Prime Esas Kazancın Tespiti Davası, kayıt dışılığın sonucu olarak ortaya çıkmış bir dava türüdür. Bir kısım işverenlerce, çalışanların ücretleri, çalışana gerçekte ödenen ücret üzerinden değil daha düşük bir miktar üzerinden SGK’ya beyan edilmekte, böylece olması gerekenden daha az miktarda sigorta primi ödenmektedir. İşverenin gider azaltmak için müracaat ettiği bu yoldan hem devlet hem de çalışan zarara uğrayarak mağdur olmaktadır. İşverenin eksik prim ödemesi ve SGK’nın da bu eksikliği fark edememesi nedeniyle açılan bu davada çalışan, sigorta primlerini 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa aykırı şekilde eksik yatıran işverenden hakkı olanı talep etmekte, bu sayede, çalıştığı dönemde ödenen primlerinden gelecekteki menfaati olan emekli maaşını korumaya çalışmaktadır.

Prime Esas Kazancın Tespiti Davalarında, mahkemelerde, halihazırda iki farklı usul işletilmektedir. Bir kısım mahkemeler bu dava türünün “taraflarca getirilme” ilkesine tabi olduğu kabulü ile yargılama yaparken diğer bir kısım mahkemeler ise bu dava türünün “re’sen araştırma” ilkesine tabi olduğu kabulü ile yargılama yapmaktadır. Haliyle ispat vasıtalarına ve araştırma kapsamına doğrudan etki eden bu usul tartışması davaların sonucunu da doğrudan etkileyebilen bir farklılığa sebep olmasıyla ciddi bir sorunu beraberinde getirmektedir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 25’inci maddesine göre hukuk mahkemelerinde takip edilecek usulde kural taraflarca getirilme iken istisna olan re’sen araştırmadır. Özellikle kamu düzeninden olan ve tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işlerde kural re’sen araştırma yapılması ve sonucuna göre karara varılmasıdır. Görülmektedir ki bir kısım mahkemeler sigorta primlerinin gerçek ücret üzerinden yatırılmaması meselesini kamu düzeninden olan ve tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği bir dava olarak görürken diğer bir kısım mahkemeler ise bunu eşitler arası bir alacak davası statüsünde görmektedir. Uygulamadaki ikiliğe dair son döneme ait bazı kararları aşağıda sunmak isteriz.

Prime Esas Kazancın Tespiti Davasında Re'sen Araştırma İlkesini Savunan Kararlar:

- Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu 2018/1 Esas 2019/5 Karar:

"Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında, özellikle prime esas kazancın tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Kamu düzenini ilgilendiren bu davalarda, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez. Bu durumda prime esas kazancın tespitinde tarafların ileri sürdüğü ve ibraz ettiği deliller mahkemece yeterli bulunmadığında kendiliğinden başkaca delil araştırması yapılmak suretiyle gerçek ücret seviyesinin belirlenmesi gerekmektedir."

"Yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında "Yurt içine/yurt dışına sefer yapan tır şoförlerine her sefere çıktıklarında ödenen paranın harcırah/yolluk veya ücret/prim niteliğinde olup olmadığı, kıdem tazminatı ve prime esas kazancın hesabında dikkate alınıp alınmayacağı" konusunda içtihatların birleştirilmesi talep edilmiş ise de; işçilik alacakları davalarında taraflarca getirilme ilkesinin, sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan davalarda ise resen araştırma ilkesinin geçerli olması nedeniyle her dava dosyasında somut olayın özelliği ile delil durumu da dikkate alınarak ..."

"Bu özelliğinden dolayı işçilik alacakları davasında mahkemece kabul edilip hüküm altına alınan ücret miktarı, sosyal güvenlik hukukundan kaynaklanan prime esas kazancın tespiti davalarında bağlayıcı değilken, prime esas kazancın tespiti davasında belirlenip hüküm altına alınan ücret miktarı, işçilik alacakları davalarında bağlayıcı olacaktır."

- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/192 Esas 2022/574 Karar:

"Bilindiği üzere prime esas kazancın tespiti davası re’sen araştırma ilkesinin geçerli olduğu ve kamu düzenini ilgilendiren bir dava türüdür. Davacının aldığı ücretin miktarı konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunduğu gözetildiğinde; prime esas kazancın tespiti davasında verilecek kararın işçilik alacaklarına ilişkin davanın sonucunu doğrudan doğruya etkileyeceği açıktır. Kaldı ki, hem işçilik alacağının tahsili istemiyle açılan dava hem de prime esas kazancın tespiti davasının derdest olduğu dikkate alındığında çelişkili yargılamadan da bahsedilmesi söz konusu değildir."

- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/2141 Esas 2020/585 Karar:

"Görüldüğü gibi sigortalı olmak çalışma ve prim ödeme ilkesine bağlı olduğundan, “hizmet tespiti” ve “prime esas kazancın tespiti” davaları sosyal güvenlik hakkının özünü oluşturmaktadır. Bu nedenle prime esas kazancın tespiti davaları kamu düzeninden olmaları nedeniyle özel bir titizlik ve duyarlılıkla yürütülmelidir."

"Bu davalarda iddianın ve savunmanın genişletilmesi yasağı uygulanmaz yine hâkim kesin delillerle de bağlı değildir."

"Bu durumda prime esas kazancın tespiti davaları her türlü delille ispatlanabileceğinden uyuşmazlığın çözümünde işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kayıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilerek, müfettiş raporlarının olup olmadığı araştırılmalı, tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri ile işyerinde çalışan öteki kişiler ile komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları ve işyerini bilen veya bilebilecek durumda olan kişiler de araştırılarak ücret konusunda beyanlarına başvurulmalı, beyanların inandırıcılığı üzerinde durulmalı ayrıca sigortalının yaptığı işin özellikleri, işyerindeki unvanı, meslekteki kıdemi, yapılan işin niteliği, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde veya başka işyerinde ödenen ücretler, örf ve adetler araştırılmalı, sigortalının yaptığı iş, yaşı ve kıdemi belirtilmek suretiyle TÜİK ve ilgili meslek odaları ile sendika üyesi işçi olması hâlinde ise bağlı bulunduğu sendikadan emsal ücret araştırması yapılmalıdır."

"O hâlde senetle ispat kuralı gereğince araştırma yapılarak sonuca gidilmesi gerektiğine değinen Özel Daire bozma kararı; prime esas kazanç tutarının tespiti davalarının nevi itibariyle resen araştırma ilkesine tabi olması gereğince yerinde değildir."

- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/376 Esas 2020/306 Karar:

"Kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulandığı prime esas kazancın tespiti davalarında, hâkim resen delil toplayabileceği gibi taraflar da her türlü delil ileri sürebilirler. Bu nedenle ispat yükü bir tarafa yüklenemeyeceği gibi HUMK'nın 288. maddesi (HMK 200) uyarınca senetle ispat zorunluluğu da bulunmamaktadır. Resen araştırma ilkesinin geçerli olduğu prime esas kazancın tespiti davalarında, iddianın ve savunmanın genişletilmesi yasağı uygulanmaz, isticvap hükümleri uygulama alanı bulmaz. Tasarruf ilkesinin uygulandığı davalarda, hâkim kesin deliller ile bağlı olduğu hâlde, resen araştırma ilkesinin uygulandığı hizmet tespiti ve prime esas kazancın tespiti davalarında hâkim kesin delillerle bağlı değildir.

Prime esas kazancın tespiti davaları her türlü delil ile ispatlanabileceğinden bu tarz uyuşmazlıkların çözümünde işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporlarının olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, alınan ücret konularında beyanlarına başvurularak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, sigortalının yaptığı işin özellikleri (vasıflı olup olmadığı), işyerindeki veya meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde veya başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler araştırılmalı, kayıtlarda görünen ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına uygun bulunup bulunmadığı da dikkate alınarak, sigortalının yaptığı iş, yaşı ve kıdemi belirtilmek suretiyle TÜİK ve ilgili meslek odalarından, sendika üyesi işçi olması hâlinde ise bağlı bulunduğu sendikadan emsal ücret araştırması yapılmalıdır.

Nihayet prime esas kazancın tespiti davalarında hâkim toplayabileceği tüm kanıtları toplamalı, her türlü delilden yararlanmalı, hiçbir şüpheye mahal bırakmadan uyuşmazlığı çözüme kavuşturmalıdır."

Prime Esas Kazancın Tespiti Davasında Taraflarca Getirilme İlkesini Savunan Kararlar:

- Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2022/9082 Esas 2022/12705 Karar:

"Davanın niteliği gereği çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabilmesine karşılık ücretin ispatında bu denli serbestlik söz konusu değildir. Ücretin ispatında Hukuk Genel Kurulu’nun 2005/409-413, 2010/480-523, 2011/608-649 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 200. (1086 sayılı HUMK m. 288) maddesinde yazılı sınırları aşan, ücret alma iddialarının, yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır. Ücret miktarı maddelerde belirtilen sınırları aşıyorsa, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe haiz olarak düzenlenmiş bulunmaları kaydıyla, işçinin imzasının bulunduğu aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, usulüne uygun tutulan ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle ispatı mümkündür.

Yazılı delille ispat sınırın altında kalan miktar için veya bu miktar üzerinde olsa bile varlığı iddia edilen çalışma süresine ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgelerin bulunması halinde tanık dinletilmesi mümkündür (1086 sayılı HUMK m. 292; HMK m. 202). Eğer ispat sınırının altında kalan ücretler, yine işçinin imzası bulunan belgelere dayanıyorsa yine aksinin yazılı delillerle ispatlanması gerekecektir (HMK m. 201).

Mahkemece yapılacak iş, hizmet tespitine karar verilen 12/09/2016-02/11/2016 tarih arasındaki prime esas kazanç yönünden yukarıda yapılan açıklamalar ışığında öngörülen yönteme uygun inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir."

- Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2022/7019 Esas 2022/10412 Karar:

Kararın içeriğine https://karararama.yargitay.gov.tr/index URL adresinden ulaşılamamış olup karşı oy gerekçesinden dairenin HMK m.200 vd. gereğince çözüme ulaştığı anlaşılmaktadır.

- Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/105 Esas 2020/2309 Karar:

"Davanın niteliği gereği çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabilmesine karşılık ücretin ispatında bu denli serbestlik söz konusu değildir. Ücretin ispatında Hukuk Genel Kurulu’nun 2005/409-413, 2010/480-523, 2011/608-649 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 200. (1086 sayılı HUMK m. 288) maddesinde yazılı sınırları aşan, ücret alma iddialarının, yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır. Ücret miktarı maddelerde belirtilen sınırları aşıyorsa, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe haiz olarak düzenlenmiş bulunmaları kaydıyla, işçinin imzasının bulunduğu aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, usulüne uygun tutulan ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle ispatı mümkündür.

Yazılı delille ispat sınırın altında kalan miktar için veya bu miktar üzerinde olsa bile varlığı iddia edilen çalışma süresine ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgelerin bulunması halinde tanık dinletilmesi mümkündür (1086 sayılı HUMK m. 292; HMK m. 202). Eğer ispat sınırının altında kalan ücretler, yine işçinin imzası bulunan belgelere dayanıyorsa yine aksinin yazılı delillerle ispatlanması gerekecektir (HMK m. 201)."

- Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2017/2951 Esas 2019/7650 Karar:

"Davanın niteliği gereği çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabilmesine karşılık ücretin ispatında bu denli serbestlik söz konusu değildir. Ücretin ispatında Hukuk Genel Kurulu’nun 2005/409-413, 2010/480-523, 2011/608-649 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 200. (1086 sayılı HUMK m. 288) maddesinde yazılı sınırları aşan, ücret alma iddialarının, yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır. Ücret miktarı maddelerde belirtilen sınırları aşıyorsa, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe haiz olarak düzenlenmiş bulunmaları kaydıyla, işçinin imzasının bulunduğu aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, usulüne uygun tutulan ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle ispatı mümkündür.

Yazılı delille ispat sınırın altında kalan miktar için veya bu miktar üzerinde olsa bile varlığı iddia edilen çalışma süresine ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgelerin bulunması halinde tanık dinletilmesi mümkündür (1086 sayılı HUMK m. 292; HMK m. 202). Eğer ispat sınırının altında kalan ücretler, yine işçinin imzası bulunan belgelere dayanıyorsa yine aksinin yazılı delillerle ispatlanması gerekecektir (HMK m. 201)."

- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2005/409 Esas 2005/413 Karar:

"Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabilirse de çalışmanın konusu, sürekli kesintili mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre isticvap olunmalı, işyerin kapsam kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmeli, mümkün oldukça işyerinin müdür ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde bu yeri bilen ve tanıyanlar dahi dinlenerek tanık beyanlarının sağlığı denetlenmeli ve çalışma olgusu böylece bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirlendikten sonra ücret konusu üzerinde durulmalı tespiti istenilen sürenin evvelinde ve sonrasında beyyine başlangıç sayılabilecek ödeme belgeleri ve sair bu nitelikte bir belge yoksa Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunun 288. maddesinde yazılı sınırları taşan ücret alma iddialarında yazılı delil aranmalı bu sınırlar altında kalan ücret alma iddialarında ücret miktarları tanıklardan sorulmalı 506 sayılı Kanunun 3B ve D maddelerinde olduğu gibi ücretin sigortalı sayılmanın koşulu olan durumlarda ücret alma olgusunun var olup olmadığı özellikle saptanmalıdır."

Yukarıdaki kararların tarihlerinde de görüleceği üzere sosyal güvenlik hukukundan kaynaklanan ihtilafları karara bağlayan Yargıtay 10. Dairesi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve hatta Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu ile düştüğü ihtilafta kendi görüşünü bu kurullara rağmen ısrarla savunmaktadır. Haliyle bu hal ilk derece ve istinaf mahkemelerini de etkilemektedir. Hangi görüşün doğru olduğu tartışması bir yana hukuk güvenliği açısından doğru olan, Yargıtay 10. Dairesinin nitelik itibari ile kendisinden üst konumda bulunan kurulların görüşlerine ve takdirlerine uyum sağlamasıdır. Eğer bu yapılmayacaksa, sorunun çözümü için şartları oluştuğu düşünülüyorsa Yargıtay Kanunu uyarınca içtihatların birleştirilmesi yolunun işletilmesi gerekmektedir.

Av. Recep Alper YILMAZLAR