Madde gerekçesinde, yeminin yaptırılma usulüne ilişkin olarak, yeminin yapılması sırasında herkesin ayağa kalkacağı, herkes kavramının içine Cumhuriyet Savcısı, hakimler ve mahkeme başkanının da dahil olduğu belirtilmektedir. Herkesin ayağa kalkmasının amacı ise tanığın yaptığı işin ve yeminin önemini kavraması olarak açıklanmıştır. 


5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231/4. maddesinde ise, "Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.” hükmü yer almaktadır. Hangi kararların hüküm sayılacağı CMK 223/1. maddesinde; "Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkumiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı...'' olarak sayılmıştır. CMK 231/4. maddesinin gerekçesinde, hüküm açıklanırken, mahkeme heyeti ve Cumhuriyet Savcısı hariç, duruşma salonunda bulunan herkesin ayağa kalkmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. (5271 sayılı CMK dan önceki 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanun'unun 261 nci maddesinin 2. fıkrasının son cümlesinde "Hüküm fıkrası ayakta dinlenir" şeklinde idi). Kanunun genel gerekçesi ve madde gerekçeleri kanun metninden sayılmazlar. Genel gerekçe, o kanunun hangi ihtiyaç ve nedenlerle yapıldığı ya da değiştirildiğini, madde gerekçeleri de o maddenin hangi nedenle düzenlendiğini gösterirler. Madde gerekçelerinin uygulayıcılara yol gösterici nitelikleri olması gerekir. 


Ne yazık ki ülkemizde son dönemlerde yapılan kanunlar ve kanun değişiklikleri; kanun yapma ve değiştirme usul ve esasları bir tarafa bırakılarak alelacele hazırlandıkları için gerekçeler de ne yazık ki belirtilen yol gösterici ve açıklayıcı niteliklere sahip bulunmamakta, üstelik madde metni ile de çelişir durum arz etmektedirler. İncelediğimiz CMK 231/4 madde-fıkrası da bu tür bir maddedir. Madde metni ile gerekçe birbirleri ile çelişmektedir. Madde metninde Mahkeme Kurulu (ya da hakim) ve Cumhuriyet Savcısından söz edilmediği halde gerekçede bunların hariç olduğu belirtilmektedir. Mahkeme Kurulu için bu durum bir dereceye kadar kabul edilebilir. Hüküm fıkrası, mahkeme kurulu tarafından (Mahkeme Başkanı ya da hakim) okunacağına göre dinleyenler mahkeme kurulu dışında kalanlardır. Bu nedenle gerekçede yer alan Mahkeme Kurulunun ayağa kalkmayacağı hususu kabul edilebilir bir açıklamadır. Ancak Cumhuriyet Savcısı, mahkeme kurulunun içinde yer almaz. Cumhuriyet Savcısı, hükmü veren değil, iddia eden, talep eden taraftır. Cumhuriyet Savcısının, sanık lehine ya da aleyhine olarak delil toplaması ve istemde bulunması bu durumu değiştirmez. Cumhuriyet Savcısını, Mahkeme Kurulunun (Mahkeme Heyeti, hakim) bir üyesi olarak değerlendirmek mümkün değildir. 


Bu nedenle Cumhuriyet Savcısının ayağa kalkmayacağı şeklindeki bir açıklama madde metnine göre yanlıştır. Madde metninde "herkes" kavramı kullanılmıştır. Aslında bu kavrama göre Mahkeme Kurulunun da "herkes" kavramı içinde yer alması gerekir. Ancak, yukarıda açıkladığımız gibi madde metninde "...dinlenir" denildiği için "dinleyenleri", "kararı okuyan mahkeme heyeti (ya da hakim)dışındaki herkes "olarak anlamak gerektiğinden mahkeme heyetini herkesin dışında tutmak anlaşılabilir bir değerlendirmedir. Ancak Cumhuriyet Savcısı, için bu değerlendirme yapılamaz . Madde gerekçesinde Cumhuriyet Savcısı, C. Savcısı ayrık tutulmuş olmasına karşın, Cumhuriyet Savcısının da Mahkemece hüküm fıkrasının okunurken ayağa kalkması uygun olacaktır (ki, C. Savcısının da hüküm fıkrası okunurken ayağa kalkmasının uygun olacağı görüşü, "silahların eşitliği" ilkesinin de bir sonucudur.)


Yukarıda açıklanan düzenlemeler karşısında, ceza yargılamasında yemin edilirken ve hüküm açıklanırken ayağa kalkılması kanun hükmü gereğidir.


6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda ise "Yeminin şekli" başlıklı 233. Maddesinin (5). bendinde, "yemin edilirken, hakim de dahil olmak hazır bulunan üzere herkes ayağa kalkar" denilmekte ve yine aynı Kanunun "Hüküm, hükmün verilmesi ve tefhimi" başlıklı 294. Maddesinin (5). bendinde de, "Hükmün tefhimini, duruşmada bulunanlar ayakta dinler" hükmü bulunmaktadır.


HMK'da yer alan bu düzenlemeler karşısında da hukuk yargılamasında yemin edilirken ve hüküm açıklanırken ayağa kalkılması ceza yargılamasında olduğu gibi kanun hükmü gereğidir. 


Hukuk Sistemimizin dayandığı Kara Avrupası Sisteminin tarihsel oluşum sürecinde, avukatların yemin ve hüküm tefhim dışında da, duruşma esnasında söz alırken ayağa kalktıkları anlaşılmaktadır. Bu davranış, hem avukatların kürsüye karşı saygılarının bir göstergesi hem de kendi saygınlıklarının sembolü olarak görülmüştür. Roma Hukuku döneminde, Quintilian, hakim söz verdiği zaman, avukatın yerinden yavaşça kalkmasının, ayakta duruşunun mesleğin itibarı gereği olduğunu, bu esnada başı dik, ciddi ve kendinden emin olması gerektiğini belirtmiştir. 


Fransız Hukuku Sisteminde de söz alırken avukatların ayağa kalkması hususu, avukatlık mesleğine ilişkin eserlerde görülmektedir. Fransız avukat-yazar M. Dupin, "Avukatlık Mesleği" isimli eserinde "avukat mahkemede söz aldığında ayakta konuşması gerekmektedir, ancak karşı taraf vekili konuşurken, kendisi oturabilecektir" demektedir.


Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Meslek Kurallarının 17. maddesinde "Hakim ve savcılarla ilişkilerinde avukat hizmetin özelliklerinden gelen ölçülere uygun davranmak zorundadır. Bu ilişkilerde karşılıklı saygı esastır." denilmektedir. Mahkemeye (hakime) saygı dışsal bir zorlamadan kaynaklanmamalıdır.


Sonuç olarak; yukarıda belirttiğimiz iki halin (yemin ve hüküm) dışında avukatların duruşmada söz alırken ayağa kalkacaklarına ilişkin bir yasal düzenleme olmadığı gibi Avukatlık Meslek Kurallarında da bu doğrultuda bir meslek kuralı bulunmamaktadır. Avukat gerek ceza yargılamasında ve gerekse hukuk yargılamasında savunma hakkını kullanır, savunma dokunulmazlığından yararlanır. Avukatın duruşmada davranışına - hukuka aykırı bir şekilde- kısıtlama getirmek savunma hakkına da müdahale anlamını taşır, "...duruşma nezaketi içerisinde avukat, dilerse oturarak, dilerse ayakta, rahat ve özgür bir şekilde savunmasını yapabilecektir. Savunma, duruşma yargıcının ya da mübaşirin müdahalesi ile kesilmeyecektir...