TERK SEBEBİYLE BOŞANMA

Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesi uyarınca terk, özel ve mutlak boşanma” sebeplerinden biri olarak sayılmıştır.

Türk Medeni Kanunu’nun Terk başlıklı 164. Maddesi: “(Değişik madde 6217 sayılı 31.3.2011 tarihli kanun madde 19)

"Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hakim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.

Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hakim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilan yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.”
şeklindedir.

Mahkemece, terk sebebiyle boşanma kararı verilebilmesi için dört koşul gereklidir.

Bunlar;
1- Eşlerden biri, ortak yaşamdan ayrılmış olmalı,
2- Ayrılık, hukuka aykırı olmalı,
3-Evden ayrılan eşin, ortak yaşama son verme kastı bulunmalı,
4- İhtar koşulu yerine getirilmiş olmalıdır.

Terk eden eşin, terk nedeniyle boşanma davası açması mümkün değildir. Davayı, terk edilen eş açabilir. terk nedeniylee

1- EŞLERDEN BİRİ, ORTAK YAŞAMDAN AYRILMIŞ OLMALIDIR

4721 sayılı Türk Medenî Kanunu m. 185 f. III hükmüne göre eşler, birlikte yaşamak zorundadırlar. Ortak konutta birlikte yaşamaya devam ediliyor ise, birlikte yatmamak veya birlikte yememek durumunda terk olgusundan bahsedilemeyecektir. bu nedenle terkin varlığından bahsedebilmek için;

1- Konut ayrılığı
2- Yatak Ayrılığı
3- Yemek ayrılığına ilişkin koşullar birlikte gerçekleşmelidir.

4721 sayılı Türk Medenî Kanunu m. 164 f. I hükmüne göre diğerini; ortak konutu terk etmeye zorlayan, haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Buna, uygulamada “yapıntı terk” adı verilmektedir.

Yapıntı terki gerçekleştiren eş, terk sebebiyle boşanma davası açamaz.

Yargıtay’a göre, diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eşin açmış olduğu terk sebebiyle boşanma davasının reddi gerekir.

Terk etmeye zorlanan ya da haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engellenen eş, terk nedeniyle boşanma davası açmadan evvel, ortak konuttan uzaklaştırıldığı günden itibaren dört ay beklemelidir. İhtarda bulanabilmek için bu dört ayın beklenmesi yasal zorunluluktur.

Ortak yaşamdan uzaklaştırılan eş, dört aylık bekleme süresinin ardından, mahkemeye ihtar istemi ile başvurmalıdır.

İhtar başvurusu üzerine Mahkeme, karşı tarafa, aşağıdaki şekilde bir ihtarname gönderilmesine karar verir;

” İşbu ihtar kararının tarafınıza tebliği tarihinden itibaren iki ay içinde ortak yaşamdan uzaklaştırıldığını açıklayan davacı eşinizi ortak konuta kabul etmeniz, geldiğinde eve girmesini olanaklı kılan önlemleri alınanız, ihtarın tebliği tarihinden itibaren iki ay içinde ortak konuta dönen eşinizi eve kabul etmediğiniz ya da eve girmesini her ne suretle olursa olsun engellediğiniz anlaşıldığı takdirde davacı tarafından terk sebebiyle boşanma davası açılacağının ihtarına evrak üzerinde karar verildi”.

İhtarın, muhataba tebliğinden itibaren iki aylık süre içerisinde, terke zorlanan eşin, eve kabul edilmesi gerekir. Uygulamada, terke zorlayan eşin eve kabul etmediği, ortak konutun kapalı olduğu gibi hususlar, noter, polis veya muhtarlıkça tutulan tutanaklarla ispat edilmekte ise de, bu hususta tutanak tutturulması şart olmayıp, bu durumun mahkemede tanıkla da ispatı pekala mümkündür.

İki aylık sürenin sonunda ortak konuta döndüğünü fakat kendisine çağrı yapılan eş tarafından eve kabul edilmediğini, (veya evin kapalı olduğunu) ispat yükü, davacıda bulunmaktadır.

Uygulamada, terk nedeniyle açılan boşanma davalarında sıkça rastlanan bir durum da, çağrı yapılan eşin, eşini eve alması fakat ardından yeniden evden uzaklaştırmış olması halleridir. bu gibi durumlarda, çağrı yapan eşin, evden kendi isteğiyle ayrıldığı kanıtlanmadıkça, evden uzaklaştırılan eşin, yeniden ortak konuta dönmesi kendisinden beklenemez. Özetle, iki aylık süre içinde, eve, bir kez dahi kabul edilmez ise, terk sebebiyle boşanma davası açılabilecektir.

Terk sebebiyle boşanma davası mutlak bir boşanma sebebi olduğundan, çağrı yapan eş tarafından açılacak olan terk sebebiyle boşanma davasında çağrı yapan eş evlilik birliğinin çekilmez duruma geldiğini kanıtlamak zorunda değildir. Sadece eve alınmama veya evin kapalı olması olgusu kanıtlandığında başkaca bir araştırmaya gerek kalmaksızın boşanmaya karar verilmelidir.

Uygulamada, özellikle kadınlar, eşlerinin zulmüne uğramakta, ancak olup bitenler aile içinde gerçekleştiğinden, mağdur olan kadınların, bunu ispatlayabilecek tanıkları bulunmamakta, tanık olanlar da tanıklıktan çekinebilmektedirler. Bu nedenle, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açmaktansa, çağrı yapan eşin, terk nedeniyle boşanma davası açması, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ispat zorunda bırakmadığından, daha kolay boşanma kararı alınabilmesine imkan vermektedir.

Kendisine ihtar çekilen eşin, ihtarı kabul ettiğini, başka bir deyişle, eşin eve dönmesine karşı olmadığını, razı olduğunu karşı tarafa bildirmesi zorunlu değildir. İhtar karşısında karşı tarafın susması, çağrı yapan eşe, eve dönmeme hakkı vermeyecektir. Dolayısı ile çağrı yapan eş, “Beni eve çağırmadı” diyerek eve dönmemezlik edemeyecektir.

2-AYRILIK, HUKUKA AYKIRI OLMALIDIR

Terk sebebiyle boşanma davası açılabilmesinin şartlarından biri de, terk olgusunun, hukuka aykırı olması koşuludur. Bazı durumlarda, ortak yaşamdan ayrılmak, hukuka uygun kabul edileceğinden, bu gibi durumlarda terke dayalı boşanma davası açılamayacaktır. Şöyle ki;

a- Birlikte yaşamaya ara verme kararı alınmış olması:

Türk Medeni Kanunu’nun Birlikte yaşamaya ara verilmesi başlıklı 197. maddesi:

“Eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddi biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir.

Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hakim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır.

Eşlerden biri, haklı bir sebep olmaksızın diğerinin birlikte yaşamaktan kaçınması veya ortak hayatın başka bir sebeple olanaksız hale gelmesi üzerine de yukarıdaki istemlerde bulunabilir.

Eşlerin ergin olmayan çocukları varsa hakim, ana ve baba ile çocuklar arasındaki ilişkileri düzenleyen hükümlere göre gereken önlemleri alır.”
hükmünü havidir.

4721 sayılı Türk Medenî Kanunu m. 200 hükmüne göre koşullar değiştiğinde hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine kararında gerekli değişikliği yapar veya sebebi sona ermişse alınan önlemi kaldırır.

Dolayısı ile, birlikte yaşamaya ara verme yolunda karar alınmış olması, terk kapsamında sayılamayacak, bu gibi durumlarda, terke bağlı boşanma davası açılması mümkün olmayacaktır. Tarafların, ortak karar alarak ayrı yaşamaya karar vermiş oldukları durumlarda da, doğal olarak terkten bahsedilemeyecektir.

b- Mahkemece verilmiş ayrılık kararı bulunması:

Mahkemece, TMK 171 hükmüne göre ayrılık kararı vermesi halinde , eşlerin ortak yaşamdan ayrılmaları hakim kararı ile olduğundan, mahkemece tayin edilen ayrılık süresi boyunca ortak konuta dönmekten kaçınmak, terk kapsamında sayılamayacaktır.

c- Evlenmenin butlanı davası bulunması:

Eşlerden her biri evlenmenin butlanı davasının reddine ilişkin kararın kesinleşme tarihine kadar diğerinden ayrı yaşamak hakkını haizdir. Dolayısı ile, taraflar arasında derdest bir evlenmenin butlanı davası söz konusu ise, bu gibi durumlarda terk olgusundan bahsedilemeyecektir.

d- Ceza soruşturması ya da kovuşturması bulunması:

Eşlerden birinin, diğerinin cezalandırılmasına yönelik şikayetçi olması, suç duyurusunda bulunması, dolayısı ile eş hakkında ceza soruşturması veya kovuşturması bulunması, ceza davası açılması durumunda, savcılık soruşturma dosyasının veya ceza davasının varlığı nedeniyle, ihtar gönderen tarafın, ihtar isteğinde samimi olduğu kabul edilemez. Özetle, Ceza soruşturmasına ya da kovuşturmasına maruz kalan eşin, bu süreçte ayrı yaşama hakkı bulunduğundan, terkten bahsetmek yasal olarak mümkün olmayacaktır.

e- Tedbir nafakası verilmiş olması:

Türk Medenî Kanunu m. 197 f. II hükmüne göre, birlikte yaşamaya ara verilmesi bir haklı bir sebebe dayanıyorsa aile mahkemesi hâkimi, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya ilişkin önlemleri alır.

Yargıtay’a göre, tarafların ayrı yaşamalarını ihtar döneminde haklı bulan bir nafaka kararı terk sebebiyle boşanma isteğinin kabulüne engeldir. Yani TMK 197. Madde uyarınca açılan nafaka davasının varlığı, terk sebebiyle boşanma davasının sonucuna etkilidir.

Mahkemece, tedbir nafakası verilmesine ilişkin hükmün kesinleşmesiyle kadının o davanın açılış tarihi itibariyle ayrı yaşama hakkı olduğu belirlendiğine göre, tedbir nafakası davasının açılış tarihinden itibaren TMK m. 164 hükmünde gösterilen dört ay geçmeden ihtar isteğinde bulunulamaz.

Yargıtay’a göre, nafaka davası açmış ve davası kabul edilerek kesinleşmiş olan kadının, nafaka davası sonucu ayrı yaşamakta haklı olduğu belirleneceğinden, kendisine terk nedeniyle ihtar gönderilmesi durumunda, bu ihtara uymamakta haklıdır.

Yargıtay, tedbir nafakası davasının sadece açılmış olmasını dahi yeterli görmekte, tedbir nafakası davası devam ederken gönderilen ihtarları, samimiyetten uzak ve geçersiz bulmaktadır. Ayrıca Yargıtay, tedbir nafakası davasında, davalının ihtar istek tarihinden önceki 4 aylık fiili ayrılık döneminden evvel nafaka isteğinde bulunmuş ve bu istek haklı kabul edilerek nafakaya hükmedilmiş ve karar da fiili ayrılık döneminde kesinleşmişse terk hukuki sebebine dayalı davanın reddi görüşündedir.

İhtar döneminde, TMK 197 hükmüne göre açılan tedbir nafakası talepli davanın reddi halinde, red kararının kesinleşmesinden dört ay süre geçtikten sonra, eşin eve dönmesi isteğine uymayan, ortak konutu terk eden eş hakkında, ayrı yaşamakta hakkı olmadığından, ihtar geçerli sayılmalı ve terk nedeniyle boşanma davası açılabilmelidir.

f) Ailenin Korunması hakkında kanun uyarınca verilmiş tedbir kararı bulunması:

Ailenin Korunmasına Dair Kanuna göre tedbir alınmış olması durumunda da, ortak yaşamdan ayrılmak, hukuka uygun kabul edilmektedir. Örneğin, şiddet uygulayan eş hakkında verilmiş bir uzaklaştırma kararının varlığı halinde, davalı eş, haklı sebeple davet edilen eve dönemeyeceğinden, bu gibi durumlarda terkten bahsedilemeyecektir.

g) Derdest bir boşanma veya ayrılık davası bulunması:

Boşanma davası derdest olduğu sürece, ortak konuta davet edilen eş, ayrı yaşama hakkına sahiptir. Hatta öyle ki, Yargıtay’a göre, sadece boşanma veya ayrılık davaları değil, tazminat davaları, ceza davaları, nafaka davaları da terk sebebiyle ihtar göndermeye engeldir.

Aile mahkemesi, ihtarın usulüne uygun olup olmadığını resen araştırmak zorunda olduğundan, ayrı bir boşanma veya ayrılık davası bulunup bulunmadığını da bizzat araştırmalıdır. Ayrı davanın, ihtar döneminde derdest olması, diğer bir ifade ile, karara bağlanmamış, kesinleşmemiş olması gerekir.

Eğer ayrı dava müracaata bırakılmışsa, işlemden kaldırılan dava dosyası her zaman taraflardan birinin başvurusu üzerine ele alınabileceği için dava derdest sayılır. Dolayısı ile müracaata bırakılan dosyanın, açılmamış sayılmasına karar verilmesi için üç aylık sürenin beklenmesi, ardından davanın açılmamış sayılmasına dair verilecek kararın kesinleşmesi gerekir.

Ayrı davadan feragat edilmişse, durum biraz daha farklı olup, feragat sebebiyle reddedilmiş davalarda, derdestlikten bahsedilemeyecek, dolayısı ile karar tebliğe çıkarılmamış olsa bile artık önceki davanın derdest olduğu ileri sürülemeyecektir.

İhtar isteğinin hukuki sonuç doğurabilmesi için, ihtar istek tarihinden önceki dört ay içinde kadının haklı bir sebep olmaksızın evlilik birliği dışında yaşaması gerekir. Terk sebebiyle boşanma davasında çağrıda bulunabilmek için, boşanma davasının reddine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren en az dört aylık sürenin geçmesi zorunludur.

h) Çağırılan eşin akıl hastası olması:

Akıl hastası olan eşe karşı terk sebebiyle boşanma davası açılamaz . Ancak akıl hastalığı nedeniyle boşanma davası açılabilir ki bunun için yasada öngörülen prosedür de farklıdır. Akıl hastalığının ihtar döneminde mevcut olup olmadığı, mak-hkemece resen araştırılır. Çağrının hukuksal sonuç doğurabilmesi için davalının iradî olarak ortak konuta dönmemiş olduğunun gerçekleşmesi zorunludur. Dolayısı ile akıl hastası eşin, bu yönde karar verme iradesi bulunduğundan bahsedilemeyecek ve ihtar, yasal olarak hüküm ifade edemeyecektir.

ı) Makul süre geçmiş olması:

4721 sayılı Türk Medenî Kanununun m. 164 hükmünde öngörülen düzenlemeye göre karı koca arasında oluşan her türlü olayın etkisi en çok dört ay sürer. Yasa dört ay geçmesine rağmen işi uzatmayı iyi niyetli bir davranış olarak öngörmemiştir. Dört aylık ihtar süresini ne ortak yaşamdan ayrılan eş, ne de hakim, hiçbir gerekçeyle artıramaz.

3- ORTAK YAŞAMA SON VERME KASTI BULUNMALIDIR

Terk sebebiyle boşanma davalarında, terk, ortak yaşama son verme kastı ile yapılmış olmalıdır. Aksi halde terkten bahsedilemeyecektir. Örneğin; Hastalık, öğrenim, memuriyet gereği, cezaevinde bulunma, askerlik, iş seyahati, tutukluluk gibi hallere dayalı ayrı yaşamada, ortak yaşama son verme kastı bulunduğundan bahsedilemeyeceğinden, terk de söz konusu olamayacaktır.

4- İHTAR ŞARTI GERÇEKLEŞMELİDİR

İhtar, terk nedeniyle boşanma davası açılmadan önce, mahkeme kanalıyla gönderilmesi gereken bir işlemdir. Uygulamada, ihtarın noterden veya iadeli taahhütlü gönderildiği durumlara rastlanmakta ancak bu gibi durumlarda, ihtar mahkeme eliyle gönderilmediğinden,dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmektedir.

İhtarın amacı terkin sonucunu terkeden eşe bir kere daha hatırlatılması olup, Türk Medenî Kanununun 164. Maddesine göre ihtar, dava şartıdır. Mahkemenin ihtar kararına karşı temyiz yolu kapalıdır. (27.03.1957 gün ve 1956/10 1957/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı). Ancak ihtar talebi, mahkemece reddedilirse, bu karar temyiz edilebilecektir.

İhtar işleminin karar olma özelliği olmadığından, mahkemeye intikal eden iş, esasa değil değişik iş defterine kaydı yapılır. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 29.12.1986 gün ve 3049/4800 sayılı kararı) İhtarın yapılması için yetki kuralı bulunmamakta olup, ihtar isteği, herhangi bir aile mahkemesinden de istenebilir. Mahkeme, duruşmasız karar verir.

Aile Mahkemesi hakimi, terkeden eşe ihtarda bulunmakla yükümlü olup, ihtar istemiyle kendisine başvurulduğunda, terkin koşullarının bulunup bulunmadığını araştıramaz. Ancak ihtar talepli dilekçede, talepte bulunan, terkin üzerinden dört ay geçmediğini dilekçesinde belirtmiş ise, mahkemece ihtar kararı verilemez.

İhtarın içeriğinde bulunması gerekenler:

İhtar kararında davet edilen eşin davet edildiği evin açık ve ayrıntılı adresi gösterilmelidir. Ancak, ihtar kararında, davet edilen evin adresi yazılmamış olmasına rağmen adresin kolaylıkla belirlenmesi mümkün ise yokluğu, Yargıtay’ca bir eksiklik olarak kabul edilmemektedir.

İhtar olunan eş, bulunduğu yerden başka bir şehre ya da aynı şehirde uzak bir mesafeye çağrılıyorsa, yol giderlerinin de gönderilmesi, yol giderini karşılayacak paranın gönderildiğinin de ihtar kararında belirtilmesi gerekmektedir. Yol giderleri, konutta teslim kayıtlı (Konutta ödemeli) olarak PTT üzerinden gönderilmelidir. Konutta ödemeli yol gideri, PTT memurunun eve gelip muhatabı bulamayıp kapıya ihbar bırakması durumunda hukuksal sonuç doğurur. Adi posta havalesi ile para gönderildiği durumlarda, alıcının haberi olsa bile postahaneden almadığı zaman ihtar hukuksal bir sonuç doğurmayacaktır.

Terk nedeniyle boşanma davasına bakan aile mahkemesi hakimi, ihtar dosyasında, yol giderlerinin gönderildiğine ilişkin kayıt göremez ise, PTT müdürlüğünden; havalenin davalı tarafından alınıp alınmadığını, alınmış ise hangi tarihte alındığını, havalenin konutta teslim kayıtlı olup olmadığını , havalenin alıcıya ihbarını, havale davalı tarafından alınmış ise hangi tarihte alındığını araştırmalıdır. Yargıtay’a göre, yol giderlerinin, ihtarın tebliğ edildiği adrese gönderilmesi gerekmektedir. Yol gideri havale edilirken, havale dekontuna, detaylı açıklama, yani paranın ne amaçla gönderildiğini yazdırmak, ileride bu hususta doğabilecek ihtilafların önüne geçecektir. Gönderilen para miktarının ayrıca, davet edilen eşin, gidiş geliş masrafı ile iaşe masrafı ve eve alınmadığı takdirde konaklama masrafına yeterli olması gerekir. Yol giderinin yetersiz olup olmadığını hakim resen incelemez. Bu hususun, terk nedeniyle açılan boşanma davasında, davalı tarafça, itiraz olarak ileri sürülmesi gerekir. Yol giderlerinin usulüne uygun şekilde gönderilmiş olması, gerekli ve yeterlidir. Eğer davalı eş, yol giderlerinin eline geçmediğini iddia ederse, mahkemece bu husus araştırılmalıdır. Çağırılan eş, bu yol giderini almasa bile artık davanın esası incelenebilecektir.

Uygulamada, ihtar kararı, muhataba, yol giderinden daha önce ulaşabildiğinden ve yol gideri kendisine ulaşmadan, muhatabın geri dönmesi kendisinden beklenemeyeceğinden, iki aylık süre, ihtarın tebliğinden itibaren değil, yol giderinin alındığı veya alınmasından imtina edildiği günden itibaren başlayacaktır.

Yol gideri gönderilmesine rağmen, eş, ortak konuta dönmez ve terk nedeniyle boşanma davası açılır ise, yol gideri için davalıya gönderilen tutar, diğer şartların varlığı ile davanın kabulü halinde, yargılama gideri olarak davalı tarafa yükletilecektir.

Eğer ihtar olunan eş, kısa mesafeden gelecekse, yol gideri ödenmesi gerekmemektedir. İhtar kararında, dönüş süresi, kısaltılmadan, sınırlandırılmadan, açıkça gösterilmelidir. Kısaltılmamasından maksat, bu sürenin 2 ay yerine daha kısa bir süre olarak mahkemece belirlenemeyeceğidir. Örneğin ihtarda, dönüş süresi, 2 ay yerine bir ay olarak belirtilmiş ise, ihtar geçersiz sayılacaktır. İhtarın geçerli olup olmadığı, terk nedeniyle boşanma davasına bakan hakim tarafından resen değerlendirileceğinden, bu gibi durumlarda, taraflar itiraz etmese de, hakim, ihtarın yasal şartların taşıyıp taşımayacağını kendisi inceleyecektir.

İhtarın sınırlandırılamamasından maksat, mesai saatlerinde çalışıyor olduğundan bahisle “Eve akşam 6’dan sonra gel”, “Hafta sonu gel” şeklinde sınırlandırma getirilemeyeceğidir. Özetle, ihtarda, belirli gün ve saatle sınırlandırma yapılamaz İhtarnamede, ihtara uymamanın sonuçları davet edilen eşe hatırlatılmalıdır.

Dört aylık süre dolmadan, ihtarname göndermek mümkün olmadığından, terk nedeniyle açılan boşanma davasında, hakim, fiii ayrlık tarihini açık bir şekilde belirlemelidir.

İhtarın tebliğinden itibaren 2 aylık süre geçmemişse, terk nedeniyle açılan boşanma davası reddedilecektir. Bu iki aylık sürenin başlangıcı, yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, yol masrafları da gönderilmesi gereken durumlarda, yol masrafları, ihtar olunana, ihtarnameden sonra ulaşmış ise, 2 aylık sürenin başlangıcında, yol masraflarının muhatapça alındığı veya alınmaktan imtina edildi tarih esas alınacaktır.

Tatil günleri de sürelere dahil olup, gerek dört aylık terk süresinin, gerekse 2 aylık bekleme süresinin hesabında, tatil günleri, süreyi uzatmayacaktır. Özetle, iki aylık süre kesin olup, son gün tatil gününe denk gelse de uzamayacaktır.

Muhatabın bulunamaması, ihtarnamenin tebliğ edilememesi halinde izlenecek yol:

İhtar, muhataba tebliğ edilmeden, iki aylık süre işlemeye başlamayacağından, terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için, tebligatın bir şekilde muhataba yapılması gerekecektir. Medeni Kanun’un 164. Maddesinin 2. Fıkrasında, “…. gerektiğinde ilanen tebligat yapılacağı…” hususu hükme bağlanmıştır. Ancak ilanen tebligat, ihtarın, muhataba tebliği için uygulanabilecek son çaredir.

İlanen tebligat için, gerekli şartların oluşması, muhatabın bilinen son adresinden, adres araştırmasının, zabıta mağrifetiyle yapılması, resmi kurum ve kuruluşlardan, muhatabın tebliğe yarar kayıtlı adreslerinin sorulması, tespit olunacak tüm adreslere ihtarın tebliğe çıkarılması ve buna rağmen tebliğ edilememesi durumunda başvurulacak yol, ilanen tebligat yoludur. İlanen tebligatta, gazete yolu ile tebligat yapılmakta, tebligat, mahkeme divanhanesinde askıya çıkarılmaktadır.

İhtar, ilanen tebliğ edilmiş ise, Tebligat Kanunu’nun 31. Maddesi uyarınca, ilan tarihinden itibaren yedi gün sonra yapılmış sayılacağından, terk nedeniyle boşanma davası açabilmek için beklenmesi gereken süre, ilanen tebligat söz konusu olduğu durumlarda, ilanın gazetede yayımlandığı günden itibaren 2 ay 7 gün olacaktır.

Evin Hazırlanması:

Terke dayalı olarak açılan boşanma davalarında, boşanmaya karar verilebilmesi için diğer şartların yanında, davet edilen konutun ihtar istek tarihinden dört ay önce hazır edilmesi gerekmektedir. Bu hususta genellikle, en somut delil, kira sözleşmeleri olmaktadır. Kira sözleşmesi, ihtar istek tarihinden en az 4 ay öncesine ait değilse, ihtar geçersiz sayılacağından, terk nedeniyle açılan boşanma davası reddedilecektir.

Yine, ihtarın geçerli sayılabilmesi için, ihtar gönderenin, çağırılan evde oturuyor olması, evin, yeterli yiyecek, içecek, yakacak ve eşya ile döşenmiş olması gerekmektedir. Eşya bulunmayan bir eve davet için gönderilen ihtar, hukuki sonuç doğurmayacaktır. Bunun istisnası, tgerk eden eşin, beraberinde eşyaları götürmüş olduğu durumlarda ortaya çıkar. Davet edilen eş, ev eşyalarını da beraberinde götürmüş ise, bu eşyaları ortak konuta getirmekle yükümlü olacaktır.

Yargıtay’a göre, evde yiyecek içecek malzemelerinin bulunmadığı, mevsim şartlarına göre soba ve yakacak maddelerinin de ihtarın tebliğinden iki ay öncesinden hazırlanmadığı anlaşıldığı durumlarda, ihtarın samimi olduğu kabul edilemez.

Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girmesiyle artık, ortak konutu seçmek münhasıran kocanın yükümlülüğünde olan bir husus değildir. ( TMK. 186/1) Eşler oturacakları konutu, birlikte seçerler.

Terk sebebiyle açılan boşanma davalarında, eşlerin, oturacakları konutu birlikte seçmeleri gerektiğinden, ihtar çağrısı yapan eşin, tek başına otrak konutu seçmesi mümkün değildir. Eşin rızası alınmadan seçilen ortak konuta davet içeren ihtar, geçerli bir ihtar olarak kabul edilmemektedir. Hal böyle olunca da, terk nedeniyle açılan boşanma davası reddedilecektir.

Peki evi terk eden eş, ihtar gönderen eş tarafından çağırılan evde oturmak istemiyorsa ve ev seçimi konusunda, davacı eş ile bir araya gelmekten imtina ediyorsa (ki çoğu zaman böyle olur), bu sorun nasıl çözümlenecektir?

Bu gibi bir durum, terk nedeniyle boşanma davası açmak isteyen eşin önünde, ciddi anlamda engel teşkil etmektedir.

Bu yüzden, terk nedeniyle boşanma davası açabilmek için, mümkünse ortak konuttan hiç taşınmamak, dört aylık süre dolduktan sonra, terk eden eşi, aynı ortak konuta davet etmek, davet edilen eşin, “ortak konutu beraber seçmedik, kabul etmiyorum” deme riskini ortadan kaldıracaktır.

Eğer çağrı yapan eş, ortak konuttan taşınmış ise ve terk eden eşle, ortak konut seçiminde iletişim kurulamıyor veya eş zorluk çıkarıyor ise, bu noktada, Medeni Kanun’un 195. Maddesi devreye girecektir.

195. madde, “Evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi halinde, eşler ayrı ayrı veya birlikte hakimin müdahalesini isteyebilirler.

Hakim, eşleri yükümlülükleri konusunda uyarır; onları uzlaştırmaya çalışır ve eşlerin ortak rızası ile uzman kişilerin yardımını isteyebilir. Hakim, gerektiği takdirde eşlerden birinin istemi üzerine kanunda öngörülen önlemleri alır” hükmünü içermekte olup, böyle bir durumda, terk nedeniyle boşanma davası için, birlikte seçilmemiş olan eve, eşi davet etmek yerine., ortak konutun hakim tarafından belirlenmesi talep edilmelidir. Evin seçiminde, varsa çocukların okul durumundan, çalışıyorsa, eşin iş durumuna kadar tüm detaylar gözetilmelidir.

Bir diğer olasılık ise, davet edilen eş tarafından, terk nedeniyle açılan boşanma davasında, evin birlikte seçilmediği itirazının yapılmamasıdır. Hakim, çağrı yapılan evin, birlikte seçilip seçilmediğini resen incelemez. Bunun, davalı eşçe mahkemeye ileri sürülmesi gerekmektedir.

Davet edilen eş, çağrıya uymuşsa, davet edilen konut birlikte seçilmemiş olsa da, dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağından, artık konutun birlikte seçilmediğini ileri süremeyecektir. Davet edilen evin, maddî ve manevî yönden bağımsız olması, tarafların sosyal yaşantısına uygun bulunması, ayrıca güvenli bir yerde bulunması gerekir. Bağımsızlıktan kasıt, mutfağının, banyosunun, lavabosunun bağımsız olması, yani başkaları ile ortak kullanılmıyor olmasıdır.

Yargıtay’a göre, davet edilen evin, kayınvalidenin oturduğu evle yanı bahçe içerisinde olması bağımsızlığını ortadan kaldırmaz.

Müşterek konutla ilgili taraflar arasında anlaşma sağlanmadan veya Türk Medeni Kanununun 195. maddesi gereğince müşterek konut aile mahkemesi hakimince belirlenmeden, ihtilaflı olan konuta davet hukuki sonuç doğurmaz.

Bakıma muhtaç olan ana ve baba, ergin olan üvey çocuktan kaynaklanan bir ayrı yaşama sebebi bulunmadığı sürece adı geçenlerin ortak konutta birlikte yaşaması ortak yaşamdan ayrılma sebebi sayılmamaktadır.

Yargıtay, misafir gelen bakıma muhtaç kayınvalideye yardım görevinin yerine getirilmemesini Medenî Kanun’un 134/1 inci maddesine göre boşanma sebebi kabul etmiştir. Dairemin şimdiki uygulamasına göre; davacının davalıyı anne ya da babasıyla veya ikisiyle birlikte oturduğu eve davet etmesi durumunda davet edilen eş bu ihtara uymamakta haklıdır. Yargıtay aynı nedenle davet edilen evde davacı kocanın annesi de sürekli olarak oturuyorsa bu konutun manevi yönden bağımsız kabul edilemeyeceği görüşündedir.

Davet edilen evde davacı kocanın annesi de sürekli olarak oturmaktadır. Şu halde bu konut manevi yönden bağımsız kabul edilemez. Davalı kadın eve dönmemekte haklıdır.

Aynı apartman içinde davacının kardeşleri, bakıma muhtaç olmayan anne ve babasının ayrı dairesinin bulunması ise evin manevî bağımsızlığını ortadan kaldırmaz Ancak yeme içmenin bir olması evin manevî bağımsızlığını ortadan kaldıracaktır.

Aynı bahçe içinde oturma durumunda ise keşif yapılmalıdır. Örnek vermek gerekirse: Mahkemece yapılacak iş; gerektiğinde keşif yapılarak maddi ve manevi bakımdan bağımsız olup olmadığını tespit etmek ve hasıl olacak sonuca göre karar vermekten ibarettir.

Çocukların velayeti mahkeme kararı ile kendisine verilmişse veya velayet ölümle kendiliğinden kendisine kalmışsa ve ortak ergin olmayan çocukların varlığı hiçbir olasılıkta diğer eş için bir ortak yaşamdan ayrılma sebebi oluşturamaz.

Yurt dışında çalışan davacı bu sebeple eşini yurt dışına çağırmak zorundadır. Davacı ihtar dilekçesine, eşinin yurt dışında kalması için sürekli oturma izni belgesini eklemeli ve bu belge davalıya ihtar kararı ile birlikte tebliğ edilmeli, davet, vizeyi öngören ülkelerden birine yapılıyorsa davet mektubu ve yerel konsoloslukça düzenlenecek muvafakat belgesinin de ihtar kararı ile tebliği gerekir.

Pasaport ve vize işlemleri ile ilgili giderleri de davacı karşılamak zorundadır. Pasaport ve vize işlemlerine ilişkin idari işlemlerin tamamlanması ve yol giderinin alınmasından itibaren eve dönme süresi işlemeye başlayacaktır.

Türk Medenî Kanununa göre ise bir ihtar kararı tebliğ edildiğinde tebliğ tarihinden itibaren iki aylık eve dönme süresinde, ihtar olunan eşin, ayrı yaşama hakkı doğmaktadır. Bu iki aylık ayrı yaşama süresinin sona erdiği tarihten itibaren dört ay geçmedikçe yeniden ihtar isteminde bulunulamaz.

İHTARIN SONUÇLARI

İhtarın hukuki sonuç doğurabilmesi için samimi olması gerekir.

İhtar;

1- Başkası ile ilişki sürüyorsa,
2-İhtar döneminde başkası ile evleneceğini açıklamışsa,
3-Şiddet uygulanıyorsa,
4- Tehdit veya hakaret varsa,
5- Eğitim durumunu engelliyorsa,
6-Cinsel ilişki kurabilme yeteneksizliği sürüyorsa,
7- Davalının istenmediği açıklanmışsa,
8-Eve almama varsa (Eve alınmama evde bulunan diğer kişilerce gerçekleştirilse de) samimi değildir.

Boşanma davasında, hukuki sebep olarak hem terke, hem de şiddetli geçimsizliğe dayanılması, Yargıtay’a göre ihtar isteğinin samimi olmadığını gösterir.

Evlilik birliğinin temelinsen sarsılması veya sair bir sebeple açılan boşanma davasında, yargılama devam ederken, davacı, davalıya ihtar çekerek eve dönmesini isterse, Bu ihtar ile davacı eş, önceki olayları affetmiş en azından hoşgörü ile karşılamış sayılacak, bu tarihten önceki olaylara dayanılarak boşanmaya karar verilemeyecektir.

Davet edilen eşin eve girememesi durumu:


Davacının iki aylık eve dönme süresince bizzat evde hazır bulunması zorunlu değildir. Davacı hazır bulunamayacağı çalışma saatlerinde evde davalı ile düşmanlığı bulunmayan birini de onu eve alabilmesi için hazır bulundurabilir. Ortak konuta gelip de kimsenin hazır bulunmaması sebebiyle içeri giremeyen davalının bu durumu duruşmada her türlü delille kanıtlaması olanaklıdır. Eve giremeyen davalıya “Daha süren vardı, başka gün de gelebilirdin!” denemez. Davalı eve girememesini zorunlu değil ise de kanıtlama aracı olarak bir tutanakla da belgelendirebilir.

Terk sebebiyle boşahma davasında davacı her an evde hazır bulunmayacaksa ya da birisini evde hazır bulundurmayacaksa ihtar kararında ya da ekli olarak tebliğ edilen ihtar dilekçesinde anahtarın bırakılacağı yeri açıkça yazmalıdır.

Anahtar, komşuya, muhtara, karakola, hatta mahkeme kalemine bırakılabilir. Bu hususun, ihtar dilekçesinde yazılması gereklidir. Anahtarın bulunduğu yer, ihtar kararında bulunmasa da, ihtar dilekçesinde yazılı olması yeterli sayılmaktadır.

Anahtarın bulunduğu yer ihtar kararında yazılı olmasa bile davalı kendi anahtarı ile eve girmişse artık anahtarın bulunduğu yerin ihtar kararında yazılmaması savunma olarak ileri sürülemez. Davalı, davet edilen eve bir kez gelip de evin kilitli olması sebebiyle girememişse terk sebebiyle boşanma davası reddedilmelidir.

İhtar döneminde, çağırılan eşin boşanma davası açması durumu:

Yargıtay’a göre, davet edilen eşin sırf ihtar kararını geçersiz kılmak için boşanma davası açmasını hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir.

Fiili ayrılığın üzerinden uzun süre geçtikten sonra, terke dayalı dava dilekçesinin kendisine ulaşması üzerine boşanma davası açması dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz.

Davalı eşin ihtar kararını tebellüğ ettikten hemen sonra açtığı boşanma davasının takip edilmediği anlaşılmışsa ihtarı etkisiz hale getirmek için açtığı bu boşanma davası o eşe ihtara uymama hakkı vermez.

İhtar döneminde açılan karşı bışanma davasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup olmadığının tespiti için, karşı dava, hak düşürücü süreler söz konusu olduğundan açılmış da olabileceğinden, bu dosyanın celp edilip incelenmesi gerektiği kanaatindeyiz.

İhtar kararını düşürmeye yönelik olarak birkaç günlüğüne eve dönmüş olmak terk sebebiyle boşanma kararı verilmesini engellemez . Döndükten sonra ortak konuttan çok kısa sürede ayrılan kadın haklı sebeplerini kanıtlamak zorundadır.

Dört aylık sürenin dolmasına yakın zamanlarda eve gelip bir süre sonra yeniden ortak yaşamdan ayrılan eşin davranışı, hakkın kötüye kullanılması sayılacağından, terk süresinin gerçekleştiği kabul edilmelidir.

Çağrı yapılan eşin, ihtar döneminde mazeretinin olması durumu:

İhtar dönemi içinde davalının ihtara uymamayı haklı gösterecek mazeretleri bulunabilir. Haklı mazeret kanıtlandığı takdirde, terk sebebiyle boşanma davası reddedilmelidir.

Buna karşılık davacının; hastanede yatıyor oluşu, cezaevinde tutuklu bulunması, askerde olması, memuriyetin gereği geçici görevle ayrı bir yerde bulunması, iş seyahati dolayısıyla yurt dışında bulunuyor olması onun eşini ortak konuta davetini engellemez.

Terk sebebiyle boşanma davasında ihtar dönemi içinde davalının ihtara uymamayı haklı gösterecek mazeretlerine aşağıdaki örnekler verilebilir.

Tutuklanmak, tedavi görmek, mevsim koşulları, askerde olmak, doğum yapmak gibi sebepler, ihtara uymamayı haklı gösterecek mazeretler arasında sayılabilir. Ancak elbette ki her türlü hastalık, ihtara uymamayı haklı göstermeyecektir.

Hastalık nedeniyle çağrı yapılan eş, ihtara uyamayacaksa, terk nedeniyle açılacak boşanma davasında haksız duruma düşmemek adına, bu durumu, ihtara cevap dilekçesi ile rahatsızlığını belgeleyerek, ihtar edene tebliğ ettirebilir.

İhtar dönemi içinde böyle bir işlem yapılmamışsa açılmış boşanma davasında hastalık savunmasını ileri süren davalıdan hastalığına ilişkin tedavi evrakları istenilerek bu kez dava sırasında bu durumun belirlenmesi yolunda sağlık kurulu raporu alınmalıdır.

Çağrı yapılan kadın, doğum için hastanede bulunduğu sırada ihtar kararı usulüne uygun şekilde tebliğ edilmiş ve davalı ihtar süresinde hastaneden taburcu olmuşsa, haklı bir neden olmaksızın iki aylık sürede ortak konuta dönmemişse terk nedeniyle boşanma davasının şartları oluşmuş sayılacaktır.

Terk nedeniyle açılan boşanma davalarında yargılama usulü

İspat yükü, duruma göre farklılık göstermektedir. Şöyle ki;

Davete uymamanın, haklı sebeplere dayanması şart olduğundan, bunu da ispat yükü davalıya aittir. Terke dayalı boşanma davasında, davalının, davayı kabul beyanı sonuç doğurmaz. Davalının ortak yaşamdan ayrılmadaki haklılığı, bu davalarda belirleyici değildir.

Terk nedeni ile açılan boşanma davasında davalının terkte haklılığını değil, eve dönmemekte haklı olduğunu kanıtlaması gerekir.

İhtardan uzun süre önceki olaylar, davacının, davalıyı bizzat alıp eve getirmemesi gibi durumlar, davalı açısından eve dönmemekte bir haklılık oluşturmaz.

Terk nedeniyle açılan boşanma davalarında, anlaşmalı boşanma mümkün değildir. Şöyle ki;

Türk Medeni Kanunun 166/3. maddesi ancak Medeni Kanununun 166. maddesine dayalı davalarda gerçekleşebilir. Eğer 166. Madde uyarınca açılmış bir boşanma davası yok ise, 164. Maddeye göre terk nedeniyle açılan boşanma davasında, davalının kabulü, sonuç doğurmayacağından, mahkemece boşanmaya karar verilemeyecektir.

Terk sebebiyle boşanma davasında, kural olarak başka bir sebeple boşanma kararı da verilemez.

Taraflar, boşanma davasını kabul ile sonuçlandırmak istiyorlarsa, davanın ıslah edilmesi veya şiddetli geçimsizlik sebebine dayalı ayrı bir boşanma davasının açılması gerekecektir. Islah yapılması durumunda, bu kez, terk nedeniyle boşanmaya karar verilemeyecektir.

Terk hukuki nedenine dayalı boşanma istemli davalarda, mahkeme, geçimsizliğin kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar veremez.

Yargıtay’a göre, terk sebebiyle boşanma ( TMK. m. 164) davası, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma (TMK. m. 166 f. lll) davası ile birlikte açılmışsa, ihtarın samimi olduğundan bahsedilemeyeceğinden, terk nedeniyle açılan dava reddedilmelidir.




Kaynak: bosanmavenafaka.com