Ankara 15. İş Mahkemesi, Ankara Valiliği'nin istemi üzerine, başkanlığını ve kuruculuğunu İstanbul 34. Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun yaptığı YARGI-SEN'in kapatılmasına karar verdi. Üyelerini hakim ve savcıların oluşturduğu YARGI-SEN, karara itiraz etti ve davayı Yargıtay'ın gündemine taşıdı. Dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, Ankara 15. İş Mahkemesi'nin sendikanın kapatılmasına ilişkin kararını onadı. YARGI-SEN'in yargı kararıyla kapatılmasının gerekçesini 5 ayda tamamlayan Daire, gerekçeli kararda Eminağaoğlu'nu avukat olarak gösterdi. Gerekçede, YARGI-SEN'in Tüzüğü'nün "Sendika üyeliği" başlıklı 7. maddesindeki "Sendika'ya, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay üyeleri, adli yargıda görevli yargıçlar ve Cumhuriyet savcıları, idari yargıda görevli yargıçlar ve savcılar, Anayasa Mahkemesi raportörleri ile yargıçlık ve savcılık mesleklerinden sayılanlar üye olabilirler" düzenlemesinin yer aldığını ve sendikanın meslek esasına göre kurulduğunu anımsattı. Gerekçede, 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'na göre kamu görevlilerinin, sendikalarını hizmet kolu esasına göre, bir hizmet kolundaki kamu işyerlerinde çalışan kamu görevlileri tarafından kurulabileceğine işaret edildi.
 
2821 sayılı Sendikalar Kanunu'nun 3. maddesine göre, "işkolu" esasına göre sendika kurulmasına olanak tanındığına "meslek" ve "işyeri" esasına göre sendika kurulmayacağının düzenlendiğine dikkat çekilen gerekçede, "İşkolu yerine, hizmet kolu deyimine yer verilmesi kamu görevinin niteliğinden kaynaklanmaktadır" denildi. 

-DÜNYADA MODERN SENDİKACILIK İŞKOLU DÜZEYİNDE ÖRGÜTLENMEKTE-

Sendikaların güçlü yapılanmalarına olanak sağlanması amacı ile "hizmet kolu" esasının benimsendiğinin belirtildiği gerekçede, "Dünyada modern sendikacılık işkolu düzeyinde örgütlenmektedir. Bu genel eğilimleri de göz önünde tutan yasa koyucu, ülkemizde güçlü sendikacılığı sağlayacak bir örgütlenme tipi olarak işkolu esasını kabul etmiştir" değerlendirmesi yer aldı. Yasalarla zayıf ve bölünmüş sendikacılık yerine üyelerine daha fazla yarar sağlayacağı düşüncesi ile güçlü bir sendikacılık oluşturulmak istendiğinin altı çizilen gerekçede, 98 sayılı ILO Sözleşmesi hükümleri de gözetilerek, "işkolu ve hizmet kolu" ayrımının öngörüldüğüne işaret edildi. Gerekçede, "Dolayısıyla, başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere, Türkiye'de kabul edilen uluslararası sözleşmelerin istisna sayılan sınırlayıcı düzenlemeleri ile ILO 98 sayılı Sözleşmesi'nin maddelerinde, gerektiği durumlarda "ulusal şartlara uygun gerekli düzenlemelerin yapılması'nın imkan dahilinde bulunduğu şeklindeki hükümleri uyarınca, bu durumun evrensel hukuk değerleri açısından da örgütlenme hakkının özüne zarar veren bir düzenleme olmadığı kanaatine varılmıştır" denildi. 

-YA BAKANLAR KURULU DA GREVE GİDERSE-

YARGI-SEN'in kapatılma kararının gerekçesine muhalif kalan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Üyesi Mustafa Akkuş, örgütlenme özgürlüğü yönüyle hakim ve savcıların özellikle bağımsızlıklarının korunmasının önemli olduğuna vurgu yaptı. "Hakim ve savcılar sendika kuramazlar demenin" evrensel hukuk değerleri açısından da örgütlenme hakkının özüne zarar verecek bir sonuç olmayacağı kanaatine varıldığı gerekçesi ile kararın onanması gerektiğini savunan Akkuş, karşıoy yazısında şöyle dedi: 
"Sendika hakkının da dahil olduğu örgütlenme özgürlüğü bir bütün olarak düşünüldüğünde, sendika hakkı aynı zamanda toplu pazarlık hakkı, toplu sözleşme, grev ve lokavt haklarını da içermektedir. Hakim ve savcıların bir an bu haktan sınırsız bir şekilde yararlanmalarının gerektiği kabul edildiğinde, bu hakları kiminle yerine getirecekleri, muhataplarının kim olacağı böyle bir durumda sendikal hakkın kullanılması sonucu, doğal olarak taraf konumuna gelecek olan hakim ve savcıların devlet ve kamu kurumlarına ait davalara tam bir tarafsızlık ve adalet anlayışı içinde nasıl bakabilecekleri hususunun tartışmalara sebebiyet verebileceği ve yargı bağımsızlığı ile teminatına gölge düşüreceği hususları birlikte değerlendirildiğinde konunun, Türk hukuk sistemindeki düzenleniş biçimine açıkça aykırı bir şekilde çözümlenmesinin telafisi imkansız sonuçlar ortaya çıkartacak şekilde yeni uyuşmazlıklara neden olacağı ve toplumun adalet beklentilerine gölge düşüreceği açıktır. Öte yandan böyle bir durum Anayasa'ya göre devletin diğer temel iki erkini temsil eden yasama organı üyeleri ile icra organı mensubu olan Bakanlar Kurulu üyelerinin de 'sendika hakkı'na sahip olup olamayacakları gibi kısır tartışmaları gündeme getirebilecektir."

-YARGI MENSUPLARININ BÜRO HİZMET KOLUNA GİRDİĞİ KONUSU GERÇEKÇİ DEĞİLDİR-

YARGI-SEN'in kapatılmasına muhalif kalan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Üyesi Ömer Hicri Tuna ise Türkiye tarafından 2003 yılında onaylanan "Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin", "Sendikal Haklar Başlıklı' maddesi uyarınca, sendika kurma ve örgütlenme özgürlüğü ve hakkının temel bir insan hakkı olduğuna şüphe bulunmadığını ve yasayla konabilecek istisnai nitelikteki sınırlamaların, yargı organı mensuplarını kapsamadığını belirtti. Sözleşmenin meslek bazında yer alan meslekler arasında hâkim ve savcıların bulunmadığının altını çizen Tuna, "Yüksek yargı organlarının başkan ve üyeleri, hakimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar sendika üyesi olabileceği gibi sendika da kurabileceklerdir" değerlendirmesinde bulundu. Tuna, karşıoy yazısında, şu değerlendirmede bulundu: 
"Anayasa gereğince, milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınmalıdır. 4688 sayılı Kanun'un temel hakları ihlal eden ve uluslararası normlara aykırılığı nedeniyle hizmet kolları arasında yargı hizmetlerine yer vermemiştir. Diyanet ve vakıf hizmetlerinin dahi ayrıca ve özel olarak sayıldığı 5. maddenin, devletin üç erkinden biri olan yargı hizmetlerini dışlaması ve bu alanın sendikal örgütlenmeye kapatılmasının yukarıda açıklananlar karşısında, normlar hiyerarşisinde öncelik taşıdığı ve bağlayıcı olduğu kabul edilemez. Yargı mensuplarının büro hizmet koluna girdiği hususu da, yerine getirilen hizmetin niteliği ve özellikleri karşısında gerçekçi değildir."



Anka