyla deruni anlamını keşfedilmek noktasında bu tanım maalesef ki yetersiz kalmaktadır.
    
Türkiye Cumhuriyeti Devleti 29 Ekim 1923 günü teşekkül ettiğinde kendisini oluşturan ulus çerçevesinde bir vatan tanımı yapmıştır. Bu vatan tanımının merkezinde Misak-i milli sınırları içerisinde ortak bir ülkü ve amaç doğrultusunda geleceğe yönelik bir ve beraber yaşama amacı yer almaktadır. Bu amaç zamanında İstanbul’u fethetmiş, İstiklal Savaşında emperyalistleri bu topraklardan kovmuş ve son olarak da 15 Temmuz gecesi darbeci hainlerin vatanımız üzerindeki kirli emellerinden bizleri kurtarmıştır. Elbette ki bu amaç söz konusu bu kazanımları elde ederken edilgen değildir. Bu amacın süjesi, Türk Milletidir.
    
İlk olarak ünlü Fransız düşünür Ernest Renan tarafından temelleri atılan sübjektif milliyetçilik anlayışı çerçevesinde millet kavramı “birlikte yaşama duygusuna bir ortak kültüre, bir ruh birliğine” dayandırılmıştır. Söz konusu bu kavramlar ülkemiz toprakları dahilinde yaşayan tüm vatandaşlarımızın Türk milleti çatısı etrafında birleşmesi ve bu birlik içerisinde geleceğini planlayabilmeleri noktasında adeta bir kutup yıldızı niteliğindedir.
    
Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün de belirttiği gibi Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. Bu tanıma hayat veren Türk Vatandaşları yukarıda belirttiğim ortak bir ülkü etrafında toplanmak suretiyle vatan toprağımızın her bir karesini yurt edinmişler ve o yurdun ismini de 29 Ekim 1923 günü Türkiye Cumhuriyeti olarak tescil etmişlerdir.

Başımızdan geçen tüm sıkıntılara, tüm acı olaylara birlikte üzebilmek, başarılarımızı birlikte kutlamak, hiçbir koşul ve şartta birbirimizi ötekileştirmemek bizleri refah ve mutlu bir şekilde vatan toprağımızda atiye dek yaşamak noktasında muvaffak eyleyecektir. Unutmayalım ki bu topraklarda geçmişte hüküm sürmüş bulunan tüm devletlerin bizlere bıraktığı tüm bu miras, yaşamakta olduğumuz bu zor günlerimizde bizleri birleştirmiştir. Biz kendi içimizde farklı düşüncelere sahip olabilir, birbirimizi eleştirebilir çok sıkı ateşli tartışmalara tutulabiliriz. Ancak bir genç olarak dileğim şu ki bu birliktelik içerisine fitne fesat sokmak isteyenlere karşı aynen 15 Temmuz gecesi ve sonrasında olduğu gibi hep birlikte dimdik duralım.

Yukarıda arz ettiğim tüm olgular çerçevesinde vatan belki de en güzel şu şekilde tanımlanabilir: Canla döşenmiş bir arsada, kanla karılmış bir harç ile, demiri kemikten, tuğlası etten bir mabed-i mukaddes! Bayrağımızdaki al rengin anlamı ve derinliği, üzerinde yaşadığımız bu toprakların vatan kılmıştır bizlere. Hepimiz biliyoruz ki gidecek başka yerimiz yok. Orhan Şaik Gökyay’ın mısralarında anlattığı gibi ;

Bu vatan, toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranIarındır; Bir tarih boyunca, onun uğrunda Kendini tarihe verenlerindir…

Ertuna Kara / hukukihaber.net