Korku ve çaresizlik

D.A. ile ilişkileri boyunca ikinci eşiyle evli L.B.Ç. hakkında, kadınlara şiddet uyguladığı için yapılmış şikayetler ve aleyhine alınmış koruma kararları mevcut. Genç kadın, L.B.Ç.’nin uyguladığı fiziksel şiddetten kaçmak için farklı zamanlarda annesine, komşularına sığınmış. Fakat, L.B.Ç.’nin D.A.’ya ve ailesine zarar vereceğine ilişkin tehditleri karşısında L.B.Ç.’den ayrılmayı göze alamamış, çok korkmuş. D.A.’nın annesi, kızının vücudundaki morlukları, ısırık izlerini gördükçe kızının L.B.Ç.’den ayrılması için çok çabalamış. L.B.Ç. ile tartışmış ama olmamış. D.A.’nın annesi, kızına karşı şiddetin bilfiil sürdüğü bu ilişkiyi bitirmeyi başaramamış.

L.B.Ç., 4 Mart 2015 günü sabaha karşı D.A. ile kavga ettikten sonra, kendisine ait olmayan ama evde bulundurduğu Glock marka bir silahla, üç kere ateş ederek D.A.’yı öldürdü. Otopsi raporu, D.A.’nın vücuduna isabet eden her bir kurşunun ‘müstakilen ölüm meydana getirir nitelikte olduğunu’ yazıyordu.

“İçim yanıyor…”

D.A.’nın annesi F.Y.’yle, İstanbul’da Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Nisan 2015 tarihindeki eyleminde tanıştık. Kocaman mavi gözleri olan bir kadın. Eylemin sonunda söz alan anneler, babalar, kardeşler kendi ailelerindeki kadın cinayetlerine ilişkin duygularını ve düşüncelerini açıkladı. D.A.’nın annesi F.Y., bileğimi sıktı, “Ben çok heyecanlanırım, kalabalıkta konuşamam” dedi. O akşam F.Y. kendisine söz geldiğinde sadece, “İçim yanıyor, kızım öldürüldü, çok üzgünüm” diyebildi.

F.Y. ile daha sonra L.B.Ç. aleyhine Türk Ceza Kanunu’nun 81. Maddesi’nde yer alan ‘kasten öldürme’ suçuna ilişkin açılmış ceza davasına çalışmak için farklı zamanlarda buluştuk. Biz avukatlar dosyaya çalıştık, F.Y. bize D.A.’yı, L.B.Ç.’yi, ilişkilerini, kavgalarını anlattı.

FY ile her konuşmadan sonra L.B.Ç.’nin çektiği D.A.’nın videosunu izledim. L.B.Ç.’yi hiç görmüyor, sadece sesini duyuyordum. “Bana kahvaltı hazırlayacak mısın? Söz veriyor musun” diye soruyordu DA’ya. Gözlerinin feri sönmüş, mutsuz, yüzü bembeyaz genç kadın, “Söz veriyorum” diyordu. L.B.Ç. ısrar ediyordu, “Peki beni seviyor musun?” D.A. da videonun çekildiği kalabalık alışveriş merkezinin kafeteryasında usulca karşısındaki adamı sevdiğini söylüyordu.

Aylardır, DA’nın videodaki görüntüsüne bakıyorum. Ekrandaki kadının, soruları soran adamı sevdiğini değil, ondan sadece korktuğunu hissediyorum.

İlk duruşma

D.A. cinayetinin davasında ilk duruşma 19 Haziran 2015 tarihindeydi. Usule uygun olarak, duruşma, sanığın ifadesinin alınmasıyla başladı. 1,5 saat kadar Antalya kadın örgütlerinden, Antalya Barosu’ndan kadın meslektaşlarım, kadın sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ve D.A.’nın annesi F.Y. ile L.B.Ç.’nin savunmasını dinledik.

Kadın cinayeti davalarında, öldürülen kadının ailesini temsil eden bir avukat, mahkeme heyetinin veya savcının dava dosyasına ne kadar çalışmış olduğunu, Adli Tıp Kurumu’nun raporlarını, Olay Yeri İnceleme tutanaklarını ne denli detaylı incelemiş olduğunu tam olarak öngöremez. Öte yandan şaşırtıcı bir şekilde bir kadın cinayeti davasında, ailenin avukatı, sanığın savunmasının giriş, gelişme, sonuç bölümlerinde neler diyeceğini, haksız tahrik hükümlerinden faydalanmak için hangi olayları anlatacağını, hatta sanığın hangi cümleyi söyledikten sonra ağlayacağını bilebilir. Avukatlık mesleği belki de böyle trajik bir bilgeliktir.

O nedenle biz avukatlar, L.B.Ç.’nin ifadesi sırasında duyacaklarımızı aşağı yukarı biliyorduk. L.B.Ç., tahmin ettiğimiz üzere D.A.’ya aslında ne kadar aşık olduğunu, ona sürekli hediyeler aldığını, yemeğini yaptığını fakat D.A.’nın müthiş kıskanç, sürekli kavga çıkartan bir kadın olduğunu, D.A.’nın ayağı rahatsızlandığında ona nasıl baktığını anlattı (Elbette ayağının sakatlanmasına sebep olan olayın D.A.’yı arabadan itmesi olduğundan bahsetmek istemedi).

L.B.Ç. beklendiği üzere cinayeti ‘haksız tahrik’le işlediğini anlatmak çabasıyla D.A.’nın kendisine, erkekliğine, namusuna, evli olduğu ama boşanmak istediği karısının haysiyetine ve hatta çocuklarına ne kadar ağır küfürler ettiğini de anlattı. L.B.Ç., şaşırtıcı olmaktan uzak bir şekilde bir iki defa da ağladı ve D.A.’yı ne kadar sevdiğini tekrarladı. L.B.Ç., DA’yı öldürmeden önce (iyi bir sevgili olduğunu ispat etmek için) D.A.’ya hangi çorbayı pişirdiğini anlatıyordu ama öldürme anına ilişkin sadece ‘barut kokusu’nu hatırladığını söyledi.

L.B.Ç.’nin savunması kadın cinayeti davalarındaki tüm standartlara uyuyor: sevgilisini seven ama buna rağmen kıskanç kadın tarafından sürekli küfürlere ve hakaretlere maruz kalan, erkekliği zedelenen, mağdur sanık profili.

L.B.Ç., cinayetten sonra D.A.’nın annesi F.Y’yi arayıp, “Kızını öldürdüm. Senin yüzünden” dediğini, kendi kızını arayıp telefonda onunla konuştuğunu, D.A.’nın yardım çığlıkları nedeniyle, 112’yi arayan komşuların çağırdığı polisleri kapıda saatlerce beklettiğini, ismini verip ‘Sadece onlara kapıyı açarım’ dediği polislere kapıyı açtığını hatırlamıyor. L.B.Ç.’nin arkadaşına ait olduğu iddia edilen silahı neden eve getirdiğine ilişkin poliste vermiş olduğu ifadeleri ile mahkemedeki beyanları birbirini tutmuyor.

Dava dosyasında, D.A.’nın sadece kurşunlanmış değil, ağır şiddete maruz kalmış bedeninin fotoğraflarına baktık. Cinayetin işlendiği evdeki perdelerin, duvarların kanlı görüntülerini, fotoğraflarını inceledik. L.B.Ç., cinayet gecesi D.A.’yı dövdüğünü de tam hatırlamıyor, bir anlık cinnet anının güvencesinde durmayı tercih ediyor.

İkinci duruşma

İkinci duruşma ise 6 Ağustos 2015 tarihindeydi. Duruşma, dört saat gecikmeyle başladı. Mahkeme heyeti başkanı ve savcı izinli oldukları için, ailenin avukatları olarak dosyayı çalışmış olduğu şüpheli bir başkan ve savcı ile -nasıl olacaksa- hukukun işlemesini sağlamaya çalıştık. Başkan, suç aleti olan silahın nereden tedarik edildiği, parasının kimin tarafından verildiğine ilişkin sorularımızı silahın asıl sahibi olduğu iddia edilen tanığa sormayı reddederken, bu konudaki itirazlarımızı duruşma tutanaklarına geçirmeyi de kabul etmedi. Müşteki avukatlarının usule, sorgulamalara sürekli etkin olarak katılıyor olmasından rahatsız olan bir heyetle uzun ve gergin saatler geçirdik.

Kadın katillerini kim mi koruyor?

D.A. cinayeti, 2015 yılındaki 178 kadın cinayetinden birisi. Ceza davasında sadece iki duruşma yapıldı ama bu iki duruşmanın anatomisi de kadın cinayeti işleyenlerin nasıl ve kimler tarafından korunduğunu gösteriyor. L.B.Ç., D.A.’yı daha öldürmeden önce ‘filmlerde gördüğü şekilde doldur-boşalt yaparak’  korkutmak isterken kapıda durup eve müdahale etmeyen kolluk görevlileri, kadın katillerini koruyan sistemin ön saflardaki bekçileri. Bu ülkede ‘destan yazdığı’ iddia edilen polislerin ‘destan’ı, belli ki sadece gaz fişekleri, copla müdahale, sabaha karşı ev baskınlarıyla anlam buluyor. Ama daha önce uyguladığı şiddetten dolayı şikayet edilmiş bir erkeğe bu ‘destan’ işlemiyor. Sabaha karşı, “Kurtarın, yardım edin, beni öldürecek” diye bağıran bir kadının çığlıklarına karşı polisler suçüstü işlemi yaparak eve müdahale etmiyorlar. Kadına karşı şiddeti engellemek için ‘destan’ yazılmadığı için D.A. öldürülüyor. D.A. cinayetinde olay yerine intikal eden fakat eve müdahale etmeyen polisler hakkında da savcılık ‘soruşturmaya yer olmadığına dair karar’ veriyor. Hukuk sistemi şiddet gören kadını zamanında korumayarak görevini ihmal eden polisleri affediyor, koruyor.

Duruşmalar sırasında kadın avukatları, “Çok soru soruyorsunuz, ne kadar yordunuz bizi, yeter artık” diye susturmaya çalışan, tutanaklardaki açık hataları düzelttirmeye çalışan avukatları, “İstediğimi yazdırırım, benim takdirim, kime şikayet ederseniz edin” diyerek pasifleştirmeye çalışan mahkeme heyetlerinin adaletsizliği koruyor kadın katillerini.

Savcılık makamı, “Biz dosyayı incelemedik daha” diyerek rahat rahat duruşmalara gelen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın davaya katılma talebini 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun çerçevesinde, “Adettendir” diyerek kabul ediyor. Buna rağmen tüm dava dosyasını satır satır çalışmış kadın örgütlerinin ve baroların katılma talepleri İstanbul Sözleşmesi’ne aykırı bir şekilde reddediliyor. Savcılık makamı talepler hakkındaki görüşlerini duruşmadan önce zaten ezberinden yazmış olduğu için, katibe cebinden çıkarttığı USB’yi uzatarak, duruşmadan önce vermiş olduğu kararı, duruşma tutanağına kopyala yapıştır yaptırıyor. Bir kadın cinayeti davasında, kadın sivil toplum örgütlerinin emeğini yok sayan ve uluslararası bir sözleşmeyle güvenceye alınan haklarını görmezden gelen savcılık makamları koruyor kadın katillerini.

Haksız tahrik kalkanı

L.B.Ç.’nin savunmasında bir kere daha dinlediğimiz üzere, uygulanan ‘haksız tahrik’ indirimleri koruyor kadın katillerini. Tüm kadın katilleri gibi L.B.Ç. de biliyor ki bu ülkede erkekliğe, cinsel yetersizliğe, namusa ilişkin küfürler sanıkların mağduriyetini ortaya çıkarıyor. Ülkenin doğusundan batısına kadar takip ettiğimiz kadın cinayeti davalarında, kadın katilleri öldürdükleri kadınların hepsinin kıskanç ve küfürbaz olduğunu anlatıyor.

Biz avukatlar da farklı farklı mahkeme salonlarında hep aynı hikayeyi dinliyoruz. Yargı sistemi, erkekliği konusunda müthiş hassas olan ve bu nedenle erkekliğine söveni, mutlak surette cinnet geçirerek öldüren erkekleri ‘haksız tahrik’ savunmasıyla koruyor.

Her şeye rağmen…

D.A., 21 yaşında öldürüldü. Katilinin en yüksek cezayı alması için D.A.’nın annesi FY’nin avukatları olarak çalışıyoruz. Konu kadına karşı şiddet olunca rehavete kapılan polislere, erkek adaletini temsil eden mahkeme heyetlerine, savcılara rağmen, “Bir soru daha sorarsanız, sesinizi çıkartırsanız duruşma salonundan atacağım sizi avukat hanım” diyen mahkeme heyeti başkanlarına rağmen çalışıyoruz. ‘Haksız tahrik’ indiriminin uygulanmasının artık kural olduğu bir yargılama sistemine rağmen çalışıyoruz.

D.A. davasındaki iki celse de kadın cinayetlerinde adaletin sağlanması için hukuk mücadelesinin ne denli zorlu olduğunu gösteriyor. Fakat bu mücadelenin yansımasını mahkeme salonlarının dışında da yaşıyoruz. Dört ay önce kızının öldürülmesi konusunda sadece üzgün olan anne F.Y., ikinci duruşmadan sonra yapılan basın açıklamasında, artık kalabalığa aldırmadan, heyecanlanmadan, mahkeme salonunda avukatların sadece sanığa karşı değil hakimlere karşı da direnmek zorunda olduklarını gördüğünü söyledi.

O üç kurşun bana da isabet etti

F.Y. konuşurken anlıyorum ki D.A.’nın bedenine sıkılan üç kurşun bana da isabet etmiş. Baktığım onca olay yeri fotoğraflarından sonra, ben de her tarafı kanlanmış salondaymışım gibi hissediyorum kendimi. Ölmüyorum ama avukat, kadın ve kadın avukat olarak, üç kurşun beni de üçe bölüyor. Birimiz hukuk sistemine itiraz ediyoruz, birimiz zedelenen adalete inancını omuzlarından sarsıyor, gerideki kadınlığım ise sadece D.A.’nın bedeni gibi örseleniyor, acıyor.

‘DA’nın bedenine giren üç kurşun bana da isabet etti’ diyorum. İçimdeki üç kişiyle birlikte karanlıkta oturuyoruz. Kendimizi iyileştirip, bir sonraki duruşmaya kadar iyileşebilmek için, bir müddet susuyoruz.

(Avukat İPEK BOZKURT yazdı / Diken.com.tr)