Bu konu, gerek bir hukuk bürosunda çalışan hukukçuların, gerekse normal vatandaşların sıklıkla karşılaştıkları ya da karşılaşma ihtimali yüksek olan bir sorundur. Uygulamada sıkça karşılaştığımız bu konu, Yargıtay'ın vermiş olduğu kararlar ışığında ve doktrinsel tartışmalara fazla girmeksizin izah etmek amacıyla kaleme alınmıştır. 

Başkasının imzasını taklit etmek ve/veya yerine imza atmanın uygulamada hangi durumlarda hukukçuların ya da hukukçu olmayan vatandaşların karşısına çıkacağını bir kaç örnek ile somutlaştırmak gerekirse;

Örnegin bir işveren, yanında çalışan işçisine, kendisi adına senet düzenlemesine ve keza kendisi yerine mezkur senede imza atılmasına rıza göstermiş olsun. Daha sonra lehine senet düzenlenen bu senedin alacaklısı(lehtar), vadesi gelen bu senette borçlu olarak görülen bu isveren`e gelip borcunu talep ettiginde, bu işveren imzayı kendisinin atmadığı gerekçsiyle bu borcu hukuken inkar edebilecek midir?

Yahut bir hukuk bürosu düşünün ki, içinde yüzlerce çalışanı olsun. Haliyle yüzlerce çalışanı olan bir ofisin elbetteki yüzlerce de dava ve icra dosyası olur. Keza her bir müvekkilin somut dosyasında işlem yapılabilmesi için, adına vekaletname çıkartılan ofis sahibinin imzasının  ya da onun yetkili kıldığı diğer avukatların imzası gerekecektir.

Hayatın olağan akışına göre böylesine büyük bir hukuk bürosunun adliyede yüzlerce işleri olur. Elbetteki bu işlerin hepsini, hukuk bürosunun sahibi tek başına yapamayacaktır. Zira bu işleri, adına vekaletname çıkartılan hukuk bürosu sahibi olan avukat, spesifik olarak adına yetki belgesi veya muvafakatname çıkarttığı avukat ve avukat stajyerleri yapacaktır. Zaten uygulamda da büyük ofislerin sahiplerinin duruşmaya veya adliyeye gittikleri çok az görülür. Zira onlar, yüzlerce dosyalarının üzerine bir dosya daha eklemek için, haklı olarak günlerce belki de haftalarca şehir dışında ve hatta bazen yurtdışında arayış içinde olurlar.

Kısacası imza atma yetkisine sahip olan vekilin, o anda iş yoğunluğundan dolayi ofiste bulunmaması ve diger ofisteki avukatlara o işlemi yapmalari icin yetki belgesi birakmayı unutmuş olma ihtimilini düşünelim. Halledilmesi gereken işlemin süreli bir işlem, yani o gün yapılmadığı takdirde hak kaybının yaşanacağı durumlarda, yetkisiz olan diğer avukat bu imzayı yetkili vekilin rızasını almak şartıyla, onun yerine imza atması halinde sorumluluğu doğacak mıdır? Avukatların avukatlık mesleğindeki işleri son güne bıraktıkları gerçeği dikkate alındığında, bu ihtimallerin uygulamada uzak olan ihtimaller olmadığı açıkça görülecektir.

Bir başka örnek vermek gerekirseü, en basitinden şehir dışında bulunan aynı evdeki fertleriden birinin şahsına teslim edilmek üzere bir mektubun geldiğini düşünün. Bu faraziyede evdeki diğer fertlerden biri; adına mektup gelen kişinin rızasının olması şartıyla, onun imzasını taklit ederek onun yerine imza atıp, mektubu alması ihtimalinde, bu kişi hukuken sorumlu olacak mıdır?Bu ve buna benzer sorunlarla gündelik hayatta sıkça karşılaşırız. Bu soruların cözümü için aşağıdaki tespit ettigim bazı yargıtay kararları incelendiğinde, bu sorular kendiliğinden çözüme ulaşacaktır.

1. Karar YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ E. 2011/1061 K. 2013/1594 T. 05.02.2013

``…Dairemizin benzer birçok kararında vurgulandığı üzere: belgelerde sahtecilik suçlarında kast, zarar vermek bilinci ve iradesi olarak kabul edilmelidir. Mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan failde mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığı ileri sürülemez. Ancak doğal olarak, rıza üzerine başkasının imzasını taklit eden failin, mağdura herhangi bir zarar vermeyeceği kanısı ile hareket ettiği sabit olmalıdır. Mağdurun rızasının kastı ortadan kaldırabilmesi için fiilin işlenmesinden önce açıklanması zorunludur. Mağdurun rızası açık olabileceği gibi zımni de olabilir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanığın aşamalarda değişmeyen biçimde suça konu senetleri müştekinin bilgisi ve önceden verdiği rızası dâhilinde kendisinin düzenleyip imzaladığını savunması, tanık Emriye'nin yeminli beyanının savunmayı doğrulaması ve mahkemenin oluşa ilişkin kabulünün de bu yönde olduğunun anlaşılması karşısında, sanığın zarar verme bilinciyle hareket ettiği yönünde mahkûmiyetine yeter delil bulunmadığından manevi unsuru oluşmayan suçtan beraatine karar verilmesine…``

2. Karar YARGITAY 11.CEZA DAİRESİ E.2006/6061 K. 2009/2292  T.11.3.2009

``Belgelerde sahtecilik suçlarında kast, zarar vermek bilinci ve iradesi olarak kabul edilmektedir. Mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek belge düzenlenmesinde, durumu bilen mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığı ileri sürülemez. Ancak doğal olarak, rıza üzerine başkasının imzasını taklit eden failin, mağdura her hangi bir zarar vermeyeceği kanısı ile hareket ettiği sabit olmalıdır. Ancak mağdurun rızasının, fiilin işlenmesinden önce açıklanması zorunludur. Mağdurun rızası açık olabileceği gibi zımni de olabilir. Özellikle iki kişi arasındaki ilişkiler, böyle bir rızanın varlığını ciddi olarak kabule elverişli olduğu takdirde, bu rızaya dayanarak başkasının imzasını atan kimsede suç kastının varlığı kabul olunamaz. Yargıtay'ın duraksamasız uygulamaları da bu yöndedir.

Bu genel açıklamalardan sonra olaya bakıldığında; sanığın, şikayetçi Halil'in oğlu olup şirketin işlerini yürütmesi için babasından vekaletname aldığını, babasının suça konu işlemden de haberdar olduğunu savunması, sanığa Bigadiç Noterliği'nde düzenlenmiş 18.08.1999 gün ve 4675 yev. No.lu vekaletname ile her türlü işlem için genel vekaletname verdiği anlaşılan şikayetçinin, suça konu senetlere bağlı olarak yapılan genel kredi sözleşmesinden doğan borçların ödenmemesi üzerine kendisi ve şirket hakkında yapılan icra takipleri sonucu hukuk mahkemelerinde açılan itirazın iptali davalarında borcu kabullendiğinin anlaşılması karşısında, sahtekarlık kastı bulunmadığı anlaşılan sanığın beraati yerine yazılı şekilde hüküm kurulması,

Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayıBOZULMASINA, 11.03.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.``

3. Karar  YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ E. 2007/8425 K. 2008/617 T. 6.2.2008

``Belgelerde sahtekarlık suçlarında kast, zarar vermek bilinci ve iradesi olarak kabul edilmektedir. Mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan sanığın mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığı ileri sürülemez. Ancak doğal olarak, rıza üzerine başkasının imzasını taklit eden failin, mağdura her hangi bir zarar vermeyeceği kanısı ile hareket ettiği sabit olmalıdır. Mağdurun rızasının ortadan kaldırabilmesi için fiilin işlenmesinden önce açıklanması zorunludur.

Mağdurun rızası açık olabileceği gibi zımni de olabilir. Özellikle iki kişi arasındaki ilişkiler, böyle bir rızanın varlığını ciddi olarak kabule elverişli olduğu takdirde, bu rızaya dayanarak başkasının imzasını atan kimsede suç kastının varlığı kabul olunamaz. Yargıtay'ın duraksamasız uygulamaları da bu yöndedi..

Bu genel açıklamalardan sonra olaya bakıldığında; P TelekominikasyonElekt. San.Tic. Ltd. şirketinin suç tarihinde yetkilisi olan Cumhur İ'ın yanında çalışıp onun sözlü talimatıyla imzaladığı çekler olduğunu savunması, şirket yetkilisi Cumhur İ'ın, karşılıksız çek düzenlemek suçundan açılan davayı görüp beraatine karar veren İ 6. Asliye Ceza Mahkemesinde verdiği "yetkili benim ancak başka şirket çalışanı bu çekleri keşide etmiş olabilir"şeklindeki ifadesi karşısında şirket yetkilisi Cumhur İ'ın celbiyle sanığa çek keşide etmesi konusunda talimatı olup olmadığı varsa suça konu çeklerin bu talimat çerçevesinde keşide edilip edilmediğinin sorulması,sanıkmüdafii tarafından 21.11.2001 tarihli dilekçesinde bu konuyla ilgili bilgileri olduğunu belirttiği tanıkların da dinlenmesi, ayrıca dolandırıcılık suçuyla ilgili olarak ta suça konu çeklerin arka tarafında cirosu bulunan Murat D da dinlenerek gerek sanığın şirketiyle gerekse katılan şirketle ticari ilişkileri ve suça konu çekleri kimden, niçin alındığının ve ödememe sebebinin sorulması, bu çeklerle ilgili takibin yapıldığı İzmir 2. İcra Müdürlüğünün 2001/4954 sayılı dosyasının celp edilerek incelenmesi sonucuna göre hukuki durumun tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeye dayanarak yazılı şekilde hüküm kurulması,..
 
Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 06.02.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
``

4. Karar YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ E. 2014/10188 K.2014/12046  T. 18.6.2014

``Ayrıntısı Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.3.1992 gün ve 80/98 Sayılı kararında da belirtildiği üzere, belgede sahtecilik suçlarında önceden verilen rıza üzerine borçlu yerine onun imzasının atılmasında zarar verme bilinç ve iradesi ile hareket edilmediğinden suç kastından söz edilemeyeceği, rızanın açık veya zımni olabileceği cihetle; sanığın aşamalarda A... Madencilik Ltd. Şti'nin gayrı resmi ortağı olduğunu, şirketin yetkilisi H. G. tarafından çek keşide etme hususunda yetkilendirildiği ve bu yetkiye istinaden çekler keşide ettiği, suça konu çeki de bu yetkiye dayanarak imzalayıp ciro ederek katılana verdiği; sanık müdafiinin duruşmada, sanığın yetkilendirildiğine dair belge ibraz ederek, birçok çeke aynı imzanın atıldığı, açılan davalardan beraat kararı verildiğini savunması karşısında; bu savunmanın doğruluğu ve gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek biçimde belirlenmesi bakımından, çek keşidecisi olan A... Madencilik Ltd. Şti. yetkilisi H. G. dinlenerek, sanığa dosyaya ibraz edilen 22.2.2004 tarihli yetkilendirme belgesi ile çek düzenleme hususunda bir yetki verilip verilmediği, sanık tarafından daha önce bu şekilde imzalanıp ödenen çekler olup olmadığı, ilgili bankadan araştırılıp bu konuda gerektiğinde çek/çeklerin verildiği kişiler de tanık olarak dinlenerek sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayini yerine eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması

Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 18.06.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.``

5. Karar YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ E. 2014/13038  K. 2014/14736  T. 11.9.2014

``Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 30.3.1992 gün ve 80-98 Sayılı kararında ayrıntılı biçimde açıklandığı üzere; belgede sahtecilik suçlarında mağdurun rızası hukuka uygunluk nedeni sayılamaz ise de failin, belgede sahtekarlıkta bulunmak kastına etki yaptığı, belgede sahtecilik suçlarında kastın, zarar vermek bilinç ve iradesi olduğu cihetle, sanığın, kardeşi S.G.'in bilgi ve talimatı dahilinde suça konu çeki imzaladığını, katılanın bu durumu bildiğini savunması, karşılıksız çek keşide etmek suçundan açılan davada da suça konu çeki kendisinin imzaladığını kabul etmesi karşısında; gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi ve suç kastının tespiti bakımından; S.G.'in adresi titizlikle araştırılıp ifadesine başvurularak sanığın kendisi adına daha önce çek/senet imzalayıp imzalamadığı, yerine çek keşide ettiğine dair bilgisi bulunup bulunmadığı ve daha önce bu şekilde keşide edilen çekler varsa ödeme yapılıp yapılmadığı hususları sorularak sanığın sahtecilik kastı ile hareket edip etmediği kesin olarak belirlendikten sonra sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi…

Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı, BOZULMASINA, 11.09.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.``

Görüldüğü üzere yukarıda tespit edilen 2008, 2009, 2013 ve 2014 yıllarında Yargıtay'ca verilen kararlar neredeyse bir birinin kopyasıdır. Bu beş yargıtay kararı, 30.03.1992 yılında Yargıtay Ceza Genel Kurulunun vermiş olduğu kararı içerik olarak birebir ve istikrarlı bir şekilde takip etmektedir.

Yargıtayın zikrettiğim yukarıdaki kararları ışığında, başkasının yerine imza atmak veya başkasının imzasını taklit etmekten dolayı kişinin belgede sahtecilikten dolayı sorumlu tutulmaması icin gerekli şartlar kısaca aşağıdaki şekildedir:

1- İmzayi atan kişinin mağdura zarar verme kastı bulunmamalıdır.

2- Yerine imza atılan (mağdur olduğu iddia edilen) kişinin rızası olmalıdır.

3- Keza bu rıza, imza atılmadan önce verildiği sabit olmalıdır.

Bu imza alenen verilebileceği gibi zımnen de verilebilmektedir.

Yargıtay'ın; kararlarında da ifade ettiği üzere, bu alenen veya zımnen verilen rızanın, imzanın atılma anından önce verilmiş olması zorunludur. Aksi takdirde failin zarar verme kastı olmasa bile, belgede sahtecilikten dolayı sorumluluğu doğacaktır. Dolasıyısla bu açık veya zımni olarak verilen rızanın mutlaka imza eylemi gerçekleşmeden önce verilmesi gerekmektedir.

Yazıyı kaleme almamın sebebi, elbetteki insanların başkalarının imzasını taklit etmeleri ya da onların yerine imza atmaları amacıyla kaleme alınmamıştır. Kaldı ki Yargıtay'ın kararları her ne kadar istikrarlı bir şekilde bu yönde ilerlese de, aksi yönde kararlari da olabilmektedir. Bu sebeple ilgililerin mümkün olduğunca bu yolu, en son çare olarak görmeleri gerekmektedir. Zira her ne kadar bu yukarıdaki beş karar sahtecilik suçunun oluşmayacağını ifade etse de, unutulmamalıdır ki bu kararlar yerel mahkemenin "belgede sahtecilik suçu oluşmuştur" hükmünü bozan kararlardır.

Eskiden insanların bir birilerini tehdit etme şekli "Seni hapislerde sürüm sürüm süründüreceğim"şeklinde iken, bugün bu tehditler "Seni mahkeme kapılarında sürüm sürüm süründüreceğim"şeklinde değişmiştir. Kısacası mahkeme kapılarında sürüm sürüm sürünmemek için, başkasının yerine imza olayını, son çare olarak görmek gerekmektedir. Zira bir yerel mahkemenin vermiş oldugu sahtecilik ile ilgili bir hükmün, Yargıtay'ca bozulması icin geçen süre kişinin mahkeme kapılarında sürüm sürüm sürünmesine sebep olabilecektir.




Bu köşe yazısı, sayın Av. Osman Ali Usal tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.