Av. Mehmet UÇUM
   
Aynı şekilde baroların anayasal dayanağını da 135.madde oluşturmaktadır. Anayasanın “yürütme” başlıklı ikinci bölümünde yer alan bir maddede düzenlenmiş olması nedeniyle, baroların tanımlayıcı yasal kurallar yönünden idarenin organizasyonu içinde yer aldığını kabul etmek gerekir. Baroların yönetsel işlem ve kararları ile disiplin işlemlerine karşı idari merci başvurusunun ve akabinde idari yargıda dava açılması  yolunun öngörülmüş olması da baroları devlet idaresinin bir parçası kabul etmenin bir sonucudur (Av.K. m.8, m. 20, m.70,
m. 71, m.73, m.74, m.157.).

Baroların devlet idaresinin içinde yer alışı; yöneticilerin seçimle işbaşına gelmesi, tüzel kişiliğe sahip olması gibi kendine özgü niteliklere sahiptir. Bununla birlikte baroların idarenin parçası olarak görülmeleri anlayışı, barolara ilişkin bir çok pozitif kuralın idareye özgü ilkeleri  egemen kılan içerikte düzenlenmesi sonucunu doğurmuştur. Merkeziyetçilik, idari hiyerarşi, idari denetim gibi ilkeler baroların bünyesine uymayacak düzey ve içerikte kurallaştırılarak baroları kıskaca alan yasal bir yapı kurulmuştur.  Bu durum barolar birliğinin varlık nedenini ortaya koymaktadır. Barolar idarenin (kısmen özerk de olsa) bir parçası kabul edildiğine göre, bu idari mantık içinde her yerel idari yapı gibi baroların da merkezi bir idari yapısına gerek duyulmaktadır. Bu yapıya karşılık düşen kuruluş ise Türkiye Barolar Birliği’dir.

Türkiye Barolar Birliği, baroların kuruluşu (Av. K. m.44), adaylığa (m.20) ve avukatlığa kabul (m.8), levhadan ve sicilden silme (m.71) yeniden levhaya yazılma (m. 73),  nakil (m.70),  disiplin işlemleri (m.157) gibi temel konularda baroların idari merkezi olarak yapılandırılmıştır. Sadece bununla kalınmamış, Avukatlık Kanununun 110, 117 ve 121. ve diğer bir çok maddesinde (m.31,54,77,83 vb..) birliğe ve organlarına her türlü yetki verilmiştir. Bugün devasa boyutlara ulaşan ve barolara ait olması gereken keseneklerden oluşan, malvarlığının yönetiminden, avukatların kimliklerinin tek tip hazırlanıp bastırılmasına kadar bir çok yetki Barolar Birliğini Türkiye’nin çok güçlü merkezi idarelerinden biri haline getirmiştir. Barolar Birliğinin mevcut yapısı ile avukatlık zeminindeki sosyal, siyasal ve finansal güç merkezileştirmiştir. Başka bir anlatımla Barolar Birliği, barolar ve avukatlar üzerinde “kanunileştirilmiş devlet otoritesinin (baskısının)” kurumsal idari temsilcisidir.

Uygulamada gerek barolar gerekse barolar birliği bakımından ortaya çıkan sorunların temel kaynağını bu “idareci mantık”oluşturmaktadır. Bu idareci mantık baroları idarenin parçası olarak görmenin yanı sıra  avukatlık faaliyeti alanında “devleti temsil eden” idari kuruluşlar olarak kabul etmektedir. Bunun sonucu olarak da Türkiye Barolar Birliği devletin merkezi yapısı içerisinde yer alan, gerektiğinde mensubu baroları ve onların üyesi olan avukatları belirlenmiş sınırlar içinde tutmak için yaptırım (!) uygulayan bir kuruluş olarak ortaya çıkmaktadır. Zaman zaman barolarda ortaya çıkan “mensubu olan avukatları yönetme” anlayışının arkasında da bu “idareci mantık” yatmaktadır. Esasında ele alınması gereken problem ve karşı çıkılması gereken anlayış budur.

Bu bağlamda kanımızca, baroların, diğer meslek kuruluşları ile aynı türden görülmesi ve tüm meslek kuruluşları ile birlikte Anayasanın 135.maddesinde aynı kurallara bağlı tutularak düzenlenmesi yerinde değildir. Barolar ile diğer meslek kuruluşları arasındaki fark ayrıntılı bir tartışmanın konusu olabilir. Ama sadece şunu vurgulamak gerekir ki işlevsel özellikleri nedeniyle barolar hem yargısal hem yönetsel hem de yasama faaliyetine ilişkin  süreçlerde çeşitli düzeylerde yer alan (alması gereken) kendine özgü bir yapıya fiilen sahiptir, hukuken de sahip olmalıdır. Bu yapıyı tek bir işleve (yönetsel-mesleki işleve) bağlı olarak örgütlemek, baroların diğer işlevlerini etkisizleştirmek demektir

Bırakın olması gerekeni, baroların işlevlerini açıklayan mevcut pozitif düzenlemeler yönünden dahi baroların idari yapılar olarak kabul edilmeleri olanaksızdır.  Baroların bazı yönetsel görevlere ve yetkilere sahip olması onları, devletin idari yapısının bir parçası yapmayacağı gibi, bu yönetsel işlevin devletin idari işleviyle de bir ilgisi yoktur.

İşlevleri açıklayan pozitif kurallara göre Barolar;
-    Meslek Örgütü (Anayasa m. 135 ve Avukatlık Kanunu m.76),
-    Hukuk Kurumu (Avukatlık Kanunu m.76),
-    Savunmanın Örgütü (Avukatlık Kanunu m.1 ve m.76),
-    Siyasal Baskı Grubu (Anayasa m.135)
niteliklerine sahiptir. Barolar demokratik ilkelere göre hareket ederler (An. m.135, Av. K. m.76).

Barolar, bu işlevlerine uygun hareket edebilmek için öncelikle bağımsız olmalıdır. İdarenin bir parçası olarak kabul edilen ve  merkeziyetçi bir üst örgütlenmenin baskısı altında tutulan baroların işlevleri ile yapısı arasında açık bir çelişki vardır. Başka bir anlatımla yasal kurallarda,  baroların yapısı ile işlevi çelişik biçimde düzenlemiş, barolar birliğine verilen yer ile de bu çelişki derinleştirilmiştir.

Bunun için barolar birliğine ve barolara ilişkin yasal kuralların yarattığı  yapı-işlev çelişkinin giderilmesi önemli bir hedef olarak ortaya çıkmaktadır.

Örneğin, baroların sayılan nitelikleri arasında yer alan hukuk kurumu olma özelliği barolara çok önemli görevler yüklemektedir. Bu görevlerin başında demokrasi hukukunu egemen kılmak için uğraşıda bulunmak gelmektedir. Demokrasi hukukunun temel özelliği ise evrensel nitelikli ulusal üstü hukukun, demokratik dünya hedefi ile demokratik ülke hedefini birleştirecek şekilde ulusal sınırlar içinde etkin olmasını sağlamaktır.Başka bir anlatımla hem hukuk yoluyla demokrasi mücadelesi vermek hem de bu mücadelede demokrasi hukuku amacını küresel ve yerel ölçekte gerçekleştirmeye katkıda bulunmak gereklidir. Mücadelenin aracı ve amacının hukuk olarak bütünleştiği bu zeminde tüm hukukçuların elbette baroların ve avukatların faaliyetleri büyük önem kazanmıştır. Bu yönde bir faaliyet için baroların sürekli bir hukuk muhalefetinin öznesi ve taşıyıcısı olması gerekmektedir. Böyle bir faaliyeti devlet idaresinin parçası olan bir yapıyla layıkıyla gerçekleştirmek olanaklı değildir. İdarenin bir parçası olarak hukuk muhalefeti görevini yapmak, en fazla, aksaklıkları düzeltmeye yönelik ve koruyucu (muhafazakar) bir anlayışla olabilir. Oysa ihtiyaç duyulan hukuk muhalefeti bir çok nokta da demokrasi hukukunu geliştirecek ve uygulayacak köklü değişiklik talebini içeren yenilikçi bir anlayışla yapılmalıdır.

Bu bağlamda devlet idaresinin bir parçası ve merkeziyetçi bir üst kuruluş olarak kabul edilen Barolar Birliğinin varlığı (baroların yasal yapısının yanında) baroların hukuk kurumu olmak nedeniyle yerine getirmesi gereken görevlerin önünde bir engel oluşturmaktadır. Diğer deyişle baroların anılan nitelikte zorunlu bir üst birliğe sahip olması demokratik hukuk muhalefeti görevini bastıran bir rol oynamaktadır. Üstelik bu üst kuruluş çok önemli yetkilerle donatılmıştır.  Siyasal, sosyal, finansal gücü merkezileştiren her kurum gibi, Barolar Birliği de yöneticileri seçimle işbaşına gelse dahi süreçlerde demokratik işleyişi egemen kılamaz. Süreçler demokratik işlemezse kararlar oylamayla alınsa dahi sonuçlar demokratik olmaz . Kendi içinde süreçlerin demokratik işleyişini sağlayamayan (sağlamakta istemeyen) bir kuruluşun, demokratik hukuk muhalefeti yapması, demokrasi hukuku için mücadele vermesi beklenemez.

Aynı şekilde, baroların işlevleri içinde yer alan mesleğin ortak çıkarlarına uygun çalışmalar yapmak, mesleki sorunların çözümü için uğraşmak, yargısal işlev içinde savunmanın rolünü güçlendirmek, yasama faaliyeti sürecinde baroları etkin kılmak görevlerinin, devlet idaresine bağımlı ve merkeziyetçi bir yapı ile yerine getirilmesi çok olası değildir.

Tüm bunlar nedeniyle öncelikle barolar birliğinin varlığı, baroların işlevleri açısından sorgulanmalı, bu sorgulama baroların yasal yapısını kapsayacak bir genişlikte olmalıdır. Böyle bir sorgulamanın yanıtını araması gereken soru ise baroların işlevlerine uygun bir baro yapısının nasıl olması ve bu yapıya uygun bir üst örgütlenmenin nasıl kurulması gerektiğidir.
Bize göre,  böyle bir sorgulama-tartışma sürecinde baroların bağımsızlığı ile eşgüdüm işlevli merkezi olmayan bir üst örgütlenme anlayışı, başlangıç verisi olarak kabul edilebilir.