Barolar Birliği, "Son zamanlarda ülkemizde gördüğümüz çevreye ve doğaya zarar veren hidroelektrik, nükleer ve termik santrallerin, maden ve taş ocaklarının işletilmesi gibi kirletici pek çok işletmeye engel teşkil eden, çevre koruma ilkelerinin ve çevre ile ilgili hukuk kurallarının değiştirilmesi, çevre ile ilgili uluslararası sözleşmelere aykırı kanunların yürürlüğe konulması, kapitalist ekonomi ile günümüzün siyasi iktidarı arasındaki işbirliğinin somut örnekleridir. Yaşamı ve bütün doğal varlıklarımızı korumak, hukukun üstünlüğünü ve yargı kararlarının uygulanmasını istemek, doğayı tahrip edenlerle mücadele etmek en başta gelen insanlık görevimizdir." dedi. 

TBB Çevre ve Kent Hukuku Kurultayı sonuç bildirgesinde, küresel sermayenin sınırsız kâr hırsının hukukun önüne geçtiği günümüzde yargı organı başta olmak üzere anayasal ve yasal tüm denetim mekanizmalarının sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı aleyhine yok edildiği belirtildi. 

Hukukun haksızlıklara karşı mücadele eden insanların başvurdukları bir yol olmaktan çıkarıldığının ileri sürüldüğü bildiride, ekmeğini, suyunu, toprağını, kısacası yaşam hakkını savunan halk yeni yasal düzenlemelerle suçlu konuma düşürülmek istendiği savunuldu. 

'KAPİTALİST ANLAYIŞIN VE ÖĞRETİNİN DOĞAL SONUCU' 

Gerçekte çevre hakkına yönelen bu tehditlerin, tehlikelerin en önemli failinin ise kapitalist ekonominin kendisi olduğuna dikkat çekilen bildiride, "Kapitalist ekonominin özünü insanın ve doğanın yağmalanması, ekonomiye tabi kılınması, özgürlüğün insanlara bir yanılsama sunulmasını oluşturur. Doğanın insanın emrinde sınırsız bir yağma alanı olması kapitalist anlayışın ve öğretinin doğal sonucudur. Çevreyi tehdit eden, çevre hakkına tecavüz eden bir diğer fail, kapitalist ekonomi ile işbirliği yapan, çoğu zaman kural tanımayan, çevresel değerleri, aç gözlü sermaye sahiplerine sunan siyasal iktidarlardır." denildi. 

Merkezi ve yerel yönetimlerin çevre korumacı davranmak ve Anayasa ve yasalardaki sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşam hakkına ilişkin hükümlerin etkin olarak uygulanmasını sağlamakla görevli olduklarının dile getirildiği bildiride, hukukçuların, havasını, suyunu, toprağını 'doğrudan barışçı eylemlerle koruma ve direnme hakkını' kullanırken hükümet ve şirketler tarafından baskı ve tehditlerle karşılaşan duyarlı yurttaşlara yaşamın her alanında destek olmasının kaçınılmaz bir gerçek olduğu ifade edildi. 

Bildiride, "Türkiye'nin dört bir yanında doğal ve kültürel değerlere yönelik talan ve hukuksuzluğa karşı tüm meslektaşlarımızı, barolarımızı, halkımızı çevre ve ekoloji mücadelesinde, dayanışmanın bir parçası olmaya davet ediyoruz." çağrısında bulunuldu. 




Cihan