Ankara Barosu’na bağlı iki avukattan birinin Ankara Adliyesinde diğerinin ise kendi bürosunda intihar etmesi gündeme bomba gibi düşerken, kamuoyu intiharların arkasındaki sır perdesinin aralanması bekliyor. Dünya üzerindeki en saygın meslek dallarından biri olmasına rağmen, ülkemizde avukat olma kolaylığının ortadan kalkması adına “sınav yapılsın mı?” tartışmalarına halen devam ediliyor. Bu tartışmaların yanı sıra avukatların içinde bulundukları sorumluluklar artarken, bir çok avukat her gün adliyelerde içinde bulunduğu davaların psikolojik yükünün altında strese giriyor. Her meslek dalında olduğu gibi kompleksli ve yaptığı işi kişiselleştiren, mevki ve yetkilerini amacı dışında kullanan kişiler ile birlikte geçirilen günlerin avukatlar üzerlerinde yarattığı baskı sonucunda bu tarz istenmeyen intihar olaylarının yaşanabileceği söyleniyor. Bir çok avukat mesleğine büyük bir heyecan ve beklenti ile başlarken, işin içine girdikten sonra üstlendiği “adli yardım avukatlığı, işçi avukatlık vb.” gibi işler sonucunda hem hayal kırıklığına uğruyor, hemde ekonomik anlamda büyük bir yıkımın içerisinde giriyor. 

Tüm bunlar sonucunda sisteme ve kendine olan güveni kaybolan avukatların bu tarz intihar vakalarının içinde yer almaları nasıl önlenecek?

Hukukihaber.net'in yaptığı araştırmaya göre, ülkemizde yer alan avukat sayısının 80 bine ulaşmasının yanı sıra, her yıl hukuk fakültelerinden mezun olan binlerce öğrencinin sınavsız bir şekilde ve erken yaşlarda avukatlık mesleğine adım atması mesleki anlamda bir sıradanlaşmaya sebep oluyor. Bu sıradanlaşmanın getirisi olarak mesleki anlamda yaşanan zorluklar içerisinde en çok görülen vaka ise, avukatların müvekkilleri ve davada bulunan hasım tarafın saldırılarına uğraması olarak göze çarpıyor. 22.09.2010 tarihinde Türkiye Barolar Birliği’nin web sayfasından kaldırılana kadar bu vahim tabloya ait kesin rakamlara ulaşılabiliyordu.1998 yılından 22.09.2010 tarihine kadar (Türkiye Barolar Birliğinin verilerine göre) 258 avukat müvekkillerinden veya savunma yaptıkları işin karşı tarafından saldırıya uğradı. Bu vakalar sonucunda 16 avukat hayatını kaybederken, basında yer alan haberler dışında bu tablonun şuan ne boyutta olduğuna dair bir bilgiye erişilemiyor. Yakın zamanda Çorum ve Gaziantep’te gerçekleşen saldırı vakaları dışında geçtiğimiz günlerde Ankara Barosu’na bağlı iki avukatın ard arda intihar etmesi bu sorunun ne boyutlara ulaştığı konusunda ufak ipuçları olarak göze çarpıyor.

2006 yılında Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar eden Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Mezunu İzmirli stajyer Avukat İpek’in, intihar notunda yazan çarpıcı satırlar ise şöyle, “Yavaş yavaş delirdim, kimse bunu fark etmedi..”

İpek’in ardında bıraktığı çarpıcı nottan sonra o dönemde kamuoyunda oluşan algı, 24 yaşında gencecik bir insanın hayatının nasıl bu kadar zor olacağı, duygularının nasıl bu kadar çökmüş olabileceği yönündeydi. Bugün yaşıyor olsa bile kendisinin ve diğer meslektaşlarının hayatlarına neden bu şekilde son verdiğini tahmin etmek zor gözükürken, bu tarz intihar vakalarının devam etmesi durumunda Türkiye Barolar Birliği’nin ne gibi önlemler alacağı hala tartışılmaya devam ediyor. (hukukihaber.net)