KDK Başdenetçisi (Ombudsman) Nihat Ömeroğlu, yargı teşkilatının iş yükünden savcıları sorumlu tuttu. Ömeroğlu’nun koordinasyonunda hazırlanan KDK’nın özel yargı raporunda, “Ne yazık ki çoğu zaman savcıların basit şüphe ile dava açtıkları görülmektedir. Zira savcılar dava açarken sorumluluk almak istememektedir. Ceza hukukunu ilgilendirmeyen hukuki uyuşmazlıkların bile mahkeme önüne getirildiği görülmektedir. Çoğu savcı dava açılması halinde sorumluluktan kurtulacağını düşünmekte kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermek yerine mahkemece beraat kararı verilmesini yeğlemektedir” denildi.

İsabet yetersizliği

Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK), “Adalet Sistemimizin Sorunları, İyileştirilmesi ve Güvenilirliğinin Artırılması” başlıklı özel rapor hazırladı. KDK Başdenetçisi-Ombudsman- Nihat Ömeroğlu’nun koordinasyonunda hazırlanan raporda, Türkiye’deki yargı teşkilatı bütün yönleriyle mercek altına alındı. Raporda, savcıların ve iddianame hazırlama sisteminin eleştirildiği bölümde şu ifadeler yer aldı:

“2014’te ceza mahkemelerinde 1 milyon 455 bin 983 mahkumiyet kararına karşılık 806 bin 649 beraat kararı verildiği görülmektedir. Bu verilerden de anlaşılacağı gibi ülkemizde ceza yargılamasında iş yükünü artıran sebeplerin başında iddianamelerin hukuki isabet oranındaki yetersizliği gelmektedir. Yani açılan davaların büyük bir kısmı beraatla sonuçlanmaktadır. Bunun en büyük nedeni kamu davası açma ölçütü olan ve CMK’nın 170. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen ‘yeterli şüphe’ kavramıdır. Buna göre çoğu savcı sorumluluk almayıp basit şüphe ile dava açmaktadır. Bu sorunun üstesinden gelmek için savcılar, delilleri lehe ve aleyhe olacak biçimde yorumlamalı, soyut ve subjektif değerlendirmeden kaçınmalı, suçun işlendiği hususunda maddi ve gerçekçi delillere göre dava açmalıdır. Yeterli şüphe, basit şüphe olarak algılanmamalıdır. Bu durum masumiyet karinesinin örselenmesine de neden olmaktadır. Ne yazık ki çoğu zaman savcıların basit şüphe ile dava açtıkları görülmektedir.” 

İş yükünü artırıyor

“Zira savcılar dava açarken sorumluluk almak istememektedir. Ceza hukukunu ilgilendirmeyen hukuki uyuşmazlıkların bile mahkeme önüne getirildiği görülmektedir. Çoğu savcı dava açılması halinde sorumluluktan kurtulacağını düşünmekte kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermek yerine mahkemece beraat kararı verilmesini yeğlemektedir. Genellikle etkili soruşturma yapılmayıp deliller toplanmadan dava açılmakta, mahkeme adeta savcı gibi kovuşturma evresinde kanıt toplamak ve eksik soruşturmayı tamamlamak zorunda kalmaktadır. Bu nedenle mahkeme eksik soruşturmayı tamamlamak için büyük zaman harcamakta ve bu sorun yargının iş yükünde ciddi bir artışa neden olmaktadır.” 

Raporda, Türkiye Barolar Birliği ise tarafsız ve siyaset dışı olmamakla eleştirildi.

Çözüm için 4 öneri

Raporda, çözüm önerileri şöyle sıralandı:

- Delilleri değerlendirdikten sonra şüphelinin mahkûm olma olasılığı beraat etme olasılığına nazaran daha fazla olması halinde dava açılmalı.

- Kamu davası açma ölçütü, yeniden gözden geçirilip bu konuda cumhuriyet savcısına yasal imkanlar sağlanmalı.

- Başsavcılık teşkilatı, savcılar arasında yapılan işbölümü esasına göre çalıştığı için iddianame savcısı ile duruşma savcısı farklı kişilerden oluşabilmektedir. Düzenlenen iddianamenin beraat kararı ile sonuçlanması halinde hem görüldü yapan savcı hem de iddianame savcısının performans değerlendirmesinde bu durum dikkate alınmalı.

- Savcılar için delil takdir yetkisi benimsenmeli, ancak bu yetki sınırsız olmayıp, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararlar itiraz merciince resen denetlenip titizlikle incelenmelidir. İşin artacağı endişesiyle hak arama özgürlüğü kısıtlanmamalıdır. Müfettişlerden bu yetkinin alınması olumlu bir uygulamadır.