İstanbul’da bir bankada üst düzey yönetici B.Z., market yöneticisi A.Z. ile 2009’da evlendi. Hamile kalan B.Z., Mart 2011’de doğum sancıları tutunca bir devlet hastanesinin acil servisine kaldırıldı. Erken doğum yapan B.Z. bebeğini kaybetti.

Gazete Habertürk'ten Hayati Arıgan'ın haberine göre; aşırı kanaması olan B.Z.’ye hastanenin kan merkezinden kan verildi. Kadın 5 gün sonra taburcu oldu. 8 ay sonra bebeğini kaybettiği hastanenin mikrobilyoloji bölümünden arandı. B.Z.’ye, erken doğum ile ilgili bazı testler yapılacağı söylendi. Genç kadına yapılan testler sonucunda, Kızılay’dan temin edilen kanda HIV virüsü tespit edildiği, bu kanın verildiği kişilerden birisinin de kendisi olduğu açıklandı.

İŞİNİ BIRAKTI HAYATI KARARDI

Skandal, Kızılay’a kan bağışında bulunan C.M. adlı erkek bağışçıdan alınan kanın verildiği böbrek hastası 52 yaşındaki pazarlamacı Ahmet Emin Bilgin’in böbrek nakli sonrasında ölümü üzerine ortaya çıktı. Kan verirken biseksüel ilişkiye girdiğini gizleyen C.M.’nin ikinci bağışında verdiği kanın HIV taşıdığı belirlendi. C.M.’nin bağışladığı kan, İstanbul’da 3 ayrı hastanede 3 hastaya verilmişti.

HIV’li kan alan hastalardan Ahmet Emin Bilgin özel hastanede böbrek naklinden sonra 29 Ağustos 2011’de öldü. Özel bir hastanede kalp yetmezliği tedavisi gören 58 yaşındaki Bağ-Kur emeklisi Abdülaziz U.’ya da by-pass ameliyatı sırasında HIV’li kan verildi. Hasta 2014 Ocak ayında öldü. Henüz 2 yıllık evliyken bebeğini kaybeden ve verilen HIV’li kan nedeniyle AİDS’e yakalanan B.Z. ile eşi A.Z.’nin dünyası yıkıldı. Toplumdan izole yaşamak zorunda kalan B.Z. geçirdiği ağır tedavi sonrası işini de bırakmak zorunda kaldı. Psikolojileri bozulan çift uzman desteği almaya başladı.

KIZILAY’DAN 2 MİLYON TL İSTEDİLER

Çift avukatları Mehmet Emin Keleş aracılığıyla 2012’de Kızılay aleyhine İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’nde tazminat davası açtı. Çocuk sahibi olma, cinsel ilişki, beden bütünlüğü, maddi ve manevi varlıklarını geliştirme haklarının elinden alındığını belirten çiftten B.Z. için 400 bin maddi, 1 milyon TL manevi, koca A.Z. için ise 100 bin maddi, 500 bin manevi olmak üzere 2 milyon TL tazminat istendi. Çiftin hastalıkla ilgili tüm tedavi giderlerinin de Kızılay’ca karşılanması da talep edildi.

ÖLÜM BEKLEYİŞİ

Çiftin dava dilekçesinde kan alıp vermekte tekel olan Kızılay’ın verdiği AİDS’li kan ile B.Z.’ye ölümcül bir hastalık bulaştırılarak beden bütünlüğünün ihlal edildiği, yaşam hakkının ihlal edilerek ölüme terk edildiği yer aldı. Genç kadının kocasının ise ciddi hayati risk altına sokulduğu belirtildi. Çiftin her gün ölüm acısını, ölüm bekleyişini yaşadıkları belirtilen dilekçede, genç çiftin hayatları boyunca cinsel ilişkiye giremeyecekleri, çocuk sahibi olamayacakları ifade edildi. Çiftin, yakınları ve arkadaşlarının etraflarından bir bir uzaklaştığı, hayatta yalnız kaldıkları anlatıldı.

TÜP BEBEK YAPTILAR

Cinsel hayatları biten çift dava devam ederken doktor kontrolünde tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi oldu. Bebeklerine HIV bulaştırma tedirginliği içinde yaşayan B.Z. dilekçesinde “Neslimizin devam etmesi tehdit altındadır. Anne olarak bebeğimi öpemiyor, koklayamıyor ve emziremiyorum” dedi.

6 YIL SONRA KARAR

Gelişmiş ülkelerde kan bankacılığında donör kanı taramalarında NAT -HVRNA testlerinin zorunlu olduğunun belirtildiği dilekçede HİV’in pencere döneminde dahi oldukça düşük düzeyde bile olsa bu testler ile saptanabileceği belirtildi. Kan bağışında bu yöntemleri kullanmayan Kızılay’ın kusur, ihmal ve özensizlik olduğunun belirtildiği dilekçede devletin de kan ürünleri konusunda sorumluluğunun bulunduğu yer aldı. Mahkeme çiftin istediğini maddi tazminatları reddederek, Kızılay’ın B.Z. için 400 bin TL kocası için ise 150 bin TL manevi tazminat ödemesine hükmetti.

KIZILAY: VİRÜSÜN TESPİTİ İMKANSIZ

Kızı lay ise kusurunun ve ihmalinin bulunmadığını belirterek, davanın reddini istedi. Kızılay son teknolojik imkânları kullanmasına rağmen kandaki virüsün pencere dönemi olarak tabir edilen kuluçka aşamasında tespitinin mümkün olmadığını, bu nedenle sorumluluğunun bulunmadığını ileri sürdü. Kızılay kocanın ise manevi tazminat isteyemeyeceğini belirterek hukuk sistemimizin yansıma yolu ile manevi tazminata imkân vermediğini ileri sürdü.