SAYILARI 100 BİN CİVARINDA
Türkiye’de 100 bin civarında insan, avukatların yanında avukat kâtibi, diğer adıyla takip elemanı olarak çalışıyor. Çoğu insan onlardan habersiz, zaten onlar da belirlenmiş bir statüleri olmadığından kendilerini hayalet çalışanlar olarak tanımlıyorlar. Ama takip elemanı olarak adlandırılan bu çalışanlar, davalara girmek dışında avukatların yaptığı ve angarya görülen hemen her işle görevlendiriliyor. Takip elemanları, adliye sarayları arasında mekik dokuyup icra dosyalarına gelen tebligatları kontrol ediyor ya da avukatlık bürolarında dava dosyalarını hazırlamaya kadar birçok işi yapıyor.

AYLIK ÜCRETLERİ ORTALAMA 500-600 TL

Çalışma süreleri günde 11 saati bulan takip elemanları, yorucu ve yıpratıcı çalışmaları karşılığında ise aylık ortalama 500-600 TL ücret alıyor. Ancak 50-60 takip elemanı çalıştırılan büyük avukatlık bürolarında düşük ücretlerle çalıştırılan takip elemanlarının sorunları bununla da sınırlı değil.

STATÜLERİ YOK, HAYALET ÇALIŞANLAR
Takip elemanlarının yasalarca belirlenmiş herhangi bir statüsü bulunmuyor. Bu yüzden işyerleri olan avukatlık bürolarında ve adliye saraylarında büyük sıkıntılar yaşıyorlar. İşyerlerinde öncelikle hukuk fakültesi mezunu olmadıklarından dolayı, birçok avukattan daha iyi sistemin işleyişini bilseler bile kendilerine vasıfsız eleman gözüyle bakılıyor. Bu nedenle avukatlık bürolarında çalışan takip elemanları patron avukatların sürekli işten atma tehdidine maruz kalıyor, işten atılınca da herhangi bir tazminat alamıyorlar. Çünkü büyük çoğunluğunun sosyal güvencesi bulunmuyor.

Patronun avukat olması nedeniyle takip elemanları, çalışırken ya da işten atılınca da pek hakkını arayamıyor. Diğer çalışma alanları adliye saraylarında ise takip elemanlarının yaşadığı sıkıntılar bahsedilmeyecek gibi değil.

ADLİYELERDE ONLARA SU BİLE YOK

Daha adliye saraylarının kapısında başlıyor, takip elemanlarının aşağılanması. Neredeyse her gün gittikleri adliye sarayının kapısında kemerlerine kadar üzerlerindeki her şeyi çıkarıyorlar. Dava dosyalarının fotokopilerini çektirmek için taşıdıkları bozuk paraları tek tek çıkarıp tekrar topluyorlar. Adliye sarayının içinde ise takip elemanları sürekli memurlar ve zaman zaman hâkim ve savcılar tarafından aşağılanmalara uğradıklarını söylüyorlar.

Takip elemanları, takip ettikleri dosyaya bakmak istediklerinde memurların, “Avukat değilsen dosyaya bakamazsın’, ‘Buradan çık sen giremezsin, avukatın gelsin’, ‘Fotokopi çektirme hakkın yok’, ‘Senin ne olduğunu ben ne bileceğim’, ‘Çık buradan” gibi aşağılamalarına uğradıklarını belirtiyorlar. Zaman zaman da hâkim ve savcılar tarafından yasal bir gerekçe olmamasına karşın görevlilere talimat verilerek adliye sarayına girmeleri yasaklanıyor. Takip elemanları, aşağılanmalarının bununla da sınırlı kalmadığını, bazen bütün avukatların, adliye çalışanlarının su içtiği damacanadan su içirilmeyecek kadar insafsız boyutlara ulaştığını ifade ediyorlar.

DERNEK KURUP HAKLARINI ARAYACAKLAR

İşte bu sorunlarına çözüm arayışında olan Yoldaş Zorlu, Yasemin Karaçam, Müslüm Coşkun’un başını çektiği bir grup takip elemanı, şimdilerde İstanbul’da da kolları sıvadı. Antalya gibi bazı illerde çoktan başlatılan küçük örgütlenmelerin büyüğünü İstanbul’da çalıştığı tahmin edilen 25 bin elemanı için de gerçekleştirmek istiyorlar. Belirlenmiş bir statüleri olmadığı için sendikalı olamayan, bu yüzden dernek faaliyeti üzerinden haklarını aramayı planlayan takip elemanları, böylece kendilerini ifade edecekleri bir örgütlerinin olmasını planlıyorlar.

SERTİFİKA VERİLSİN
Takip elemanları derneklerini kurduktan sonra da kendi adlarını duyurup önce bir statü kazanmak, sonrasında da çalışma şartlarında ve ücretlerinde iyileşme sağlamak istiyorlar. Dahası Antalya’daki takip elemanlarının Antalya Barosu'na kabul ettirdiği gibi İstanbul’daki takip elemanlarının da bir eğitimden geçtikten sonra sertifika alıp mesleğe başlamasının şart koşulmasını talep ediyorlar. Çünkü bu şekilde ucuz iş gücü olarak görülmekten nispeten kurtulabileceklerini düşünüyorlar.

Takip elemanlarının hedefleri tabii ki bununla sınırlı değil, dernekleri büyür ve yeterli güce kavuşursa, ileride sendika kurma faaliyetini başlatabileceklerini söylüyorlar.

Takip elemanları ne dediler
Sorunlarına çare bulmak için dernekleşme faaliyeti içersinde olan takip elemanlarıyla, kendi işyerlerinde ve adliyelerde karşılaştıkları sorunlar üzerine de konuştuk.

Yasemin Karaçam: 6 yıldır ben de bu işi yapıyorum. 6 yıl önce gazetede bir sekreter ilanıyla iş başvurusunda bulundum ama avukatlar bende daha fazla iş kapasitesi olduğunu gördüklerini söylediler ve bu işi yapmamı teklif ettiler. Ofiste yazışmalar hazırlamaktan icrada karar almaya, icra takibi açmaya, hacizlere çıkmaya kadar birçok işi yapıyorum. Bunların dışında ofis içinde de bir sekreterin yapması gereken her işi yapıyorum. Temizlikten, çay servisine kadar…

Ayrıca bu güne kadar çalıştığım bürolarda işe yeni alınan deneyimsiz elemanlara ve stajyer avukatlara işi öğretmekle de görevlendirildim. Haftada 45 saat çalışılması gerekirken çalışma saatlerimiz günde ortalama 10-11 saati buluyor. Çoğumuz haftanın altı günü çalışıyoruz. Eve gittiğimizde çok yorgun oluyoruz, kendimize ya da ailemize ayıracak pek bir zaman bulamıyoruz. Kısacası zamansızlıktan dolayı hiçbir sosyal yaşantımız olamıyor. Ayrıca fazla çalışılan saatler için de mesai ücreti alamıyoruz.

Ortalamanın biraz üzerinde bir maaş alıyorum, bunun sebebi de uzun süredir aynı büroda çalışıyor olmam ,fakat bir genelleme yapılacak olursa işyeri değiştirdiğimizde kimse sen deneyimlisin aynı maaşla devam et demiyor, birçok büroda asgari ücret teklif ediliyor.

Adliyeler ayrı bir sorun. Bir gün Küçükçekmece adliyesine gitmiştim. Susadım su içmek için, baro odasına girdim. Damacana duruyor. Yanında bardak yok. Bardakları yetkili kişiler yanlarına ayırmışlar. Bardak istedim. ‘Avukat mısın?’ diye sordular bana. 'Değilim yanında çalışıyorum', dedim. ‘Yok o zaman veremeyeceğim’ dedi. Ben oradan su içemeden ayrıldım. Biz çalıştığımız hiçbir alanda saygı görmüyoruz. Sonuçları ne olursa olsun sonuna kadar bu işin içinde yer alacağım ve bu işi yapan binlerce arkadaşımızın sesi olmaya devam edeceğim.

Yoldaş Zorlu: Yaklaşık 4 senedir bu alanda çalışıyorum. Biz hukuk alanının angaryacılarıyız. Hep adliye sarayları arasında koşturuyoruz. Ama hukuk olduğu için kafa emeği de var. O kadar çok dosyayla meşgul oluyoruz ki akşam eve gittiğimizde beynimiz bomboş, bir kitap bile okuyamıyoruz. Çünkü algımız zayıflıyor.

Ben evliyim. Aldığım para yetmiyor ama çalışmak zorundayız. Daha önce 3 yıl çalıştığım hukuk bürosundan hâlâ tazminatımı alabilmiş değilim. Sorunlarımız çok, bunları ancak örgütlenmeyle çözebiliriz. Hiçkimse beni takip elemanı olarak işe almasa dahi ben bunun mücadelesini sürdüreceğim. Dernekleşme olur, sendikalaşma olur, sürdüreceğim. Çünkü benden sonra binlerce genç insanın bu makinenin çarklarında ezilmesini istemiyorum açıkçası. Burada hiçbir bencilliğim yok. Ben bu alanda çalışan insanların bu sorunlardan kurtulması işin her türlü mücadeleye hazırım. Dernekleşme süreciyle adım adım ilerliyoruz.

Müslüm Coşkun:
Ben avukat kâtipliğini altı yıldır yapıyorum. Benim çalıştığım büro biraz daha farklı. Benim çalıştığım avukat elemana değer verir. Ama sıkıntılar ortak sıkıntılar. Vermiş olduğun emeğin karşılığını alamamak. Sigorta yatırmamak gibi... Bu tür sorunları hepimiz yaşıyoruz. Ofiste pek sıkıntım olmuyor. Ama icralarda hacze çıktığım zaman yetkim olmadığı için eşya kaldırmak mal kaldırmak gibi durumlarda, ‘Yetkin yok avukatın gelsin’ denilmesi gibi sıkıntılar yaşıyorum. Dairelerden belge almakta sıkıntı yaşıyorum. Bu noktada belgeyi alamayınca, verilen işi yapamayınca avukatın gözünde beceriksiz duruma düşüyorsun. Bu da bize işyerinde sıkıntı yaratıyor. Avukat, ‘Bu işi yapamıyor. Ben başka bir eleman bulayım’ mantığıyla hareket ediyor.


BURAK ÖZ/BİRGÜN